– 29 –

İslami şiarlar:

  • Kâbe,
  • Haram ayı,
  • Kurbanlıklar
  • Hilafet

İnsanların manası

Bilmekle imanın alakası

Resulün görevi

Habislerin çokluğu

Çoğunlukla aldanmak

Akılla takva alakası

جَعَلَ اللّٰهُ الۡـكَعۡبَةَ الۡبَيۡتَ الۡحَـرَامَ قِيٰمًا لِّلنَّاسِ وَالشَّهۡرَ الۡحَـرَامَ وَالۡهَدۡىَ وَالۡقَلَاۤٮِٕدَ‌ ؕ ذٰلِكَ لِتَعۡلَمُوۡۤا اَنَّ اللّٰهَ يَعۡلَمُ مَا فِى السَّمٰوٰتِ وَمَا فِى الۡاَرۡضِ وَاَنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَىۡءٍ عَلِيۡمٌ‏ ﴿۹۷﴾  اِعۡلَمُوۡۤا اَنَّ اللّٰهَ شَدِيۡدُ الۡعِقَابِ وَاَنَّ اللّٰهَ غَفُوۡرٌ رَّحِيۡمٌ ؕ‏ ﴿۹۸﴾  مَا عَلَى الرَّسُوۡلِ اِلَّا الۡبَلٰغُ‌ؕ وَاللّٰهُ يَعۡلَمُ مَا تُبۡدُوۡنَ وَمَا تَكۡتُمُوۡنَ‏ ﴿۹۹﴾  قُلْ لَّا يَسۡتَوِى الۡخَبِيۡثُ وَالطَّيِّبُ وَلَوۡ اَعۡجَبَكَ كَثۡرَةُ الۡخَبِيۡثِ‌ ۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ يٰۤاُولِى الۡاَ لۡبَابِ لَعَلَّكُمۡ تُفۡلِحُوۡنَ﴿۱۰۰﴾ 

“Allah Beyt-i haram olan Kâbe, haram ayı, kurban ve boynuna gerdanlık takılan kurbanlıkları insanlar için birer saygıdeğer şeyler olarak kılmıştır. Böylece Allah’ın göklerde ve yeryüzünde ne varsa bildiğini ve her şeyi de bildiğini bilesiniz (97)

Allah’ın şiddetli ceza veren olduğu gibi mağfiret ve rahmet sahibi olduğunu bilin (98)

Rasule düşen görev ancak tebliğdir. Allah neyi açığa çıkardığınızı ve neyi gizlediğinizi bilir (99)

Deki habis ve tayyip eşit değildir. Habislerin çokluğu sana beğenilecek şey gibi gelse de, seni kandırmasın. Allah’tan korkun ey akıl sahipleri! Umulur ki felaha kavuşasınız”(100)

Daha önceki ayetlerde ihramlı iken av hayvanlarını öldürmekten müminler nehyedildiği gibi bu halde avı öldürenlerin kefaretinin var olduğu ve bu kefaretin ne olduğu da izah edildi.

Bu konuya bağlı olarak Kâbe, haram ayı, kurban ve boynuna gerdanlık takılan kurbanlıkların değeri ondan sonraki ayette izah edildi. Zira bir ayetten başka ayete intikal edilirken genellikle ayetlerin az çok birbirine bağlantısı vardır.

 “ Allah Kâbe’yi insanlar için saygıdeğer ve (orada kanı dökmek) haram olan yer olarak kılmıştır. Yine de (içinde kan dökmek yasaklanan) haram ayları, kurbanları, (kurbanın boynuna asılan) gerdanlıkları saygı değer kıldı”. 

Biri Kâbe’ye hac için gidecekse ihramını hazırlar, kurbanını seçer, seçtiği kurbana gerdanlık takar, bu hayvan ancak hac yerine ulaştırılıp orda kesilir.

