-162-

Kocaları vefat eden kadınların İddeti:

Kocası vefat eden kadının iddeti ve yas tutması ne kadardır?

Bu müddet içerisinde ne yapabilir ve ne yapamaz?

Hakları nelerdir?

Ne zaman evlenebilir?

وَالَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنكُمْ وَيَذَرُونَ أَزْوَاجًا يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍ وَعَشْرًا فَإِذَا بَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا فَعَلْنَ فِي أَنفُسِهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ   

“Sizden ölenlerin, geride bıraktıkları eşleri, kendi başlarına (evlenmeden) dört ay on gün beklerler. Bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, kendileri hakkında yaptıkları meşru işlerde size bir günah yoktur. Allah yapmakta olduklarınızı bilir.” (Bakara 234)

Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e bir kadın gelip şöyle sordu: ‘Benim kızımın kocası vefat etti, hâlâ yas tutmaktadır, gözü ağrıyor, gözü üzerine sürme koyalım mı? dedi. (Bu sürme hem süs hem ilaç olur).  Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem kadının üç defa sorduğu aynı soru için üç defa hayır dedi ve şöyle ekledi:

” إنما هي أربعة أشهر وعشرا، وقد كانت إحداكن في الجاهلية تمكث سنة”

 “Yas tutmak ancak dört ay ve on gündür.  Cahiliyede biriniz bir sene beklerdi.” (Buhari ve Müslim)

Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle de buyurdu:

“لَا يَحِلُّ لِامْرَأَةٍ تُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ أَنْ تُحِدَّ عَلَى مَيِّتٍ فَوْقَ ثَلَاثٍ إِلَّا عَلَى زَوْجٍ فَإِنَّهَا تُحِدُّ عَلَيْهِ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍ وَعَشْرًا  

“Allah’a ve kıyamet gününe inanan kadın bir ölü için üç günden fazla yas tutmaz, ancak kocası vefat eden dört ay on gün yas tutar.” (Buhari ve Müslim)

Buna göre yas tutmak sadece üç gündür, daha fazla değildir, kadın bu üç gün içerisinde süslenmez.  Kocası vefat ederse dört ay on gün yas tutar.  Bazıları Hıristiyanları taklit ederek kırk gün yas tutarlar. Bunun İslam’da hiç yeri yoktur. Böyle yapmak kesinlikle haramdır. Ayetlere ve hadislere aykırı olduğu gibi kâfirleri taklit etme işi olur, bu da haramdır.  Nitekim Hıristiyanlar bu sapık âdeti Mısır’daki Firavunlardan aldılar. Firavunlar şöyle inanıyorlardı: İnsanlar öldükten kırk gün sonra kendilerine ruh döner, ondan sonra yemeğini yer.  Zira tabuta yemek koyuyorlardı.  Hıristiyanlar da aynı şeyi yapıyorlar.

Ayette kocası vefat eden kadının bekleme süresi dört ay on gün olarak gösterildi.  Hem bu müddette yas tutar, süslenmez,  bir şey hem süs hem ilaç ise onu kullanamaz ve hastalığı için süs olmayan ilaç arar.

Cahiliyede kocaları vefat eden kadınlar bir sene yas tutup evlenmeden bekliyordu.  İslam bunu kaldırıp dört ay on güne düşürdü.Bazı âlimler, dört ay on gün müddetini düşünürken şu hadisi şerifi yanına getirip açıkladılar:

” إن خلق أحدكم يجمع في بطن أمه أربعين يوما نطفة، ثم يكون علقة مثل ذلك، ثم يكون مضغة مثل ذلك، ثم يبعث إليه الملك فينفخ فيه الروح”

“Biriniz annesinin karnında kırk gün bir nutfe (su damlası, spermde birleşen yumurta) ondan sonra kırk gün a’laka (kan pıhtısı) olur.  Ondan sonra kırk gün mudğa (et parçası) olur.  Bundan sonra melek buna gönderilip içine ruh üfler.” (Buhari, Müslim ve diğer hadis kaynaklarıdır.) 

Bu şekilde 120 gün veya dört ay geçer ve on gün içerisinde ruh üflenir. Böylece dört ay on gün geçmiş olur.  Bu, ayette geçenmüddet intibak eder.  Bu ise bir kavrayıştır. Oysa boşanan kadın üç hayızlık müddeti bekler. Bu şekilde kadının hamile olup olmadığı kesinleşir.

Kocası vefat eden kadın hem bekler hem de yas tutar. Bu olay boşanma olayından farklıdır.  Boşanan kadın kocası için üzülmez, tersine ona küsmüş olur.  Ama kocası vefat eden kadın kocasının vefatından dolayı üzülür.

Boşanan kadın üç hayızlık müddetinden sonra yeniden evlenmeye hazırlanır.  Kocası vefat eden kadın dört ay ve on günden sonra evlenmeye hazırlanır.  Burada üzücü bir olay vardır, kocası vefat etmiştir. Boşanma olayında ise böyle bir şey yoktur.

