Cumhur Başkanı Erdoğan’a:
Eğer Samimi Biri Olsaydın!
Macron’un Küstahlığına Gerçek Bir Yanıt Verir ve Allah’ın Rasulu Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e Yardım Ederdin
Fransa Basın Ajansı (AFP), 25/10/2020 tarihinde, Fransa Cumhurbaşkanlığının Erdoğan’ın bir gün önce yaptığı açıklamaları kınadığını ve Fransa Cumhurbaşkanlığının şöyle söylediğini aktardı: “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri kabul edilemez. Abartı ve küstahlık, uygun bir yaklaşım değildir. Erdoğan’dan politikasının gidişatını değiştirmesini talep ediyoruz. Çünkü her yönden tehlikelidir. Gereksiz tartışmalara girmiyoruz ve hakaretleri kabul etmiyoruz.” Zaten Fransa, protesto ifadesi hakkında istişare etmek için Ankara Büyükelçisi’ni çağırdı. Nitekim Macron, Peygamber Efendimize hakaret etmekte ısrar ederek şöyle dedi: “Fransa, karikatürleri çizmekten (Peygambere ve İslam’a hakaret etmekten) vazgeçmeyecektir.”
Doğrusu Fransa Cumhurbaşkanı’nın tutumu, kaba ve ahmakça bir tutumdur. O halde nasıl olur da birisinin kendisine hakaret etmesini ve kaba bir şekilde hakareti ifade etmesini kabul etmez! Hem de yaklaşık iki milyar Müslümanın saygı duyduğu ve sevdiği Allah’ın Peygamberini örnek almayı kabul edenleri aynı şekilde aşağılamışken! Macron ve onun ikiyüzlü taraftarlarının bu yapmış oldukları küstahlık ve aptallık da bir abartı değil midir? Bir de âlemlere rahmet olarak gönderilmiş kerim Peygamberimize hakaret etmekten vazgeçmeyeceğini söyleyerek küstahlık ve aptallıkta ısrar ediyor.
Özellikle Fransız mallarının boykot edilmesi olmak üzere Müslümanlardan tepkiler gelmeye başlayınca Macron, küstahlık ve azgınlıkta daha da ileri gitti. Zira Arapça da dâhil olmak üzere Twitter hesabından birkaç tweet atarak şöyle dedi: “Kesinlikle hiçbir şey bizi geri döndüremez. Barış ruhu içerisinde tüm farklılıklara saygı duyuyoruz. Nefret söylemlerini asla kabul etmiyoruz ve rasyonel tartışmaları savunuyoruz. Her zaman insan onurunun ve evrensel değerlerin yanında yer alacağız.” En tuhaf ve en kaba olanı da bu işte! Zira hem nefreti körüklüyor, Peygamberlerine hakaret ederek Müslümanları kışkırtıyor ve onlara saldırıyor sonra da başkalarını nefret söylemiyle suçluyor! Dolayısıyla rasyonel tartışmayı savunduğunu ve barış istediğini iddia ederek yalan söylüyor! Gerçekten onun aklında bir şey mi var yoksa bu, yıkmak için dağlara saldırarak başları dağların altında ezilen ve siyaset sanatına hakim olamayan Fransız politikacıların her zamanki ahmaklığı mıdır?! Zira o, herhangi bir kişinin İslam’ı konuşmasını veya fikri olarak İslam’a davet etmesini reddediyor ve sadece Müslümanlara değil aynı şekilde sapkın Laiklere de uygulanan fasit cumhuriyetine, kokuşmuş laikliğine ve yozlaşmış özgürlüklerine karşı çıkan ve eleştiren her Müslümanı çeşitli suçlamalarla suçluyor! Oysa o ve benzerleri, rasyonel tartışmaları kabul etmiyorlar. Aksine İslam’a çağrıda bulunanlara ve ona bağlı kalanlara karşı alaya, provokasyona ve cezaya başvuruyorlar ve onları izole edilen ayrılıkçılar olarak kabul ediyorlar! Nitekim İslam’ın fikirleriyle akılcı bir şekilde tartışmaya güç yetiremediklerinden dolayı nefret ve kinlerini açığa vurmak için Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile alay etmeye başvuruyorlar. Bundan daha kötü bir ahmaklık olur mu? Oysa onun iddiası şöyleydi: “İnsan onurunun ve evrensel değerlerin yanında yer almak!” Onun bahsettiği hangi insan onuru acaba? Oysa o, bir hayat kadınının iffet ve erdemden uzak olduğu gibi bundan çok uzaktır. Onun evrensel değerleri nelerdir acaba? Tüm faziletleri ihlal etmek ve yaratılmışların en şereflisiyle alay etmek midir?! Oysa İslam’ın değerleri dışında yüce ve üstün değerler yoktur.
