Orta namaz ve namaz kılmayı muhafaza etmek:
Namazlar arasında orta namaz hangisidir?
Namazda huşu nasıl gerçekleşir?
Korku ve savaş esnasında nasıl namaz kılınır?
Kâfirler namazdan dolayı hesaba çekilecek midir?
Namazı kıldırtma hususunda devletin rolü nedir?
حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلَاةِ الْوُسْطَىٰ وَقُومُوا لِلَّـهِ قَانِتِينَ فَإِنْ خِفْتُمْ فَرِجَالًا أَوْ رُكْبَانًا ۖ فَإِذَا أَمِنتُمْ فَاذْكُرُوا اللَّـهَ كَمَا عَلَّمَكُم مَّا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ
Namazlara ve orta namaza (vaktinde kılmaya) devam edin. Allah’a kunut ederek (ihlas ve bağlılıkla) namaz kılın.
Eğer (herhangi bir şeyden) korkarsanız (namazlarınızı) yürüyerek yahut binmiş olarak (kılın). Güvene kavuştuğunuz zaman, siz bilmezken Allah’ın size öğrettiği şekilde O’nu anın (namazı kılın). (Bakara 238-239)
Allahu Teala namazları vakitlerinde kılmak için titizlik göstermemizi talep etmektedir.
اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتۡ عَلَى الۡمُؤۡمِنِيۡنَ كِتٰبًا مَّوۡقُوۡتًا
“Zira namaz vakitlere göre müminlere farz kılınmıştır” (Nisa 103)
Başka sürelerde birkaç ayette namazı devamlı olarak ve vakitlerinde kılmamız için emir gelmiştir. Bunlar En’am suresi 92. ayet, Mu’minun suresi 9. ayet, Me’ariç suresi 23. ve 34. ayettir. Ayrıca, Allahu Teala namazı ihmal etmeyi veya vaktinde kılmama konusunda bizi uyardı. Ma’un suresi 4. ve 5. ayette namazları vakitlerinde kılmayan veya ihmal edenleri cehennemle tehdit etmiştir. Namazı ihmal eden veya bu hususta tembellik göstermenin münafıkların sıfatlarından biri olduğunu Tevbe suresi 54. ayette beyan etmiştir.
Herkes başta namazdan sorulacaktır. Hatta kâfirler namazdan dolayı hesaba çekilecekler. Allah şöyle buyurdu:
اِلَّاۤ اَصۡحٰبَ الۡيَمِيۡنِۛ ؕ فِىۡ جَنّٰتٍ ۛيَتَسَآءَلُوۡنَۙ عَنِ الۡمُجۡرِمِيۡنَۙ مَا سَلَـكَكُمۡ فِىۡ سَقَرَ قَالُوۡا لَمۡ نَكُ مِنَ الۡمُصَلِّيۡنَۙ وَلَمۡ نَكُ نُطۡعِمُ الۡمِسۡكِيۡنَۙ وَكُنَّا نَخُوۡضُ مَعَ الۡخَـآٮِٕضِيۡنَۙ وَ كُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوۡمِ الدِّيۡنِۙ حَتّٰٓى اَتٰٮنَا الۡيَقِيۡنُؕ فَمَا تَنۡفَعُهُمۡ شَفَاعَةُ الشّٰفِعِيۡنَؕ
“Sağ eliyle kitabını alacak kimseler müstesnadır. Onlar cennettedirler. Bunlar mücrimlere (büyük günah işliyenlere) soruyorlar. Sizi cehennemde yakan nedir? Dedilerki: biz namaz kılanlardan değildik, yoksulu yedirmiyorduk (zekât vermiyorduk), günah işliyenlerin daldıkları konulara dalıyorduk, hesap gününü (ahireti ) yalanlıyorduk bize ölüm gelinceye kadar bu halde kaldık. şefaatçıların şefaatı onlara ne fayda getirecektir?! (kafirlere şefaat yoktur)” (Müddesir 39-48)
İşte bu ayetlerde kâfirler namaz kılmadıklarından ve zekât vermediklerinden dolayı hesaba çekileceklerini göstermektedir. Kâfirler kâfir olmanın günahıyla diğer şeri mükellefiyetlerden sorulacaklar, böylece azapları artacaktır. Kâfir daha fazla günah işledikçe azabı artar. Başta namazdan sorulacaktır. Allah bu ayetlerde namazın önemini vurgulamaktadır.
