-189-
Faizin yasaklanması:
Faizi yiyen, yediren, kâtibi, şahidi ve bunu serbest kılan yöneticilerin cezası nedir?
Faizin çeşitleri nelerdir ve neden ismini değiştirdiler?
Hilafet devletinde borçlanma nasıl olacaktır?
اَلَّذِيۡنَ يَاۡكُلُوۡنَ الرِّبٰوا لَا يَقُوۡمُوۡنَ اِلَّا كَمَا يَقُوۡمُ الَّذِىۡ يَتَخَبَّطُهُ الشَّيۡطٰنُ مِنَ الۡمَسِّؕ ذٰ لِكَ بِاَنَّهُمۡ قَالُوۡۤا اِنَّمَا الۡبَيۡعُ مِثۡلُ الرِّبٰواۘ وَاَحَلَّ اللّٰهُ الۡبَيۡعَ وَحَرَّمَ الرِّبٰوا ؕ فَمَنۡ جَآءَهٗ مَوۡعِظَةٌ مِّنۡ رَّبِّهٖ فَانۡتَهٰى فَلَهٗ مَا سَلَفَؕ وَاَمۡرُهٗۤ اِلَى اللّٰهِؕ وَمَنۡ عَادَ فَاُولٰٓٮِٕكَ اَصۡحٰبُ النَّارِۚ هُمۡ فِيۡهَا خٰلِدُوۡنَ يَمۡحَقُ اللّٰهُ الرِّبٰوا وَيُرۡبِى الصَّدَقٰتِؕ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ اَثِيۡمٍ
“Riba (faiz) yiyenler, şeytanın çarptığı kimselerin kalktığı gibi kalkarlar, çünkü alışveriş faiz gibidir dediler. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kıldı. Kime Rabbinden kendine bir öğüt gelir de ve o da faize son verirse geçmişi kedisine ait olur ve işi Allaha havale edilir. Fakat kim tekrar faiz işine dönerse bu tip insanlar cehennem ehlinden olurlar. Bunlar orada ebedi kalıcı olurlar.
Allah faizi yok eder ve sadakları arttırır (bereketlendirir). Allah hiç bir kâfiri ve günahkârları sevmez.” (Bakara 275-276)
Bu ayetler, Kur’an’da Resulullah’a nazil olan son ayetlerdir. (Buhari, İbni Hanbel, İbni Maceh ve İbni Mardeveyh) Bu ayetlerde, faiz kesin şekilde haram kılınmıştır. Rum suresi 39. ayette faizi kötüledi, Al-i İmran suresi 130. ayette faizi kat kat yemekten nehyedildi. Çünkü insanlar kat kat faiz yiyorlardı, ama azı helal demek değildir, zira faizin azı veya çoğu haramdır.
Nisa suresi 161. ayette Yahudiler faiz yediklerinden dolayı onlara azap hazırlandığı ilan edildi. Bu Müslümanlara bir uyarıdır; eğer biri Müslümanın deyip faizi yerse Yahudiler gibi lanetlenip azap görecektir. Bu nedenle faizin azı haram olduğu gibi çoğu veya katlanması da kesin şekilde haramdır. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:
[الربا سبعون حوبا أيسرها أن ينكح الرجل أمه]
“Faiz yetmiş kısımdır, en küçüğü adamın annesiyle zina etmesi gibidir.”[İbniMace]
Ayrıca, faizle ilgili her şey haramdır. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
[لعن رسول الله صلى الله عليه وسلم آكل الربا ومؤكله وكاتبه وشاهديه]
“Allah faizi yiyeni, yedireni, şahitleri ve yazanları lanetledi.”[Müslim]
Buna göre banka sahipleri, bankalarda çalışıp faiz işlemleri, sözleşmeleri ve hesapları yapanlar lanetli olup büyük günahkâr olurlar. Nitekim müçtehitler şer’i delilerden şu şer’i kaideyi çıkarttılar: “Bir şey haram kılınmışsa onunla ilgili her şey haram olur.” Bu nedenle Yahudiler lanetlendiler; Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
[قاتل الله اليهود؛ حرمت عليهم الشحوم، فجّملوها فباعوها]
“Allah Yahudileri kahretsin, lanetlesin! Kendilerine hayvanların yağları haram kılınınca bu yağları eritip sattılar ve parasını yediler.”[Buhari ve Müslim]