Fransızca bir tweette şöyle geçmektedir: “Tarihimiz, tüm despotizm ve aşırılık eğilimleriyle savaşmaya dayanmaktadır. Bunu yapmaya devam edeceğiz.” Her insan geçmişi hakkında konuşabilir ama Macron’un buna hakkı yoktur! Zira Fransa’nın, işkence ve katliamda despotizm ve aşırılıkla dolu kapkara bir tarihi vardır. Çünkü Fransızlar, milyonlarca Cezayirliyi öldürüp onlara işkence yaptılar. Ayrıca Fransa, Amerika ve Birleşmiş Milletler ile birlikte, 1994 yılında yaklaşık 800 bin Tutsi’nin öldürüldüğü Ruanda’daki soykırımdan ve Afrika’daki diğer soykırımlardan sorumludur. Peki Orta Afrika’da ne yaptı; 2003 yılında buraya müdahalede bulunarak, birçok Müslümanın öldürülmesine ve yaklaşık bir milyon Müslümanın yerinden edilmesine yol açtı ve hala da Mali’deki Müslümanlarla savaşmaya devam ediyor. Paris’teki (insan!) müzesi, yani Fransa’nın sömürgesine karşı direnen yaklaşık 18 bin kafatasının bulunduğu insan katliamı, onun kara tarihine bir kanıttır.
Sonra da İslam ülkelerinde Fransız mallarının boykot edilmesini kınıyor! Zira Fransa Dışişleri Bakanlığı bir açıklama yayınlayarak şöyle dedi: “Boykot çağrıları saçmalıktır ve derhal durdurulmalıdır. Aynı şekilde arkasında radikal bir azınlığın olduğu ülkemizin maruz kaldığı saldırılar da … Son günlerde Orta Doğu’nun birçok ülkesinde, özellikle tarımsal gıdalar olmak üzere Fransız mallarını boykot etme çağrılarının yanı sıra Fransa aleyhine gösteri yapmak için sosyal medyada yayınlanan nefret içerikli ifadelerin yer aldığı daha kapsamlı çağrılar ortaya çıkmıştır.” Bir de tüm küstahlığıyla boykotun derhal durdurulmasını istiyor! Sanki İslam ülkelerini yöneten, emreden ve itaat edilmesi gereken kendisiymiş gibi! Ayrıca Dışişleri Bakanlığı çıkmış koca bir yalan söyleyerek boykotun arkasında radikal bir azınlığın olduğunu iddia ediyor! Oysa değersiz hain yöneticiler ve az bir pahaya karşılık onların şakşakçılığını yapanlar hariç tüm ümmetin Fransa’ya karşı harekete geçtiği bilinmektedir.
Erdoğan’ın açıklamalarına gelince; Macron’un hak ettiği yanıt düzeyinde olmadığı gibi fiili olarak samimi de değildir. Zira şöyle demiştir: “Macron denilen zatın İslam ile Müslümanlarla derdi nedir? Macron’un zihinsel noktada bir tedaviye ihtiyacı var.” Ve şöyle dedi: “Güya özgürlüğün ve laikliğin kalesi Fransa’da, Peygamber Efendimiz Muhammed’e hakaret eden karikatürlerin binaların dış yüzeylerine yansıtılması en sefilinden bir bayağılıktır. Bunun adı da özgürlük değil, düpedüz İslam düşmanlığıdır.”
Erdoğan’ın vereceği gerçek yanıt; Hilafeti ve şeriatı yıkan ve rezilliği yayan mücrim Mustafa Kemal’in ithal etmiş olduğu Fransa’nın kokuşmuş malı Laikliği reddettiğini ilan etmesidir.