Maide suresi 2. Ayette “Allah’ın şiarlarını, Haram ayları, kurbanlar, gerdanlıklar, rablerinden bir fadl ve rıza isteyerek Mescid-i Haram’a gelenlerle ilgili hususları ihlal etmeyin” diye iman edenlere hitap edildi.

Müslüman Beyt-i Harama gidecekse, buna niyet etmişse Allah’ın saydığı şiarlarına ciddi olup değer verecek ve hiç ihlal etmeyeck, her hangi aykırı bir harekette bulunmayacak. Zira bunlar Allah katında kıymetli şeylerdir. Kendisine kulluk etmek için birer sembollerdir.

Müslüman Allah’a kulluk etmek isteyince belli işler, hareketler yapacak ve belli yerde duracaktır. İşte Allah böyle şiarlar kıldı, bunlara saygı gösteren Allah’a kulluk etmiş olur. Kâfir veya münafıklar bunlara değer vermez ve alay ederler. Sadece bunlar değildir, birçok şey daha Allah’ın şiarlarından sayılır.

 ذٰلِكَ وَمَنۡ يُّعَظِّمۡ شَعَآٮِٕرَ اللّٰهِ فَاِنَّهَا مِنۡ تَقۡوَى الۡقُلُوۡبِ‏

“ Bu nedenle, kim Allah’ın şiarlarını ta’zim ederse, bu iş kalplerin takvalarından kaynaklanır” (Hac 32)

Ta’zim etmek, saygı ve değer vermek, büyük göstermektir. Bir kimse Allah’ın şiarlarına değer ve saygı gösterirse takva sahibi olduğuna bir delil sayılır. Şiar ise sembol, alamet, işaret, göstergedir. Allah için kesilecek kurbanlara alamet veya işaret konulduğu veya gerdanlık takıldığı için Allah’ın şiarlarından oldu.

Namaz, ezan, cihad, oruç, Ramazan ayı ve bayramı, hac ve kurban bayramı Allah’ın şiarlarındandır. Allah’ın gösterdiği ve O’nun için yapılan iş, O’na kulluk edildiğine dair bir işarettir, bir şiar olur.

En büyük şiar ise Hilafettir. Allah’ın indirdikleriyle hükmedildiğine, Allah’ın ta’zim edilip yüceltildiğine, İslam ümmetinin birliğine, dinin yaşandığına ve izzetin var olduğuna dair büyük bir işarettir ve alamettir. Bununla ilgili birçok ayet, hadis ve icma-i sahabe de vardır. Buna saygı ve değer gösteren ve çalışma yapan takva sahibidir.

 Nitekim Hilafet yıkılınca her şey yıkıldı. Kâfirler ve münafıklar bunun değerini alçaltmaya çalışır ve Müslümanları bunun için çalışmaktan nefret ettirir veya korkuturlar.

Kâbe taşlardan yapılmış bir binadır, tapılmaz. Sadece Allah’a ibadet yapılırken ona doğru yüzler yöneltilir, rüku ve sücud edilir, etrafında tavaf yapılır ve dua edilir. Böylece değerli bir şiar oldu. Onun değerini artırmak için oraya sığınan kimse emniyetli olur, hiç bir insan öldürülmez. Bu nedenle Beytül Haram olarak adlandırıldı. Bakara suresi 126. Ayette İbrahim a.s bu yerin emniyetli olması için Allah’a dua etti ve onun duası kabul edildi.

Ancak bir düşman Müslümanlara saldırırsa onunla savaşılır. Bakara suresi 194. Ayette bunun hükmü beyan edildi ve bunun tefsirini yaptık.   

Orada hayvanlar bile öldürülmez. Ancak 5 zararlı hayvan öldürülür. Aişe r.a yoluyla gelen sahih rivayette:

” أمر رسول الله صلى الله عليه وسلم بقتل خمس فواسق في الحل والحرم: الغراب، والحدأة، والعقرب، والفارة، والكلب العقور”

 “Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem helal yerde ve Haram yerde (Beyt-i haram)’da şu beş fasık hayvanı öldürmeye emir verdi: Karga, çaylak, akrep, fare, kuduz köpektir” (Buhari ve Müslim).

