-134-
Tehlikeye atılmak:
İnsan ne zaman kendini tehlikeye atmış olur?
Nasıl ihsan sahibi olur?
وَأَنفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلَا تُلْقُوا بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ وَأَحْسِنُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ
“Allah yolunda harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. İhsan edin. Çünkü Allah ihsan sahiplerini sever.”(Bakara 195)
Bu ayetin Allah uğrunda harcamakla ilgili konuda nazil olduğuna dair Buhari bir rivayet aktardı. Yine İbn-i Abi Hatim, İbn-i Abbas, Mücahid ve diğerlerinden şu rivayeti aktardı; Constantine’ye/İstanbul düşmanlarının saflarını yarmak için muhacirlerden biri saldırdı, o safları yarabildi. Bazı Müslümanlar şöyle dediler; Bu Müslüman kendi elini tehlikeye soktu. Ebu Eyub El- Ansari Radiyallahu Anh bu ordudaydı. Onlara şöyle dedi: “Bu ayet biz Ensarlar olarak bizim hakkımızda nazil olmuştu, biz bu ayeti daha iyi biliyoruz. Resûlullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ile beraber olduk, gittiği gazveler ve savaşlara katıldık, ona yardım ettik. İslam yayılınca biz Ensar’lar olarak dedik ki; Allah peygamberi Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem‘in arkadaşı olmak için bizi şereflendirdi. İslam yayılıncaya kadar ona yardım etti, ehli İslam çoğaldı, Müslümanlar çok oldular, onu ailelerimize, çocuklarımıza ve mallarımıza tercih ettik, savaş sona erdi. Birbirimize öyleyse; ailelerimize ve çocuklarımıza dönelim ve onların arasında ikamet edelim dedik. Bundan dolayı bizim hakkımızda bu ayet nazil oldu. Tehlike cihadı terk edip aileler ve çocuklar arasında ikamet etmektir.” (Ebu Davud, Tirmizi, Nisai, İbn-i Hamid, İbn-i cerir, İbn-i Mardeveyh, İbn-i Habban ve Al- Hakun bu rivayeti aktardılar.)
Abu İshak Es-Sibii şöyle rivayet etti: Bir adam Sahabe olan El-Berra bin Azib’e şöyle sordu: Eğer ben yalnız düşmanlara saldırırsam ve onlar beni öldürürlerse elimi tehlikeye atmış olur muyum? El-Berra Bin Azib Radiyallahu Anh şu ayeti okudu:
فَقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ لَا تُكَلَّفُ إِلَّا نَفْسَكَ
“Allah uğrunda savaş, yalnız kendi zatını mükellef kıl…”(Nisa 84)
Diğer ayet (burada tefsirini incelediğimiz, Bakara 195) harcamakla ilgilidir.
“Tehlike ise; İnsan bir günah işleyince kendi elini tehlikeye sokmuş olur, ondan sonra tövbe etmez!” (Tirmizi)
İbn-i Abbbas; bu ayet savaşla ilgili değil, Allah uğrunda harcamakla ilgili görerek; “Eğer biri; Allah uğrunda harcamaktan vazgeçerse kendi elini tehlikeye sokmuş olur. Tehlike Allah’ın azabıdır” der.
Sahabelerden, tabiilerden ve diğer âlimlerden aktarılan bütün rivayetler şunu gösteriyor: Bu ayet Allah uğrunda harcamakla ilgilidir, Allah uğrunda harcamayanlar kendilerini tehlikeye veya ellerini tehlikeye sokmuş olurlar. Cihadı terk etmek tehlikeye atılmaktır. Tehlike; Allah’ın azabıdır. Bir Müslüman cihadı terk ederse ve Allah’ın uğrunda harcamazsa Allah’ın azabını hak etmiş olur. İşte eli tehlikeye sokmak veya kendini tehlikeye atmak; cihad etmek, kâfirlere karşı gelmek, zalimlere karşı çıkıp hak sözü söylemek, Hilafet’i kurmak için faaliyette bulunmak ve bütün insanlara meydan okumak değildir, bunları terk etmek eli tehlikeye atmaktır. Müslüman bu amelleri terk ederse Allah’ın azabına maruz olur.
Bu asırda, düşmanları öldürmek için kendilerini dinamitle saranlar ve patlatanlar intihar etmiş sayılmazlar, cihad etmiş sayılırlar ve şehit olurlar. Hiç cihad etmeyenler, cihada teşvik etmeyenler veya onları desteklemeyenler kendi ellerini tehlikeye sokmuş olurlar.
Allah’ın sözünü yükseltip Hilafeti kurmak için çalışanlar, idam edilebileceklerini veya hapse atılacaklarını kesin olarak bilseler ve buna rağmen çalışmalarında ısrarlı kalırlarsa kendi ellerini tehlikeye sokmuş olmazlar. Tersine bu çalışmayı terk ederlerse ve onun uğrunda harcamaktan vazgeçerlerse kendi ellerini tehlikeye sokmuş olurlar. Bu şekilde, Allah’ın azabını hak etmiş olurlar.
