Batı ve Hilâfet;
Batı Onun Kurulmasını Engelleyebilecek mi?
Batı’nın Hilâfetle uzun bir kavga tarihi vardır! Batı, kendi üzerinde onun tehlikesini idrak ediyor; çünkü Hilâfet onun evinin dibine girdi, doğu Başkenti olan Kostantiniye’yi (İstanbul’u) düşürüp fethetti, neredeyse Batı’nın başkenti olan Roma’yı düşürüp fethetmek üzerindeydi. Nitekim onun fethiyle de randevusu vardır. Zira bunlar Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesidir ve Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in bütün müjdeleri doğrudur. Çünkü bunlar, Allah’ın şanını yükselttiği Resulüne birer vahyidir.
Batı, Hilâfet’in kurulmasını engellemek için bütün güçlerini kullanıyor. Eğer kurulursa nüfuz ve sömürgecilik bölgelerinden mahrum olacak ve kendilerine hayrı taşıyarak dönecektir. Fakat Batılılar hayrı istemiyorlar. Çünkü kötü işlerini güzel görmekteler.
Bu nedenle şerli zihniyetini kullanarak Hilâfet’in doğuşunu engellemek için sinsi hile ve planlar dokuyor. Müslümanlara karşı fikrî, siyasi, ekonomik, askerî, psikolojik ve medyatik savaşlar başlatıyor. Sinsiliğinin keskinliğinden dolayı bu savaşları başlattığını Müslümanlara hissettirmiyor. Onların diniyle savaşırken, çocuklarını öldürürken, topraklarını işgal ederken ve servetlerini çalarken onlara şöyle diyor: Biz siyasi İslâm’la, radikallerle, aşırılarla ve teröristlerle savaşıyoruz. Sanki bunlar birkaç kişidir! Oysa bunlar bütün Müslümanlardır. Kastettikleri İslâm hayat nizamını kapsayan İslâm dinidir, bütün Müslümanlar buna inanırlar. O dinden devlet fışkırır. Buna inanan Müslümanların Batı nazarında hepsi radikal, aşırı ve teröristtir. Bu şekilde dolaylı olarak Batı bütün Müslümanlarla savaşıyor ve bunu örtmek için de bu tekniği kullanıyor.
Onun düşmanı olan Sovyetler Birliği ve komünizm hayat sahnesinden düştükten sonra bu terimleri Müslümanlara yapıştırmaya başladı. Nitekim 1992’de Evrensel Emniyet için Münih Konferansında ABD’nin eski Savunma Bakanı ve ondan sonra Cumhurbaşkanı yardımcılığı yapan Dick Cheney “Batının gelecek düşmanı siyasi İslâm’dır.” demekteydi. Daha sonra Batı, İslâm’ın, üzerine devlet kurulacak siyasi düşünce olması itibarıyla bunun için çalışanlarla savaşmak ve onu yok etmek üzere planlarını çizmeye başladı. Böylece Hilâfet şeklinde mücessem olacak yönetime İslâm’ın dönüşünü engellemek Batı’nın siyasetinin temel taşı oldu. Daha doğrusu bunu evrensel bir siyaset hâline getirip terörle savaşmak adı altında bütün dünya devletlerine benimsettirdi. Afganistan ve Irak’ı işgal etmek bu savaşın bir parçası idi. Bu nedenle eski ABD Cumhurbaşkanı oğul George Bush Hilâfet’i imparatorluk olarak vasfederek bir mugalata yapıp önlem olarak da Haçlı savaşı ilan ederek 6 Ekim 2005’te şöyle açıkladı: “Köktenciler bir devlete hâkim olunca diğer Müslümanları kendi taraflarına çekecekler. Böylece bölgedeki bütün rejimleri düşürebilecekler ve İspanya’dan Endonezya’ya kadar köktenci bir imparatorluk kurabilecekler.” Onun ortağı Britanya’nın eski Başbakanı Tony Blair 16/7/2005’te şöyle açıkladı: “İsrail devletini yok etmeye, İslâm dünyasından Batıyı çıkarmaya ve bütün İslâm ümmeti için Hilâfet’i kurmak yoluyla İslâm dünyasında İslâm şeriatını uygulayacak tek İslâm devletini kurmaya çalışan bir hareketle karşı karşıya kalıyoruz.”
Batı Hilâfet’i yıkınca onun tekrar ikamesini önlemek için birçok engeller koydu. Böylece Müslümanlar arasında milliyetçiliği, vatancılığı, sosyalizmi, demokrasiyi ve laiklik gibi fikirleri yaydı. Bu bozuk ve batıl fikirler üzerinde rejimler kurduğu gibi siyasi partiler de kurdu. İslâm dünyasını birçok devlete parçaladı. Her devlet vatanı himaye etmek adı altında kâfir sömürgecilerin çizdikleri sınırları korumaya çok özen göstermeye başladı. Batı bu devletlerin anayasalarını, kanunlarını, eğitim ve kültür programlarını, medya siyasetini, sair siyasetlerini ve nizamlarını tespit etti, başlarına kendisine tabi olacak yöneticileri tayin etti. Bu yöneticilere, Hilâfet’e çağıranları ezdirdi. Onlar aciz görürse veya işlerin kendi elinden kaçacağını hissederse direk müdahale etmeye hazır olur.
