Erdoğan Tunus’a Müdahale Ediyor!

Peki Neden?!

Bunun Amerika İle Bir Alakası Var mı?

İslam İle Olan Alakası Nedir?

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle dedi: “Tunus’ta seçilmiş parlamentonun feshedilmesi Tunus halkının iradesine bir darbedir.” ve şöyle dedi: “Tunus’ta 30 Mart 2022 tarihinde Genel Kurul oturumu düzenleyen Halkın Temsilcileri Meclisi’nin feshedilmesini ve oturuma katılan milletvekilleri hakkında soruşturma başlatılmasını üzüntüyle karşılıyoruz.” ve “Bu gelişmelerin, Tunus’ta Demokratik meşruiyetin tesisine yönelik sürdürülen geçiş sürecine zarar vermemesini” ümit ediyoruz ifadesini kullandı. (AA 4/4/2022)

Onun akabinde TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Kays Said’in Tunus parlamentosunu feshetmesini eleştirerek bunu “hukuka ve demokratik ilkelere açıkça aykırı” olarak nitelendirdi ve Tunus Parlamentosu Başkanını ve bazı üyelerini savunarak şöyle dedi: “Tunus Temsilciler Meclisinin, 30 Mart’ta alınan bir kararla feshedilmesi, ardından Meclis Başkanı ve bazı Meclis yöneticileri ile milletvekilleri hakkında yasama faaliyeti niteliğindeki eylemlerinden dolayı ceza soruşturmaları yürütülmesi son derece endişe vericidir.” İktidardaki Erdoğan’ın Partisi olan Ak Parti’nin Sözcüsü Ömer Çelik, Tunus parlamentosunun feshedilmesini eleştirdi, Tunus parlamentosunun feshedilmesinden duyduğu üzüntüyü ve derin endişeyi dile getirdi ve “Halkın demokratik kazanımlarından taviz verilmemesi gerektiğini” vurguladı. (AA 5/4/2022)

Tunus Dışişleri Bakanlığı Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Tunus’la ilgili yaptığı açıklamadan duyduğu derin şaşkınlığı” dile getirdi. Bunu, “İçişlerine yönelik kabul edilemez bir müdahale ve iki ülkeyi ve halkları birleştiren kardeşlik bağlarına ve ülkeler arasındaki mübadeleye saygı ilkesine tamamen aykırı olarak” değerlendirdi. Bu da bu Tunuslu bakanın ve diğer yöneticilerin, Osmanlı Hilafet Devletinde tek bir ülke oldukları halde sömürgeciliğin Tunus, Türkiye ve diğerlerinin bölünmesine saygı duydukları anlamına gelmektedir.

Bölgedeki Amerikan pençesi Erdoğan:

Erdoğan yörüngesinde döndüğü her konuda Amerikan hesabına aktif bir rol oynadığı gibi Tunus’ta da Amerika için bir rol oynamak istiyor. Zira Amerika, oradaki etkisini genişletmek için çalışıyor. Nitekim devrimi kendi hesabına benimsemeye ve yönlendirmeye çalıştı ancak Tunus’taki siyasi merkezin Avrupa ​​olması nedeniyle bunu başaramadı.

ABD’nin eski Tunus büyükelçisi “Gordon Gray”, El-Cezire’nin Arap Baharı olaylarına Amerikan tepkisinden öğrenilen dersler hakkında konuşmak için 14/02/2019’da canlı olarak yayınladığı Washington’daki Amerikan İlerleme Merkezi tarafından düzenlenen “8 Yıl Sonra Arap Ayaklanmaları” başlıklı bir sempozyumda itirafta bulundu ve şöyle dedi:

Amerika bununla yetinmedi, aynı zamanda sistem düzeyinde çalıştı, güvenlik ve orduya erişim sağlamak ve (diğer ülkelerde olduğu gibi) eğitim kursları, silahlanma ve bilgi alışverişi yoluyla ajanlar bulmak için 2015 yılında Tunus rejimiyle stratejik bir ortaklık kurdu. Tıpkı Mali’de yaptığı gibi. Zira 18/8/2020’de Amerikan eğitim kurslarına katılan subaylar, Fransız ajanlarına darbe yapmıştı. Ayrıca Amerika, faizli borçlarla boğmak ve belki ajanlarını iktidara taşıyabilirim diye müdahale etme fırsatı yakalamak için Uluslararası Para Fonu’nun Tunus üzerindeki egemenliğini istismar etmektedir. Tıpkı 2002’de Türkiye’de yaptığı gibi. Zira IMF, Türkiye Merkez Bankası’ndan 5 milyarı çekince Türkiye adeta iflasını ilan etti, İngiliz yanlısı Ecevit düştü ve Erdoğan ve partisi geldi.