Bundan sonra Allah-u Teala “ihsan edin” dedi. İhsan etmek; iyilik yapmaktır. Farzlardan ve sünnetlerden daha fazla salih amel ve iyilik yapmaktır. Müslüman gönüllü olarak farzlardan ve gösterilmiş sünnetlerden fazla yaparsa ihsan yapmış olur, sünnet veya mendup yapmış olur ve o sevabı alır. Kişi gönüllü şekilde ve fazlalıkla yaparsa ihsan, iyilik yapmış olur. Allah-u Teala, “ihsan edin” deyince; yalnızca harcamayı terk etmeyi kınamakla, azapla tehdit etmekle yetinmedi, gönüllü olarak ve seve seve kendi uğrunda harcamaya ve fedakarlık göstermeye çağırdı. İhsan edenleri sevdiğini ilan etti.
Müslüman’ın en üstün hedefi Allah’ın sevgisini kazanmaktır. Farzları yerine getirmemek için mazeret arayanlar düşünsünler! Allah’ın sevgisini kazanmak isteyen Müslüman mazeret uydurmaya çalışmaz, gerçek mazeret varsa bile mazeretim yok der, farzlardan ziyade bilinen sünnetleri yapar, kendine daha fazla sevap kazandıracak ve Allah’ın sevgisine nail edecek daha fazla harcamada bulunur ve daha fazla iyilikler yapar. Misal olarak; fitre belli bir miktardır, eğer gönüllü olarak bunun iki, üç veya dört katını verirse iyilik yapmış olur. Davada kendisinden istenen işlerden birkaç katını yaparsa ihsan etmiş olur. Bu nedenle, Hz. Osman Radiyallahu Anh Tebük savaşına gidecek orduyu donatmak için çok harcadı. Bu Resûlullah’ı çok sevindirdi ve Resûlullah ona şöyle dedi:
” ما ضرّ عثمان ما عمل بعد اليوم، ما ضر عثمان ما عمل بعد اليوم” (الترمذي)
“Bu günden sonra, Osman ne amel işlerse kendisine ona beis yoktur sakıncası yoktur (ne günah işlersen günahın silinecektir)- iki defa tekrarladı.” (Tirmizi) Bunun manası; yaptığı ihsan terazi kefesini o kadar ağır yaptı ki, ne günah işlerse o günahlar fazla gelmez. Çünkü sevaplar katlanır, günahlar katlanmaz, hem de sevaplar günahları siler. Bundan dolayı Allah’ın sevgisini kazanmak isteyenler yarışa girsinler, Allah’ın şu emrine uysunlar: “İhsan edin.” Ki Allah sizi sevsin.
Normal şekilde düşmanla çarpışmak farzı yerine getirmektir, güzel bir şeydir. Fakat icap edip kendini düşman üzerine atmak ihsandır, bu daha güzel ve daha üstündür. Zalim yöneticiye zulmünü kınayarak mektup veya bildiri göndermek bir farzı yerine getirmek güzel bir şeydir. Fakat direk zalimin yüzüne bunu kınamak ve vurmak ihsandır, pek güzeldir. Bu nedenle Resûlullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem, zalim karşısında çıkıp hak sözü söyleyip zalim tarafından öldürülürse yalnız onu şehit saymadı, Hamza Radiyallahu Anh gibi şehitlerin efendisi olarak saydı (Elhakim). Ölüm tehlikesi var olduğu halde ruhsatı kullanmayıp sebatlık gösterenleri ruhsatları kullananlara üstün kıldı. Bunun delili şöyledir: Kedisini Allah’ın resulü olarak iddia eden yalancı Museyleme iki Müslümanı yakalayınca birine şöyle dedi: Muhammed hakkında ne diyorsun? Müslüman şöyle cevap verdi: “O Resulullahtır.” Peki, benim hakkımda ne diyorsunuz? Müslüman ona şöyle dedi: “Sen de.” Onu serbest bıraktı. İkinci Müslümana dedi ki; Muhammed hakkında ne diyorsun? Bu Müslüman: “O Resulullah’tır!” Peki, benim hakkımda ne diyorsun? Bu Müslüman; “senin dediğini işitmiyorum.” Yalancı Museyleme üç defa bu soruyu bu Müslümana tekrarladığı halde aynı cevabı aldı. Yalancı Museyleme onun kellesini vurdu. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e bu olay anlatılınca şöyle dedi:
” أما الأول فقد أخذ بالرخصة، وأما الثاني فقد صدع بالحق فهنيئا له”
“Birinci kişi Allah’ın ruhsatını kullandı, fakat ikinci kişi ise hakkı açığa vurdu, ne mutlu ona.” (İbni Şeybe)
Bu durumda ruhsatı kullanmayıp hakkı açığa vurmak uğrunda ölümü tercih etmek daha iyidir, ihsandır.
Zira bazı tutumlar İslam’ı ve ümmeti kurtarır, gevşeklik göstermek çok zarar getirir. Bu asırdaki gibi hakkı haykırmak İslam’ı ve Müslümanları kurtarıyor, kaçamak cevap veya susmanın veya zalimler lehine konuşmanın büyük zararı vardır, hakkı haykıran bir kişi olarak dünyada zarar görebilir, ama kendisi mum gibi yolu aydınlatırken yanar, ahirette büyük sevabı vardır.
Bu nedenle Allah ihsan sahibini sever, farzdan ziyade salih amel yaparak fazlasıyla harcar, İslam uğrunda kendini feda etmeye hazır olur, ruhsatı kullanma hakkı varken azimeti tercih eder.