Yahudiler hep Allah’ın yasakladığına yönelip, hile yapıp onu helal kılar ve parasını yerler veya istifade ederlerdi. Farzları veya hadleri hileyle değiştirirlerdi. Cumartesi gününde balık avlamak kendilerine haram kılınınca Cuma günü şebekeleri kurmaya başladılar ve Pazar günü gelip şebekelerinin tuttuğu balıkları aldılar. Bu nedenle Allah bu işi yapanları domuz ve maymun haline çevirerek cezalandırdı. Zina edenlere recim/taşlama hükmünde hile yaptılar, zina eden kimseyi bir eşeğe ters bindirip sokaklarda dolaştırırlardı. Faiz kendilerine haram kılınınca Yahudi olmayanlarla faiz işlemleri yaparız, bize haram gelmez dediler. Esir almak kendilerine haram kılınınca hile yapıp esir almaya başladılar ve parasını yediler. Münkeri nehyetme işini çevirdiler. Yalnız ağızla nehyetmeye başladılar, münkerden vazgeçmeyenlerle beraberliklerini devam ettirdiler, onlara buğuz etmediler ve onlardan uzaklaşmadılar. Hep bu şekilde Allah’ın emirlerine veya nehylerine hile yapmaya çalışıyorlardı. Bu nedenle Allah onlara lanet yağdırıp azap indirdi. Allah şöyle buyurdu:
لُعِنَ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا مِنۡۢ بَنِىۡۤ اِسۡرَآءِيۡلَ عَلٰى لِسَانِ دَاوٗدَ وَعِيۡسَى ابۡنِ مَرۡيَمَ ؕ ذٰ لِكَ بِمَا عَصَوْا وَّكَانُوۡا يَعۡتَدُوۡنَ كَانُوۡا لَا يَتَـنَاهَوۡنَ عَنۡ مُّنۡكَرٍ فَعَلُوۡهُ ؕ لَبِئۡسَ مَا كَانُوۡا يَفۡعَلُوۡنَ
“İsrail oğullarından kafir olanlar Davut ve Meryem oğlu İsa diliyle lanetlendi. Bunun sebebi ise isyan etmeleridir, sınırı da aşıyorlardı. Ayrıca işledikleri münkerden, kötülükten birbirlerini nehyetmiyorlardı. Yaptıkları ne fena idi”. (Maide 78-79)
Bu asırda onlar gibi bazı Müslümanlar Allah’ın emirlerine ve nehylerine hile yapmaya başladılar. Bunlar yahudiler gibi düşünüyorlar. Hatta bazıları; ‘yahudiler gibi olalım, nasıl onlar zengin oldular ve bu nedenle dünyaya hâkim oldular, onlar gibi yapalım’ derler. Böyle düşünenler İslamiyeti bilmeyenlerdir. Zengin olmak veya dünyaya hâkim olmak için İslam’ın metodu Yahudilerin veya diğer kafirlerin yoluna hiç benzemez. Gaye ne olursa olsun herhangi bir haram yola başvurulmaz, sadece ve sadece şeriatın hükümlerine tabi olunur. Nitekim gaye vesile veya aracı meşru kılmaz. Bir hedefe ulaşmak için haram yollara asla başvurmaz.
Allah faiz yiyenleri şeytanın çarptığı kimselere benzetti. Bunun manası; faizi yemek, yedirmek, onunla ilgili iş yapanların işledikleri suç ve haram pek büyüktür. Bazı âlimler; Kıyamet günü bunlar deli gibi veya sara hastalığına yakalananlar gibi mezarlarından kalkarlar dedi. Orada faizi yiyenlerin nasıl azap göreceklerine dair birçok hadis vardır. Hem de onu en büyük günahlardan biri olarak saydı.
” اجتنبوا الموبقات السبع! قالوا يا رسول الله وما هن؟ قال: الشرك بالله، والسحر، وقتل النفس التي حرم الله إلا بالحق، وأكل الربا، وأكل مال اليتيم، والتولي يوم الزحف، وقذف المحصنات الغافلات المؤمنات” (متفق عليه)
“ Yedi helak edici, büyük günahlardan sakının! Bunlar nedir ya Resulullah? diye Sorulunca şöyle dedi:” Allaha şirk koşmak, sihir yapmak, Allah haram kıldığı halde bir kimseyi haksızca öldürmek, yetim malını yemek, faiz yemek, düşmana hücum anında savaştan kaçmak, namuslu, kendi halinde mümin kadınlara zina iftirası atmaktır” (Buhari ve Müslim)
Faizi terk etmeyip ısrarla devam ederse İslam Hilafet devletinde cezası ölümdür. Bu nedenle Hilafet devleti bankaların açılışına müsaade etmez, kendi Beytülmal kuracaktır, insanlar ondan faizsiz borçlanabilirler, paralarını da faiz almadan yatırabilirler. İstedikleri zaman çekebilirler.