Erdoğan ise Fransa’dan ithal edilen kokuşmuş Cumhuriyete ve Laikliğe hırs gösterdiği gibi bunların uygulanmasına ve yayılmasına da hırs göstermektedir! Zira 2011 yılında Mısır halkına en iyi rejimin Laiklik olduğunu söylemiş ve bunun din ile çelişmediğini iddia ederek yalan söylemiştir. Dahası tüm dinlere eşit mesafede yaklaşmıştır. Böylece İslam dinini yönetimden uzak tutarak İslam ile diğer batıl dinlerin arasını eşit mesafede tutmuştur! Ayrıca o, batıl dinleri alaşağı etmek ve onların yerine Hilafeti getirmek için çalışanlara karşı savaş açmıştır; nitekim Erdoğan, vahşi bir eylemde bulunan ve şafak vakti bir camiye baskın düzenleyen Alman polisini eleştirirken Erdoğan’ın polisi ve güvenlik birimleri ise bundan daha kötüsünü yapmışlardır. Zira şafak vakti veya gece yarısı ya da Ramazan’da iftar vaktinde İslam ve Hilafet davetini taşıyan dinlerine sadık gençlerin evlerine sürekli baskınlar yapmışlar, ailelerini kadınlarını ve çocuklarını korkutmuşlar, evlerin kutsallıklarını ve mahremiyetlerini ihlal etmişlerdir. Çünkü evlerin kutsallıkları, namuslar söz konusu olduğundan dolayı camilerin kutsallığından daha büyüktür! Bunun sonuncusu da Antalya şehrinde olmuştur. Zira zalim güçleri, Hizb-ut Tahrirli gençlerden oluşan davet taşıyıcılarının evlerini basmışlar, 14 genci tutuklamışlar ve bunların içerisinden 11 genci 29/09/2020 tarihinde cezaevine göndermişlerdir. Bunların dışında yıllardır cezaevinde yatan ve haksız yargılamadan dolayı cezasını çeken birçok genç vardır. Erdoğan’ın otoriteleri tarafından tutuklanan bu gençler, ne Allah’a ne de insanlara karşı hiçbir suç işlememişlerdir. Sadece İslam’ın yönetim nizamına aykırı olan cumhuriyet, dini devletten ayıran laiklik, aşağılık ve fasit fikirleri yaymak, Peygamberimiz ile alay etmek ve zenginlerin fakirlerin mallarını çalması anlamına gelen özgürlükler gibi Fransa’nın kokuşmuş ithalatlarına karşı çıkmışlar ve bu yozlaşmış şeylerin Fransa’daki yozlaşmış halkına geri iade edilmesini talep etmişlerdir.
Eğer Erdoğan samimi biri olsaydı, Laikliği, cumhuriyeti ve genel özgürlükleri ortadan kaldırır, İslam’ın yönetimini ve Hilafeti ilan eder, Allah’a kulluk etme ve kerim Peygamberimizi örnek alma çağrısında bulunur ve insanları şeri hükümlere bağlanmaya zorlardı. Eğer samimi biri olsaydı, İslam davetini taşıyanlardan ve Fransa ve Batı‘nın fikri ve siyasi ithalatlarına karşı çıkanlardan herhangi birini tutuklamazdı.
Erdoğan, “Fransız mallarını asla satın almayın” derken aynı zamanda bu malların ithal edilmelerine ve Türkiye’de iş yaparak Fransa’ya yıllık 15 milyar kazandıran Fransız şirketlerine izin veriyor ve Fransız sömürgeciliğine bağlı okulların kalmasını sağlıyor ve bunları kapatmıyor! Şayet samimi olsaydı, casusluk sığınağı olan Büyükelçiliğini kapatır, Fransızca öğreten, Fransa’nın eğitim programlarını takip eden ve özellikle öğretmenleri Fransız olan ve Fransız kültürünün zehriyle kirletilmiş öğrenciler ve Fransız ajanları mezun etmek için Fransa’nın devletle anlaşarak denetlediği Galatasaray Lisesi ve aynı şekilde Notre Dame de Sion Fransız Lisesi gibi Fransızca eğitim veren ve Fransa’nın eğitim programlarına göre hareket eden okulları kapatırdı.
Eğer samimi olsaydı, Türkiye’nin Fransa ve İslam düşmanı diğer haçlı ülkeleriyle müttefik olduğu Haçlı ittifakı NATO’dan çıkardı!
Aynı şekilde, İslam ülkelerindeki diğer bazı ajan rejimlerin tutumları da kınamanın ötesine geçmedi ve bu da Fransa’yı pek de etkilemedi. Oysa bu rejimlerin yapabileceği en az şey, Fransa ile diplomatik, siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerini kesmek, Fransa’dan ithal ettikleri anayasaları ve Batı‘ya olan bağımlılıklarını terk etmek olmalıdır. Zira özellikle Fransa’nın büyük karlar elde etmesini sağlayan sanayi ürünleri ve silahlar olmak üzere ülkelerin Fransa’dan yapılan ithalatı durdurmaksızın insanlar tarafından tüketim mallarının boykot edilmesi, eksik bir ekonomik boykot olacaktır.
Fransa’ya ve aynı zamanda İslam’a ve Müslümanlara karşı sistematik bir kampanya yürüten tüm Batıya karşı gerçek yanıt ve Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e yardım etmek; Allah’ın Rasulü’nün metodunu takip edip İslam’ı O’nun tatbik ettiği gibi tatbik ederek, O’nun ve O’ndan sonraki Halifelerin Paris’in varoş bölgelerine varıncaya ve Batıya ve Doğu‘ya, Allah’ın Rasulü ile alay etmeye veya bir Müslüman kadının kutsallığına saldırmaya cesaret edemeyecekleri dersler verinceye kadar cihad ettikleri gibi O‘nun yolunda cihad ederek olur.
Samimiyet, samimi eylemlerle ve Allah’ın iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sağlam tuttuğu sağlam bir söz ile olur.
Esad Mansur