Türkiye Seçimleri… Netice ve Sonuçları!
Türkiye’de 14 Mayıs 2023’te cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri yapıldı ve seçimler hiçbir cumhurbaşkanı adayının cumhurbaşkanlığı koltuğunu kazanmak için %50’nin üzerinde bir oranı elde edememesiyle sonuçlandı; yani Erdoğan %49,52, Kılıçdaroğlu %44,88 ve Sinan Oğan ise %5,17 oy aldı. Bu nedenle cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 28/05/2023 tarihinde tekrarlanmasına karar verildi.
600 sandalyeli parlamento seçimlerinin sonuçlarına göre, Erdoğan başkanlığındaki Cumhur İttifakı 322, Kılıçdaroğlu başkanlığındaki Millet İttifakı 213 ve Emek ve Özgürlük İttifakı ise 65 sandalye kazandı. Yaklaşık 7 milyon kişi yani oy kullanma hakkı olanların %11,8’i seçimleri boykot ettiler.
Erdoğan, 19/05/2023 tarihinde sürpriz bir şekilde, sonucu belirleyecek olan ve adaylardan birine destek vermesi karşılığında birtakım kazanımlar elde etmek için müzakere edeceğini söyleyen Oğan’ı kabul etti. Yani kim onu bakanlık göreviyle cezbederse ona destek verecektir.
İnsanların oy kullanmasında, dini ve milliyetçi duygular, mezhepsel ve Kemalist çatışmalar ve maddi çıkarlar da dâhil olmak üzere birçok faktör rol oynadı. Ayrıca Erdoğan’ın dini koruyan bir mütedeyyin olduğunu, onun tedrici olarak dini ikame etmeye çalıştığını, onun ehveni şer (kötü olanların içerisinde iyisi) olduğunu, maslahatın onu desteklemeyi gerektirdiğini, Kılıçdaroğlu’nun gelmesiyle dinin yok olup gideceğini ve bu nedenle onu desteklediklerini düşünenler de var. Erdoğan, Milliyetçi Parti, Yeniden Refah Partisi, Hüda Par ve Büyük Birlik Partisi’nden oluşan bir ittifaka başkanlık etmekte olup Erdoğan’ın partisiyle birlikte bu partilerin halk tabanı dini ve milliyetçi duygulara sahiptir. Bir de partisi Mustafa Kemal’in partisi olmasından dolayı Kemalizm’i koruyan ve inançları İslam’dan uzak Bâtınî-Alevîliğe mensup olan Kılıçdaroğlu’nu destekleyenler var; dolayısıyla o, Alevilerin, Kemalistlerin ve Erdoğan’ı reddedenlerin oylarını alıyor. Nitekim Kılıçdaroğlu, Müslümanların oylarını kazanmak için dini duyguları istismar etmekte olup Erbakan’ın kurduğu Saadet Partisi, milliyetçi İyi Parti, Davutoğlu liderliğindeki Gelecek Partisi ve Erdoğan’ın partisinden ayrılan Ali Babacan liderliğindeki Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi’nden oluşan ittifaka başkanlık etmektedir; bu dört partinin halk tabanı, dini ve milliyetçi duygulara sahip olan kişilerden oluşuyor. Ayrıca Kürt Halkların Demokratik Partisi’nin oy vermesi de, Kılıçdaroğlu’nun oy oranının yükselmesinde rol oynamıştır.
Seçimlerin bu resmini incelediğimizde, iki ana rakip cephesindeki seçmenlerin çoğunluğunun, dini veya dini ve milliyetçi duygulara sahip kişiler olduğunu görürüz. Yani insanlar dinlerine sarılıyorlar; bu yüzden bu duygular arındırılıp İslami düşünceden kaynaklanan saf İslami bir hale getirilirse, o zaman insanlar doğru istikamete doğru yönelecekler, duygu ve düşüncelerini doğru ifade eden birini arayacaklardır; böylece dini istismar etme, dini devletten ayıran laikliği benimseyip dine düşman olma, şeriat için değil de insanlar için yasa çıkaran demokrasi, din düşmanlarına uyma veya dost edinme, Amerika, Batı, Rusya, Çin ve Yahudi varlığı gibi Müslümanlara savaş açan kimse yönüne değil de gerçek değişim yönüne liderlik ettiği için o kişinin etrafında toplanacaklardır. Dahası ortada hiçbirinden memnun olmayıp seçimleri boykot eden ve köklü değişimi araştıran milyonlarca insanın olduğunu da görüyoruz.