İbni Ömer r.a rivayetinde ek olarak ” الحية”  “yılan” geçti.

Ayrıca Kâbe ve sair hac yerlerinde bütün insanlar eşit, aynı seviyede olur: zengin, fakir, yönetici ve yönetilen vs. bütün insanlar tek ihram elbisesi giyerler, aynı yerde durup aynı şeyi yaparlar.

Şu var ki; Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Mekke’de daveti yüklenirken bazıları İslam’a girmemek için ayette geçtiği gibi şöyle dediler:

وَقَالُوۡۤا اِنۡ نَّـتَّبِعِ الۡهُدٰى مَعَكَ نُـتَخَطَّفۡ مِنۡ اَرۡضِنَا ؕ اَوَلَمۡ نُمَكِّنۡ لَّهُمۡ حَرَمًا اٰمِنًا يُّجۡبٰٓى اِلَيۡهِ ثَمَرٰتُ كُلِّ شَىۡءٍ رِّزۡقًا مِّنۡ لَّدُنَّا وَلٰـكِنَّ اَكۡثَرَهُمۡ لَا يَعۡلَمُوۡنَ‏ ﴿۵۷﴾ 

“Eğer seninle beraber hidayete tabi olursak, yurtlarımızdan sökülüp atılırız dediler. Peki, onlara emniyetli bir harem (beytül haram) ile imkân ve emniyet sağlamadık mı? Hem de bizim tarafımızdan rızk olarak her yerden buraya her tür meyve ve ürün getiriliyor. Fakat çoğu bilmiyorlar” (Kasas 57).

 Çoğu bilmiyorlar derken çoğu düşünmüyorlar manası kastedildi. Çünkü bilmek düşünmeyi gerektirir. Böyle şeylerin, emniyet ve rızkın Allah tarafından temin edildiğini düşünmüyorlar.

Haram ayında savaşmak ve insan öldürmek yasaklandığından dolayı Haram ayı olarak adlandırıldı. Bunun hürmetini Bakara suresi 194. Ayetin tefsirinde açıklamıştık. Orada şunu yazmıştık:

“Haram ayları; Zil­kade, Zilhicce, Muharrem ve Recep’tir. Araplar aralarında örf olarak bu ay­larda savaşmıyorlardı, kimseye da do­kunmuyorlardı. Buna rağmen, bu ay­ların başlangıcı ve sonlarında hile yapı­yorlardı, kendileri saldırınca haram ayı daha girmedi derlerdi. Kendilerine sal­dırılınca haram ayı başladı diye iddia ederlerdi”. Bu şekilde hürmetini ihlal ediyorlardı.

Şunu da ekledik: “Resûlullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem devleti kurunca haram aylarda savaş yapılmıyordu, bu aylara hürmet vardı, çünkü Allah-u Teala o dört ayı haram aylar olarak saydı ve bu aylara hürmet vermeyi istedi. Ama kâfirler söylediğimiz gibi hile yapıyorlardı, Müslümanlara saldırıyorlardı veya eziyet ediyorlardı. Bu durumda Allah-u Teala Müslümanlara misilleme yapma hakkını verdi.

“فَمَنْ اعْتَدَى عَلَيْكُمْ فَاعْتَدُوا عَلَيْهِ بِمِثْلِ مَا اعْتَدَى عَلَيْكُمْ”

“Kâfirler size haram aylarında saldırınca ve ezi­yet edince sizde aynısını yapın” dedi.

Bakara suresi 217. Ayette haram aylarında hangi hallerde savaş başlatılabileceğine dair açıklama yapıldı: “Allah’ın yolundan insanları uzaklaştırmak, Allah’a kâfir olmak, insanların mescid-i haramı ziyaret etmelerini engellemek ve onun halkını oradan çıkarmak Allah indindeki daha büyük suçlardandır”. O ayete yaptığımız tefsire dönüp geniş detaylar bulabilirsiniz.

