-191-

Faizden vazgeçmeyenlerle Allah ve Resulünün savaşı,

Dar-ul harb’te faizle ilgili hüküm:

Faiz işinden vazgeçmeyenlerin hükmü nedir?

Maslahat ve zaruret için faiz yenir mir?

Dar-ul harpta faiz serbst midir?

Faiz işinden tövbe eden ne yapmalıdır? 

Bundan tövbe etmiyenlerin cezası nedir?

Bir müslüman darda kalıp borcunu ödeyemezse ona karşı nasıl davranılır?

يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَذَرُوۡا مَا بَقِىَ مِنَ الرِّبٰٓوا اِنۡ كُنۡتُمۡ مُّؤۡمِنِيۡنَ‏ فَاِنۡ لَّمۡ تَفۡعَلُوۡا فَاۡذَنُوۡا بِحَرۡبٍ مِّنَ اللّٰهِ وَرَسُوۡلِهٖ‌ۚ وَاِنۡ تُبۡتُمۡ فَلَـكُمۡ رُءُوۡسُ اَمۡوَالِكُمۡ‌ۚ لَا تَظۡلِمُوۡنَ وَلَا تُظۡلَمُوۡنَ‏ وَإِن كَانَ ذُو عُسْرَةٍ فَنَظِرَةٌ إِلَى مَيْسَرَةٍ وَأَن تَصَدَّقُواْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ وَاتَّقُواْ يَوْمًا تُرْجَعُونَ فِيهِ إِلَى اللّهِ ثُمَّ تُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ

“Ey iman edenler, Eğer gerçekten mümin iseniz, Allah’tan korkun ve faizden geri kalanı bırakın. Eğer böyle yapmazsanız size karşı Allah’ın ve Resulünün başlatacakları savaşı bekleyin. Eğer tövbe ederseniz yalnız anaparanız sizindir, ne zalim olursunuz ne de mazlum olursunuz. Eğer (borçlu) darda ise eli genişleyinceye kadar ona mühlet verin. Sadaka olarak (borcu) bağışlamanız, bilirseniz sizin için daha hayırlıdır. Allah’a döndürüleceğiniz ve zulme uğratılmadan herkese kazandığı şeyin ödeneceği günden korunun.” (Bakara 278-281)

Allah’u Teâlâ müminlere sesleniyor; önce kendisinden korkmalarını emrediyor, ondan sonra onları bir kötülükten nehyediyor. Çünkü insan Allah’tan korkmazsa dinlemez, günahtan vazgeçmez, korktuğunu gösterirse günahı helal kılan bozuk fetvaları veya bahaneleri arar. Nitekim münafıklar böyle yaparlardı. Bu nedenle, insanlarda Allah korkusunu her şeyden önce yerleştirmek gerekir. Eğer Allah’ın korkusu olan takva bir insanda yerleşmese veya bulunmasa onu kötülükten caydırmak için başka korku gerekir. O ise, sultanın, otoritenin korkusudur, devletin cezasından korkmasıdır.

Nitekim, bir rivayette 2. Raşidi Halife Ömer’e ve başka rivayette 3. Raşidi Halife Osman r.a’a isnad edilen bir mavkuf hadiste, eserde şöyle geçti:

 ” إن الله لا يزع بالسلطان ما لا يزع بالقرآن” “Allah sultanla öyle caydırıyorki Kuran’la bu kadar bunu caydırmıyor”.   Bundan dolayı kötülükleri kaldırmak için İslam Hilafet devletinin var olması gerekir. Çünkü herkes mümin olmayacağı gibi her Müslüman da takvalı olmayacaktır, hem de müslüman gözüken münafıklar az değildir, bunlar müminler arasında kötülüğü yaymaktan geri durmazlar, çünkü kötülük yayılmaazsa kendileri bu kötülüğü açıkça işleyemezler. Faiz işiyle uğraşan kimse herkesin faizle iştiğal etmesini ister. Zina eden kimse herkesin kendisi gibi ayıplanmadan zina etmesini ister. Açık seçik gezen kadın her kadının kendisi gibi açılmasını ister, böylece kendisine başka gözle bakılmasın bunun gibi ve sair haram işliyenler de böyledir.  3. Raşidi Halife Osman şöyle dedi:

” ودت الزانية لو أن النساء كلهن زواني” “ Zina eden kadın bütün kadınların zina eden olmalarını diler”.