Bu nedenle Nisa suresinde 142. ve 145. ayetlerinde beyan edildiği gibi; münafiklerin azapları en fazladır, cehennemin en alt katındadır, cehennemin en derin noktasında, en kızgın yerdedirler. Zira müslümanları kandırmaya, İslamı içinden yıkmaya çalışırlar, kâfirleri dost edinirler, onlara her türlü kolaylığı sağlarlar. Nifakça, riyakârlıkla namaz kılarlar, hem de tembel tembel namaza kalkarlar, Alllah’ı az zikrederler, ancak işlerine göre Allah’tan ve emirlerinden söz ederler, her ameli de nifakça yaparlar.
Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem birkaç hadiste namazı vaktinde kılmaya çağırmıştır. Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e şöyle sorulmuştur:
سَأَلْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَيُّ الْعَمَلِ أَفْضَلُ قَالَ الصَّلَاةُ عَلَى مِيقَاتِهَا قُلْتُ ثُمَّ أَيٌّ قَالَ ثُمَّ بِرُّ الْوَالِدَيْنِ قُلْتُ ثُمَّ أَيٌّ قَالَ الْجِهَادُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَسَكَتُّ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَلَوْ اسْتَزَدْتُهُ لَزَادَنِي
“Amellerin en efdali/üstünü hangisidir? Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem; ‘Namazı vaktinde kılmaktır’ demiştir. ‘Ondan sonra hangisidir?’ diye sorulmuştur. Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem; ‘Allah’ın uğrunda cihat etmektir’ cevabını vermiştir. ‘Bundan sonra hangisidir?’ diye sorulmuştur. ‘Ebeveyne (anne ve babaya) iyilik yapmaktır’ buyurmuştur.”
Bu hadisi rivayet eden İbni Mesut; “Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e daha fazla sorsaydım bana daha fazla cevaplar verirdi.” demiştir. (Buhari ve Müslim),
İbni Hanbel, Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e biat edenlerden sahabe hanımı Ummu Fevv (Fevve’nin annesi)’den şunu dediğini rivayet etmiştir; “Amellerin en iyisi namazın vaktinin başlangıcında hemen kılınmasıdır.”
Nitekim Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem namazın dinin direğinin olduğunu belirterek iman ile küfür ayırımı yapan hükmün farz olduğunu ve Müslüman’ın kâfirden ayırt edilmesi için de ayrıca açık işaret olduğunu belirtmiştir.
Burada önemli bir nokta vardır oda; namazın vakitleri ve rekâtları Kur’an’da belirtilmemesi Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem tarafından belirtmesidir. Hem de mütevatir hadislerde namazın vakitleri ve rekâtları beyan edilmiştir. Bunu inkâr etmek küfürdür. Kuran’da Hud suresi 114. ayette;
Allah şöyle buyurdu:
وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ طَرَفَىِ النَّهَارِ وَزُلَـفًا مِّنَ الَّيۡلِ ؕ اِنَّ الۡحَسَنٰتِ يُذۡهِبۡنَ السَّيِّاٰتِ ؕ ذٰ لِكَ ذِكۡرٰى لِلذّٰكِرِيۡنَ ۚ
“Gündüzün iki tarafında, ucunda ve gecenin belli saatlerinde veya en yakın saatlerinde namazı ikame et. İyilikler kötülükleri siler. İşte bu, öğüt alanlara bir hatırlatmadır.” [Hud Suresi 114]
Bu ayette; “Gündüzün iki tarafında veya ucunda, gecenin de belli veya en yakın saatlerinde namaz kıl…” buyrulmuş fakat vakit tam net bir şekilde gösterilmiş değildir.