Erdoğan ve görevlilerinin, Cumhurbaşkanı Kays Said’e yönelttiği eleştiriler, ABD’nin Kays Said’in kararını Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ned Price aracılığıyla sert bir şekilde eleştirmesinin ardından geldi. Zira Price şöyle dedi: “ABD, Tunus Cumhurbaşkanı’nın Parlamentoyu feshetme yönünde aldığı tek taraflı karardan ve Tunus makamlarının meclisteki milletvekillerine karşı yasal önlem almayı düşündüklerine dair dolaşanlardan dolayı duyduğu derin endişeyi ifade eder.” Ve şöyle dedi: “Seçilmiş bir parlamento da dâhil olmak üzere anayasal yönetime hızlı bir dönüş, Demokratik bir hükümet sistemi için kritik öneme sahiptir.” (1/4/2022 AA)

Amerikan İslam’ını korumak ve kalkınma ve sonrasını kontrol altına alma girişiminde bulunmak için Türkiye’nin müdahalesi:

Erdoğan’ın, Kays Said’in Gannuşi’nin başkanlık ettiği ve partisinin hâkim olduğu Tunus parlamentosunu feshetme hareketine yönelik eleştirisinin bir başka yönü de şudur:

Erdoğan, sözde İslamcıların, yani Laiklik, Demokrasi ve Batı kavramlarını benimseyen ve İslam’ın manevi yönüyle yetinen İslami çevrelerden olan kişiler grubuna dâhildir. Dolayısıyla bu grubun dindarlıkları ibadetten öteye geçmez ancak siyasi çalışmalarında tamamen Laiktirler ve İslam’ı reddedenlerden daha az Laik de değillerdir. Yani Erdoğan, Amerika’nın İslam’ı vurmak, onu siyasetten dışlamak, Hilafetin yeniden kurulmasını engellemek ve bunun için çalışan İslami hareketlere, özellikle de Hizb-ut Tahrir’e darbe indirmek için Amerika’nın ılımlı İslam projesini uyguluyor. Nitekim Sovyetler Birliği’nin çöküşünden bu yana Amerika, ABD Savunma Bakanı Dick Cheney’nin 1992’deki Münih Küresel Güvenlik Konferansı’nda “yeni düşmanın siyasal İslam olduğunu” ilan ettiğinde siyasal İslam’a karşı savaşma politikasını benimsemiştir. Ancak İslam dünyasında daha fazla hassasiyet uyandırmamak için daha sonra bunu “terörizm” olarak adlandırarak gerçeği gizlemiştir. Nitekim Cheney, 2001 yılında ABD Başkan George W. Bush’un Yardımcısı olmuş ve İslam’ın yeniden yönetime gelmemesi için mücadele etmek ve ılımlı ya da vasat İslam’ın yayılması için İslam dünyasına savaş açmanın planlayıcılarından birisi olmuştur. Zira George W. Bush, 2003’te Washington’da Erdoğan ile görüştüğünde, Erdoğan liderliğindeki Türkiye rejiminin, Laikliğe dayalı ve Büyük Ortadoğu projesi kapsamında demokrasiyi uygulayan ılımlı İslam için bir model olduğunu açıklamıştı.

Gannuşi, Laikliğin İslam ile çelişmediğini iddia ederek ılımlı İslam’ı benimsedi, destekledi ve kendisinin ve partisinin siyasal İslam’ı bırakıp Demokrasiye girdiğini ilan etmeye devam etti.

Bundan dolayı özellikle Mısır’daki Müslüman Kardeşlerin iktidardan indirilmesiyle bu yaklaşımın başarısızlığa uğramasının ardından Tunus’taki bu deneyimin de başarısız olmasının Erdoğan’ı etkilediği hiç kimse için bir sır değildir. Zira Erdoğan bu durumu protesto etmiş ve Müslüman Kardeşler ile Suriye’de kucak açtığı Müslüman Kardeşlerin vakıasını kontrol altına almak ve yönetmek için çalışmıştır. Nitekim onlar da 25/03/2012 günü, Ahit ve Misak belgesini çıkardıklarında bu yaklaşımı resmi olarak benimsediklerini ilan ettiler ki bunun birinci bendinde şunu zikrettiler: “Müslüman Kardeşler, Suriye’nin sivil (yani Laik) bir anayasaya dayalı modern bir sivil devlet (yani Laik) olmasının yanı sıra… modern insan düşüncesinin en yüksek seviyesine uygun Demokratik, çoğulcu, müzakereci ve parlamenter Cumhuriyet sistemine sahip bir devlet olması için çalışmaya kararlıdır…” O gün Müslüman Kardeşlerin başında Riyad Şakfa(1) vardı ve bu belgeyi, yardımcısı Sadreddin el-Beyenuni ile bir basın toplantısında açıklamıştı.

Erdoğan İslam’ı tahrif eden “ılımlı İslamcıların” düşüşünden korktuğu gibi bunun Türkiye’de kendisine de ulaşacağından korkmaktadır. Zira hocası “Erbakan”, 1997’den önce İslam’ın öğretilmesi ve okullarda İslami kıyafet giyilmesinin engelleyerek İslam ile mücadele eden 28 Şubat yasaları ve Yahudi varlığı ile 11 güvenlik, askeri ve ekonomik anlaşmanın imzalanması gibi Laik ordu subaylarının istediklerini uyguladıktan sonra bu sapmaya düşmüştü. Ayrıca 09/09/2021 tarihinde yapılan son seçimlerde Fas Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 125 sandalyeden 12 sandalyeye düşmesiyle birlikte Fas’taki “Kardeşler” örgütünün son düşüşünü de hatırlıyoruz! Zira dört yıllık bir süre içinde iktidardan düşmesinin ardından İslam’dan daha fazla taviz vermekten ve Batı yanlısı zalim kral politikasını uygulamaktan başka bir şey sunmadı. Ayrıca o, Müslüman Kardeşlerin Fas’taki bir uzantısı olarak kabul edilen ve 2020’nin sonunda Filistin’i gasp eden Yahudi varlığı ile normalleşmeye imza atan ılımlı İslamcıları da temsil eden bir partidir.