Kocası vefat eden kadın veya boşanan kadın hamile ise onun iddeti doğum yapmasıdır. Allah şöyle buyurdu:

وَأُولَاتُ الْأَحْمَالِ أَجَلُهُنَّ أَن يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّ

“Gebe olanların bekleme süresi ise yüklerini bırakmaları (doğum yapmaları)dır.” (Talak 3) yukarıdaki ayet boşanan kadının iddetiyle ilgili genel olan hükümleri tahsis etmektedir.

Kocası vefat eden kadın da yas tutar, bu müddet zarfında hiç süslenmez, evlenmek için herhangi bir harekette bulunmaz. Boşanmış kadın süslenebilir.

İşte, ayet ve hadisleri düşünmeyenlere bakın nasıl da sapıyorlar!?  Bu nedenle, herhangi bir harekette bulunulacaksa kesinlikle ayet ve hadislere dönmek gerekir. İnsanların adetlerine hiç bakılmaz.  Adetler incelenir, eğer şeriattan çıkmış hükme binaen ise bir adet değil şeriata uyma hareketinden sayılmalı. Müslüman bunu böyle düşünerek harekette bulunursa sevap kazanır. Ama bunu düşünmeyerek şeriata uygun âdete uyarsa veya sırf adet olduğu için buna uyarsa hiç sevabı yoktur.  Çünkü Allah’ın emrine uyma işini düşünmeyip yalnız insanların adet olarak gördükleri harekete uyulmuş olur.

Dört ay on gün müddeti geçince kadın evlenmek için çalışabilir. Bu arada marufla, Şer’i hükümlere göre çevresinde nasıl davranılıyorsa (evlenmek için teşebbüste bulunursa velilerine duyurmasında hiç bir) sakınca yoktur ve günaha girmez.  Maruf ise, Şer’i hükümler dairesinde insanların özel çevrelerinde edindikleri alışkanlık, üsluplar ve araçlardır. Ayette şöyle geçti:

فَإِذَا بَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا فَعَلْنَ فِي أَنفُسِهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ

“Bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, kendileri hakkında yaptıkları maruf (meşru) işlerde size bir günah yoktur”.

Burada kadından mesuliyeti onun velisi üzerine tekrar koyar. Çünkü kocaları vefat eden kadınlar dört ay on gün müddetini doldurduktan sonra marufa göre meşru ise ne yapacaksa yapsın, sizler ey veliler! Üzerlerinize günah yoktur. Bunun manası veliler kadınlardan mesuldür. Ayette erkek veliye hitap etmektedir. Kadın veli olamaz. Bu şekilde veliler kadınları zapt emeliler. Yoksa iddet esnasında bir erkek onu kendisine meylettirebilir veya kendisi bir erkeğe meyledebilir, bu şekilde duygusallıkla şeri hükümlere muhalefet eder. Zira ondan sonraki ayeti bu konuda uyarı veriyor. Erkeklerin iddet esnasına kocası vefat eden kadınlarla evlenmeyi teklif etmeleri yasakladı.

Kocası vefat eden kadının mirastan hakkı vardır. Eğer kocasının çocukları varsa mirasın sekizde birisini alır, eğer kocasının çocukları yoksa mirasın dörtte birisini alır. Ayrıca tayin edilen mehri önce almamışsa onu alır. Nitekim bu kocasının boynunda bir borç idi.

Boşanan kadının ise mirastan hiç bir hakkı yoktur. Ama mehri alır ve üç aylık nafakasını alır. Bazılar şu zulmü yaparlar: Kadınlarını mirastan mahrum bırakmak için ölüm döşeğindeyken kadınlarından boşanırlar. Bu tür bir davranış kesinlikle kabul edilmez ve mirastan o kadına alacağı payı verilir. İslam Hilafet devletindeki mahkemeye ulaşırsa kadına hakkını iade eder.

Ayetin sonunda وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ  ” ” “…Allah yapmakta olduklarınızı bilir…” Allah yaptıklarınızdan hemen haberdar olur” ifadesi geçmiştir. Allah Teala bu ifadeyle Müslümanları uyarıyor: Dikkatli olun, siz ne yaparsanız ondan haberim olur, zira ben sizi görüyorum ve işitiyorum, öyleyse benden korkun, takvalı olun, benim emrime tam uyun.

Kocası vefat eden kadın yalnız dört ay on gün yas tutar, daha fazla veya daha az tutmaz, bu müddet içinde süslenmez, evlenmek için bir harekette bulunmaz. Evlerinden de çıkmazlar. Sadece ihtiyaçlarını temin edecek kimsesi yoksa çıkıp hemen döner. Ama ihtiyacını temin edecek kimsesi varsa çıkmaz. Buna muhalif olanlar takvasız olur ve Allah’ın azabını hak etmiş olurlar.