Kâfirler faizi alışverişe benzetince Allah onlara tek bir cevap verdi: “Allah alışverişi helal kıldı ve faizi haram kıldı.” Bu şekilde faiz neden haram kılındı diye sorulmaz, bunun hükmü illetlendirilmemiştir, illetsizdir. Bu nedenle, faiz birisini zarara götürmezse veya fayda veyahut maslahatı temin ederse bu caizdir denilemez. Bu ayetleri öğrenen kimse hemen faizi terk etmelidir. Bunu terk edip tövbe ederse daha önce yediği faizin günahı affedilir. Ancak hala elinde faiz parası varsa hemen kimden almışsa iade etsin. Bu asırdaki gibi bankalardan alınan faizin sahibi mechul ise herhangi bir yere vermelidir, fakat sevabı yoktur. Önemli olan haram yolla gelen maldan kurtulmaktır. Bu kişinin hesabı Allah indindedir. Allah ya onu cezalandırır ya da onu bağışlar. Fakat kim faiz işine devam ederse o cehennem ehlinden olur, orada uzun müddet kalır. Bu bankaların açılmasına müsaade eden yöneticiler en büyük günahkârdırlar ve en büyük azap sahibidirler. Bunlar Allah ve Resulünün haram kıldıklarını haram kılmayanlardır, daha doğrusu mubah kıldılar. Tevbe suresi 29. Ayette geçtiği gibi Allah ve Resulünün haram kıldıklarını haram kılmayanlarla savaşın emri geldi. Müslümanlara kendilerini günaha sokan yönetim ve yöneticilere karşı çıkıp yerine İslam’ı yaşatan, mutlu eden Hilafeti kurmaları hak oldu, yapmazlarsa ancak kendilerine zarar getirirler, ziyanda kalırlar, faizin ateşiyle yanalar.
Nitekim Allah “faizi yok eder” deyince faizin bereketini yok ettirir manasındadır. Faizi yiyen kimse sıkıntılı olur ve parası elinden çabuk gider, nasıl çabuk gittiğini bilemez. Bu paralarla mutluluğu hissetmez. Ahirette bunun azabı daha büyüktür, cehennemdir ve orası ne kötü karargahtır!
“Allah faizi yok eder” derken diğer taraftan “sadakaları artırır” dedi. Bunun manası eğer Müslüman diğerlerine faizsiz borç verirse sevap kazanır ve sevabı artar.
Çünkü faizle ilgili siyakta geçmiştir. Nitekim Allah bütün sadakaların sevaplarını artırır.
Faiz [فائض] Arapçadan alınan bir kelimedir ve bir şey haddi üzerine artarsa ona faiz denir. Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerifte riba olarak geçmektedir ve bunun manası da artıştır. Riba Müslümanların kulaklarına ağır bir günah olarak geldiğinden dolayı ismi değiştirip faiz dediler. Türkiye’de eski yöneticilerden biri bu adı değiştirip nema adını verdi, oysa vakıası aynıdır. Arap dünyasında fayda adı verdiler. Günahın ismini değiştirerek mubah kılmaya çalışmaktadırlar, tamamen Yahudi usulüdür. Onlarda kelimelerle oynuyorlardı, bu nedenle Allah onlara lanet yağdırdı.
Şer’î manada bir taraf belli zamana kadar başka tarafa bir borç verdiğinde anapara üzerine fazlalık alınmasıdır. Buna riba/faiz/nema/fayda denir. Yine buna riba-n nesa/nesia ribası denir. Bu durum her malda ve her parada geçerlidir. Kim borç verdiğinde anapara üzerinde az veya çok bir şey istiyorsa faiz/riba almış olur.
Vadeli veya taksitle bir alışveriş olursa fiyat tespit edilir, ondan sonra bir fazlalık olursa riba sayılır. Yine taksitler faize göre hesaplanırsa ona faiz denir. Banka kredileri faizli olur, bu ise kesinlikle caiz değildir. Dolayısıyla faizle kredi almak kesin olarak haramdır.
