Erdoğan’dan, Kıbrıs’la İlgili Müzakerelerin Yeniden Başlatılması Talebi
Kıbrıs’ın Raşid Halife Osman bin Affan Radıyallahu Anh döneminde fethedildiği ve böylece İslami bir ada haline geldiği bilinmektedir. Sonra Haçlılar tarafından işgal edilmiş, daha sonra Müslümanlar tarafından kurtarılmış, Osmanlı yönetiminin altına girmiş ve orada Müslüman Türkler ikamet etmeye başlamıştır. İngiltere, 1876 yılında olası bir Rus işgaline karşı koymak bahanesiyle burada geçici bir askeri üs kiraladığında Osmanlı Devleti’ni aldatmış ve Rus tehdidi ortadan kalktığında da kira sözleşmesi sona ermiştir. Ancak 1914 yılında I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle birlikte İngiltere adayı ilhak ettiğini duyurmuştur.
1924’te yürürlüğe giren Lozan Antlaşması’nda Mustafa Kemal, İngiltere’nin ada üzerindeki mülkiyetini/sahipliğini tanımıştır. Bunun üzerine İngiltere, 1925 yılında bir İngiliz valinin atanmasıyla adayı yönetmeye başlamıştır. Dolayısıyla Kıbrıs’ta kalmak isteyenlerin İngiliz tabiiyetini kabul etmeleri ve diğer tabiiyetlerden vazgeçmeleri gerektiği yönünde bir yasa dayatmış, bu nedenle birçok Müslüman Kıbrıs’ı terk etmiş, onların yerlerini Ortodoks Rum olan Yunanlılar almış ve böylece çoğunluk onlara ait olmuştur.
Ancak Amerika İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra uzletinden çıktıktan sonra eski dünyaya girmeye ve sömürgeci Avrupalılarla rekabet etmeye başladığı gibi 1955 yılından bu yana da adayı Yunanistan’a ilhak etmek ve İngilizleri oradan çıkarıp yerlerine kendisi geçmek için Yunan Rumlarını İngilizlere karşı kışkırtmaya başlamıştır. Bunun üzerine İngiltere, 1960 yılında Kıbrıs’ın bağımsızlığını ilan edip Rum Başpiskopos Makaryos’u Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olarak atayarak isyancı Rumları aldatmıştır.
Amerika, İngiltere’yi adadan çıkarıp onun yerine geçmek için şu projeleri geliştirmiştir: Adanın Türkiye ve Yunanistan arasında bölünmesi veya Türkiye ve Yunan devletleri olarak ikiye ayrılması ve aralarında federal bir yönetimin kurulması.
Amerika 1974’te adada Makaryos’u devirecek askeri bir darbe düzenledi; bunun üzerine İngiltere, ajanı Ecevit’in başkanlık ettiği Türkiye hükümetini harekete geçirdi; Nitekim Türk ordusu 20/07/1974’te harekete geçti, adanın yaklaşık üçte birini ele geçirmeyi başardı, böylece Amerika’nın İngilizleri adadan sınır dışı etme veya adanın üslerini kontrol edebilmek için onları NATO’ya devretme planı suya düşmüş oldu. Nitekim İngilizler, adadaki bölünmeye odaklanarak Amerika’ya yönelik fırsatları boşa çıkarmak için ajanlarından biri olan Denktaş’a 1983 yılında Kuzey Kıbrıs devletini ilan etmesi talimatını verdi.
Nitekim 2003 yılında Kıbrıs’ta yapılan seçimlerde Erdoğan, İngiliz ajanı Danktaş’ın düşmesini sağladı, onun yerine Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak Amerikan ajanı Mehmet Talat geldi ve Erdoğan, 2004 yılında Annan Planı’nı kabul etmeleri için Kıbrıslı Türklere baskı yaptı; işte bu, Kıbrıs’ın iki kesimi arasında birlik oluşturmaya ve Kıbrıs’ı Avrupa Birliği’ne girdirmeye yönelik bir Amerikan planıdır ki 2004 yılında Türkiye kesimi olmaksızın Avrupa Birliği’ne girdi; çünkü İngiltere, oradaki referandumda planı reddeden Yunanlılar vasıtasıyla planı engellemişti.
Sonraki yıllarda, Kıbrıs sorununa müdahil taraflar arasında 2017 yılında İsviçre’de müzakereler yapılana kadar bir çözüm olmaksızın müzakereler yapıldı ve Amerika, iki taraf arasında “federal” bir yönetim kurma ve İngiltere’nin Kıbrıs’taki iki üssü üzerindeki egemenliğini ortadan kaldırma yönünde bir çözüme ulaşma konusunda ciddiydi ancak İngiltere müzakerelerin başarısız olmasını sağladı.
