Suudi Rejimi Yahudi Varlığı İle Böyle mi Normalleşecek?!
Suudi Dışişleri Bakanı Faysal bin Farhan, 24 Mayıs 2022’de Twitter hesabından şunları söyledi: “Filistin sorunu çözülene kadar normalleşme olmayacak…Bu konuya bakma şeklimizi hiçbir şey değiştiremez…Normalleşme, nihai bir sonuç değil, ancak yolun nihai sonucudur. Arap barış girişimini başlatan Suudi Arabistan’dır ve bu, “İsrail” ile bölge arasında tam bir normalleşmeye yol açacaktır. Filistin sorunu çözülmediği sürece “normalleşme” yapmayacağız. Şimdi öncelik Filistinliler ve “İsrailliler” arasındaki barış sürecini ilerletmek ve bu kesinlikle bölgeye, “İsrail’e ve Filistin’e fayda sağlayacaktır.”
Suudi rejiminin dışişleri bakanı, Filistin sorunu çözülmeden normalleşme olmayacağını söylese de Yahudi varlığıyla tam bir normalleşme istiyor. Dolayısıyla o, bu çağrıyla ihanet ediyor. Zira sadece bu söz ve çağrıyla bile kendisine ve rejimine ihanet ediyor. Çünkü Filistin’in bir karışında bile Yahudi varlığını kabul etmek bir ihanettir. Efendisi İbni Selman’ın Filistin sorununun çözülmesini şart koşmadığı da bilinmektedir. Dolayısıyla normalleşmeden önce bazı sorunların çözülmesi gerektiğini, sorunun çözüleceğini umduğunu ancak bunun şart olmadığını ve Yahudi varlığını düşman değil müttefik olarak gördüğünü söylüyor!
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, 03/03/2022 tarihinde American Atlantic Dergisi’ne şunları söylemişti: “Suudi Arabistan, “İsrail’i düşman olarak değil, potansiyel bir müttefik olarak görüyor. Ancak buna ulaşamadan önce bazı sorunların çözülmesi gerekiyor. Bunun “İsrailliler” ve Filistinliler arasındaki sorunu çözeceğini umuyoruz.” Haberin doğruluğunu ve Suudi rejiminin resmi pozisyonunu teyit etmek için Suudi Basın Ajansı tarafından yayınlanmıştır.
Suudi rejimi yirmi yıl önce, Amerika tarafından kendisine dikte edilen sözde Arap girişimini önerdiğinde ihanet etmiştir. Zira Amerika ona, Amerika’nın iki devletli çözümü olan Batı Şeria ve Gazze’de işgalcinin 1967 sınırları içinde bir Filistin devletinin kurulmasını tanıması şartıyla Yahudi varlığını tanımasını, onunla anlaşma yapmasını ve barış sağlamasını dikte etmişti.
Diğer taraftan Hain Enver Sedat’ın 1979’da Yahudi varlığıyla imzaladığı Camp David Anlaşmasında her iki adanın silahlanmamasını şart koştuğu Sanafir ve Tiran adalarının Yahudi varlığıyla Suudi-Mısır anlaşması yoluyla Suudi Arabistan’a teslim edilmesi hakkında da konuşuluyor. Bu iki adanın Ürdün’deki Akabe limanına ve Yahudi varlığı tarafından kontrol edilen Eilat limanına girişi kontrol ettikleri bilinmelidir. 2016 yılında Sisi’nin bu iki adayı Suudi Arabistan’a teslim etme ve bunu bu hain anlaşmaya dâhil etme kararının arkasında Amerika’nın normalleşmeye yönelik planı olduğu görülmektedir. Dolayısıyla o Amerika’nın ajanı olduğu için kendisini iktidarda tutması amacıyla ülkesi ve ümmeti pahasına bile olsa Amerika’nın planını uygular.
24 Mayıs 2022’de Amerikan Axios haber sitesi şunu bildirdi: “ABD Başkanı Biden yönetimi, Suudi Arabistan ile “İsrail” arasındaki ilişkilerin normalleşmesine yönelik ilk adımı tamamlamak için arabuluculuk yapıyor.” Biden’ın bu ayın sonunda Suudi Arabistan ve Yahudi varlığını da kapsayacak şekilde bölgeyi ziyaret etmesi bekleniyor. Suudi Arabistan’daki rejim Amerika’ya tabi olduğundan dolayı Suudi rejimini kazanmış ve Filistin davası için bir şeyler başarmış gibi göstermek amacıyla normalleşmenin bir şekilde sağlanması için çalışmalar yapılacaktır!
