Amerika’nın S-400 Sistemi Nedeniyle Türkiye’ye Yönelik Yaptırımları!
Peki, Türkiye Bu Yaptırımların Kaldırılması İçin Taviz Verecek mi?
Amerika 14/12/2020 tarihinde, Ankara’nın Rus “S-400” hava savunma sistemini satın alma kararı nedeniyle Türk Askeri Sanayisine yaptırımlar uyguladı ve Türk Savunma Sanayii Kurumu Başkanı ile dört kurum yetkilisini yaptırımlar listesine dahil etti. Dışişleri Bakanı Pompeo şunları söyledi: “Amerika, Amerikan kanunlarını tam olarak uygulayacak ve Rus savunma ve istihbarat kurumlarıyla yapılan herhangi bir büyük anlaşmaya müsamaha göstermeyecektir.”
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, 16/12/2020 tarihinde şu cevabı verdi: “Amerika ilk kez ABD’nin CAATSA Yasası uyarınca bir NATO üyesi ülkeye yaptırım uyguluyor. Amerikan yaptırımları, Türkiye’nin egemenlik haklarına yönelik aleni bir saldırıyı temsil ediyor. Türkiye başından beri Ankara’nın S-400’ü satın alacağına dair endişelerin olması durumunda teknik bir çalışma grubu oluşturmayı ve soruna diyalog ve diplomasi yoluyla çözüm bulmayı önermiştir.”
Aslında sorunun kaynağı Amerika’ya ve onun Türkiye’yi kullanmasına dayanıyor; zira Amerika, Rusya’nın Suriye’de kalmaya ve orada Amerikan nüfuzunu korumaya yönelik hizmetler vermeye devam etme cazibesine kapılması için Türkiye’yi bu sistemi satın almaya sevk etmişti. Ancak savaş uzayıp içerisine düşmüş olduğu bataklık derinleşince Rusya’nın kendi hesabına gelmeyen kararlı acil eylemlerde bulunabileceğini gördü. Bu yüzden Türkiye’ye, siyasi bir çözüm uygulanıncaya kadar İdlib’de yoğunlaşan muhalefete yönelik saldırıları kontrol etmesi için Rusya ile yarı ittifak kurma talimatı verdi. Zira Rusya, 2017 yılında düşmüş olduğu bataklığından çıkmak amacıyla İdlib’e saldırmak ve muhalefeti bitirmek için motive olmuştu. Dolayısıyla Türkiye, Eylül 2017 yılında Rusya’ya S-400 sistemini 2,5 milyar dolara satın alma teklifinde bulundu. Bu ise Rusya için cazip fiyattı. Çünkü ekonomik bir krizin içiresinden geçmekte ve Amerika ile Avrupa da üzerine yaptırımlar uygulamaktaydı. Erdoğan ise sistemin satın alınması ihtiyacına, 2016 yılındaki başarısız darbe girişiminin ardından birçoğunun serbest bırakılması veya tutuklanmasının ardından F-16’ları uçurmak için yeterli pilotun olmamasını gerekçe gösterdi. Amerika, anlaşmaya yönelik çekincesini açıklasa da herhangi bir itirazda bulunmadı. Nitekim İdlib konusunda 17/09/2018 tarihinde Soçi mutabakatı sağlanıncaya kadar Türk-Rus yarı ittifakı işlemeye başladı. Amerika da anlaşmaya yönelik desteğini açıkladı. Hatta Trump, yapılan anlaşmanın arkasında olduğunu söyledi. Böylece, İdlib’e kapsamlı bir Rus saldırısı başlatma olasılığı ortadan kalktı ve Amerika, pastanın eşit olması ve çözümünü uygulayabilmesi için durumun istediği gibi kalmasını sağladı. Bunun üzerine anlaşmaya yönelik kampanyasını artırdı ve yaptırımlar savurmaya başladı ki bunlardan ilki de Türkiye’nin F-35 için parça üretimine katılımını durdurmak oldu.
Türkiye Amerika’nın yörüngesinde dönen bir ülke olup Amerika’nın çıkarlarını gerçekleştirmek ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iktidarda kalması amacıyla Amerika’nın desteğini almak için onun projelerini ve planlarını uygulamaktadır. Bu nedenle şayet sınırı aşar ve taleplerini yerine getirmede tereddüt ederse, hemen harekete geçerek istediğini yerine getirinceye kadar onu cezalandırır. Nitekim casusluk suçlamasıyla hapse atılan Amerikalı rahip Brunson meselesinde yaşanan buydu. Zira ABD Başkanı Trump, 2018 yılında Erdoğan’ın yapmış olduğu şu açıklamasının ardından onun serbest bırakmasını istemişti: “Ben hayatta olduğum sürece onu serbest bırakmayacağım.” Bunun üzerine Trump harekete geçerek Türkiye’ye zarar veren ekonomik yaptırımları açıklamıştı. Böylece Erdoğan geri adım atarak üç ay sonra Brunson’u serbest bırakınca yaptırımlar da kaldırıldı.