Bu durumlar olmayınca haram ayının hürmeti ihlal edilmez. Zira bu aylar değerlidir, insanlar bu aylarda emniyet bulsunlar, birbirlerine saldırmasınlar.

 Kurbanlar boynuna gerdanlık takılsın takılmasın; mademki niyet orada kesmektir o zaman değeri vardır. Çünkü Müslüman fakirlere dağıtmak üzere Allah’ın emrine binaen O’nun için kesmeye niyet etmiştir. Bu niyeti bozmasın.

Ayette “İnsanlar için” ifadesi kullanıldı. Bunun manasını şöyle açıklarız:

Allah(cc) şöyle buyurdu:

وَإِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِّلنَّاسِ وَأَمْناً وَاتَّخِذُواْ مِن مَّقَامِ إِبْرَاهِيمَ مُصَلًّى وَعَهِدْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ أَن طَهِّرَا بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْعَاكِفِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ

“Biz, Beyt’i (Kâbe’yi) insanlara top­lanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de Makam-ı İbrahim’i bir namaz yeri edi­nin (orada namaz kılın). İbrahim ve İs­mail’e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim’i temiz tu­tun, diye emretmiştik.”(Bakara 125)

اِنَّ اَوَّلَ بَيۡتٍ وُّضِعَ لِلنَّاسِ لَـلَّذِىۡ بِبَكَّةَ مُبٰرَكًا وَّهُدًى لِّلۡعٰلَمِيۡنَ‌‌ۚ‏  فِيۡهِ اٰيٰتٌ ۢ بَيِّنٰتٌ مَّقَامُ اِبۡرٰهِيۡمَ وَمَنۡ دَخَلَهٗ كَانَ اٰمِنًا ‌ؕ وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الۡبَيۡتِ مَنِ اسۡتَطَاعَ اِلَيۡهِ سَبِيۡلًا ‌ؕ وَمَنۡ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِىٌّ عَنِ الۡعٰلَمِيۡنَ‏                                                                               

“İnsanlar için inşa edilen ilk mabet; şüphesiz ki Bekka (Mekke) deki mübarek ve âlemler için hidayet olan beyt (ev)dir. Onda apaçık ayetler vardır; İbrahim’in makamıdır, kim ona girerse emniyetli olur, kimin gücü varsa bu beyti haccetmesi o kişinin üzerinde Allah’ın bir hakkıdır, kim kafir olursa bilsin ki Allah’ın alemlere hiç ihtiyacı yoktur. (Al-i İmran 96-97)

Bunun manası insanlar için Allah’a kulluk etmek üzere mabet veya ibadethane olarak ilk tesis edilen yer Mekke’de olan Beyt-i Haramdır, o ise Kâbe’dir. Ayette insanlar için denilmesi insanları ibadet için toplayacak ilk mekândır. Daha önce insanları cemaatçe veya topluca ibadet yapmak için toplayacak yerin bulunmadığına dair mana çıkmaktadır. Nebi İbrahim’den eski nebiler hakkında söz edilirken topluca veya cemaatçe ibadet yaptıkları bir yer yoktur.

Ayette insanlar üzerine beyti haccetmek Allah’ın hakkı olarak gösterildi. Bu nedenle bütün insanların haccetmesi gerekir, haccetmezlerse sorumlu tutulup cehennemde cezalandırılacaklardır. Ancak haccetmenin ilk şartı imandır. Öyleyse insanların önce iman etmeleri ve sonra haccetmeleri gerekir. İman etmezlerse ebediyen azap görecekleri gibi haccetmediklerinden dolayı da azapları artacaktır. Yine namaz kılmazlar veya zekât vermezlerse hesaba çekileceklerdir.