Bin Selman’ın kendisini reddettiğini bilen Biden, onunla temasa geçmedi, onu muhatap almadı ve normalleşmesi ve Amerika’ya daha fazla boyun eğmesi için ona baskı ve şantaj yapmak amacıyla Kaşıkçı cinayet dosyasını salladı. Dolayısıyla Biden onu tanıyıp Kaşıkçı dosyasını kapattığında İbni Selman Amerika’nın istediği her şeyi yapacaktır. Çünkü onun için en değerli şey, kral olana kadar veliaht olarak tanınmaktır. Zira normalleşmeye hazır olduğunu açıklıyor veya doğrudan beyan ediyor ve bununla ilgili bir anlaşma imzalıyor. Buna mukabil Yahudi varlığı da Filistin devleti ile ilgili bir şeyler açıklayabilir veya Suudi rejimini haklı çıkarmak için normalleşme ilan etmekle ilgili kibirli bir vaatte bulunabilir.
İhanetten bahsediyorlar ama bunu fiilen işliyorlar ve resmi olarak da duyurmaya hazırlanıyorlar. Mesele sadece filmin yapılıp insanlara aleni bir şekilde sunulmasına kadar nasıl yönetileceğiyle ilgilidir.
Erdoğan, Yahudi varlığı hakkında büyük sözler etti ve onun bir terör devleti olduğunu söyledi. Ancak çok geçmeden Yahudi varlığıyla normalleşmeye geri döndü, Yahudi varlığının başkanını Ankara’daki Cumhurbaşkanlığı sarayında kahramanlar ve büyük liderler gibi karşıladı ve daha dün normalleşmeyi teyit etmesi ve Erdoğan’ın gelecekte Yahudi varlığının ziyaretinin önünü açması için Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nu gönderdi. Zira bu konudaki görüşme, Filistin’de Yahudilerin Mescid-i Aksa’yı kirletmeleri, Yahudi varlığının çok sayıda Filistinliyi katletmesi ve evlerini yıkması sonrasında yaşanan bazı direniş eylemleri nedeniyle ertelenmişti.
Nitekim Çavuşoğlu, 24 Mayıs 2022’de Filistin’e yaptığı ziyarette Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politikasını şöyle vurguladı: “Türkiye “İsrail” ile ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda Filistin tarafı ile koordinasyona devam edecek ve Filistin davasına olan desteğimiz Tel Aviv ile olan ilişkimizden ayrı olacaktır.” Yani Türkiye, Filistin’de ne kadar suç işlerse işlesin Yahudi varlığı ile ilişkilerini güçlendirmeye devam edecek ancak Filistin halkı için duyguları harekete geçiren bir şey olursa ağlayacak, kınayacak ve Filistin’in %80’inin Yahudiler tarafından gasp edilmesini teyit eden iki devletli hain çözümün uygulanması için Filistin davasını destekleme çağrısında bulunacaktır!
Suudi Arabistan’ın yöneticileri de Mısır, Ürdün ve diğer yöneticilerin yaptığı gibi yapacaklar; yani Filistin ve Mescid-i Aksa halkı hakkında kamuoyunu harekete geçiren ve duyguları alevlendiren bir şey olduğunda kınayacaklar ve sınırları aşmadan kınama dalgasını sürdüreceklerdir! Ancak son zamanın putu iki devletli çözüme vurgu yapmayı unutmuyorlar ve Filistin halkının kurtuluşuymuş gibi insanları kandırıyorlar! Aynı zamanda Yahudi varlığıyla normalleşmeyi ve bunun geri dönüşünün olmadığını vurgulamaya da devam ediyorlar. هُمُ
الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْ قَاتَلَهُمُ اللّٰهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ
“Düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onların canlarını alsın. Nasıl bu hale geliyorlar?” [Münâfikûn 4]
Esad Mansur