Nur suresinde 19. Ayette geçtiği gibi müminler arasında kötülüğü yaymak istiyenlerin hem dünyada hem ahirette acılı azap göreceğini bildirdi. Dünyada acılı azabın manası ise İslam Hilafet devleti tarafından ağır şekilde cezalandırılmalarıdır. Ahirette ise Allah tarafından acılı azap görecekler.

 Ayrıca, Marufu emretmek ve münkeri nehyetmenin İslam’ın en büyük farzlarından olduğu gösterildi, onunla ilgili muhkem ayetler geçmiştir. Müslümanların birbirlerini münkerden nehyetmeleri ve marufu göstermeleri farzdır. Bunun üzerine hizip ve grupların oluşturulması farz-ı kifayedir. Demokratik laik sistemde ise herkes serbest ve hürdür, istediğini yapar, kimse başka kimseye karışmaz bu şekilde toplum bozulur, pislik yayılır. Tıpkı bir ton temiz suya bir farenin düşmesi gibi tüm suyu kirletir. İşte açıkça haramı işleyen kimse toplumu bozar. Nitekim Televiziyonlarda bunu görüyoruz, bir kaç kadın açılıyor veya fuhşiyet gösteriyor veyahut bir homo, sapık erkek veya kadın çıkıyor bu pisliği teşvik ediyor. Faizi işleyen kimse veya bir reklam çıkıyor bir çok insanı bu büyük haramı işlemeye teşvik ediyor.

İşte İslam toplumunda haramın işlenmesini engellemek için üç güç vardır: Allahtan korkmak, marufu emretmek ve münkeri nehyetmek, devletin cezasıdır.

 Allahu Teâlâ, kendisinin yarattığı kullarının ahvalini ve içlerini bilmektedir. İşte, müminleri faizden nehyederken onlara güzel dille çağırdı: “Ey iman edenler!” dedi. İmanlarını tahrik ederek kendilerinin mümin olduklarını da hatırlatarak onlara seslendi. Bundan sonra takvaya veya kendisinden korkmaya çağırdı. Ondan sonra faizi terk etmelerini emretti. Yine imanlarını tahrik ederek şöyle dedi: Eğer gerçekten mümin iseniz faizi terk edin. Ancak İman ve takvayı tahrik etme işi işe yaramayınca ağır tehdit geliyor: Allahu Teâlâ, hiç iman ve takvadan söz etmeden şöyle dedi: Eğer faizi ve faizin en azını terk etmezseniz Allah ve resulü tarafından size karşı açılacak bir savaşı bekleyin. Bunun manası; Allah size bunun cezasının hükmünü indirecek ve onun resulü bir yönetici olarak bu cezayı faizi yiyenleri terk etmeyen kimselere uygulayacaktır. İbni Abbas, el-hasan, İbni Sirin ve Katede gibi birçok Sahabe, Tabiin ve âlim; faizi yiyen kimseler Müslümanların imamı (halifesi) tarafından tövbe ettirilir, tövbe etmezlerse kelleleri vurulur, dediler. Zira Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in buyurduğu gibi faiz, sihirbazlık, haksızca nefsi öldürmek, mürtet/dini terk etmek ve savaştan kaçmak büyük birer günahlardır ve cezaları ölümdür. Nitekim Allah ve Resulü faiz işiyle uğraşanlara savaş ilan ettiler. Bunun manası, bu işten vazgeçmeyenlerin cezası ölümdür. Buna göre; faizi yiyenler, yedirenler de faizden vazgeçmek için tövbe ettirilir, tövbe etmezlerse devlet tarafından kelleleri vurulur. Çünkü Allahu Teâlâ şöyle buyurdu: “Eğer tövbe ederseniz yalnız anaparanızı alın, faizi yiyerek ne zalim olursunuz, ne de faizi yedirerek mazlum olursunuz, tamamen bundan vazgeçeceksiniz.” İnsan faizi yemekten veya yedirmekten vazgeçip tövbe edince yediği faizi kendisine yedirene iade eder. Sadece anaparasını alır. Allah’tan mağfiret dileyerek ona tövbesini ilan eder. Buna müsaade eden yöneticilere aynı hüküm uygulanır ve daha ağır ceza görecekler.