Müddessir suresi 42. Ayetten 47. ayete kadar olan ayetlerde

 مَا سَلَكَكُمْ فِي سَقَر “Sizi cehennemde yakan nedir?                                قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلِّين Dediler ki; namaz kılanlardan değildik,

وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْكِينَ  Yoksulu yedirenlerden değildik.

وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَائِضِينَ Batıla dalanlarla dalıyorduk.

وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدِّينِ Hesap gününü yalanlıyorduk’’.

 Fussilet suresinde 6-7. ayetlerde

وَوَيْلٌ لِّلْمُشْرِكِينَ الَّذِينَ لَا يُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ

 “Zekâtı vermeyen müşriklere vay! Aynı anda ahireti inkâr ediyorlar’’ diye buyurdu.

Buna göre insanlar hem imandan hem şeriatı uygulamaktan mükelleftir ve sorulacaktır. İman etmezlerse ebediyen cehennemde kalırlar. Ayrıca İslam’ın sair ahkâmını uygulamadıklarından dolayı azapları artacaktır.

قُلۡ يٰۤاَيُّهَا النَّاسُ اِنِّىۡ رَسُوۡلُ اللّٰهِ اِلَيۡكُمۡ جَمِيۡعَاْ ۨالَّذِىۡ لَهٗ مُلۡكُ السَّمٰوٰتِ وَالۡاَرۡضِ‌ۚ لَاۤ اِلٰهَ اِلَّا هُوَ يُحۡىٖ وَيُمِيۡتُ‌ فَاٰمِنُوۡا بِاللّٰهِ وَرَسُوۡلِهِ النَّبِىِّ الۡاُمِّىِّ الَّذِىۡ يُؤۡمِنُ بِاللّٰهِ وَكَلِمٰتِهٖ وَاتَّبِعُوۡهُ لَعَلَّكُمۡ تَهۡتَدُوۡنَ‏ ﴿۱۵۸﴾ 

“Deki, ey İnsanlar! Ben hepiniz için Allah’ın elçisiyim. O’dur ki gökler ve yer O’nun mülküdür. O’ndan başka ilah yoktur. Diriltiyor ve vefat ettiriyor. Öyleyse Allah’a ve bu ümmi nebiye iman edin. Bu nebi Allah’a ve sözlerine iman ediyor. Öyleyse bu Nebi’ye tabi olun ki hidayetli olasınız” (Araf 158)

Bu nedenle bütün insanlar Allah’a ve Resulüne imandan, Resule tabi olunmak ve imanın gerektirdiği her husustan sorumludur, kıyamet gününde sorgulanacaklar ve buna göre karşılık görecekler.

Ancak iman edenler Kâbe, haram ayı, kurban ve boynuna gerdanlık takılan kurbanlıkları birer saygıdeğer şeyler sayarlar. Kâfirler bunlara hiç saygı göstermezler.

Şu var ki cahiliye Arapları İbrahim a.s’a değer veriyorlardı ve onun dininden kalan şeylere geleneksel olarak itibar ediyorlardı. Bu nedenle Kâbe’ye değer veriyorlardı, fakat Allah’a şirk koşuyorlardı, tavaf yaparken çırılçıplak olup ıslık çalıyorlardı, Hubel, Lat, Uzza adlı heykeller adıyla hayvan kesiyorlardı. Haram ayına saygı gösterirken onunla oynuyorlardı; savaşta bazen haram ayını geciktiriyorlardı.

Bu nedenle İslam’dan önce müşrik Araplar bunları ne kadar saygıdeğer sayarlarsa da şirkle ve cahiliyeyle karıştırdıkları ve keyfîlerine göre oynadıklarından dolayı yaptıkları itibar edilmez. Dini karıştıran ve bozanların dini saygıdeğer kıldıkları sayılmaz. Bu asırda dini adetlerle karıştıranlar ve bidat çıkaranlar dini ve dinin ahkâmını saygıdeğer kıldıkları sayılmazlar. Zira dine çok zarar getirirler ve Allah katında hiç kabul edilemez, tersine azaba çekilirler.

