Barışa girmek
İslam barışa davet eder mi?
Onun manası barış mıdır?
Peki, cihada niye çağırıyor ve çok önem veriyor?
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا ادْخُلُوا فِي السِّلْمِ كَافَّةً وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ فَإِنْ زَلَلْتُمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْكُمْ الْبَيِّنَاتُ فَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
“Ey iman edenler! Hepiniz tam şekilde Es-silm’e girin; şeytanın adımlarını izlemeyin. Şüphesiz ki; şeytan sizin için apaçık düşmandır. Eğer size beyyineler geldikten sonra haktan saparsanız; bilin ki Allah kesin olarak izzet ve hikmet sahibidir.” (Bakara 208 – 209)
Ayette “es-silm” sözcüğü geçti, “selam” sözcüğü ile aynı kökten türedi; bunun lügat veya sözlük manası; barıştır. Şeri ıstılahı manası ise; İslam’dır. Kuran’da bir yerde dil manasında başka bir yerde şeri ıstılah manasında kullanıldı. Ayetin cümlesinden, terkibi manasından ve siyakından anlaşılır. Bu ayette “es-silm” ise İslam manasında kullanıldı. Oysa İslam’ın asıl manası Allaha teslim etmektir, onun emrine tam uymaktır, onun kölesi veya kulu olmaktır.
Allah müminlerden tam şekilde İslam’a girmelerini kesin ifadeyle talep etmiştir. Çünkü arkasında “şeytanın adımlarını izlemeyin” karinesi geçti. Bu karine Allah’ın talebinin kesin olduğunu gösteriyor. Bunun manası İslam’ın bütün ahkâmını uygulayın, bir kısmını alıp ve bir kısmını terk etmek şeytanın izlerini izlemektir. Bazı insanlar İslam’dan ibadet ve ahlak kısmını alıyorlar, devlet, siyaset ve hayat nizamlarıyla ilgili İslam ahkâmını almıyorlar, ya ihmal ediyorlar ya da tamamen reddediyorlar. Bunlar İslam’a tam şekilde girmediler, tümünü almadılar, şeytanın adımlarını izlediler. Oysa Allah burada İslam’ın bütün ahkâmını alın ve uygulayın diye kesin emir vermiştir.
Bu asırda bazı insanlar ayetleri tevil edip ayetlere başka mana kazandırmaya çalışıyorlar, ya onlar İslam’a karşı yürütülen hamleden etkilenip mağlup oldular ya da kendileri Batı’nın ajanları oldular. Onların iddialarını ve iftiralarını yaymaya başladılar. Zira Batı ‘İslam saldırıya dayanır, cihad saldırma siyasetidir’ gibi İslam’a saldırılarla Müslümanları savunma köşesine sokmaya çalıştılar. Fikren ve psikolojik olarak yenilgiye uğrayan kimseler savunmaya geçerler ve bu insanlarda İslam’ı tevil ederek savunmaya kalkışırlar, savunmalarında İslam’ın itham edilmesini bilmeden kabul ederler, itham edenleri memnun etmeye çalışırlar. Kâfirler bu savunmalardan memnun kalıyorlar. Çünkü Müslümanların cihadı terk etmelerini ısrarla arzu ediyorlar. Oysa inananlar İslam’ın hakikatlerini ve ayetlerin gerçeklerini tevil etmeden ve tahrif etmeden anlatmalıdır.
Zira cihad; İslam devletinin İslamın yayılması karşısında duran maddi engelleri maddi güçle kaldırmasıdır. Cihadı ilga etmek; hayır, hidayet ve nurun yayılmasını durdurmaktır. Nitekim şehvetlerine düşkün olanlar hakkı bilseler de hakka uymak istemezler. Onlar hayatın lezzet ve şehvetlerin içinde boğulmuşlardır. Özellikle zalim yöneticiler ve kibirlenmiş olan güç sahipleri, bunlar dava ve hakkın karşısında bile bile dururlar.
