-188-

Mücahitler için harcama yapmak, vergi tahsil etmek ve müminin feraseti:

Askerlere maaş tahsis edilir mi?

Onlar için vergi toplanır mı?

Feraset nasıl gerçekleşir?

لِلْفُقَرَاءِ الَّذِينَ أُحْصِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّـهِ لَا يَسْتَطِيعُونَ ضَرْبًا فِي الْأَرْضِ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ أَغْنِيَاءَ مِنَ التَّعَفُّفِ تَعْرِفُهُم بِسِيمَاهُمْ لَا يَسْأَلُونَ النَّاسَ إِلْحَافًا ۗ وَمَا تُنفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللَّـهَ بِهِ عَلِيمٌ  الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِرًّا وَعَلَانِيَةً فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

“Allah uğrunda (cihatta) mahsur kalan ve bu nedenle rızklarını kazanmak için yeryüzünde dolaşamayan fakirlere harcama yapmak haktır. Bu mücahit fakirlerinin şerefli olup sadakayı almak üzere yüzsüzlük etmedikleri için bunların durumlarını bilmeyen cahil kimseler onların zengin olduklarını sanır. Ancak sen onların simalarından ne olduklarını tanırsın. İşte, hayıra ne harcarsanız Allah onu tam bilir.

Geceleyin ve gündüz, gizlice ve aşikâr harcayanların Allah indinde ecirleri vardır, onlar için korku yoktur ve onlar üzülmez.” (Bakara 273-274)

Bu ayette Allah uğrunda, ( في سبيل الله)  (fi sebil-illeh) ıstılahı cihad için olduğunu pekiştirmiştir. Bu Müslümanlar Allah’ın uğrunda mahsur kaldıkları, hep savaştıkları ve rızklarını kazanmak için uğraşamadıkları için fakir duruma düştüler. Bu nedenle kendilerine harcama hak oldu. Bunların hakkı Müslümanlar üzerine düşmektedir. Zekâtla ilgili Tövbe suresi 60. ayette “Allah uğrunda” kısmı beyan edilerek bunların zekâttan haklarının var olduğu gösterildi. Tefsirini yaptığımız ayette zekât dışında Müslümanlar üzerine hak düşer. Buna göre, İslam devleti ordusuna mensup olanların tümü mücahit sayılır. Çünkü orduda muvazzaf olacaklar, Allah uğrunda veya cihad için mahsur kalacaklar, rızklarını kazanmak için çalışamayacaklar. Bu nedenle, İslam devleti askerlere maaş verecektir. Eğer devlet bütçesinde ve zekât bölümünde onların maaşlarını vermek üzere para yeterli değilse zengin Müslümanlardan toplar. Bu ayet bunu söylüyor. Onlar için harcama yapılır, Müslümanlar üzerine hakları vardır. Bu asırda buna vergi denilir. Fakat İslam’da vergi daimi değildir, olağanüstü haldır.

 Resulullah İslam devletinin başkanı iken zekât parası yeterli değilse ve devlet bütçesinde yeterli para yoksa Müslümanlardan topluyordu. Fakat bu geçici idi, yeterli para toplanınca toplamayı durduruyordu. Buna göre, İslam Hilafet devleti cihad ve mücahit askerler için bütçesi ve zekât parası yeterli gelmezse zenginlerden vergi toplayacaktır. Fakat bu vergi geçicidir, şimdiki kapitalist devletlerde olduğu gibi daimi değildir.

Müslümanın yaptığı her harcamada, verdiği sadakalarda ve bütün hayır işlerinde Allah’ın rızasını hedef edinip edinmediğini Allah tam bilir. Zira Allah uğrunda harcamak ve fakirlere sadaka vermek namaz, oruç, hac ve zekât gibi bir ibadettir. İbadette ilk rükün Allah için niyet etmektir. Başka niyet buna katılmaz.

Allah uğrunda harcama geceleyin verildiği gibi gündüz, gizlice ve açık olarak da verilir. Çünkü bu cihad için yapılan harcamadır. Bu harcama yapanların Allah katında ecirleri vardır. Onlar için korku yoktur ve hiç üzülmezler. Zira onlar cennetliktir.