Allah Kâbe, haram ayı ve kurbanları saygıdeğer kılarken göklerde ve yeryüzünde ne varsa bildiğini ve her şeyi de bildiğini bilesiniz. Niçin bunları saygıdeğer kıldığını biliyor, zira göklerde ve yeryüzünde ne varsa bilir, yerin dibinde bir hardal tanesi varsa, zerre kadar ve daha küçük olan ve daha büyük olanları bilir. Çünkü kendisi bunları yarattı, nerede olduklarını bilir ve istediği zaman getirir. Allah’ın size bunları niçin saygıdeğer kıldığını bildiğine iman edin, boşuna saygıdeğer kılmadı, dininizi kâmil mükemmel kıldı, şirkten ve cahiliye adetlerinden arındırdı. Nitekim Kuran’da birçok yerde ilim edin veya bilin diye söylerken iman edin manasında geçer. Haşa Allah bunu bilin diye laf olsun söylemez, buna inanın ve buna göre hareket edin demektedir.

 Buna göre Allah’a iman eden kimse Allah’ın hükümlerine güvenir, bunların hem dünyada hem ahirette kendi saadeti için kılındığına inanır. Bu hükümler uygulanınca huzur ve emniyet gerçekleşir, fakirler yedirilir, mutlu edilir, yediren de mutlu olur, çünkü Allah için bir fakir yedirdi, açlıktan kurtardı, Allah benden razı oldu düşüncesi içinde bulunup huzurlu olur.   

Hemen arkasından şöyle buyurdu; “Allah’ın şiddetli ceza veren olduğu gibi mağfiret ve rahmet sahibi olduğunu bilin”.

Allah her şeyi bilir, gizlediğinizi ve niyetlerinizi tam bilir. Eğer Allah için Kâbe’ye değer verirseniz ve ziyaret edip tavaf yaparsanız, haram ayının hürmetine riayet ederseniz ve bunu ihlal etmezseniz, Allah rızası için kurbanlık hazırlayıp Kâbe yakınında keserseniz size mağfiret ve rahmet verir. Sizi bağışlar ve azaptan kurtarır. Eğer böyle değilse, cahiliyedeki gibi hareket ederseniz Allah size azap verir. Bunu bilin ve buna inanın, şaka değildir, haşa Allah şaka yapmaz. Her konu da Allah’a isyan edene ceza var olduğu gibi itaat edene de mükâfat vardır.

İşte Resul size bunu tebliğ etti. Çünkü Resule düşen görev ancak tebliğdir. Kuran’da geçen ayetleri ve onlarla ilgili detayları size apaçık şekilde açıklar. Mazeret arayarak bize anlatmadı demeyin, Allah ne açığa çıkardığınızı ve neyi gizlediğinizi bilir. Buna inanın, gereğini yapın, yoksa size şiddetli azap verir. Nitekim Resul hiç bir şeyi gizli bırakmaz, gizlemek Resullüğe ve peygamberliğine terstir. Resul masumdur, günah işlemez, bir şey gizlemez ve tebliğde hata etmez, Kuran’a ters bir şey söylemez ve yapmaz, tersi ise masumiyete ters gelir. Allah kendi dinini korudu, kâmil mükemmel kıldı, öyleyse Resulün vahye aykırı söyleyeceği veya yapacağı bir şey olamaz, dine aykırı bir şeye karşı susmaz, sükûtu ikrardır, şeriattandır, çünkü münkere susmaz. Öyle olmasa dine güveni sarsar. İşte böylece Resule masumiyet aklen sabit olur.