Ancak ağır cezayla takvalı olmayan insanlar işledikleri bu büyük günahtan caydırılır. Resullullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem faizi en büyük ve çirkin haramlardan biri olarak saymıştır. (Buhari, Müslim ve Nesai) Faizin en küçüğünü veya en azını annesiyle zina yapmış gibi göstermiştir. (İbn-i Maceh,el-mustedrek,ibni Hanbel) Nitekim faizi yiyen, yediren, vekilleri, şahitleri ve kâtipleri Allah tarafından lanetlenmişlerdir. (Müslim, Abu Davud, Tirmizi)

Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Veda Hutbesinde ölmeden önce Müslümanlara verdiği son hutbede şöyle seslendi:

وربا الجاهلية موضوع، وأول ربا أضع ربانا؛ ربا عباس بن عبد المطلب، فإنه موضوع كله. لكم رؤوس أموالكم لا تظلمون ولا تظلمون”

“Cahiliye ribası/faizi kaldırıldı, ilk kardırdığımız riba ribamızdır, Abbas bin Abulmuttalib’in faizidir. Her tür riba tamamen kaldırılmıştır. Sadece anaparanızı alın, ne zalim olursunuz ne de mazlum olursunuz. İlk kaldırdığım faiz Abbas’ın faizidir.”[Müslim, Ebu Davud, İbniMace, Darimi]

Zira bir şeyin aynısı, varlığı için haram kılınmışsa bununla her tür muamele ve işlemde haram olur. İçki yasaklanınca onunla ilgili her tür muamele haram kılınmıştır. İçilmesi, satılması, yapılması, taşınması v.s hepsi haram kılınmıştır. Faizin kendisi haram kılındığı için onunla ilgili her tür işlem de haram olur.

Asrımızda bazıları faizi zaruretten dolayı mubah kılarlar. Bunlar yanılmaktadırlar, daha doğrusu sapıttılar. Çünkü iztırar veya zaruret özel bir hükümdür. İnsan ölmek üzereyken hiç helal yemek bulamazsa hayatını sürdürmek için haram şeyden yer. Bakara Suresi 173. ayette, En’amSuresi 145. ayette ve Maide Suresi 3. Ayetinde [فَمَنِ اضۡطُرَّ] “kim iztırar ederse” ifadesi geçmiştir. Bunun manası; kim çaresiz olup zor durumda kalırsa hayatını sürdürmek için haramdan başka bir şey bulamazsa bundan az bir şey yer veya içer. [غَيۡرَ بَاغٍ وَّلَا عَادٍ فَلَاۤ اِثۡمَ عَلَيۡهِ] “Zulüm yapmadığı ve haddi aşmadığı hâlde üzerine günah yoktur.” Bu durumda fazla yemek veya içmek haramdır. Bu üç ayet bunu belirtmiştir.

Dilde, aynı kökten gelmesine rağmen iztırar ile zaruretin şer’î mefhumları farklıdır. Ayette belirtilen iztırar zor duruma düşmek ve başka çare bulmamaktır. İnsanı ölüme götürebilir. Zaruret ise zaruri veya gerekli ihtiyaç demektir. İnsan bu zaruri ihtiyacı temin etmezse ölmez. İşte; Şeriat, iztırar ile zaruret arasında fark kılıp bunlara ayrı birer şer’î mana kazandırdı. Eğer, bu iki terime aynı mana kazandırmak isteniyorsa yine de ayetlerde açıklandığı gibi zor duruma düşmek ve başka çare bulmamak manası taşır. Şeriat, zekâta, namaza, oruca ve cihada nasıl şer’î manalar kazandırdı ise zarurete de şer’î mana kazandırdı. Faiz buna hiç intibak etmez ve uymaz. Zira böyle bir durum yoktur. Faiz, borçlanmakla ilgilidir. Normal olarak, insan hayatını sürdürmek için az haram yemek için borçlanmaz. Çölde veya karla kaplanmış yerde şaşırırsa ve hiç helal yemek bulamazsa haram yemek bulduğu an ondan az bir miktar yiyebilir. Ormanda olursa helal yemek bulabilir, denizde de bulabilir. Şehirlerde ve köylerde yaşayan insanlarda helal yemek bulabilirler. O zaman, iztırar hükmü uygulanmaz. Ev almak, araba almak, dükkân açmak ve buna benzer konularda iztırar hiç yoktur. İnsan ev sahibi olmazsa ölmez kirada oturabilir, araba almasına hiç lüzum yoktur, genel araçlara binebilir, dükkân açmazsa ölmez, herhangi bir iş arayıp bulabilir. Buna göre, zaruret dil manasında alınmaz. Şer’î manası olan zaruret ve iztırar alınır. Allahu Teâlâ, zarurete şer’î mana verdi.