Şöyle de buyurdu:
اَقِمِ الصَّلٰوةَ لِدُلُوۡكِ الشَّمۡسِ اِلٰى غَسَقِ الَّيۡلِ وَقُرۡاٰنَ الۡـفَجۡرِؕ اِنَّ قُرۡاٰنَ الۡـفَجۡرِ كَانَ مَشۡهُوۡدًا
“Gündüzün güneşin gün ortasını aşmasından gecenin karanlığına kadar namazı kıl, bir de Sabah namazını. Muhakkak ki sabah namazı şahitlidir (melekler orada hazır olur, ona şahit olurlar).” [İsraSuresi 78]
Bu ayet öğlen vaktini belirlerken ikindi, akşam ve yatsıyı kapsar. Zira öğlen vaktinden itibaren gecenin karanlığına kadar kıl emri geldi. Ondan sonra da sabah namazını kıl emri geldi.
Nur suresi 58. ayette;
يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا لِيَسۡتَـاْذِنۡكُمُ الَّذِيۡنَ مَلَكَتۡ اَيۡمَانُكُمۡ وَالَّذِيۡنَ لَمۡ يَـبۡلُغُوا الۡحُـلُمَ مِنۡكُمۡ ثَلٰثَ مَرّٰتٍؕ مِنۡ قَبۡلِ صَلٰوةِ الۡفَجۡرِ وَحِيۡنَ تَضَعُوۡنَ ثِيَابَكُمۡ مِّنَ الظَّهِيۡرَةِ وَمِنۡۢ بَعۡدِ صَلٰوةِ الۡعِشَآءِ ؕ ثَلٰثُ عَوۡرٰتٍ لَّـكُمۡ ؕ لَـيۡسَ عَلَيۡكُمۡ وَ لَا عَلَيۡهِمۡ جُنَاحٌۢ بَعۡدَهُنَّ ؕ طَوّٰفُوۡنَ عَلَيۡكُمۡ بَعۡضُكُمۡ عَلٰى بَعۡضٍ ؕ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَـكُمُ الۡاٰيٰتِ ؕ وَاللّٰهُ عَلِيۡمٌ حَكِيۡمٌ
“Ey müminler! Ellerinizin altında bulunan (köle ve cariyeleriniz) ve içinizden henüz ergenlik çağına girmemiş olanlar, fecir/sabah namazından önce, öğleyin elbiselerinizi üzerinizden çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler. Bunlar, sizin için üç mahrem hallerdir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için ne de onlar için bir mahzur yoktur. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. İşte Allah âyetleri size böyle açıklar. Allah, (her şeyi) bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Nur 58)
Bu ayette Allhu Teala kölelerin efendilerinin odalarına ve çocukların baba ve annelerinin odalarına izinsiz girmemelerinin üç vakitte mahzur kılındığını gösterirken iki namaz vakti göstermiştir. Fecir/sabah namazından önce ve yatsı namazından sonra…
Burada, fecir ve yatsı namazının var olduğuna dair bir işaret vardır. Öğlen namazından önce veya sonra denilmedi, yalnız öğleyin denildi. Bunun nedeni Müslümanlar öğleyin namazdan önce veya sonra veyahut esnasında dış elbiselerini çıkartıp uykularını alıyorlardı ve Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem de bunu teşvik ediyordu. Ama Resulullah Müslümanların yatsıyı kılıp yatmalarını ve geceleyin kalkıp teheccüt namazı kılmalarını ve fecir vaktinde kalkıp namaz kılmalarını teşvik ediyordu. Bu ayet içerik olarak bunu teşvik ediyor. Bu ayet namaz vakitlerini tayin etmiyor. Vakitleri tayin eden ve vakitlerde namaz kılmanın farziyetini, bu vakitlerin başlangıcı ve sonu ve keyfiyetlerini gösteren deliller sünnette geçmiştir. Orada beş vaktin var olduğunu her vaktin başlangıcı ve sonu, rekâtların sayıları ve namazla ilgili diğer hususların açıklanması hadis-i şeriflerde geçmektedir. Ayrıca, Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Cebrail Aleyhisselam’ın kendisine gelip kendi önünde her vaktin başlangıcı ve sonunu belirttiği ve kıldığını açıklamıştır. (Buharı, Nesai, İbni Huzeyme, Beyhakı, Tirmizi, Ebu Davut, İbni Maceh)
Tefsirini yaptığımız Bakara 238. ayette namazların korunması bahsinde birkaç farzın var olduğuna dair delil olur. Çünkü Arapça da çoğul üç sayıdan başlar. Bunun manası namazların arasında orta namazın var olduğunu da gösteriyor. O zaman vakitlerin sayısı ikiden fazladır. Nitekim hadisler farz namazların sayısının beş olduğunu göstererek bunu doğrulamıştır.