Şer’an (şeriatça) da sabittir. Birçok kesin delaletli ayetler bu hususu vurgulanmıştır. Araf suresi 203, Enbiya suresi 45, Necm suresi 1-5 gibi ayetlere bakın. Ayrıca “Sünnet; Kur’an Gibi Tefekkür, Siyaset Ve Teşri İçin Kaynaktır” adlı kitabımıza bakabilirsiniz, orada çok detaylar bulabilirsiniz.

Aynı anda özellikle Muhammed Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Resullük ve nebilik görevi yanında dinin uygulayıcısıdır, devleti kurdu, 10 sene yönetici oldu. Zira Nisa suresi 105, Maide suresi 42, 48 ve 49. Ayetlerde Allah’ın indirdikleriyle ve gösterdikleriyle hükmetmeye ve yönetmeye emredildi.

Kuran’ı uygulamak için Allah detayları vahyediyordu. Misal olarak Maide suresi 38. Ayet;

 وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقۡطَعُوۡۤا اَيۡدِيَهُمَا “Erkek olsun kadın olsun hırsızın elini kesin”

Allah’ın emrini tebliğ ettiği gibi uyguladı. Fakat uygulamak için Allah ona Kuran dışında detayları vahyetti. Bu ayete yaptığımız tefsirde bu detayları izah ettik. Hırsızlık nedir, ne kadar çalarsa kesilir, nereden kesilir gibi açıklamalar vardır. Bu nedenle sünnet bir vahiydir, onsuz Kuran’ın bir çok hükmü uygulanamaz. Allah bunu birçok ayette vurgulamıştır.  

“Allah ne açığa çıkardığınızı ve neyi gizlediğinizi bilir” ayette iman edenlere hatırlatır. Niyetinizi ve yaptığınızı bilir. Eğer Allah için Resule vahyedilen Kuran ve sünnete tabi olursanız Allah bunu bilir ve buna göre size ödül verir, aksi halde sizi elim azapla cezalandırır.

Eğer Müslüman; Allah hep beni kontrol ediyor, görüyor, niyetimi, gizlediğimi ve açıkladığımı biliyor, her an ölebilirim, beni diriltip hesaba çekecektir diye hep aklında tutarsa takva sahibi, tayyip ve temiz olur. Öyle olmazsa habis, pis olur. Bu nedenle bu ayetten sonra Allah habisler çok olsalar tayyip kimseler gibi olamazlar.

 “Deki habis ve tayyip eşit değildir. Habislerin çokluğu sana beğenilecek şey gelse de”.

Maide suresi 87-88 ayetlerde tayyip ve habis mefhumlarını izah ettik. Bu ayette habislerin daha çok olduklarına işaret edilmektedir. Takvasız, habis insanlar daha çoktur, şu anda dünya nufusu 8 milyarın üzerindedir. 6 milyar kâfirdir. 2 milyar Müslüman arasında takva sahibi de çok değildir. Bu nedenle Allah “Habislerin çokluğu sana beğenilecek şey gelse de” diye buyurdu. İnsanlara bakıyorsun, fakat işe yarayacak insan çok azdır, her şeyde, her konuda iyi olan daha azdır. Tayyip olanlar azdır, habisler daha çoktur.

İnsanları yaratan ve bilen Allah bunu birçok ayette beyan etmiştir:

وَمَاۤ  اَكۡثَرُ النَّاسِ وَلَوۡ حَرَصۡتَ بِمُؤۡمِنِيۡنَ‏

“ Sen ne kadar şiddetli arzu göstersende insanların çoğu iman etmezler” (Yusuf 103)

Yine Allaha iman edenlerin çoğu da şirk koşarlar. Şöyle buyurdu:

وَمَا يُؤۡمِنُ اَكۡثَرُهُمۡ بِاللّٰهِ اِلَّا وَهُمۡ مُّشۡرِكُوۡنَ‏

“Onların çoğu Allah’a şirk koşmadan iman etmezler” (Yusuf 106)