Öte yandan, Müslümanlar cihattan vazgeçerlerse; bu sefer kâfir güçleri İslam’ı ortadan kaldırmak, Müslümanların servetlerini çalmak, topraklarına el koymak ve onlara egemen olmak için saldırırlar. Nitekim Osmanlı Devleti son döneminde cihadı devam ettirmede kusur gösterince kâfir güçleri Müslümanlara ve diyarlarına saldırmaya başladılar. Bu şekilde Hilafet devletini yıkabildiler, şeriatı ve İslam hükümlerini yürürlükten kaldırabildiler, yerine küfür olan demokratik laik sistemi getirdiler ve hayatlarında İslam’ı uygulamaya çalışan Müslümanlarla savaşmaya başladılar. Hatta İslam’ı uygulamaya ve onun Hilafet devletini kurmaya çağıranları tutuklayıp cezalandırıyorlar. İşte cihadı terk etmenin veya ihmal etmenin zararları ne kadar büyüktür! Müslümanlar bugün çektikleri ıstırabın önemli bir sebebi cihadı terk etmek veya ihmal etmektir. Oysa Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:
” رأس الأمر الإسلام، وعموده الصلاة وذروة سنامه الجهاد”
“ İşin başı (temeli) İslam’dır, direği namazdır ve zirvesi cihattır” (Tirmizi). İşin başı İslamdır’ın manası, her işin temeli İslam’dır, her şey İslam’dan kaynaklanmalıdır, onun dışından bir fikir veya kanun alınmaz, onun dışındaki her şey şeytanın işidir, şeytanın adımlarıdır. İslam’ın direği namazdır, eğer namaz yıkılırsa, kaldırılırsa İslam yıkılmış olur, İslam kalmamış demektir. Korona vebasıyla savaşırken birçok memlekette zalim sistemler camilerde namaz kılmayı yasakladılar. Böyle olunca sanki İslam ortadan kalkmış oldu. Eğer tamamen namaz yasaklanırsa İslam’ın izi silinmiş olur. Cihat İslam’ın zirvesidir deyince İslam’ın en önemli meselesini vurgulamak istedi, yani; İslam’ı zirveye çıkarmak için cihadı devam ettirmek gerekir. Bazıları hadisin bir kısmı olan namaz üzerinde dururken her işin başı İslam ve zirvesi cihat üzerinde hiç durmuyorlar, bile bile göz yumuyorlar, hakkı gizliyorlar, demokratik laik rejimden korktuklarından dolayı. Zira Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in sözü demokratik laik sistemine zıttır ve onu çürütüyor.
Tekrar ayete dönelim; Ayetin siyakına (akışına) ve terkibi ifadesine baktığınız zaman “Es-silm”in manasının İslam olduğu anlaşılır. Çünkü arkasında şeytanın adımlarını izlemeyin ifadesi geçti, bu ise kesin karinedir (bağlantıdır). İslam’a ters olan şeytanın yoludur. Barış manasında hiç geçmedi. Nitekim başka ayette es-silm kelimesi barış manasında geçmişti ve düşmanları barışa çağırmak yasaklanmıştır. Allah şöyle buyurdu:
فَلَا تَهِنُوۡا وَتَدۡعُوۡۤا اِلَى السَّلۡمِۖ وَاَنۡـتُمُ الۡاَعۡلَوۡنَۖ وَاللّٰهُ مَعَكُمۡ وَلَنۡ يَّتِـرَكُمۡ اَعۡمَالَـكُمۡ
“ Siz üstün olduğunuz halde es-silme çağırarak hiç zaaflık göstermeyin. Oysa Allah sizinle beraberdir ve sizin amellerinizi boşa çıkarmaz” (Muhammed 35). Bu ayette “es-silm” barış manasında geçti. Allah Müslümanların zaaflık göstererek es-silme, barışa davet etmelerini yasaklamıştır, müminler daima kendilerinin güçlü olduklarını hissetmeliler, çünkü Allah onlarla beraberdir, güçleri ne kadar olursa olsun onun uğrunda cihad ederlerse muhakkak onlara yardım edecektir, amellerinin ecrini eksiltmez, cihad ve mücadelelerinin karşılığını verecektir, zaferi gerçekleştirecektir.