Ayrıca bu ayette bütün namazları muhafaza etmemizi emrediyor ve özel olarak orta namazın kılınmasını da korumaya çağrıldık. Fakat bu orta namaz hangisidir ayette gösterilmedi. Bir takım hadisler bunun öğlen namazının olduğunu göstermiştir. Başka hadisler de ikindi namazının olduğunu göstermiştir. Bazı hadisler de fecir/sabah namazının olduğunu belirtmiştir.
Âlimlerin çoğu ikindi namazının olduğunu tercih etmişler. Ama ayet bütün namazların vakitlerinde kılınmasını korumayı emretmiştir. Ali r.a’ın rivayet ettiği hadis şöyledir:
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَوْمَ الْأَحْزَابِ شَغَلُونَا عَنْ الصَّلَاةِ الْوُسْطَى صَلَاةِ الْعَصْرِ مَلَأَ اللَّهُ بُيُوتَهُمْ وَقُبُورَهُمْ نَارًا
“Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Ahzab Savaşı günü şöyle dedi: (Kâfirler) Bizi orta namazdan, ikindi namazından meşgul ettirdiler, alıkoydular. Allah onların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun.” (Müslim)
Semure’den rivayeti şöyledir:
سُئِلَ عَنِ الصَّلَاةِ الْوُسْطَى فَقَالَ هِيَ الْعَصْرُ
“Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e orta namaz hakkında sorulduğunda şöyle buyurdu: O ikindi namazıdır.”(Tirmizi)
Zeyd b. Sâbit’ten:
كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُصَلِّي الظُّهْرَ بِالْهَاجِرَةِ وَلَمْ يَكُنْ يُصَلِّي صَلَاةً أَشَدَّ عَلَى أَصْحَابِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنْهَا فَنَزَلَتْ حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلَاةِ الْوُسْطَى
“Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem öğle namazını zevalden hemen sonra kıldırırdı. Ashabına ondan daha meşakkatli namaz hiç kıldırmadı. Daha sonra namazları ve orta namazını eda ediniz, ayeti indi.” (İbni Hanbel, Ebu Davut)
Resul Sallallahu Aleyhi Ve Sellem İkindi namazının orta namazının olduğunu açıkça söyledi. Bu tercih edilir. İkinci hadiste böyle açıklamadı, sadece öğlen namazı sahabelere çok şiddetli olunduğuna göre namazlara ve orta namazına devam edin ayeti kerimesi nazil oldu. Öğlen namazının orta namazının olduğu açıklanmadı, daha doğrusu devam edilecek namazlardan sayıldı.
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den rivayete şöyle buyurmuştur:
مَنْ فَاتَهُ الْعَصْرُ فَكَأَنَّمَا وُتِرَ أَهْلَهُ وَمَالَهُ
“İkindi namazını kaçıran kimse ailesini ve malını yitirmiş kimse gibidir.” (Müslim, Nesai, İbni Hanbel) Yine şöyle buyurmuştur:
بَكِّرُوا بِالصَّلَاةِ فِي يَوْمِ الْغَيْمِ فَإِنَّهُ مَنْ تَرَكَ صَلَاةَ الْعَصْرِ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُ
“Bulutlu günde namazı erken kılınız. Her kim (kasten) ikindi namazını terk ederse ameli boşa gider.”(Buharı, Nesai, İbni Maceh)
Hadislerle beraber âlimler “ikindi namazının muhafaza edilmesinin nedenini” bu vakitte insanların çok zaman alışverişle meşgul olmalarına bağlamıştır. Böyle olunca, insanlar özellikle bu asırda değişik vakitlerde meşgul olabilirler. Müslüman işi gücü yoksa rahatça namazı kılar, vakti vardır, fakat sorun bir işle meşgul olursa namazı vaktinde kılmak bir meseledir. Bu nedenle her namazı vaktinde kılmaya çalışmalıdır.
