Soru:

Bir Müslüman haksız bir sebepten dolayı tutuklanıyor ve hüküm giyiyor. Bir müddet hapiste kaldıktan sonra suçsuz olduğu anlaşılıp serbest bırakılıyor. Onu serbest bırakan mahkeme hapiste kaldığı süre ve kişinin aylık geliri hesaplanıp aynı miktar üzerinden devletin tazminat ödemesine hükmediyor.

Ayrıca hapiste kaldığı süreyi göz önünde bulundurularak devletin ödeyeceği miktara mevcut enflasyonu baz alarak bir miktarda fazladan ödemesine karar veriyor. Bütün bu işlem bazen tek taraflı devletin ödemesi ile olurken bazen de mağdurun dava açması ile gerçekleşiyor. Şimdi soru şöyle;

Kişinin böyle bir durumda tazminat talep etmesi caiz midir? Devletin ödeyeceği enflasyon oranında ki artış faiz olur mu? (ki kararda faiz kelimesi geçer) bütün bu işlemlerin hükmü nedir.?

Cevap:

Mahkeme haksızca bir kişiyi hapsederse ona zarar vermiş olur. Bu zarara karşı tazminat alabilir. Zira Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:

” لا ضرر ولا ضرار في الإسلام” (مسلم)

“ İslam’da zarar yoktur (yasaktır) . (insan) ne kendine ne diğerlere zarar verir” (Taberani)

Şöyle de buyurdu:

” من ضار أضر الله به، ومن شاق شاق الله عليه” (أبو داود)

“Kim zarar verirse Allah ona zarar verir, kim meşakkat verirse Allah ona meşakkat verir” (Ebu Davut)

Bunun manası başkalarına zarar ve meşakkat vermek haramdır.

Kadı, hâkim suçlu çıkarsa cezalandırılır.

Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:

” القضاة ثلاثة: اثنان في النار وواحد في الجنة. رجل عرف الحق فقضى به فهو في الجنة، ورجل عرف الحق فلم يقض به وجار في الحكم فهو في النار، ورجل لم يعرف الحق فقضى للناس على جهل فهو في النار” (أبو داود، النسائي، الترمذي، إبن ماجه)

“ Kadılar (hâkimler) üç çeşittir: Biri cennette ve ikisi cehennemdedir. Bir adam hakkı bildi ve onunla hükmetti, bu ise cennettedir. Bir adam hakkı bildi fakat ona göre hükmetmedi, bu ise cehennemdedir. Bir adam hakkı bilmeden insanlar asında cahilce hükmetti, bu ise cehennemdedir”. (Ebu Davut, Nesai, Tirmizi, İbni Mace) 

Hâkim hakkı bilmeden, cahilce veya bilerek zalimce hüküm verirse suçludur. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem bu iki adamın cehennemlik olduklarını söyleyince ikisinin suçlu oldukları ve dünyada ceza hak ettiklerini kastetmiştir. Mağdur kişi devletten hakkını alır. İslam Hilafet devletinde kadılkudat (baş kadı) hâkimleri teftiş ettirir, onlar hakkında şikâyet olunca kendisi buna bakar, herkese hakkını verir.

Başkalarına zarar verince zarar miktarı takdir edilir. Misal olarak, 21 Haziran 2023 tarihinde “kazadan sonra diyet..” ile ilgili soru cevapta şunları aktardık:

“Eğer bir ayıp kalırsa, bir çirkinlik, bir noksan veya bir zaaflık hâsıl olursa, organdan faydalanma değeri düşerse, eski güzelliğine etki bırakırsa zararın izi var olduğu anlaşılır, ona göre tazminat takdir edilir.

Şafilerin bir kısmı, Hanbelilerin bir kısmı ve İmam Ebu Yusuf ise zararın izi kalmasa bile acıya mukabil mağdur kimseye tazminat takdir edilir dediler. Ömer r.a, Muaz bin Cebel r.a, Şureyh, Masruk, Ömer bin Abudulaziz, Şabi, yedi fakih tabiin ve İmam Muhammed ise ilaç dâhil olmak üzere tedavinin ücreti mağdur kimseye verilir dediler.”

İşte kişiler birbirlerine zarar verince mağdura zarar veren kimseye tazminat ödetilir. Eğer mahkeme bir kimseye haksızca zarar verirse ona tazminat ödetilir.

Bir kişi hapse haksızca atılırsa kendisine zarar verilmiş olur. Zira İslam Hilafet devletinde bütün beyyineler getirilmeden ceza verilmez, hapse atılmaz.

İslam Hilafet devleti olmayınca insan mağdur olunca kendine zarar veren kimseden tazminat isteyebilir. Mevcut otoriteye müracaat edebilir, zira bu otorite güç sahibidir, sadece hakkını arar ve almaya çalışır, mesele orada muhakeme olunmak veya küfür kanunlarına uymak değildir. Çünkü hakkı var, hakkını almak için herhangi bir insan yardım isteyebilir.

Rasulullah İslam’dan önce amcalarıyla beraber küçük iken, zalime karşı çıkmak ve mazluma yardım etmek için “hilful fudul” adlı sözleşmeye katılmıştır. Peygamber olarak gönderildikten sonra bunun hakkında şöyle dedi:

“ Bana İslam geldikten sonra buna çağırılsaydım ona icabet ederdim” (Taberi, İbni Hanbel, Darimi, İbni Hibban).

Bu sözleşmede Kureyşliler kâfir iken bir mazlum, bir mağdur kişi olursa zalimden hakkını almak üzere anlaştılar. Kureyşliler bu sözleşmeyle mazlumun hakkını almak için bir güç oluşturdular. Bu şekilde bir kişi mağdur olunca hakkını almak için hakkını temin edebilecek güce başvurabilir.

Buna binaen, İslami olmayan sistemde mahkemeden veya devletten zarar görürse mağdur kimse hakkını arayabilir, tazminat almak için mahkemelerine müracaat edebilir. Bir sakınca yoktur.

Kişi kendisine mahkeme tazminat tayin edip faiz ekleyerek verirse bu faizi yemez, sevap beklemeden fakirlere ve muhtaçlara verir. Ondan bir şekilde kurtulacaktır. Çünkü faizin sahibi belli değildir, asıl verene geri veremiyor. Devlette kanunlarına göre otomatik olarak hesaplanır verilir. Verdiği tazminatta faiz yazmasaydı, sadece tazminat olarak bir miktar verirse, onların bu tazminatı nasıl hesapladıkları belli değilse kişi o miktarı alabilir, zira faiz söz konusu değildir.

Esad Mansur