-165-

Kadınlara mehir göstermeden veya mehir göstermiş olup onlarla birleşmeden önce onları boşamak:

Kendileriyle nikâh sözleşmesi yapılan kadınlar onlarla cima yapılmadan boşanırsa hakları nedir?

Mehirleri tayin edilirse veya edilmemişse ne kadar hakları vardır?

لَا جُنَاحَ عَلَيۡكُمۡ اِنۡ طَلَّقۡتُمُ النِّسَآءَ مَا لَمۡ تَمَسُّوۡهُنَّ اَوۡ تَفۡرِضُوۡا لَهُنَّ فَرِيۡضَةًۚ وَّمَتِّعُوۡهُنَّ ‌ۚ عَلَى الۡمُوۡسِعِ قَدَرُهٗ وَ عَلَى الۡمُقۡتِرِ قَدَرُهٗ ‌ۚ مَتَاعًا ۢ بِالۡمَعۡرُوۡفِ‌‌ۚ حَقًّا عَلَى الۡمُحۡسِنِيۡنَ وَاِنۡ طَلَّقۡتُمُوۡهُنَّ مِنۡ قَبۡلِ اَنۡ تَمَسُّوۡهُنَّ وَقَدۡ فَرَضۡتُمۡ لَهُنَّ فَرِيۡضَةً فَنِصۡفُ مَا فَرَضۡتُمۡ اِلَّاۤ اَنۡ يَّعۡفُوۡنَ اَوۡ يَعۡفُوَا الَّذِىۡ بِيَدِهٖ عُقۡدَةُ النِّكَاحِ ‌ؕ وَاَنۡ تَعۡفُوۡٓا اَقۡرَبُ لِلتَّقۡوٰى‌ؕ وَ لَا تَنۡسَوُا الۡفَضۡلَ بَيۡنَكُمۡ‌ؕ اِنَّ اللّٰهَ بِمَا تَعۡمَلُوۡنَ بَصِيۡرٌ‏

“Nikâhtan (nikâh sözleşmesi yapıldıktan) sonra henüz dokunmadan (cima yapmadan) veya (ve) onlar için belli bir mehir tayin etmeden kadınları boşarsanız bunda size mehir zorunluluğu yoktur. Bu durumda onlara mut’a (hediye cinsinden bir şeyler) verin. Zengin olan durumuna göre, fakir de durumuna göre vermelidir. Münasip bir mut’a vermek ihsan sahipleri için bir borçtur.

Kendilerine mehir tayin ederek evlendiğiniz (kendileriyle nikah sözleşmesi yaptığınız) kadınları, dokunmadan (cima yapmadan) boşarsanız, tayin ettiğiniz mehrin yarısı onların hakkıdır. Ancak kadınların vazgeçmesi veya nikâh bağı elinde bulunanın (kocanın) vazgeçmesi hali müstesna, affetmeniz (mehirden vazgeçmeniz), takvâya daha uygundur. Aranızda iyilik ve ihsanı unutmayın. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı hakkıyla görür.”  (Bakara 236- 237)

Ayette evlilik sözleşmesi yapılıp birleşmeden önce boşanmanın caiz olduğunu gösteriyor.  Yine mehir göstermemek caizdir.  Ancak mehir kadının hakkıdır, onu isteyebilir ve bu durumda erkek bu hakkı kadına vermelidir.

 وَآتُوا النِّسَاءَ صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةً ۚ فَإِن طِبْنَ لَكُمْ عَن شَيْءٍ مِّنْهُ نَفْسًا فَكُلُوهُ هَنِيئًا مَّرِيئًا

 “Kadınlara mehirlerini bir karşılık olmaksızın bir hak olarak verin! Fakat onlar, gönül hoşluğuyla size ondan bir şeyi bağışlarlarsa onu da afiyetle, iç huzuruyla yiyin.”(Nisa 4)

Mehir cima yapmaya bir karşılık değildir, sadece Allah’ın erkek üzerine kadına tayin ettiği bir vecibedir. Zira kadından mesul olma ve nafaka erkek üzerine bir vacip kılındı. Kadın mehirden veya bir kısmından vazgeçebilir. Resulullah Sallallahu Aleyhi vesellem şöyle buyurdu:

” أعظم النساء بركة أيسرهن مؤنة” وبلفظ آخر  ” إن أعظم النكاح بركة أيسره مؤنة”

“ En bereketli kadınlar külfetleri (mehirleri) az olanlardır” başka rivayette “En bereketli nikâh külfeti (mehri) en az olandır” (İbni Hanbel, Nesai, İbni Ebi Şeyba, Elhakim, Ebu Naim)

İşte mehir cima karşılığında değildir. Zira kadın da erkek gibi cimaya muhtaçtır. Bu, nevi içgüdünün bir tezahürüdür.