ABD şu ana kadar Kıbrıs’ta, güneydeki nüfuzunu genişletip İngiliz üslerini kontrol etme planını gerçekleştirememiştir. Ancak Amerika’nın kazancı, dostu Erdoğan aracılığıyla Kuzey Kıbrıs’ta nüfuzunu yerleştirmek oldu; zira Kuzey kesiminin başkanlığı Amerika’nın ajanları tarafından yönetilir hale geldi. Nitekim iki yıldır Erdoğan, Türk devleti ve Yunan devleti şeklindeki diğer bir Amerikan çözümü olan, Kıbrıs’ta iki devletli çözümün propagandasını yapmaya başladı. Diğer bir ifadeyle Güney Kıbrıs Cumhuriyeti ile birlikte Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti’nin de uluslararası olarak tanınmasının propagandasını yapmaya başladı; bu da Yunanlılara baskı yapmak ve federal çözümü kabul etmemeleri halinde adada ebedi bölünmenin olacağı konusunda onları korkutmak içindi. Bu nedenle Erdoğan, Türk Harekatı’nın ellinci yıldönümünde 20/07/2024 tarihinde Kuzey Kıbrıs’ı ziyaret ederek, “Kalıcı bir barışa ulaşmak için Kıbrıs Türk tarafının, Kıbrıs Rum tarafıyla eşit olarak masaya oturması” talebinde bulundu. Buna paralel olarak Türkiye parlamentosu, “Adada iki devletli çözüm” kararını kabul ederek bunu “bölgede istikrar ve kalıcı barışı sağlamanın yegâne yolu” olarak değerlendirdi.
AB, Türkiye’nin üyeliği için Kıbrıs dosyasının tek bir yönetim altında birleştirilerek kapatılması da dâhil olmak üzere birtakım koşullar öne sürdü ve Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola’nın 17/07/2024 tarihinde ifade ettiği gibi “Kıbrıs iki kesimiyle, Avrupa Birliği üyesi olduğu için bir Avrupa meselesi olup iki toplum ve iki bölge arasında ancak tek bir egemen devlet altında ikili bir birlik kurularak çözülmelidir” değerlendirmesinde bulundu.
Ancak mesele, İngiltere ve onun adadaki üslerini korumak için her türlü çözümü engelleyen ada üzerindeki nüfuzuyla bağlantılıdır. Bu nedenle adayı şu ya da bu tarafın istediği gibi birleştirmek, oradaki İngiliz nüfuzuna darbe indirmek dışında kolay değildir.
Gerçek şu ki Kıbrıs’ın tamamı bir İslam beldesi olup komşu olmasından dolayı özellikle Türkiye olmak üzere Müslüman ülkelere ilhak edilmelidir; çünkü Kuzey Kıbrıs’ın sakinleri Müslüman Türklerden oluşmakta ve orada yaklaşık 30.000 Türk askeri bulunmakta olup Yunanlılar ise, İngiliz tabiiyetini taşımayı reddeden Türklerden ayrılmak zorunda bıraktığı İngilizlerin kötü niyetiyle çoğunluk haline gelen yabancılardır; bu yüzden Müslüman Türklerin orada çoğunluğu oluşturması ve adanın tamamının onların ülkesi sayılması için adanın Türkiye’ye entegre edilmesi ve diğer Müslüman ülkeleriyle birlikte İslam ile yöneten tekbir devlerin altında birleştirilmesi gerekir.
Dolayısıyla Erdoğan’ın bunu uygulaması beklenmemeli ki zaten bunu yapmak için de çalışmayacaktır; aksine o, milliyetçi bir unsur olarak adanın kuzeyindeki Türk varlığının korunması kapsamında Kıbrıs’ta Amerika’nın politikasını uygulamaktadır. Zira İngilizlerin Amerikan hesabına üslerinden kovulmasının gerçekleşmesi halinde Türklerin federalizm altında Yunanlılar tarafından yönetilmesi Erdoğan’ın umurunda değildir. Nitekim Kuzey Kıbrıs’ta, Türkiye rejimine benzer laik bir küfür sistemi kurulmuştur. Bu nedenle Türkiye’deki samimi Müslümanların Laik rejimi değiştirmek ve İslami sistemi kurmak için çalışması gerekir ki böylece Türkiye, Kıbrıs da dâhil olmak üzere tüm İslam beldelerini birleştirmek için Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti’nin irtikaz noktası olsun.
Esad Mansur