Batı, ajanlarına karşı Arap beldelerinde 2011’de devrim başlayınca kendisine tabi olan rejimlerin düşmemesini ve yerine Hilâfet’in kurulmasını engellemek için hızlıca hareket etti. ABD eski Cumhurbaşkanı Obama 8/8/2014 şöyle açıkladı: “Suriye ve Irak’ta herhangi bir şekilde Hilâfet’in kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Fakat bunu (yalnız) yapamayız (engelleyemeyiz). Ancak orada boşluğu dolduracak ortaklarımız olunca bu mümkün olur. ”Ortaklardan maksadı ajan olan rejim ve örgüttür. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov 3/10/2019’da şöyle açıkladı: “Suriye’de Rusya’nın hedefi bölgede geniş alanda devlete benzer Hilâfet’i kurmaya çalışan teröristlerle savaşmaktır. Bunun (Hilâfet’in kurulması) manası dünyaya bir felaketin gelmesidir.”
Batı seçim yoluyla İslâm’ın yönetime dönüşünü de engelledi. 1992’de Cezayir’de İslâmi Cephe seçimi kazanınca Fransa deli gibi davranmaya başladı ve o zamanki Başkanı Mitterand şöyle dedi: “Cezayir’de İslâm Devleti’nin kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz.” Darbe yapmak ve ondan sonra 10 sene kadar sürecek 200 bin Müslüman’ın kurban olacağı bir savaşı başlatmak üzere Cezayir ordusunda bulunan ajanlarına emir verdi.
Batı seçime katılacak kimselerin İslâmi bir programla katılmaması şartı koştu. İslâmi programı taşımayarak bile iktidara ulaşan İslâmcıları düşürmeye çalıştı ki İslâm’ın başarısız olduğu söylensin. Mısır’da Mursi ve cemaati buna bir örnektir. Kimi iktidarda bırakırsa onun derisini cisminden yüzer, İslâm’ı uygulamaktan vazgeçtiğini ve laikliği uygulayacağını bildirmesine sevk eder. Tunus’ta Gannuşi ve Türkiye’de Erdoğan ve cemaatleri bunun birer örneğidir.
Bazı Batılı düşünürler durumun gerçeğini fark edip kurulması kaçınılmaz olan Hilâfet’le geçinmenin gerekliliğinden söz edince Amerika bunu reddetti ve buna karşı bütün dünya devletlerini kapsayan evrensel bir cephe ve İslâm memleketlerinde bulunan rejimler ve kendisine tabi olan kuruluş ve kişilerden oluşan bölgesel cephe şeklinde iki cephe oluşturdu.
Bu düşünürlerden biri ünlü Amerikan yazarı Jay Tolson’dur. Şöyle yazdı: “Batı Hilâfet düşüncesini yanlış anladı, onu kapalı bir kavram olarak sayıp tehditleri yağdırdı. Oysa bu düşüncenin İslâm dünyasının kültürel hafızasında kökleri pek derindir. Ünlü Amerikan yazar ve analizci John Shea 11/1/2010’da ABD Cumhurbaşkanı Obama’ya bir mektup yazıp ondan kurulacak beşinci Hilâfet’le barış sayfasını açmasını talep etti ve ekledi: “Bu Hilâfet karşısında Amerika güçleri yeterli gelemeyecek veya onu durduramayacaktır.” Bu düşünür şunları da ilave etti: “Gerçek olan herhangi bir askeri güç, ne kadar güçlü olursa olsun, akaidi, ideolojik düşünceyi yenemez. Bütün Ortadoğu memleketlerinde Hilâfet düşüncesinin liderlerini veya kitaplarını veyahut onların sırlarını yakamayız. Zira bu düşünce üzerinde Müslümanların icması vardır. Bugün Ortadoğu, Avrupa Birliği’nin ekonomik gücüyle karşı karşıya kalıyor. Evet, bu doğrudur. Fakat şunu iyice bilmemiz gerekir: Yarın Batı beşinci Hilâfet Birleşik Devleti’yle karşı karşıya kalacaktır.”
Değişik Amerikan ve Yahudi üniversitelerinde dersler veren Profsör Zvi Sever 26/1/2018’de şöyle dedi: “On sene içerisinde Amerika dışarıda herhangi bir rol oynamaktan geri kalacaktır. İkinci Cihan Savaşı’nın bitiminden bugüne kadar bu durum ilk defa olacaktır. Bu durum İslâm imparatorluğunun doğuşuna imkân tanıyacaktır.” O bu sözüyle Hilâfet’i kastetmektedir. Kesinlik ifadeleriyle şöyle dedi: “Gelecek onlarca senede dünya geleceği hakkında İslâmcılar karar alacaklar ve onlar dünyada cereyan eden olaylara tahakküm edecekler.”
Şüphesiz ki kâfirler istemeseler ve sevmeseler de Allah’ın izniyle Hilâfet kurulacaktır. Çünkü bu Allah’ın vaadidir. Hizb-ut Tahrir gibi hiç taviz göstermeyen, yağ çekmeyen, Allah’a verdikleri söze sadık kalan, azimkâr ve salih işler yapan müminlere Allahu Teâlâ’nın halifelik ve imkân verme vaadi vardır. Aynı zamanda bu Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in sözüdür.
[ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ]
“Sonra peygamberlik metodu üzerinde Hilâfet olacaktır.” [Ahmed bin Hanbel]
Esad Mansur