Zira nikâhtan asıl maksat; nesli çoğaltmak ve devam ettirmekle beraber erkek ve kadının bir aile kurup aralarında dayanışma ve yardımlaşma gerçekleştirmektir. Bu şekilde toplumda huzur ve yardımlaşma gerçekleşir. Cima olmasa evlilik devam edebilir, hasta olurlarsa veya yaşlanınca evli olarak beraberlikleri devam ettirebilirler. Resulullah Sallallahu Aleyhi vesellem’in hanımı Sevde yaşlanınca evliliği devam ettirmek uğrunda kendi gecesinden feragat edip Aişe’ye verdi. Bu şekilde Resulullah Sallallahu Aleyhi vesellem ile evliliğini ölüme kadar sürdürdü.

Ayrıca kadının cima karşısında para istemesi haramdır, fuhşa benzetilir. Yine erkeğin cima karşısında karısına para vermesi haramdır. Zira evlilik sözleşmesiyle cima yapılması iki tarafın hakkıdır, kadın bu sözleşmeyle kocasına imkân sağlamış oldu, reddederse naşiz, isyankar olur, kocası onu tedavi etmelidir. Erkek te karısıyla cima yapmayı reddederse zalim olur. İslam Hilafet devletindeki mahkemeye ulaşırsa onları şeri hükümlere boyun eğdirir.   

Fakat, bu durumda, erkekler nikah sözleşmesi yapıldıktan sonra zifaf ve cima yapmadan ve onlar için belli bir mehir tayin etmeden kadınları boşarlarsa belli bir miktar kadına mal vermelidir. Bu Allah’ın bir emridir. Zira bu, kadının kalbini memnun ettirmek için olur.  Nitekim erkek kadınla evlilik sözleşmesi yapıp, gerdek gecesine girmeden veya onunla birleşmeden boşarsa kalbini kırmış olur ve kadını üzer.  Bunun acısını hafifletmeye mukabil bir hediye olarak belli bir miktarın verilmesi Allah’ın erkek üzerine kıldığı bir haktır.  Bu, kadının yaşadığı çevreye dikkat edilerek herkesin gücüne göre olur.  Eğer erkek zenginse kadının çevresine de dikkat edilerek zenginliğine göre boşadığı kadına verir. Fakirse gücüne göre belli bir miktar verir.  Bu ise, ihsan sahipleri üzerine bir haktır. Fakat emsal mehrin yarısından fazla geçmesi erkek üzerine bir vacibe değildir. Çünkü ondan sonraki ayette mehir tayin edilip zifaf ve cima olmadan erkek kadını boşarsa mehrin yarısını verir. Burada mehir hiç tayin edilmedi ve kadını boşadı, bu halde gönülden bir şey vermelidir, ama ne kadar! İstediği kadar verebilir, fakat emsal mehrin yarısından fazla vermesine zorlanmaz. Marufa göre denilince o kadının mehri tayin edilmediği halde çevresindeki diğer kadınların aldıkları mehir kadar alabilir. Fakat burada zifaf ve cima olmadan boşanma oldu, ondan sonraki ayette zifaf ve cima olmadan boşanma olursa tayin edilen mehrin yarısının kadına verileceği bildirildi.  Resulullah Sallallahu Aleyhi vesellem’den şöyle sahih bir rivayet geçti:

بالنسبة للمرأة التي لم يسم لها مهر ودخل بها فجعل لها رسول الله صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مهر مثلها

 “Mehir miktarı belirlenmeyen ve kendisiyle zifaf ve cima gerçekleştiği kadın hakkında Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem mehr-i misle hükmetti.”( Beyhakı ve durer-ul Mansur)

Ayette ” أو ” “veya” lafzıyla geçmesine rağmen ” و ” “ve” manasındadır. Zira arapça cümle siyakına göre “veya” ya da “ve” anlaşılır. Zira ondan sonraki ayette “veya” geçmedi “ve” geçti. Böylece “Nikâhtan (nikah sözleşmesi yapıldıktan) sonra henüz dokunmadan (cima yapmadan) ve onlar için belli bir mehir tayin etmeden kadınları boşarsanız” manasında geçer.

