Hartum‘daki İngiliz Büyükelçisi, İçişlerine Müdahale Ettiğini ve İngiltere’nin Çıkarlarını Desteklediğini Kabul Ediyor
Hartum’daki İngiltere Büyükelçisi İrfan Sadık, hükümetinin görevini vaktinden önce sona erdirmesini istemesinin ardından Sudan’dan ayrıldı. Ardından Nisan 2018’den beri görev süresi boyunca izlediği politikayı savunan bir mesaj yazdı. İçişlerine yönelik açık müdahalesi nedeniyle gelen eleştirilere cevap verdi ve kendisini yüksek temsilci olarak nitelendirdi. Yayınlamış olduğu bir mesajında şöyle dedi: “Çok açık sözlü olduğum, iç işlerine müdahale ettiğim ve hatta bir emperyalist gibi davrandığım konusunda bir dizi eleştirilerle karşı karşıya kaldım. Hem de İngiltere’nin Büyükelçisi olarak onun çıkarlarını desteklememe rağmen.”
Bu büyükelçi, tüm ülkelerdeki İngiliz büyükelçilerinin rolünün ne olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur. Dolayısıyla Amerika, Fransa ve Rusya gibi, nüfuz sahibi olma arayışında olan açgözlü sömürgeci ülkelerin diğer büyükelçileri de aynı şekildedir. Zira onlar, bulunduğu ülkelerin içişlerine müdahale ediyorlar. Çünkü onların misyonu sömürgeciliktir, yani kendi ülkeleri için sömürgeciliği güvence altına almak, diğer ülkelerdeki nüfuzlarını genişletmek ve onları buna teşvik etmektir. Tabi bu da ajanlar kazanmayı gerektirir. Bu nedenle İngiliz büyükelçisi, Beşir’in devrilmesine neden olan protestolarda Özgürlük ve Değişim Güçleri arasında her zaman hazır bulunmuş, bu güçleri yönlendirmek için çalışmış ve İngiltere radyosu da bu ajan güçlerin propagandasını yapmıştır. Bu nedenle İngiltere, Hamduk’un başkanlığındaki ajanlarının çoğunluğu ile hükümeti oluşturmayı başarmıştır.
İngiliz Büyükelçisi, şunları iddia etti: “Sudan’daki çatışma ve istikrarsızlık Birleşik Krallığın güvenliğini etkiliyor. Sudan’daki yoksulluk ve kıtlık İngiltere’nin ekonomik çıkarlarını etkiliyor.” Bu da bu hususların, Sudan ve bölgedeki İngiliz nüfuzunu ve ekonomik kazanımlarını etkilediği anlamına geliyor. Yoksa Sudan’ın İngiltere ile ne ilişkisi olabilir ki?! Zira her ikisi farklı kıtalarda olup birbirinden binlerce kilometre uzaklıktadırlar! Dolayısıyla Sudan’a, fakirlik, kıtlık, silahlı isyan ve kabile anlaşmazlığı isabet etmiştir. Peki İngiltere’ye de bu gibi şeyler isabet etmiş midir?! Nitekim İngiltere, El-Beşir’i devirmek için Sudan’a müdahale etmiştir. Peki Sudan, Johnson’ı devirmek için İngiltere’ye müdahale etti mi? Ayrıca Sudan, Sudanlıların çıkarlarını güvence altına almak için İngiltere’de ajan kazanmak için çalıştı mı?! Son olarak Amerika ile birlikte Sudan’ı parçalamak için çalışmasına paralel olarak Sudan da İngiltere’yi parçalamak için çalışan silahlı isyancı örgütler kurdu mu?! Ama bölgesel bakımdan İngiltere, halkının çoğu genç olan ve birkaç yıl içinde yaşlı İngiliz nüfusunu geçecek olan Sudan’da bir köşe taşıdır.