Bu ayette fakirleri simalarından tanımakla ilgili konu geçti. Bunun manası insanın ne olduğu simasından tanınır demektir. Fakat cahiller bunu tanıyamazlar, hatta bu fakirlerin zengin olduklarını sanırlar, şerefli oldukları için fakirliklerini göstermezler ve sadaka almak için ellerini insanlara açmazlar ve hiç yüzsüzlük etmezler. Bunun manası; Müslüman bu ahlaka sahip olmalıdır. Fetih suresi 29. ayette secde izlerinden dolayı simalarından mümin oldukları tanınır diye geçti. Muhammed suresi 30. ayette münafıklar simalarından ve konuşma üsluplarından tanınır diye geçti. Buna göre insan simasından tanındığı gibi konuşma üslubundan da tanınır. Fakat cahil insanlar bunu bilmezler. Feraset sahipleri ancak bunu bilirler ve insanları simalarından ve konuşma üsluplarından tanıyabilirler. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:

” اتقوا فراسة المؤمن، فإنه ينظر بنور الله”

“Müminin ferasetinden sakının, o Allah’ın nuruyla bakıyor.” (Tirmizi, Ebu Davut ve İbni Maceh)

İşte feraset sahibi diğer insanların ne olduklarını bilir. Geçen ayetlerde Allah Resulüne hitap ederek onları tanırsın dedi. Zira; Resulullah Allah’ın nuruyla bakıyor. Müminler de Allah’ın nuruyla baktıkları için feraset sahibi olurlar. Nur suresi 40. ayette, Hadid suresi 12. 19. ve 28. ayetlerinde ve Tahrim suresi 8. ayetinde Allah’ın müminler için nasıl nur kıldığı açıklanmıştır. Müminler ise Allah’ın kendilerine verdiği nurla görüp düşünür ve yürürler.

Kâfirler insanları Allah’ın nurundan karanlığa düşürmeye çalışırlar. Müminler dikkat edip kâfirlere ve fikirlerine uymayacaklar. Batıdan gelen laiklik, demokrasi, hürriyetler, insan hakları gibi fikirlere tabi olurlarsa karanlığa düşerler. Allah şöyle buyurdu:

 للَّهُ وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُوا يُخْرِجُهُمْ مِنْ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَالَّذِينَ كَفَرُوا أَوْلِيَاؤُهُمْ الطَّاغُوتُ يُخْرِجُونَهُمْ مِنْ النُّورِ إِلَى الظُّلُمَاتِ أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

“Allah, Müminlerin velisi olur, onları karanlıktan çıkartıp nur’a getirir. Kâfirlerin velileri tağuttur. Bu tağutlar kâfirleri nurdan uzaklaştırıp karanlıklara düşürür. Bunlar cehennem sahipleridir. Orada kalıcıdırlar.” (Bakara 257)

İnsan mümin olup Allaha her düşünce ve her harekette bağlı olarak onun emirleri ve nehiylerini yerine getirmeye çalışırsa, başka ifadeyle Kuran ve Sünnette Resulüne vahyettiğine tabi olursa Allah’ın nuruyla, ışığıyla aydınlanır, her şeyin gerçeğini görür ve mutlu olur. Aksi takdirde karanlığa düşer, düşmanı ile dostu, hak ile batıl, doğru ile yanlış, kötü ile iyi arasında ayrım yapamaz hale gelir, hiç mutlu olamaz. Kendisinin doğru yolda ve iyi yaptığını zanneder, oysa o tam dalalet, sapıklık ve karanlık içerisindedir.

قُلۡ هَلۡ نُـنَبِّئُكُمۡ بِالۡاَخۡسَرِيۡنَ اَعۡمَالًا ؕ‏ اَلَّذِيۡنَ ضَلَّ سَعۡيُهُمۡ فِى الۡحَيٰوةِ الدُّنۡيَا وَهُمۡ يَحۡسَبُوۡنَ اَنَّهُمۡ يُحۡسِنُوۡنَ صُنۡعًا‏

 “Deki, size amelde en çok ziyana uğrayanları bildiriyim mi? onlar iyi yaptıklarını zannettikleri halde dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir” (Kehf 103-104)