Nitekim ona S-400 sistemini satın alması talimatını verdi. Ancak Suriye konusunda bahsetmiş olduğumuz hedeflerine ulaşınca anlaşmayı tamamlamayı durdurmasını istedi ve bedelini de ödedi. Zira sistemin radarları Amerikan uçaklarını tanıyacağı için NATO’ya zarar verdiğini ve onu Rusya’ya ifşa ettiğini iddia ederek zor bir duruma düşmüştü. Özellikle Ukrayna meselesi ve Kırım’ın ilhakı nedeniyle onu sıkıştırmak ve bu ve diğer konularda taviz vermesini sağlamak için Rusya’ya da yaptırımlar uygulamıştır. Aynı zamanda Suriye’de olduğu gibi hizmet etmesi halinde Amerika’nın kendisine kolaylık sağlayacağı vehmine kapılan Rusya’yı kullanması daha kolay olmuştur. Zira Amerika’ya bağlı olan Suriye rejimini korumuştur. Şayet aklını kullanan ve ileri görüşlü biri olmuş olsaydı, Amerika’yı bataklıkta boğulmaya terk ederek küresel bir güç olarak ortaya çıkma fırsatı yakalayabilir ve Amerika’ya meydan okuyabilirdi.
Erdoğan’ın bu açıklamalarından, onun diyaloğa hazır olduğunu, yani Amerikalı rahip konusunda olduğu gibi yaptırımların kaldırılması için taviz vermeye hazır olduğunu anlıyoruz. Nitekim bunu, Dışişleri Bakanlığı’nın yapmış olduğu şu açıklama teyit ediyor: “Amerika’yı bu haksız kararı yeniden gözden geçirmeye çağırıyor ve konuyu ittifak ruhuna uygun diyalog ve diplomasi yoluyla tartışmaya hazır olduğumuzu yineliyoruz.” Bu da Türkiye’nin, sistemin kullanılmaması gibi Amerika’ya tavizler vermeye hazır olduğunu gösteriyor. Ayrıca Türkiye Savunma Bakanı Akar, “Türkiye’nin Amerika’nın S-400 sisteminin F-35 savaş uçaklarıyla uyumluluğu konusundaki teknik endişelerini gidermeye hazır olduğunu” ifade etmiş ve şöyle demiştir: “Tıpkı bazı NATO üyelerinin (Yunanistan) ittifak içinde S-300’ü kullanması gibi, Türkiye de S-400 sistemini aynı şekilde kullanacaktır.” Yani sahada kullanılmayacak demektir. Zira Yunanistan bu füzeleri depoya kaldırmış olup onları kullanmamaktadır.
Suudi Arabistan gibi tabi ülkelerin yöneticileri, koltuklarını korumak karşılığında büyük ülkelerin taleplerini yerine getiriyorlar ve ülkelerinin maslahatları pahasına olsa bile onların çıkarlarına hizmet ediyorlar. Ayrıca Selman ve oğlu, kendi ülkelerinin ekonomisi pahasına ekonomisini desteklemek için Amerika’ya yaklaşık 500 milyar dolarlık kaynak sağladığını açıklamış ve Trump da onları, Suudi rejiminin Amerikan koruması olmadan iki hafta dahi iktidarda kalmayacağı konusunda tehdit etmişti. Yine ölen Kral Hüseyin, Kudüs de dahil olmak üzere Batı Şeria konusunda taviz vermiş, İngiliz kraliçesinin istekleri üzerine onu Yahudilere teslim etmiş ve Ürdün’ün çıkarlarını hiç önemsememişti. Oğlu Abdullah da iktidarda kalmak için Yahudilere taviz verme yaklaşımı üzerinde yürümektedir. Ayrıca El-Beşir, iktidarda kalmak ve yaptırımların kaldırılması için Güney Sudan konusunda taviz verirken Sudan’ın yeni yöneticileri de taviz ve ihanette onun yolunu takip etmişler ve sonunda Yahudi varlığını tanımışlardır… Tam bağımlı rejim bu şekildedir. Çünkü rejimin ve onun başında olanların geleceği sömürgecilere bağlıdır.
Yörüngede dönen ülkeye gelince; o, geleceğiyle kumar oynamaktadır. Çünkü çıkarlarının gerçekleşmesi, onu kontrol etmeye, manipüle etmeye, baskı ve tehdit altında tutmaya başlayan büyük ülkeye bağlıdır. İran ile meydana gelenler işte budur. Zira Afganistan ve Irak’ta Amerika’ya hizmet etmiş, bunu bizzat yöneticileri itiraf etmiş ve onunla orada olanlar olmuştur. Ardından Suriye’de, onu oradan çıkarmak ve ona ikinci bir rol vermek için baskı yapmaya başlamış ve nükleer anlaşma konusunu manipüle etmiştir.
Aynı şekilde Türkiye de Amerika’ya hizmet ediyor. Zira Erdoğan, Kore savaşı, Küba krizi ve Afganistan’da Amerika’ya yardım ettiğini itiraf etmiş ve hala da ona yardım etmeye ve çıkarlarını korumaya devam etmektedir. Çünkü Amerika’nın çıkarlarına hizmet etmek için Türk kuvvetlerinin Afganistan’daki misyonunu 06/01/2021 tarihinden başlayarak 18 ay uzatmak amacıyla 16/12/2020 tarihinde parlamentoya bir tezkere sunulmuştur.
Bu nedenle Müslümanların, tüm bu rejimleri devirmeleri ve Müslümanları bir araya getirecek ve dinlerinden kaynaklanan bir devlet olan Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmaları gerekir. Zira o devlet, büyük devlete tabi olmayacak ve onun yörüngesinde dönmeyecektir. Bilakis Müslümanların işlerini hakkıyla gözetecek, Müslümanların tüm maslahatlarını gerçekleştirecek ve bizzat kendisi ağır ve gelişmiş silah endüstrisi kuracaktır. Dolayısıyla ithalata dayanmayıp geleceğini tehdit altında bırakmayacağı gibi kafirlere kendi üzerinde egemen olma imkânı da tanımayacaktır.
Esad Mansur