İngiliz Büyükelçisi, son olarak Sudan’ın işlerine müdahale ettiğini ortaya koydu ve şöyle bir talepte bulundu: “Geçiş hükümeti barış sürecini tamamlamalı ve kendisiyle Devrimci Cephe örgütleri arasında 3 Ekim 2020’de imzalanan anlaşmanın şartlarını uygulamaya başlamalıdır. Para biriminin dalgalanması gibi hayati reformların tamamlandığına ve bunun da ekonomiyi istikrara kavuşturmanın tek yolu olduğuna dikkat çekti… Dolayısıyla o, geçiş döneminin adil olması için güçlü sistemlerin oluşturulması, güvenlik sektörünün reformu, sivil kontrollerin tamamen güvence altına alınması, siyasi partilerin geliştirilmesi ve seçimlere hazırlanılması gibi yönetimle ilgili reformların uygulanmasını bekliyor. Bundan daha önemlisi, Sudan’ın sahip olmak istediği devlet türünü belirlemeye yardımcı olmak için anayasal diyalog sürecinin başlamasıdır. Bu uygulamalar, Sudan’daki değişimin geçici olmamasının ve bu devrimin, 1964 devrimi veya despotizmin ve askeri yönetimin geri dönüşü nedeniyle olan 1985 devrimi gibi başarısız olmamasının garanti altına alınmasına yardımcı olacaktır… Ancak başarı, hala birçok zorlukla karşı karşıyadır. Dolayısıyla geçişin başarısı, garanti değildir. Bu yüzden geçiş aşaması için yönetim kurumlarının (Yasama Konseyi ve ana komisyonların) daha fazla gecikmeden oluşturulmasının sağlanması çok önemli bir konudur.” (Sudan Tribune 26.01.2021)
Nitekim o, 1964 ve 1985 yıllarında yaşanan devrim ve darbelerin ardından (1966-1967) ve (1986-1989) döneminde İngiliz ajanı Sadık El-Mehdi hükümetinin düştüğü gibi İngiliz ajanı hükümetin de düşmesinden korkmaktadır. Bu iki dönemin ardından askeri darbelerle Amerikan ajanları geldiler: 1969’dan 1985’e kadar Cafer El-Munîr ve 1989’dan 2019’a kadar Ömer Beşir gibi. Dolayısıyla geçişin başarısının garanti olmadığını açıkladı. Zira Egemenlik Konseyi’ndeki ordu, devlet üzerinde egemen olduğu için her an hükümetin düşme ve İngiliz yanlısı devrimci parti ve örgütlerin darbe alma olasılığı vardır. Nitekim o, dilenmekten ve borçlanmaktan başka bir şey bilmeyen iflas etmiş başarısız bir hükümet olup partileri de iflas etmiş başarısız partilerdir. Aynı şekilde Egemenlik Konseyi de başarısızdır. Ancak, insanlara hizmet vermekten ve yoksulluk, kıtlık ve güvenlik sorunlarına çözüm bulmaktan sorumlu olan doğrudan yürütme otoritesi olmasından dolayı başarısızlık direkt olarak hükümetin boynuna yüklenecektir. Ama hükümet, fikri yetersizlik, zihinsel uyuşukluk, kendisinde ve ülkedeki yönetimde sorumlu olan kişilerdeki samimiyet, dürüstlük ve doğru irade eksikliğinden dolayı bunu yapmaktan acizdir. Bu yüzden kim diğerine galip gelecek ve kim diğerini düşürecek diye birbirlerini gözetleyip duruyorlar!
Böylece diğer İslam beldeleri gibi Sudan da uluslararası çatışma alanı olmaya devam ediyor. Zira çatışan ülkeler, Sudan halkından ucuz kuyruklar satın alıyor ve onları kendilerine ajanlar olarak görevlendiriyorlar. Böylece ülkedeki nüfuzunu genişletiyorlar ve ruhları ve akılları hasta olan bu ucuz ajanları kullanarak ülkeyi tahrip edip parçalamaya çalışıyorlar. Zira bu ucuz ajanlar, ümmetleri ve ülkelerinin maslahatları pahasına sadece kendilerinin şahsi çıkarlarına önem veriyorlar. Bu yüzden ülkeler kurutuluncaya ve fikri ve siyasi olarak bilinçli olan muhlis bir şekilde çalışanlar aracılığıyla aydın bir fikirle ilerleyip kalkınıncaya kadar onlardan ve efendilerinden kurtulmak için çalışmak gerekmektedir. Zira onlar, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet’i kurmaya teşvik ediyorlar. Allah’ın izniyle Hilafet, çok yakında kurulduğunda, sömürgeci ülkelerin kendi topraklarında büyükelçiliklerinin olmasına izin vermeyeceği gibi kalplerinde hastalık olan ürkek ve bocalayıp duran münafıklardan ucuz kuyruklarıyla da iletişime geçmelerine izin vermeyecektir.
Şöyle buyuran Allahu Subhanehu doğru söylemiştir: وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُونَ“Halbuki asıl üstünlük, ancak Allah’ın, Peygamberinin ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler.” [Münafikûn-8]
Esad Mansur