Ayette, orta vaktin belirlenmemesi her namazın orta namazın olması ihtimalini doğurur. Öyleyse, Müslüman her farz namazının vaktinde kılınmasına tam titizlikle riayet etmesi ve herhangi bir işle ondan meşgul olmaması gerekir. Zaten bütün namazları vakitlerinde kılmaya devam edilimesi emri vardır. İkindi vaktinde insanların daha ziyade alışverişte olduklarından dolayı o vakitteki namazı vurguladı. Nitekim Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ‘in her namazın ehmiyetiyle ilgili hadisleri mevcuttur.
Kadir gecesi de buna benzer; Kur’an’da gösterilmedi ama hadisler ramazan ayının son günlerinde (daha ziyade 27. gecesinde) olduğunu belirtmiştir. Fakat Müslüman özellikle ramazanın son on gününde Kadir gecesini yakalamaya çalışır.
Ayetin sonunda,
وَقُومُوا لِلَّـهِ قَانِتِينَ
“Allah’a kunut ederek (boyun eğerek, bağlı kalarak) namaza durun.” Namaz dışında başka söz konuşmadan huşu içinde namaz kılın.
يَا مَرْيَمُ اقْنُتِي لِرَبِّكِ وَاسْجُدِي وَارْكَعِي مَعَ الرَّاكِعِينَ
“Ey Meryem! Rabbine kunut et (ihlas göstererek boyun eğ), secde et ve rükû edenlerle rüku et.” (Ali İmran 43)
وَمَنۡ يَّقۡنُتۡ مِنۡكُنَّ لِلّٰهِ وَرَسُوۡلِهٖ وَتَعۡمَلۡ صَالِحًـا نُّؤۡتِهَـآ اَجۡرَهَا مَرَّتَيۡنِۙ وَاَعۡتَدۡنَا لَهَا رِزۡقًا كَرِيۡمًا
“ ( Ey Resulullah’ın hanımları!) kim sizden Allaha ve Resulüne kunut ederse ve salih amel yaparsa kendisine iki kat sevap vereceğiz, zaten ona (cennette) pek değerli rızk hazırladık” (Ahzab 31)
İşte, kunut etmek, ihlas göstermek, itaat etmek, ibadet yapmak, boyun eğmek, namazda konuşmamak manalarında geçmektedir.
Allah’a boyun eğerek ve zillet göstererek namazı kılmamız talep ediliyor. İslam’ın ilk senelerinde ve özellikle Habeşistan’a hicret edilmeden önce Müslümanlar namazda birbirleriyle konuşuyorlardı. İbni Mesut Radıyallahu Anh şöyle dedi: “Habeşistan’a hicret etmeden önce Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem namaz kılarken ona selam verince bizim selamımızı alıyordu. Habeşistan’dan dönünce selam verdik cevap vermedi. Namaz bittikten sonra bana şöyle dedi: ‘Senin selamını almadım, çünkü namaz kılıyordum. Allahu Teala istediğini meydana çıkartır ve meydana çıkarttığı hususlarda namazda konuşmamanızdır.” (Buhari)
İbni Cerîr İbni Mesud’dan rivayet ediyor:
أَتَيْتُ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَسَلَّمْتُ فَلَمْ يَرُدْ عَلَيّ السَّلَامَ فَلَمَّا قَضَى النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ صَلَاتَهُ قَالَ إِنَّهُ لَمْ يَمْنَعُنِي أَنْ أَرُدَّ عَلَيْكَ السَّلَامَ إِلَّا أَنَّا أُمِرْنَا أَنْ نَقُومَ قَانِتِينَ لَا نَتَكَلَّمُ فِي الصَّلَاةِ