Ama kadın kendisi ayrılmak istiyorsa erkek üzerine böyle hak yoktur. Buna hul’ denilir. Kadın erkeğe bir şey vermez, zira ondan henüz bir şey almadı. 

Ayet, İslam’ın kadına ne kadar değer verdiğini gösteriyor.  Oysa evlilik hayatı gerçekleşmedi, sadece, sözleşme yapıldı. Kadın da erkek gibi evlenmeyi ister.  Ama neden bu durumda erkek üzerine böyle bir hak ilzam ediliyor ve kılınıyor denilirse;  İslam kadının bu duruma pek kırılacağından dolayı onu memnun ettirmek ve gönlünü kazanmak için bu hakkı erkekler üzerine yüklendiği anlaşılabilir.  Zira erkekler kadınlar gibi böyle hassas ve duygusal değillerdir.  Ayrıca, erkeler bu şekilde üstünlük göstermiş olurlar, nitekim kadınlardan mesuliyet onlara verilmiştir. Aynı anda bu durum onların kadınlardan sorumluluğu üstlendikleri ve hissettiklerini ortay çıkartır. Öte yandan kadına çalışmak farz değildir, para veya mala muhtaç kalır. Erkek ona böyle belli miktar para veya mal verirse ona yardım etmiş olur. Şu var ki; bu düşünceler illet değildir, sadece kadınla ilgili durum ve vakıalarla ilgili birer düşüncelerdir. Zira ayette illet gösterilmediği için akli bir illet gösteremeyiz.

Eğer erkek mehir takdir eder ve kadınla birleşmeden onu boşarsa mehrin yarısını kadına vermesi gerektiğini gösteriyor.  Bundan önceki ayette mehir gösterilmemiştir. Bu nedenle, çevrelerine ve güçlerine göre erkek bir miktar mal verecektir.  Bu ayette mehir gösterilip de kadınla birleşmeden onu boşadığı takdirde mehrin yarısının verilmesi gösterilmiştir.  Ancak, kadın hiç bir şey istemese bu da geçerli olur.  Çünkü bu onun hakkıdır, hakkından vazgeçebilir.  Bu durumda kadın takvalılığına bir derece eklemiş olur.  Zira Allahu Teala mehrin yarısından vazgeçip istememesinin takvalılıktan olduğunu göstermiştir. Mendup olur, sevabı vardır. Çünkü ayette “ bu takvaya daha yakındır” ifadesi geçti. Bu karine mendupluğa delalet eder. Ayrıca affetmeyebilir, günahı yoktur, mehrin yarısını da alabilir. Yine de erkek mehrin tamamını verebilir. Bu da menduptur, bir bağıştır. Kadın onu hiç istemez ise onun takvalılığından bir parçadır.  Erkekte mehrin tamamını verirse takvalılığının bir parçası olur.  Çünkü kadının hakkının iki katını yani mehrin tamamını veriyor.

Ama kadın kendisi ayrılmak istiyorsa aldığı mehrin tamamını iade etmelidir. Buna hul’ denilir, kadın tarafından sözleşmeyi bozmaktır.

Buhari şu rivayeti aktardı:

“Sabit bin Kays bin Şammas’ın karısı Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yanına gelip şöyle dedi: Ey Allah’ın Rasulü! (Kocam) Sabit bin Kays’ın ahlakı veya dini hakkında herhangi bir kusur görmüyorum. Fakat İslâm’dan kâfir olmaktan nefret ediyorum. Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem ona şöyle dedi:

[أتردين عليه حديقته]

“Sana (mihir olarak) verdiği bahçeyi ona geri verecek misin?”

Kadın evet deyince Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem onun kocasına şöyle dedi:

[اقبل الحديقة وفارقها]

“Bahçeyi kabul et ve ondan ayrıl.”