Hatta insanların çoğu akıllarını kullanmazlar, heva ve heveslerine tabi olurlar, çok zaman birbirine bakarak veya birini düşünmeden izlerler ve taklit ederler. Allah şöyle buyurdu:

اَرَءَيۡتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهٗ هَوٰٮهُ ؕ اَفَاَنۡتَ تَكُوۡنُ عَلَيۡهِ وَكِيۡلًا ۙ‏ اَمۡ تَحۡسَبُ اَنَّ اَكۡثَرَهُمۡ يَسۡمَعُوۡنَ اَوۡ يَعۡقِلُوۡنَ‌ ؕ اِنۡهُمۡ اِلَّا كَالۡاَنۡعَامِ‌ بَلۡ هُمۡ اَضَلُّ سَبِيۡلًا‏

“ Heva ve hevesini ilah edinen kimseyi gördün mü? Sen mi onun vekili, savunucusu olacaksın?! Yoksa bunların çoğu işitiyor veya düşünüyor mu  zanediyorsun?! Onlar hayvanlar gibidir. Tersine daha aşağıdırlar” (Furkan 43-45).

Zira hayvan aklı olmadığı için düşünemiyor, mazeretlidir. Bu insanlara akıl verildi, fakat bunu doğru dürüst kullanmıyorlar, düşünmek istemiyorlar. Sadece hayvanlar gibi yiyecekler ve eğlenecekler. Şehvetlerine düşkündürler, düşünceden ve düşündürücü şeylerden kaçarlar, bir kişiyi taklit etmeyi severler. Enam suresi 179. Hac suresi 46. ayette bunun benzerini beyan etti.

Bu nedenle çoğunluk ölçü değildir, hatta Müslümanlar çoğunluğa uyulmaktan nehyedildi: Enam suresi 116. Ayette şöyle buyurdu;

 “İnsanların çoğuna uyarsan seni Allah’ın yolundan saptırırlar”.

Hakkın ve doğruluğun ölçüsü sadece ve sadece Kuran ve Sünnettir. Hem de doğru şekilde bunlar anlaşılmalıdır. Zira birçok habis kimseler Kuran ve sünnetin doğru mefhumlarından insanları saptırmaya çalışırlar.

İnsanların çoğu yöneticilerine, liderlerine, ileri gelenlerine, ünlü kimselerine ve âlimlerine uyarlar. Bunlar zalim ve hain olursa bunların zalimliklerini ve ihanetlerini savunurlar. Allah birçok ayette bu durumdan uyandırıp sakındır. Bakara suresi 166-167, Sebe suresi 32-33, Ahzap suresi 67-68. ayetlere bakın. Kıyamet günü birbirlerinden beri olacaklar ve birbirlerine lanet edecekler.

 Bu nedenle, bu ayet “Allahtan korkun ey akil sahipleri! Umulur ki felaha kavuşasınız” diye sonuçlandı. Akıl sahiplerine hitap etti. Akıl sahibi Allahtan korksun. Zira aklını kullanan kimseler Allah’tan korkarlar. Akıllarını kullanarak Allah’a şirksiz iman ettiler, Kitabına ve Resulüne de iman ettiler. İman etmek için aklı kullanmak, düşünmek elzemdir, İslam bunu farz kıldı. Yüzlerce ayet düşünmeye ve aklı kullanmaya çağırdı. İnsan aklen iman ederse Allahtan korkar, azabından sakınır, daha doğrusu O’nun rızasını kazanmaya çalışır. Bu nedenle Fatır suresi 28. Ayette gerçek âlim Allahtan diğerlerden daha fazla korkar diye geçti. Biri ilim sahibi olursa ve Allahtan korkmazsa veyahut insanlardan ve yöneticilerden korkarsa geçek manada âlim değildir, ondan bir şey alınmaz.

 İşte Allahtan kokanlar, takva sahibi olup felaha kavuşurlar, imtihanı geçip başarırlar, cehennemden kurtulup cenneti kazınırlar.