Anket kuruluşları tahminlerinde yanıldılar; zira bu kuruluşlara, siyasi bağlantıları ve fikri yönelimleri tahakküm etmektedir. Dolayısıyla kendi destekledikleri tarafı tercih etmeye çalışıyorlar, aynı şekilde onlara ülkede hâkim olan siyasi ve ekonomik koşullara bakışları egemen oluyor ve bu yüzden de kötüleşen yaşam koşulları nedeniyle insanların Erdoğan’a oy vermeyeceğine karar veriyorlar. Böylece bağlantıları ve bakışlarına göre en yakın sonucu elde etmeye çalışıyorlar. Bu nedenle bu kuruluşlara güvenilmez ve onların görüşü alınmaz. Dolayısıyla vakıanın ne olduğuna, doğru bir anlayışa ve bazen Kılıçdaroğlu’nun oranını yüzde 60’a çıkaran abartılı beklentilere rağmen gördüğümüz gibi insanların eğilimlerini etkileyen faktörlere göre bakmak gerekir.
Cumhurbaşkanlığını kazanan adayların hiçbiri laiklik ve demokrasiye dayalı Kemalist rejimin temellerini değiştirmeyecektir; çünkü bu onların talepleri olmadığı gibi bunu hiç düşünmüyorlar, aksine onun bekasına vurgu yapıyorlar. Nitekim Kılıçdaroğlu ve beraberindekilerin talebi, İngiltere’nin demokratik sistemine bağlı parlamenter sisteme ve ona bağlı kalmaya geri dönmek iken, Erdoğan ve beraberindekiler ise Amerika’nın demokratik sistemine bağlı başkanlık sisteminin bekası ve ona bağlı kalma noktasında ısrar ediyorlar.
Zalim kapitalist sisteme dayalı olmasından dolayı ekonomik durumun düzelmesi beklenmiyor; zira Türkiye’nin dış borcu çok yüksek olup 459 milyar Dolara ulaşırken 2023 Mart ayı sonunda bir yıl içinde vadesi gelen acil borçları ise 203.3 milyar Dolara ulaşmıştır. Bu da paranın değeri üzerinde baskı oluşturuyor, sürekli olarak düşürüyor, dolayısıyla alım değeri de düşüyor ve bu da insanların alım gücünü, kârlarını, projelerini gerçekleştirmeyi ve borçlarını etkiliyor. Dolayısıyla eğer Kılıçdaroğlu gelir ve Amerika’ya muhalefet etmek isterse, Amerika bu borçları ödemesi için ona baskı yapacak, o zaman da bunu yapamayacak ve 2002’de Uluslararası Para Fonu kendisine 5 milyar Dolar ödemesi için baskı yaptığında selefi Ecevit’in başına geldiği gibi o da düşecek, bunun sonucunda da ülkenin ekonomik durumu bozulacak ve hükümeti de düşecektir. Ancak Amerika, Erdoğan’ın iktidara gelmesinden bu yana ikiye katlanan ve 131 milyar Doları bulan ödenmemiş borçları ödemesi için Erdoğan hükümetine baskı yapmıyor.
Mustafa Kemal’den bu yana seleflerinin yolunu izleyen Kılıçdaroğlu’nun kazanması durumunda dış politikada bir değişiklik olması bekleniyor; zira o, Avrupa’ya, özellikle de İngiltere’ye sadık olup bunlara verdiği destek, seçim kampanyası ve Erdoğan’a yönelik şiddetli saldırısı sırasında ortaya çıkmıştır. İşte o zaman Amerika ona baskı yapacak, o da bizzat İngiltere’nin ve onun bölgedeki tabiilerinin yaptıkları gibi, görünüşte Amerika’yı pohpohlayacak ama gizlice ona karşı çalışacak veya onu rahatsız edecektir.
Böylece Türkiye, Amerika’ya ve Batı’ya bağlılık sarmalında dönmeye devam edecek ve onun durumu, kâfirler Hilafeti ve şeriatı yıkıp cumhuriyeti ve onun laik demokratik anayasasını tesis ettiklerinden bu yana olduğu üzere kalacaktır. Türkiye Müslüman halkı ise bundan dolayı büyük acılar çekmeye devam edecekler, ehveni şer, tedricilik, maslahatı celbetmek ya da mefsedeti def etmek gibi zayıf gerçeklerle onu veya bunu seçecekler ve insanlar tüm bunların batıl ve hak olmadığına ikna oluncaya kadar kayda değer bir değişiklik olmayacaktır. Bu yüzden köklü bir değişim için çalışmak gerekir; bu da ancak tüm bunları bırakıp Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdelediği gibi Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin gölgesinde bundan önceki daha hayırlı duruma geri dönmekle olacaktır. Dolayısıyla onların arasında veya onların içinde, bunun için çalışan ve İslam beldelerine, hatta daha da ötesine kadar uzanan bilinçli bir grubun olduğu bilinmelidir; işte bu bilinçli grup yükselip ilerlemekte olup Allah’ın izniyle de muzaffer olacaktır.
Esad Mansur