Ayette “nikâh bağı elinde bulunanın” ifadesi geçti, bu kimse ise kocadır, çünkü kendisi nikâh sözleşmesi yaptı ve kendisi de boşayabilir, bu şekilde nikâh bağı kendi elinde oldu. Kendisi mehrin tamamını verirse hakkı vardır. Yine de karşı taraftaki mehrin yarısından vazgeçecek kimse kadındır, çünkü mehir onun hakkıdır.

Allahu Teala; “…Aranızda iyilik ve ihsanı unutmayın. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı hakkıyla görür.” buyurarak birbirimize yaptığımız iyiliği unutmayalım, herkesin diğeri üzerinde bir hakkı olduğunu, iyilik yaptığı hatırlatmasında bulunuyor.  Bu nedenle bu ifade birbirinize iyilik yapmayı terk etmeyin manasında geçer.  Herkes başkasına iyilik yapsın ki sevgi ve yardımlaşma ruhu aranızda yerleşsin ve herkes diğer kişinin benim üzerimde hakkı var diye düşünsün. Çünkü iyilikte bulunmuştu. Bu durumda, düşmanlık azalıp hafifler ve müsamahakârlık yayılır.  Şüphesiz ki, Allah her yaptığımızı görüyor, bunu düşünerek bu harekette bulunalım.  Nitekim bize buna karşı büyük mükâfat verecektir.

Bu ayet her durumda uygulanır, zifaf olmadan boşanma olursa mehrin yarısının ödenmesi veya daha hayırlısı olan kadının onu affetmesidir, hakkını helal etmesiyle ilgili gelmişse de işaret delaletine göre birbirlerine küsen kardeşler, arkadaşlar, akrabalar ve sair Müslümanlar daha önce birbirlerine yaptıkları iyilikleri hatırlamalılar. Hatırladıkları takdirde kindar olmazlar.  Herhangi bir kişi, arkadaş, akraba; “bana zamanında bu veya şu iyiliği yapmıştı, ama birbirimize küstük, fakat o iyiliği unutmayacağım, bu nedenle, onu zarara sokmayacağım” diye düşünmelidir.  Boşanmış erkek ve kadın da evliyken birbirlerine yaptıkları iyilik göstermeleri ve daha önce besledikleri sevgiyi hiç unutmasınlar onu akıllarında tutsunlar ve buna göre birbirlerine karşı davransınlar, birbirlerini zarara sokmaya çalışmasınlar, hatta sırlarını ifşa etmesinler

Zira ayetin sonunda şöyle bir ifade geçti: “Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı hakkıyla görür.” Bu, Allahtan bir uyarıdır, kimse diğer kimsenin hakkını yemesin, birbirinize karşı iyiliği gösterin, kindar ve intikamcı olmayın. Ayrılacaksanız iyilikle ayrılın, hiç gürültü, patırtı yapmadan ve kavga çıkarmadan ayrılın, bağı tam kesmeyin. Allah hepinizi görüyor, kontrol ediyor, buna göre karşılık veriyor. Ama Allah’ın sevdiği şey evliliğin devamıdır, talakı mubah kılsa da en kerih şey olarak gösterdi. Zira bencillik ve kibir insanı kör eder, oysa Allah bunları yasakladı, fedakârlığa ve mütevaziliğe davet etti, Müslümanların, özellikle karı kocaların birbirlerine saygı göstermelerini, şefkatli ve merhemetli olmaya çağırdı. Kutsi Hadiste Resulullah şöyle buyurdu:

” إن الله تعالى يقول يوم القيامة: أين المتحابون بجلالي؟ اليوم أظلهم في ظلي، يوم لا ظل إلا ظلي” (مسلم)

 Kıyamet gününde Allah şöyle diyecektir: benim celalim için birbirini sevenler nerede? Bu gün onları gölgemle gölgeleyeceğim, oysa bu gün benim gölgemden başka gölge yoktur” (Müslim)   

İşte İslam cemaatinin ve toplumunun en önemli özelliklerinden  biri budur. İslam Hilafet Devleti İslam hükümlerini uygularken bunu da gerçekleştirmek üzere siyaset edinecektir.