İnsan faizsiz taksitle araba, ev, buzdolabı vs. alabilir, karşı tarafla, satıcıyla faize göre hesaplanacak bir anlaşma yapılmaz, biraz yüksek fiyat üzerine taksitli anlaşma yapabilir. Fakat müşteri taksitleri ödemede gecikirse satıcı faiz ekleyemez ve böyle şart koşamaz. Koşarsa anlaşma batıldır.   

Bazıları“Maslahat veya menfaat için faizi yemek caizdir.” derler. Bu hiç doğru değildir, batıl bir sözdür. Menfaat veya maslahat şeriatın helal kıldığı şeydir. Haramda ise hiç maslahat veya menfaat yoktur. Yoksa şeriat neden haram kılsın? Öyle olmasa baştan helal kılınabilirdi. Şeriat yasaklıyor, sonra biri gelip maslahat için helaldir diyor, bu doğru değildir. Bu tip insanlar Allah ve Resulü’nden daha mı bilgilidir? Nitekim “Allah ve Resulü’nün haram kıldıklarını haram kılmayanlarla savaşın!” diye Allah’ın emri gelmiştir.[TevbeSuresi 29 ayetine bakınız.] Ayrıca, şeriat bir şeyi haram kıldığında zararlı olduğu için haram kılmaz. Bir şeyi helal kılınca da maslahat veya menfaat için helal kılmaz.

[وَذَرُوۡا مَا بَقِىَ مِنَ الرِّبٰٓوا] “Riba/faizden ne varsa az olsa da ondan vazgeçin!” dedi. Âl-iİmran Suresi 130. Ayette: [لَا تَاۡكُلُوا الرِّبٰٓوا اَضۡعَافًا مُّضٰعَفَةً] “Faizi kat kat yemeyin!” buyurmuştur. Ama bu ayette faizden ne varsa onu bırakın buyurmuştur. Bu nesih eden ayet olur. “Kat kat faizi yemeyin!” emrini içeren ayet mensuhtur. Nitekim faizden ne kalmışsa ve ne varsa onu terk edin emrini içeren ayet ise Kur’an’da nazil olan son ayet idi. Nesh eden (nasih) ayetin manası ise; daha önce nazil olan ayetin hükmünü kaldırandır. Mensuh olan ayetin manası ise; sonra inen ayet tarafından hükmü kaldırılmış olan ayettir. Ayrıca faiz kat kat yendiğinden dolayı bunu söyledi. İnsanlar az faiz koymuyorlardı, büyük oran gösteriyorlardı. Cahiliye’de de demokratik Kapitalist sisteme benzer sistem vardı. Zira İslam dışındaki her sistem cahiliyedir.

Bu ayette; “içki ve kumarda menfaat vardır, fakat günahları faydalarından daha büyüktür” diye açıklanmıştır. Bunun manası; Allah fayda ve zararı için helal ve haram kılmaz. İnsanlar her tür şeyden faydalanabilirler. Aksi takdirde kapitalizm gibi olur. O zaman helal ve haramla ilgili ayetlerin inmesine ve hadis-i şerifin söylenmesine hiç gerek yoktur. Tamamen kapitalizm gibi olup şöyle kural ortaya atılırdı: ‘Ey insanlar her faydalı veya her maslahatlı şey size serbesttir, helaldir, ondan menfaat sağlamadığınız şey yasaktır, haramdır’ derdiveİslam bu ifadeyle yetinir, haramı ve helalı detaylıca binlerce ayetler ve hadislere bildirmesine hiç gerek kalmazdı.

Müşrik Araplar faiz yasaklanınca faiz alış veriş gibidir niye haram kılınıyor dediler? Allahu Teâlâ faydalı veya zararlı olduğu yönünde hiç cevap vermedi. O’nun tek cevabı; hiç sebep göstermeden; “Allah faizi haram kıldı ve alış verişi helal kıldı” dedi.

“Daru’l-harpte faizi yemek caiz.” diyenlere gelince şu meçhul hadise dayanırlar:

[لا ربا بين المسلم والحربي في دار الحرب]“Daru’l-harpte Müslüman ile harbi arasında riba yok.”

