Yahudi Varlığı İle Normalleşme Hareketleri ve Amerika’nın Hedefleri!
27/3/2022’de ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Fas gibi Yahudi varlığı ile normalleşen ülkelerin Dışişleri Bakanları’nın yanı sıra Yahudi varlığının Dışişleri Bakanı ile, Filistin’in güneyindeki Necef şehrinde ortak bir toplantı yaptı. Ertesi günün sonunda, son olarak Necef’de yapılan bu zirvenin kalıcı bir foruma dönüşmesi konusunda anlaştıkları ilan edildi. Bahreyn Dışişleri Bakanı, forumun ülkeler arasındaki ilişkileri derinleştirmek için çalışacağını duyurdu. Blinken, zirvenin Filistin meselesinin çözümü pahasına olmayacağını iddia etti.
Amerika’nın Ortadoğu’daki hamlesi, tüm dikkatini Rusya’ya karşı başlattığı Ukrayna savaşına vermesinden kaynaklanıyor. Nitekim Amerika, önce ajanı Zelenskiy’i Ukrayna’nın doğusundaki Donbass bölgesine saldırtarak geri alması için kışkırtmıştır. Ardından ikinci adım olarak da Kırım’ı geri almak gelecektir. Amerika’nın hedefi, Rusya’nın gücünü tüketmek, onu Çin’den uzak tutmak ve Çin’e karşı onunla birlikte hareket etmek için Rusya’yı Ukrayna savaşına sürüklemektir. Aynı zamanda Avrupa’nın Amerikan hegemonyasından kurtulma ve özellikle petrol, gaz ve kömür de dâhil olmak üzere Rusya’nın enerji kaynaklarına bağımlılığını güçlendirme girişimlerine ve Avrupa’nın, özellikle de Almanya’nın Rus pazarını ele geçirmesine darbe indirmeyi de hedeflemektedir.
Bunlar Amerika’nın şu anki endişeleridir ve bunlar büyük ve tehlikeli meselelerdir ve üzerinde odaklanılan bir maceradır. Dolayısıyla bunlardaki herhangi bir hata veya herhangi bir olumsuz gerileme, doğrudan Amerika’ya yansıyacaktır. Bu nedenle Amerika, Filistin sorunu veya Ortadoğu sorunu gibi donuk ve kısır çözüm sorunlarıyla dikkatinin dağılmasını istemiyor. Zira İki devletli çözüm ve yüzyılın anlaşması gibi çözümleri başarısız oldu ve geriye önünde sadece normalleşme çözümü kaldı. Bu yüzden Amerika’nın Ortadoğu’daki öncelikli hedefi, Filistin’i gasp eden Yahudi varlığına odaklanmak, bölgeye bu garip ve anormal varlığı kabul ettirip sindirmek ve orada doğal bir varlık haline gelmesini ve böylece bu varlığın bölgede kendisi için gelişmiş bir askeri üs olarak kalmasını sağlamanın yanı sıra ümmetin kalkınmasını ve Amerika’yı çok yakından tanıyan Raşidi Hilafetin geri dönmesini engellemektir. Zira Raşidi Hilafet, Amerika ve Batı’yı bölgeden kovmak, Yahudi varlığını ortadan kaldırmak, İslam ülkelerini birleştirmek ve Amerika ve Batı’yı devasa zenginliklerden mahrum bırakmak için çalışacaktır.