Karmaşık Laikliğin İslam ile düşüşü veya “Amerikan İslam’ının” düşüşü:

İslam’ı reddeden önyargılı Laiklerden ve Batılı yazarlardan birçoğu, kasıtlı olarak mugalata yapıp aldatıyorlar ve Gannuşi’nin, “Nahda” partisinin, Mursi ve cemaati Müslüman Kardeşlerin, Fas Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ve Erbakan’ın düşmesiyle siyasal İslam’ın da düşmesinden dolayı sevinç çığlıkları atıyorlar. Dolayısıyla onların tamamı, İslam’ı terk edip Laik sisteme katılarak onun kanunlarını ve anayasalarını harfi harfine uygulamış ve nerede olursa olsun sistemle birlikte hareket etmişlerdir. Yoksa hani İslam bunların neresinde ve İslam’ın tatbiki hani nerede?!

Allah’ın, Rasulü’nün üzerine indirdiği İslam’ın başarısız olması imkânsızdır:

İslam’ın, dinde bilindiği gibi zaruret gereği Laiklik, Demokrasi ve cumhuriyet ile hiçbir ilgisi yoktur. Nitekim bazen sivil olarak ifade edilen Laiklik, dinin hayattan ayrıldığını söyleyen açık bir küfürdür. Demokrasi de egemenliğin halka ait olduğu, yani kanunları koyanın halk olduğunu anlamına gelmektedir. İslam’da ise egemenlik sadece İslam şeriatına aittir. Dolayısıyla Müslümanların Halifesi benimseme yaptığındaki kanunlar, Kitap ve sünnetten alınmış şerî hükümlerdir. Cumhuriyet sistemine gelince, belirli bir toprak parçasındaki belirli bir halkın çoğunluk tarafından yönetildiği bir sistemdir. Dolayısıyla onun egemenlik hakkı, yani Allah’ın dışında yasa koyma hakkı vardır ve bu da Demokratik sistemin şekillerinden biridir.

İslam başarısız olmak için iktidara gelmez. Bilakis başarısız olanlar, hile ve kurnazlıkla iktidara gelenler, İslam’ı insanların seçtiği iddiasın bulunan Laikler, İslam’a zarar verenler ve bu yüzden de sapanlar ve saptıranlardır. Onların yaptıkları şey ne kadar da kötüdür. İslam projesini taşıyanlara, (özellikle Hizb-ut Tahrir olmak üzere) hala ona sımsıkı bağlı olanlara ve onu Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti’nde somutlaştırmak için çalışanlara gelince; Allah’ın izniyle buna ulaşacaklar ve üstün geleceklerdir. Hatta Beytü’l Makdis’ten çıkacaklar ve yeşil Tunus’a ulaşana kadar tüm ülkelere yayılacaklardır. Nitekim Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunu onlara müjdelemiş ve şöyle demiştir:

 لا تزالُ طائفةٌ من أمتي على الدين ظاهرين لعدوهم قاهرين، لا يضرهم من خالفهم، إلا ما أصابهم من لَأواء، حتى يأتيهم أمر الله وهم كذلك، قالوا: يا رسول الله وأين هم؟ قال: بيت المقدس وأكناف بيت المقدس

Ümmetimden bir topluluk daima hak üzere olacak ve düşmanlarına kesin bir şekilde üstün gelecektir. Allah’ın emri gelinceye kadar şiddetli geçim sıkıntısına düşmeleri durumu hariç muhalefet edenlerin muhalefeti onlara zarar veremeyecektir.” Ey Allah’ın Rasulü! Onlar nerededirler? dediler. (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle dedi: Onlar, Beytu’l Makdis’te ve Beytu’l Makdis’in etrafındadırlar.” [Müsned-i İbn Hanbel]

——————–

(1) Bu Riyad Şakfa, 3/8/2010 – 6/11/2014 tarihleri ​​arasında Suriye’deki Müslüman Kardeşler Cemaatinin genel gözlemcisi olarak görev yaptı, Hilafetle ve ona davet edenlerle alay edip reddetti. Zira 18 Mart 2013’te el-Cezire’ye verdiği canlı bir röportajda, kendisine Müslüman Kardeşlerin amacının Hilafet olup olmadığı sorulduğunda şunları söyledi: “Asla, İhvan arasında Hilafet yoktur. Bu, Hizb-ut Tahrir gibi küçük partilerin meşgalesidir! Müslüman Kardeşler’de sivil Demokratik bir devlet kurma konusunda hemfikiriz.”

Esad Mansur