İsveç Neden Kur’an’ın Yakılmasına İzin Verdi?
Peki, Onun Yakılmasına Sebep Olan Kim?
İsveç, İslam düşmanı bir kişinin Kur’an-ı Kerim’i yakmasına izin vermiş, olay Danimarka ve Hollanda’da da tekrarlanmıştır. Bunun üzerine Müslümanlar tarafından protestolar patlak vermiş, İslam beldelerindeki rejimlerden kınamalar gelmiş ve Türkiye, NATO’ya katılımı için İsveç ile müzakereleri geçici olarak askıya aldığını duyurmuştur.
Türkiye, NATO’nun gücünü pekiştirmek ve liderliği altındaki bölgeleri genişletmek için çalışan Amerika’nın desteğiyle 28/06/2022 tarihinde, İsveç ve Finlandiya ile NATO’ya katılımlarına ilişkin bir mutabakat zaptı imzaladı. Ancak Türkiye’nin nihai onayı vermesi için birtakım şartları vardı ve bunlardan en önemlisi de İsveç’teki Türkiye karşıtı grupların faaliyetlerinin yasaklanmasıydı. Bu yüzden Türkiye, başta ayrılıkçı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) olmak üzere bunların faaliyetlerini durdurması için baskı yapıyor. Zira PKK’nın, İsveç partilerinde ve İsveç parlamentosunda İsveç’e yerleşmiş Kürt kökenli destekçileri ve üyeleri vardır. Nitekim Türkiye’den partinin yasaklanması ve talep edilenlerin teslim edilmesi yönünde gelen baskılara karşılık Türkiye’ye yanıt vermemesi için İsveç hükümeti üzerinde bir iç baskı vardır. Görünen o ki İsveç, İslam düşmanlarından birinin Kur’an-ı yakmasına izin vermiş, böylece Müslümanları kışkırtmış ve Türkiye hükümetini, bölücü Kürdistan Partisi ve üyelerinin faaliyetlerini yasaklama talebinden vazgeçirmeye zorlamıştır. Ardından İsveç, yakma eyleminin tekrarlanmasını önlemek karşılığında Türkiye’den bu grupların yasaklanması talebini hafifletmesini isteyecek ki böylece Türkiye, şayet bu konuda sessiz kalıp İsveç ile olan mutabakatlarını sürdürür ve sonra da üyeliğini imzalarsa gerek Türkiye’deki gerekse dünyadaki Müslümanların önünde zor bir duruma düşmeyecektir. Aslında İsveç, tıpkı Fransa ve Hollanda’nın onu engellediği, sonra onu topraklarından kovduğu, ardından da İsveç’e sığındığı gibi o kindarın bunu yapmasını engelleyebilirdi. Bunu teyit eden şey ise, bu mutabakat zaptının imzalanmasından bu yana bu kindarın faaliyetlerinin durmuş olmasıdır. Nitekim onun meşguliyetinin, kinini dışa vurup Müslümanları kışkırtmak amacıyla Kur’an’ın nüshalarını yakarak dikkatleri üzerine çekmek olduğu bilinmektedir. Zira o, fikri ve siyasi olarak iflas etmiş biridir. Zira onda, yıpranmış Avrupa’nın, çökmekte olan toplumlarının, parçalanmış ailelerinin ve düşmüş değerlerinin sorunlarını çözmek için sunabileceği hiçbir şey yoktur.
Ardından Finlandiya kalkıp Türkiye ile müzakereleri İsveç olmadan sürdürmeyi düşündüğünü söyledi. Zira onun Türkiye ile bu tür sorunları yoktur. Bu yüzden onun katılımını onaylaması kolaydır ancak bu mutabakat zaptında İsveç ile bağlantı kurulmuştur. Bunun üzerine İsveç ile sorunun karmaşıklaşmaması ve NATO’ya katılımının gecikmemesi için uyarıda bulunmak amacıyla Amerika’dan buna yönelik bir cevap geldi. Zira Beyaz Saray sözcüsü John Kirby 27/01/2023’te şöyle dedi: “Washington, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılımını güçlü bir şekilde desteklemekle birlikte ancak üç ülke arasında Türkiye ile farklılıkların çözülmesini zaruri görmektedir.”
İsveç, Türkiye’ye sorunun Türkiye karşıtlarında olmadığını, aynı şekilde orada Türkiye halkının ve tüm Müslümanların karşıtlarının da olduğunu ve kendilerinin bunu engelleyemeyeceğini, çünkü onlarda ifade özgürlüğü olduğunu göstermek için Kur’an’ın yakılması meselesini kullanıyor! Aynı şekilde Türkiye karşıtlarının da ifade özgürlüğü vardır. Zira gerek onlar gerekse kendisine İsveç vatandaşlığı verilen kindar da İsveç sakinleri veya vatandaşlarıdırlar.
Aslında sorun orada değildir. Aksine sorun 71 yıldır NATO üyesi olan Türkiye’nin kendisindedir. Zira NATO, kendini Hristiyan olarak kabul eden, laikliği, demokrasiyi ve kamusal özgürlükleri benimseyen, dolayısıyla kendisini özgür, medeni ve gelişmiş bir dünya olarak gören Batı dünyasının korumasına dayalı bir haçlı ittifakıdır! Nitekim Türkiye, 1950-1953 Kore Savaşı’nda NATO’nun saflarına katıldı, onun yolunda çok sayıda Türk askeri öldürüldü, Amerika ile birlikte Somali savaşına katıldı, 2003 yılındaki Irak’a yönelik saldırısında Amerika’yı destekledi ve “terörle mücadele” bahanesiyle Suriye ve Irak halkına saldırması için 2015 yılında Amerika’ya İncirlik üssünü açtı. Oysa tüm bu eylemler, kâfirleri dost edinmeyi haram kılan Kur’an’a aykırıdır!