Bu nedenle Amerika, Mısır yönetici Sisi, BAE’nin fiili yöneticisi Muhammed bin Zayed ve Yahudi varlığının başbakanı arasındaki Şarm El-Şeyh toplantısı gibi sürekli toplantılar yapılması için ajanları harekete geçirmeye başlamıştır. Buna ek olarak Yahudi varlığının başkanı Herzog’un Türkiye ziyareti ve Erdoğan’ın onu sıcak bir şekilde karşılaması da vardır. Ayrıca son olarak Erdoğan, Yahudi varlığından Avrupa’ya uzanan doğalgaz projesini başlatmak için Yahudi varlığını Başbakanı Bennett’in ziyaretini beklediğini ifade etmiştir. Böylece Amerika, Netanyahu dönemindeki Yahudi varlığı ile Türkiye’yi projeden izole etmeye çalışan ve Avrupa ile koordine olan ve Amerika’yı görmezden gelen Yunanistan’dan yönünü çevirmiştir. Zira Amerika, bu projeye ne mali ne de siyasi olarak destek vermeyeceğini ve Akdeniz’deki kıta sahanlığının sınırlarını çizme projelerini desteklemeyeceğini açıklayarak onlara ağır bir darbe vurmuştur.
Yahudi yayın Kurumu, katılan bakanların, Filistin’in kuzeyindeki Hadera’da iki Yahudi’nin öldürüldüğü ve çok sayıda kişinin yaralandığı ve terör saldırısı olarak nitelendirdikleri cihatçı operasyonu kınadıklarını ve kurbanlardan iki kişinin ailelerine taziyelerini ilettiklerini bildirdi. Aksine Bahreyn Dışişleri Bakanı tüm küstahlığı ile Filistin halkının savunmasını kınadığını ve eylemlerini terörizm olarak nitelendirdiğini açıklayarak şöyle demiştir: “Yakınlarına taziyelerimi iletmek ve terörün her türlüsüne karşı kararlı duruşumuzu bir kez daha teyit etmek istiyorum.” Böylece Filistin halkını öldürmekten, taciz etmekten, topraklarına el koymaktan, evlerini yıkmaktan, Mescid-i Aksa’yı kirletmekten vazgeçmeyen Yahudi varlığıyla tek bir kalp olmuşlardır.
Resmi Filistin TV’nin bildirdiği üzere Ürdün Kralı Abdullah 28/3/2022 günü, Abbas ile ABD Dışişleri Bakanı Blinken arasında “bölgedeki gelişmeleri ve Filistin topraklarındaki mevcut durumu araştırmak” bahanesiyle neler olup bittiğini öğrenmek için Filistin Yönetimi Başkanı Abbas’la görüşmek üzere Ramallah’a gelmiştir. Yani çatırdayan tahtı pahasına Amerika tarafından kendisi için planlanmış bir şey olamasın diye bunu yapmıştır. Zira velayetü’l ahdin dışında tutulan Amerikan ajanı kardeşi Hamza kendine karşı harekete geçmiş ve bu yüzden de Amerika için büyük tavizler vermesine rağmen Abdullah için hala işler yoluna girmemiştir.
Abbas’ın otoritesi Necef toplantısından dışlanmıştır. Çünkü Amerika’nın dikte ettiği ve Yahudilerin Filistin halkından korunması amacıyla onlarla koordinasyonu sürdürmesi için kendisine ihtiyaç duyduğu kadarının dışında çok az hesaba alınır hale gelmiştir. Ayrıca normalleşenlerin ve 1995’te Wadi Araba’da Yahudi varlığıyla barış anlaşması imzalayanların ilklerinden olmasına rağmen Amerika’nın İkinci Abdullah’a kendisini er ya da geç oyundan çıkarmak niyetinde olduğu mesajını vermek için Ürdün rejimini de son Necef toplantılarının dışında tutmuştur!! Zira Amerika, İngilizler için bir üs olarak kabul edilen Ürdün’deki İngiliz nüfuzunu ortadan kaldırmak için çalışmaktadır. Dolayısıyla İkinci Abdullah tamamen İngiliz ajanı olup dahası bahsettiği gibi kendisi İngiliz ordusunda bir subaydı ve Yahudilere hizmet eden ve sadece İngiliz sömürgeciliği için çalışan babası Hüseyin’in ölümünden sonra Ürdün kralı olarak atanmıştı. Bunun için 1967’de Kudüs ve Mescid-i Aksa da dâhil olmak üzere Batı Şeria’yı Yahudilere teslim etti ve daha önce gizli olarak yapmasının ardından Yahudi varlığıyla aleni olarak normalleşti.