“Namaz kılmakta iken Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e geldim ve selam verdim. Fakat o selamıma karşılık vermedi. Namazını bitirince: Beni sana selam vermemden men eden şey, Allah’a gönülden boyun eğerek namaz kılmakla ve namazda konuşmamakla emrolunmuş olmamızdır, buyurdu.”(Tabarı, Durerul mansur)
Zeyd b. Erkam’dan rivayeti şöyledir:
كُنَّا نَتَكَلَّمُ عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي الصَّلَاةِ فَنَزَلَتْ وَقُومُوا لِلَّهِ قَانِتِينَ فَأُمِرْنَا بِالسُّكُوتِ
“Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem zamanında biz namazda iken konuşuyorduk. Bunun üzerine Allah’a gönülden boyun eğerek namaza durun ayeti nazil oldu. Böylelikle biz namazda sükût etmek ve konuşmamakla emrolunduk.” ( Buharı ve Müslim)
,
” إن هذه الصلاة لا يحل فيها شيء من كلام الناس، إنما هي التسبيح والتكبير وفراءة القرآن” (مسلم، النسائي، أبو دادود)
Muaviye bin El-Hekem adlı Müslüman namazdayken başka bir Müslüman hapşırınca “yerhamukellah” deyince namaz bittikten sonra ona şöyle dedi; “Namazdayken insanların sözlerinden hiç bir şey geçerli değildir. Ancak, tesbih, tekbir ve Allah’ı zikretmek onda geçerli olur.”(Müslim)
Buna göre, namazdayken Müslüman dünya işlerinden kesilip, Allah’a yönelip boyun eğer, O’na zillet göstererek bağlanmaya çalışır, ayaktayken Kuran okur, rükû ve secde ederken tesbih çeker, her harekette tekbir getirir ve her ayet arkasında ve secde ederken dua eder. Teşehhüt ve selat-ı ibrahimiyeyi bitirdikten sonra da dua eder. İşte huşu budur.
Ayette:
فَإِنْ خِفْتُمْ فَرِجَالًا أَوْ رُكْبَانًا ۖ
“Eğer (herhangi bir şeyden) korkarsanız (namazlarınızı) yürüyerek yahut binmiş olarak (kılın)” şeklinde geçen ifade, Allah her halükarda ve ne durumda olursa olsun korku esnasında bile namazı kılmamızı ve muhafaza etmemizi pekiştirmektedir. Eğer düşmandan korku varsa ayakta veya binek üzerindeyken namaz kılmamızı Allahu Teala emretmektedir. Bunun manası: Hiçbir zaman namaz terk edilemez veya ihmal edilemez. Korku olsa dahi savaşta iken de kılınması gerekir.Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:
فَإِنْ كَانَ خَوْفٌ أَشَدَّ مِنْ ذَلِكَ فَرِجَالًا أَوْ رُكْبَانًا
“Korku pek şiddetli ise ayaktayken veya binerken (binek üzerinde) işaret göstererek namaz kıl.” (Müslim)
Özellikle savaşta düşman Müslümanlara saldırmak için her an fırsat beklerken Müslüman’ın korkusu da artabilir. Bu durumda ayakta veya bineği üzerinde başıyla işaret göstererek, başı rükû için hafifçe eğilir, sücutta da daha fazla eğilir. Bu bir ruhsattır. Eğer, emniyet olursa Müslümanların Allah’ın kendilerine bilmediklerini öğrettiği gibi Allah’ı zikredecekler, yani namaz kılacaklardır.