Belli zamana kadar değil hâli hazırda belli mallar arasında mübadele yapılırken bir taraf fazlalık istiyorsa buna riba-l fadl/fazl ribası denir. Bu ise her malda geçerli değildir, sadece altı madde için geçerlidir. Resulullah SallAllahu aleyhi ve Sellemşöyle buyurmuştur:
[الذهب بالذهب والفضة بالفضة والبر بالبر والشعير بالشعير والتمر بالتمر والملح بالملح، مثلا بمثل، سواء بسواء، يدا بيد، فإذا اختلفت هذه الأصناف فبيعوا كيف شئتم إذا كان يدا بيد]
“Misline misil, ağırlıkları eşit olması ve elden ele teslim edilmesi (şartıyla) altına altın, gümüşe gümüş, buğdaya buğday, arpaya arpa, hurmaya hurma ve tuza tuzu (satın). Eğer bu sınıflar farklı ise elden ele olması(şartıyla) satın.”[Müslim]
Şöyle de buyurdu:
[الذهب بالذهب تبره وعينه وزنا بوزن، والفضة بالفضة تبره وعينه وزنا بوزن، والملح بالملح، والتمر بالتمر، والبر بالبر والشعير بالشعير، سواء بسواء، مثلا بمثل، فمن زاد أو ازداد فقد أربى]
“Külçe veya işlenmiş hâlinde altın altınla, külçe veya işlenmiş hâlinde gümüş gümüşle, ağırlıkları birbirine eşit olarak değiştirilir. Tuz tuzla, hurma hurmayla, buğday buğdayla ve arpa arpayla aynı tartıda değiştirilir. Bunlar birbirinden daha fazla verilirse veya alınırsa faiz verilmiş ve alınmış olur.”[Nesai]
Bunun manası altına altın veya gümüşe gümüş satılırken arasında hiç fazlalık olmayacak ve iki taraf hemen satacaklarını birbirlerine teslim edecekler. Keza diğer sınıflar arasında da hiç fark olmayacaktır. Fark alınırsa faiz olur. Para ise altın ve gümüş yerine geçer.
Eğer biri 18 ayar altını 22 ayar altına satmak istiyorsa aynı satmalıdır. Ama bu iki altın arasında değer farkı vardır nasıl çözülür?
İki ayrı satış anlaşması yapılmalıdır. 18 ayar altın satılır ve parası alınır, birinci satış anlaşmasıdır. Ondan sonra 22 ayar altın satın alınır ve parası teslim edilir, bu ikinci anlaşma olur.
Bilal r.a Resulullah SallAllahu aleyhi ve Sellem’e berni adlı hurma getirince Resulullah SallAllahu aleyhi ve Sellem:
” من أين هذا؟”“bunu nereden getirdin?” Diye ona sorunca, Bilal “Nebi SallAllahu aleyhi ve Sellem’e yedirmek üzere, bende kötü hurma vardı, bundan iki hurma ölçeği (iyi olan) berni hurmadan bir ölçekle değiştirdim” deyince Resulullah SallAllahu aleyhi ve Sellem:
” أوّه، أوّه! عين الربا، لا تفعل! ولكن إذا أردت أن تشتي فبع التمر ببيع آخر، ثم اشتره”Ayvah! Eyvah! bu ribanın ta kendisidir. Bunu hiç yapma! Fakat böyle alışveriş yapmak istediğin zaman (kötü) hurmayı başka şeyle sat, ondan sonra bunu (iyi hurmayı) satın al” (Buhari)
Neden sadece bu altı cinste fadl ribası vardır, diğerlerinde yoktur diye sorulmaz. Bu da illetsizdir, nesia ribası gibi illetsizdir. Allah ve Resulu hiç bir illet göstermediler.
Birisi bu altı cins Kuran’da geçmedi diyecek olursa, ona Sünnette geçti deriz, Sünnet Allah’ın vahyidir. Necm suresinde ilk ayetlerde geçtiği gibi; Resulullah SallAllahu aleyhi ve Sellem haşa hava ve hevesinden konuşmaz, O’nun konuştuğu ancak vahiydir, kendisine vahyedilir. Biri Müslüman olunca bunu alır, ancak Müslüman olmayan sünneti reddeder, bununla ilgili Kuran’ın muhkem ayetlerini inkar etmiş olur. Yahudilerin yaptıkları gibi onlar kitapları ile nasıl oynadılarsa bunlar da Kuran’la oynama çalışırlar.