Bu hareketler arasında, mücrim Beşar Esad’ın 19/3/2022’de BAE’ni ziyaret etmesi, Yahudi simsarı Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed ile bir araya gelmesi ve Zayed’in de Beşar Esad’ı desteklediğini ve desteklemeye hazır olduğunu açıklaması da vardır. Öyle görünüyor ki ajanlığı 1967’de Golan’ı Yahudilere teslim eden ölmüş babasından miras alan Amerikan ajanı Beşar Esad, BAE ile Yahudi varlığı arasındaki normalleşmeyi tebrik etmek için gelmiştir. İktidarını pekiştirmek için Yahudi varlığını tanıma konusunu da tartışmış olabileceği göz ardı edilmemelidir. Çünkü BAE, Yahudilerle normalleşme arayışındayken BAE’yi ziyaret eden Sudan’daki el-Burhan’ın yaptığı gibi Yahudi varlığı için simsarcı rolü oynamaktadır. Ayrıca İran ve Lübnan’daki partisinin de bunun farkında olduğu ve zımni olarak onaylarının olduğu da göz ardı edilmemelidir. Zira İran’ın Lübnan’daki partisi, Suriye rejimine ve Amerika’nın yörüngesinde dönen metresi İran’a direndiğini ve muhalefet ettiğini iddia etmesine rağmen kendisini bölgede kirli roller oynamaya adadığı için 2006 yılında Yahudi varlığıyla savaşın durmasını kabul etmiştir. Dolayısıyla her ikisi de Suriye’de yaptıkları gibi ajan rejimleri devirmeye çalışan Amerikan karşıtı hareketlerle savaşmışlardır. Bu yüzden her ikisinin ellerine de, elli yılı aşkın bir süredir onlara zulmetmekten ve taciz etmekten geri durmayan Laik Suriye rejimine karşı ayaklanan masum Suriye halkının kanları bulaşmıştır.
Böylece Amerika, Yahudi varlığı ile normalleşmeyi teşvik etmek, ajanları birbirleriyle birlikte harekete geçirmek, onları bir araya getirmek ve bu eylemlerle bölgeyi meşgul etmekle yetinecek olmasının yanı sıra aynı zamanda o, uluslararası durumda değişikliklere neden olacak önemli uluslararası meselelere de dikkat edecektir. Dolayısıyla Dışişleri Bakanı’nın, “normalleşme anlaşmaları Filistinlilerle çözüme bir alternatif değildir” şeklinde söylediği şey, iki devletli çözüm anlamına gelmeyen geniş ve genel bir ifadedir. Aksine otoritenin sorumlularının ve onların kuyruklarının karnını doyurmak için ekonomik yardım sağlamak anlamına gelmekte olup başka bir anlamı yoktur. Nitekim Blinken, şöyle bir eklemede bulunurken buna atıfta bulunmuştur: “Bugün tartışılan konulardan biri de, bu zirveye katılan ülkelerin Filistinlilere nasıl yardım edebilecekleridir.”
Bu, belki rejimlerini ve çarpık koltuklarını koruyabiliriz diye ümmetlerine ve dinlerine ihanet eden, ihanet vadisinde bocalayıp duran, Amerika ve Yahudileri razı eden yöneticiler düzeyindedir. Ümmet ise başka bir vadide olup onları inkâr etmekte, onları reddetmekte ve onları lanet etmektedir. Ayrıca ümmet, Allah Subhanehu’nun vaadi ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmak ve ona liderlik etmek için çalışan ümmetin muhlis evlatlarının eliyle devrilecekleri saati beklemektedir. ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ “Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet olacaktır.”
Esad Mansur