Allah Subhânehû böylesi bir hâlde namaz kılmanın keyfiyetini Nisa Suresi’ndeki ayette beyan etmekte, şöyle buyurmaktadır:
وَإِذَا كُنتَ فِيهِمْ فَأَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلَاةَ فَلْتَقُمْ طَائِفَةٌ مِّنْهُم مَّعَكَ وَلْيَأْخُذُوا أَسْلِحَتَهُمْ فَإِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِن وَرَائِكُمْ وَلْتَأْتِ طَائِفَةٌ أُخْرَىٰ لَمْ يُصَلُّوا فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَأَسْلِحَتَهُمْ ۗ وَدَّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ أَسْلِحَتِكُمْ وَأَمْتِعَتِكُمْ فَيَمِيلُونَ عَلَيْكُم مَّيْلَةً وَاحِدَةً ۚ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِن كَانَ بِكُمْ أَذًى مِّن مَّطَرٍ أَوْ كُنتُم مَّرْضَىٰ أَن تَضَعُوا أَسْلِحَتَكُمْ ۖ وَخُذُوا حِذْرَكُمْ ۗ إِنَّ اللَّـهَ أَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا
“Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar, silahlarını (yanlarına) alsınlar, böylece (namazı kılıp) secde ettiklerinde (diğerleri) arkanızda olsunlar. Sonra henüz namazını kılmamış olan (bu) diğer grup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve onlar da tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. O kâfirler arzu ederler ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil olsanız da üstünüze birden baskın yapsınlar. Eğer size yağmurdan bir eziyet olur yahut hasta bulunursanız silahlarınızı bırakmanızda size günah yoktur. Yine de tedbirinizi alın. Şüphesiz Allah, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.”(Nisa 102)
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Zatü’r-Rika Gazvesi’nde Müslümanlara korku namazı şöyle kıldırdığı rivayet edildi:
أَنَّ طَائِفَةً صَفَّتْ مَعَهُ وَطَائِفَةً وِجَاهَ الْعَدُوِّ فَصَلَّى بِالَّتِي مَعَهُ رَكْعَةً ثُمَّ ثَبَتَ قَائِمًا وَأَتَمُّوا لِأَنْفُسِهِمْ ثُمَّ انْصَرَفُوا فَصَفُّوا وِجَاءَ الْعَدُوِّ وَجَاءَتْ الطَّائِفَةُ الْأُخْرَى فَصَلَّى بِهِمْ الرَّكْعَةَ الَّتِي بَقِيَتْ مِنْ صَلَاتِهِ ثُمَّ ثَبَتَ جَالِسًا وَأَتَمُّوا لِأَنْفُسِهِمْ ثُمَّ سَلَّمَ
“Bir grup Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte namaz için saf tutarken diğer grup düşmana karşı idi. Kendisiyle birlikte saf tutanlara bir rekât kıldırdı ve kıyama kalktı. Onlar kendi kendilerine namazlarını tamamladılar sonra düşman karşısındaki grupla yer değiştirdiler. O grupla da Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem kalan bir rekâtı kıldı ve oturdu. Onlar da kılmadıkları tek rekâtı kendi başlarına kıldılar sonra Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem onlarla birlikte selam verdi.”(Buharı, Müslim,Ebu Davut, Nesai)
فَاِذَا قَضَيۡتُمُ الصَّلٰوةَ فَاذۡكُرُوا اللّٰهَ قِيَامًا وَّقُعُوۡدًا وَّعَلٰى جُنُوۡبِكُمۡ ؕ فَاِذَا اطۡمَاۡنَنۡتُمۡ فَاَقِيۡمُوا الصَّلٰوةَ ۚ اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتۡ عَلَى الۡمُؤۡمِنِيۡنَ كِتٰبًا مَّوۡقُوۡتًا
“ (korku ve savaş halinde) namazı eda etmiş olursanız Allahı kalkarak, oturarak ve yanlarınıza yatarak anın. Emniyet içerisinde olursanız namazı (vaktinde olduğu gibi) eda edin. Zira namaz vakitlere göre müminlere farz kılınmıştır” (Nisa 103)
239. Ayetin sonunda şöyle geçti:
فَإِذَا أَمِنتُمْ فَاذْكُرُوا اللَّـهَ كَمَا عَلَّمَكُم مَّا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ
“Güvene kavuştuğunuz zaman, siz bilmezken Allah’ın size öğrettiği şekilde O’nu anın (namaz kılın)”.
Burada, Allah’ı zikretmek namazı kılmak manasındadır. Nitekim Kur’an’da birçok yerde “Allah’ı zikretmek” “namaz kılma” manasında geçmektedir. Emniyetli olursanız namazı vaktinde olduğu gibi kılın. Allah kendi Resulü yoluyla size namazın kılınış keyfiyetini nasıl öğretmişse öyle kılın. Nitkim Resul size öğretmeden siz nasıl kılacağınızı bilmiyordunuz.