1924 yılında Mustafa Kemal’in, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem tarafından kurulan, 1300 yıl süren ve Kur’an-ı tatbik eden devletini yıkmasıyla zaten Türkiye Kur’an-ı yakmıştı. Böylece Kur’an, ölü ve hasta için ve özel günler okunması, onun için yarışmalar yapılması ve okuma ve ezberlemede ustalaşanlara ödüller verilmesi için basılan kâğıtlardan oluşan bir kitap haline geldi! Zira Kur’an’ın devlette, siyasette ve toplumda tatbik edilmesi yasaklandı, dahası zina, tefecilik, homoseksüellik, kumar, çıplaklık, kadın-erkek karışımı, eğlence, hayâsızlık ve içki de dâhil olmak üzere haram olan her şeye izin verildi. Dolayısıyla Kur’an, ibadetlere, vaazlara ve bireyleri ahlaklı olmaya davet eden tekrarlan sıkıcı hutbelere hapsedildi ve devlet de, eğitim sistemi ve filmlerde, dizilerde, aşağılık şarkılarda, çıplaklıkta ve evliliğe ihanette yozlaşmış medya organları aracılığıyla yozlaşmayı yaydı.
Nitekim devlet, Kur’an ile çelişen bir temel üzerine kurulduğu gibi Kur’an-ı dinden, hayattan, devletten ve toplumdan ayıran laiklik ve teşrî kaynağını Kur’an ve onu açıklayan Sünnetü’l Mutahhara değil de halk yapan, çoğunluğun egemenliği anlamına gelen cumhuriyeti ilan eden ve egemenliği Kur’an ve sünnete veren Hilafeti yıkan demokrasi temeli üzerine kuruldu. Aynı şekilde sömürgeciliğin Hilafetin enkazı üzerine kurduğu İslam beldelerindeki diğer rejimlerin de, anayasalarını yaptılar, yöneticilerini diktiler ve sömürgeciliğin pençesinden çıkmasın diye ona bağladılar. İşte bu yüzden İsveç ve diğer ülkeler Kur’an’a hakaret edilmesine izin vermeye cesaret ediyorlar. Zira Kur’an’ı koruyacak, tatbik edecek ve yakarak, yırtarak ve çiğneyerek Kur’an’a hakaret etmeye cüret edenlerin kalplerine korku salacak bir devlet yok.
Her ne kadar Erdoğan’ın Türkiye’si şimdilik İsveç ile görüşmelerini durdursa da ancak yakında yeniden başlayacak ve durgun sular normal seyrine geri dönecektir. Zira Yahudi varlığı ile olanlar da bu şekildeydi. Sonra Filistin gaspçısı bu varlığın cumhurbaşkanını, sanki mucizeler gerçekleştiren cüretkâr bir komutanmış gibi karşıladı! Aynı şekilde BAE, Suudi Arabistan ve sonradan uzlaştığı Mısır ile de polemik ve gürültülerle dolu kötü bir geçmişi vardır. Son olarak da asrın tiranı Beşar Esad ve onun suçlu remiyle uzlaşmaya hazırlanmaktadır.
Kur’an nüshalarının yakılmasının ana nedeni, Türk rejimi ve İslam beldelerindeki mevcut rejimlerdir. Zira onlar, Kur’an’ın hükümlerini yaktılar, onun tatbik edilmesini engellediler ve onunla yönetilmeyi ve devletinin kurulmasını isteyen davet taşıyıcılarına savaş açtılar.
Ey Müslümanların başındaki yöneticiler: Kur’an, bir kısmını gösterip çoğunu gizlediğiniz yapraklara çevirdiğiniz kâğıtlar bütünü olarak indirilmemiştir. Aksine o, insanlar için bir nur ve hidayet olarak kalsın diye indirildiği gibi insanların sorunlarını çözmek, insanın akide ve ibadetler açısından Rabbi ile olan ilişkisini, yiyecek, giyecek ve ahlâk bakımından kendisiyle olan ilişkisini, muamelat ve ukubatlar açısından diğer insanlarla olan ilişkisini açıklamak için ayet ayet indirilmiştir. İşte devlet bu temel üzerine kurulmuş, İslam’ın Peygamberi onun ilk başkanı olmuş ve ümmete, kıyamet gününe kadar bu devleti korumasını ve Kendisinden sonra gelen Halifeleri de Kitap ve sünneti tatbik etmek üzere naspedip biat etmelerini emretmiştir. Nitekim birinci Raşid Halife Kur’an-ı toplamış ve üçüncü Raşid Halife de korumak ve zayi olmasını engellemek için onu çoğaltmıştır. Dolayısıyla onun kutsallığı, amel edilmeyen bir kitap olması değildir. Eğer Kur’an-ı gerçekten kıskanıyorsanız, o halde onun için çalışın ve yönetimi de ona layık olan ve onun devleti olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmak için çalışan kimselere teslim edin.
Esad Mansur