Allah’u Teala, Müminlere tüm ve tam şekilde İslam’a girin ve hiçbir hükmü eksik bırakmayın, çünkü bir eksik taraf veya bir hüküm ihmal etmek veya bir hükme muhalefet etmek İslam’a tüm ve tam şekilde girmemektir. Bunun manası şeytana uymak ve yolunu izlemektir, oysa şeytan sizin apaçık düşmanınız. Çünkü sizi rabbinizin dininden saptırmak istiyor. Baba’nız Âdem ve anneniz Hava’yı saptırdığı ve cennetten çıkardığı gibi sizide saptırmaya ve cennete girmenizi engellemeye çalışıyor, manasında hitap etmiştir. Başka bir ifadeyle Müminleri İslam’ın her hangi bir hükmünü ihmal etmekten sakındırıyor.
İkrema’nin rivayet ettiğine göre, bu ayetin nüzul sebebi şöyledir; Yahudilerden bir grup İslam’a girdiler, Sebt (cumartesi günü) kutlamak ve Tevrat’la geceyi ihya etmek için Resullullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’den izin istediler. Bunun akabinde Allah Celle Celaluhu bu ayeti indirdi.
İslam’a giren kimse Allah’ın bütün ahkâmına uyacak, diğer din ve ideolojilerden tek bir fikir dahi almayacaktır. Bu şekilde İslam’a tüm ve tam şekilde girmiş olur.
Diğer taraftan, yalnız İslam gölgesinde barış ve emniyet gerçekleşir. Bu nedenle İslam’a “es-silm”, barış adı verdi. Çünkü İslam her tür zulüm, haksızlık, bozgunculuk, fuhuş, zina, sömürmek ve bütün kötülükleri yasaklayıp kaldırır. Bunlar için ağır ceza tayin etti. Kargaşa ve emniyetsizliğin sebebi bunlardır. Bunun yanı sıra her türlü güzelliğe ve iyiliğe emretti, bunları yapanlara sevap ve mükâfat verir. Pratik olarak, tarih boyunca dünya bunu gördü ve çok insan bunu tuttu. Bu nedenle, İslam’ın ulaştığı yerde yaşayan insanların ezici çoğunluğu İslam’a girdi. İslam’a girmeyenler de İslam’ın tatlı meyvesini ve emniyetini tattılar. Bütün insanlar, canlarının, ırzlarının, mallarını, mülklerinin ve hatta İslam’a zıt olan dinlerinin tam emniyet altında bulunduğunu gördüler.
فَإِنْ زَلَلْتُمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْكُمْ الْبَيِّنَاتُ فَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
“Eğer bu beyyineler (bu hak ve en büyük hayır) size geldikten sonra saparsanız, bundan vazgeçip şeytanın adımlarını izlersiniz, bilin ki Allah izzet sahibidir ve hikmet sahibidir”. Bu ayet önceki ayette “es-silm” manasının İslam olduğuna dair ikinci bir karinedir. Bunun manası; eğer bu dinin her hangi bir kısmından saparsan Allah çok güçlüdür, cezalandırmaktan geri kalmaz. Fakat kendisi hikmet sahibi olduğu için insanlara mühlet verir, onları düşündürür ve uyarır. Nitekim “Bilin ki Allah izzet ve hikmet sahibidir.” diye buyurdu. “Bilin ki” ifadesinin manası kesin inanınki Allah’ın cezası çetindir. Bu bir uyarı ve bir tehdit kavramı içerir. Bu asırda, Müminler dinin bazı kısımlarını, hem de önemli kısımlarını (cihad, Hilafet, yönetim, ekonomi ve ceza kanunları gibi hükümlerini) ihmal ettiler ve uygulamaz oldular. Bu nedenle, Müslümanlar hangi hale geldiklerini, hangi duruma düştüklerini ve nasıl cezalandırıldıklarını görmeleri gerekir. Allah’ın izzet ve hikmet sahibi olduğunu kesin şekilde anlamalılar. Bazıları bunu anladılar ve bu nedenle tekrar silm, selam veya İslam’a tam şekilde girmek için çalışmaya başladılar. Yönetim başta olmak üzere bütün eksiklerini telafi etmeyi düşünüp bu silmi ve barışı gerçekleştirecek Hilafeti kurmak için büyük cehd sarf etmeye yöneldiler. Allah bunların amellerini eksiltmeyecek ve karşılığını verecektir, er geç onlara zaferi verip hilafetin ikamesi gerçekleştirecektir.