Bu ayette; Allahu Teala Müslümanların bilmediklerini kendilerine öğrettiği gibi “Allah’ı zikredin” ifadesi Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in Sünnetinin Allah’ın vahyettiği şey olduğunu gösterir. Çünkü namaz kılma metodu Kur’an’da detaylıca gösterilmedi ancak Sünnette gösterildi. Bu nedenle, Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:
” صَلُّوا كَمَا رَأيْتُمُونِي أصَلِّي”
“Nasıl namaz kılıyorsam sizde aynen kılın” (Buhari)
Hatta bu ayette ayaktayken ve binek üzerindeyken nasıl namaz kılacağımıza dair bir açıklama yoktur. Ancak, hadislerde beyan edildi. İşaret gösterilerek rükû da baş az indirilir, sücutta ise daha fazla indirilir.
Bu sebeple kesin bir şekilde doğru olan Sünnet Kur’an’dan hiçbir şekilde uzak tutulmaz. Sünnet ihmal edilirse özellikle Kur’an’daki ahkâmla ilgili ayetler hiç anlaşılmaz ve uygulanamaz. Sünneti inkâr etmeden diğer bir maksat müslümanların Kuran’ın uygulama keyfiyetini bilmezliğe sürüklemektir. Ondan sonra Kuran’ı aklın estiği şekilde, heva vehevese göre açıklamaya başlarlar. Sünneti inkâr edenler kesinlikle kâfirdir.
Bu ayetler, Müslümanın herhalükarde namazı kılmasını tekit etti, vurguladı, zira namaz İslamın direğidir, hiç bir zaman ter edilmez, onu terk edene İslam Hilafet Devleti ağır ceza verir ve kılmaya da zorlar. İşte Hilafet devleti sair ahkâmı uygulamak için nasıl bir metot ise namazı kıldırmak ve korumak için de bir metottur. Bu nedenle bu devleti kurmak farzların tacı oldu. Bu devlet olmayınca bu günkü gibi müslümanım diyen birçok kimse namaz kılmazlar veya beş vakti kılmazlar. Nitekim namaz müslümana huzur sağlıyan bir ibadettir, Müslümana rabbiyle alakayı hep hatırlatır ve pekiştir.
İslam’ın nasıl böyle güzel ve üstün bir din olduğu burada tecelli eder, her hâli ele alıp hükmü gösterir. Ayrıca her konuyu kapsar, daha önce evlilik, boşanmak, çocuklara bakmak, çocuğu emzirmek, eşi vefat eden kadınlar, boşanan kadınların hakları ve durumlarını anlatan hükümleri açıkladıktan sonra savaş ve korku esanasında nasıl namaz kılındığına açıklamalar getirdi. Bu şekilde İslamda din ile dünya işlerinde ayrım yapılmaz. Dini hayattan, siyasetten ve devletten ayırmak mümkün değildir, zira o ayırım küfürdür. Bu şekilde Allah erkek ile kadın arasındaki ilişkilerle ilgili ayetleri indirirken aynı anda ibadetle ilgili hükümleri ve savaşla ilgili hükümleri de indirir. Savaş ve namaz ile ilgili siyaset birbirinden ayrılmaz. Devlet resisi olan Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem savaşta ordunun başında idi ve namaz kıldırıyordu, savaşa gitmezse kendi yerine bir komutan gönderiyordu. Savaşta tedbir almak, dikkatli olmak ve uyanık kalmayı emrediyordu. Zira kâfirler bizim silahı bıraktığımızı veya silahtan vazgeçtiğimizi görünce hemen bize saldırackalar. Çünkü onlar ebedi düşmandır. İslamın varlığın ve hâkimiyetini hiç kabul edemezler. Bu nedenle Hilafeti yıktılar, İslam memleketlerini parçaladılar, Hilafetin tekrar kuruluşunu ve Müslüman memleketlerinin birleşmesini engellemek üzere dava adamlarıyla savaşıyorlar, milliyetçiliği ve vatancılığı yayıyorlar, laikliği, demokrasiyi ve hürrüyetleri de yayıyorlar. Namaz kılmak istiyen kılsın namaz kılmak istemiyene karışmayın derler, kanunlar da çıkardılar. Bu şekilde müslümanlar dinlerinden uzaklaşırlar. Cihattan söz etmeyi de yasakladılar, ordularin görevinini sırf küfür rejimleri ve kafirlerin Saykes picot ve Lozan anlaşmalrında çizdikleri milli sınırları korumak için sınırlandırıldı. İşte bu ayetler bütün bunları çürütür, İslam hakikatını yansıtır.