Bu hadisle ilgili şunu açıklamak istiyoruz:

1-Bu hadis meçhuldür, hadis âlimleri tarafından tanınmıyor bilinmiyor, hiçbir hadis-i şerif kitabında geçmedi. Bu nedenle sahih hadis sayılmaz ve reddedilir. Sahih olsa da nesh edilmiş olur. Çünkü faizi yasaklayan bu ayetler Kur’an’da nazil olan son ayetlerdir. Zaten kısa müddet/üç ay kadar sonra ResulullahSallAllahu Aleyhi ve Sellem vefat etti. Veda Hutbesi’ni verdi ve o hutbede şöyle geçti:

[وربا الجاهلية موضوع، وأول ربا أضع ربانا؛ ربا عباس بن عبد المطلب، فإنه موضوع كله]

“Cahiliye ribası/faizi kaldırıldı, ilk kardırdığımız ribaribamızdır, Abbas bin Abulmuttalib’in faizidir.”[Müslim, Ebu Davud, İbniMace, Darimi]

Bunun manası faiz cahiliye işidir, küfür olan cahiliyenin icraatıdır, büyük haramdır. Daha önce Resulullah’ın amcası Abbas faizle ticaret yapıyordu. Bu nedenle Resulullah“İlk kaldırdığımız ribaribamızdır, Abbas bin Abulmuttalib’in faizidir.”dedi. Çünkü Allah bir şey yasakladığında Resulullah ilk başta kendisi ve akrabaları üzerine uygulardı. Zira Abbas, amcası olduğundan dolayı kendisiyle bir olur, aynı ailedir, bu nedenle “ribamızdır” dedi.

2-Bu hadisi açıklamak istiyorsak daru’l-harpte müslim ile harbî olan savaşçı arasında faiz yoktur, haramdır manası verir. Aynen Allahu Teâlâ’nınşu ayetinde geçtiği gibi:

[فَلَا رَفَثَ وَلَا فُسُوۡقَۙ وَلَا جِدَالَ فِى الۡحَجِّؕ]

“Hacda kadınlarla ilişki kurmak yoktur, fısık yoktur ve cedelleşme yoktur.” [Bakara Suresi 197] Bu ayette o hadiste geçtiği gibi[لا] “yoktur” kelimesi kullanıldı. Buna göre o hadiste geçen “yoktur” kelimesi daru’l-harpte Müslüman ile harbî arasında faiz haramdır manasını taşır.

3-Eğer, Ebu Hanife’nin anladığı gibi “daru’l-harpte Müslüman ile harbî arasında faiz söz konusu değildir” şeklinde anlaşılacaksa Ebu Hanife’nin anladığı şekilde uygulamak gerekir. Ebu Hanife’ye göre daru’l-harpte kâfirlerin emniyeti ve yönetimi altındaki harbî savaşçı olanların malları ve canları helaldir. Malları ganimet olduğu için faiz söz konusu değildir. Fakat bu harbiye kazandırmak veya faiz vermek caiz değildir. Bu durumda ganimetin mefhumuna ters düşer. Bu haramdır. Eğer, o harbî ile anlaşma yapılırsa durum değişir. Onu öldüremezsin ve malını ganimet sayamaz ve haksızca onu alamazsın.

4-Buna göre Avrupa’da yaşayan Müslümanlar kâfirlerin emniyeti ve ahdiyle bulunuyorlar. Onlarla savaş hâlinde değiller, mallarını haksızca alamazlar, malları ganimet sayılmaz. Bu nedenle onlarla faiz işlemleri yapamazlar. Ayrıca, faiz alanlar onlara kazandırıyorlar.

5-Müslümanlar kendi memleketlerinde birbirleriyle faiz işlemleri yapamazlar. Zira Müslüman Müslümana hiçbir zaman harbî olamaz. Hatta birbirleriyle savaşsalar dahi birbirlerine harbî veya savaşçı olamaz. Halife Hz. Ali, Haricilerle savaşırken “Onlar bizim kardeşlerimizdir, bize karşı baği/isyankâr oldular.” diyerek onları boyun eğdirmeye çalışıyordu. Onların mallarına dokumuyordu. Onlardan biri boyun eğip itaate gelirse onu affediyordu. Çünkü İslâm’da bağilerin hükmü budur.

[وَإِن كَانَ ذُو عُسْرَةٍ فَنَظِرَةٌ إِلَى مَيْسَرَةٍ وَأَن تَصَدَّقُواْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ]

“Eğer (borçlu) darda ise eli genişleyinceye kadar ona mühlet verin. Sadaka olarak bağışlamanız, bilirseniz sizin için daha hayırlıdır.” [Bakara Suresi 280]

Borçlu kimse zor durumda olursa onun borcuna faiz eklenmez, kolaylığa bırakılır, borcu ödeme imkânına sahip oluncaya kadar ona mühlet verilir hükmü açıklanmaktadır. Hiç borcunu ödeyemez hâle gelirse pek sıkıntılı olursa ona helal etmek daha hayırlı olup sadakadan sayılır. Allahu Teâlâ bu ayette “Eğer borcunu ödeyemeyen kimseye helal ederseniz size sadaka sayılacaktır, inanıyorsanız.” diyerek böyle davranılmasını kastetmiştir. Borcu, zor duruma düşen borçlu kimseye helal ederseniz alacağınız para sizin için sadaka sayılır. Bunun sevabı sadakanın sevabıdır. Bu da Müslüman için para almaktan daha hayırlıdır. Allah indinde sevabı artar, ebedi ve kesilmeyen nimetlere sahip olan cennete girmek üzere kendisi için bu sadaka bir adım sayılır. Allahu Teâlâ bütün bu ahkâmı açıkladıktan sonra müminlere kıyamet gününü hesap gününü hatırlatıp bunlardan sakındırıyor.

Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:

[ما من مسلم يقرض مسلما مرتين كان كصدقتها مرة]

“Bir Müslüman başka bir Müslümana iki defa borç verirse sanki bunun bir defası kadar sadaka vermiş olur.”[İbniMace, İbniHibban, Beyhaki, Bezzar, Taberani]

İşte bu şekilde müslümanlar birbirlerine yardım etmlidir, kapitalist sisteminden gelen menfaat bakışlarını kaldırıp ahiretteki kazancını düşünmeliler.

Şu varki, Hilafet İslam devletinde bankalar olmayacaktır, devlete ait Beytülmal olacaktır, müslümanlar oradan faizsiz borç alabilrler. Paralarını da faizsiz saklıyabilirler.

وَاتَّقُواْ يَوْمًا تُرْجَعُونَ فِيهِ إِلَى اللّهِ ثُمَّ تُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ

“Allah’a döndürüleceğiniz ve zulme uğratılmadan herkese kazandığı şeyin ödeneceği günden korunun.”

   Faizi terk etmek için başta Allah kendisinden korkuyu tahrik etmiştir.  Faiz işiyle iştigal edenleri ağır cezayla korkuttuktan sonra ayetlerin sonunda tekrar kendisinden korkuttu. Ölümü ve dirilişi hatırlatarak kıyamet günündeki hesabı hatırlattı.  O günden sakının, zulme uğramadan herkes cezasını görecektir. Dünyadaki cezadan korkmazsanız ahirette ağır ceza vardır.

Zira insan ne kadar yaşasa da ölecektir, hem de hayat çok kısadır, kazandığını arkasında bırakacaktır, kendisiyle beraber götüremeyecektir. Ahiretteki hayat ebedi ve nimetleri de çok güzeldir ve ebedidir. Öyleyse niye insan bu kısa hayat için haram işliyor? Allahtan korksun, faiz işinden vazgeçsin, dünyada ev sahibi olmazsa cennette olsun. En az Firavun’un mümin karısı kadar olsun, cennetteki evi dünyadaki Firaun’un köşklerine tercih etti. Allah onun misalini müminlere şöyle gösterdi:

وَضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا لِّـلَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا امۡرَاَتَ فِرۡعَوۡنَ‌ۘ اِذۡ قَالَتۡ رَبِّ ابۡنِ لِىۡ عِنۡدَكَ بَيۡتًا فِى الۡجَـنَّةِ وَنَجِّنِىۡ مِنۡ فِرۡعَوۡنَ وَعَمَلِهٖ وَنَجِّنِىۡ مِنَ الۡقَوۡمِ الظّٰلِمِيۡنَۙ‏  ﴿التحريم۱۱﴾   

“ Allah iman edenlere Firavun’un karısını misal verdi. O “ Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap, beni Firavun’dan ve onun (kötü) amelinden koruyup kurtar ve zalim topluluğundan beni kurtar” demiştir”. (Tahrim 11),