Diplomasi ve Savaş!

Yahudi varlığının Gazze’ye yönelik vahşi saldırısının başlamasından bu yana geçen on ay içinde ABD Dışişleri Bakanı Blinken bölgeye dokuz ziyaret gerçekleştirdi. Ve her gelişinde yeni bir diplomatik terim kullandı ki bunlar şunlardır: “Savaşın kapsamının genişlemesini istemiyoruz”, “Gerilimi azaltmak için çalışıyoruz”, “Netanyahu bana anlaşmayı kabul ettiğini söyledi”, “ateşkes için %90 anlaşma sağlandı”, “Boşlukları doldurmaya çalışıyoruz”, “Gazze müzakereleri kritik konulardır”, “Müzakerelerde hâlâ askıda olan konular vardır” ve “Amerika Gazze’nin uzun süreli “İsrail” işgalini kabul etmiyor.” Başkanı Biden da benzer açıklamalar yapıyor, sonra bir plan ortaya çıkıyor, insanlar bunu uygulamaya hevesleniyorlar, sonra da katlanıp dürülerek unutuluyor. Lübnan elçisi Amos Hochstein da Lübnan cephesinde benzer bir diplomatik rol oynamaktadır. Ulusal Güvenlik Koordinatörü Kirby, Savunma Bakanı Austin ve diğer ABD’li yetkililer de benzer diplomatik açıklamalarda bulunarak umut verdiler, söz verdiler ve şeytanın onlara söz vermesi aldatmacadan başka bir şey değildir.

Amerika bu diplomasiyle bölgede devam eden savaşta sinsi bir rol oynamaktadır. Amerika becerikli olduğu için değil, aksine karşı taraf ya aptal ya korkak ya hain olduğu ya da hepsini aynı anda bir araya getirdiği için bu konuda ustalaşmıştır! Amerika doğrudan savaş aracı olduğundan dolayı ondan çözümler, savaşları durdurması ve Yahudi varlığına baskı yapması bekleniyor ancak o Yahudi varlığına tüm silahları, yardımları ve doğrudan siyasi ve medya desteğini sağlıyor.

Zerre kadar aklı olan biri nasıl olur da Amerika’dan gerek kendisi gerek halkı gerekse ümmeti lehine bir şey bekleyebilir; zira Amerika sürekli olarak sadece kendi çıkarları için çalıştığını vurgulamaktadır. Bu yüzden Yahudi varlığını destekleyen ve her türlü yolla ve her türlü kitle imha silahıyla onun bekasına hırs gösteren Amerika’dır. Bu da ümmeti pençesi altında tutmak, onun kurtuluşunu ve Hilafetinin geri dönüşünü engellemek için Yahudi varlığının bölgedeki üssü olduğu içindir! Bu nedenle Amerika, Gazze’ye yönelik devam eden vahşi saldırısı sırasında Yahudi varlığının yanında yer almış ve ona on milyarlarca dolar değerinde gelişmiş ölümcül silahlar sağlamıştır.

Bu bir yöndendi. Diğer yönden olana gelince; Kur’an-ı Kerim’de geçen siyasi fikirler, düşmana yardım edenin düşman sayılması gerektiğini, onu dost edinmenin haram olduğunu, er ya da geç onunla savaşılması gerektiğini belirtmektedir:

 إِنَّمَا يَنْهَاكُمُ اللهُ عَنِ الَّذِينَ قَاتَلُوكُمْ فِي الدِّينِ وَأَخْرَجُوكُم مِّن دِيَارِكُمْ وَظَاهَرُوا عَلَى إِخْرَاجِكُمْ أَن تَوَلَّوْهُمْ وَمَن يَتَوَلَّهُمْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

Allah, yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.” [Mümtehine 9]

Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem Kureyş ile Hudeybiye anlaşmasını bozmuş ve Kureyş’in, İslam Devleti’nin himayesi altına giren Huzaa’ya karşı müttefikleri Beni Bekr’i desteklediği için ona karşı savaş ilan etmiştir. Dolayısıyla bir Müslümanın sahip olduğu siyasi bilinç, İslam akidesinden kaynaklanan fikirler perspektifinden olmalıdır; şayet böyle olmazsa, karanlıklar içinde bocalayan bir kör olur. Amerikan diplomasisi onu aldatır. Amerika’nın savaş makinesi onu korkutur, gaflet hastalığına yakalanır ve kendisinin, tüfek ile siyasi zekânın arasını birleştiren ilham verici bir komutan ve harika bir savaşçı olduğunu zanneder!

Afganistan’da yenilginin ve utancın acısını tattıktan ve 20 yıl sonra aşağılanmış bir şekilde çıktıktan ve dünyanın önünde gülünç duruma düşüp alay konusu olduktan sonra, uluslararası konumu sarsılmışken nasıl olur da yalınayak ve çıplak gibi görünen kişiler karşısında yenilebilir ki?! Dolayısıyla Amerika, daha önce de Irak’ta ilan ettiği gibi bir askeri zafer elde edemedi ve Amerika’nın Afganistan ve Irak’ı işgal etmesine yardım ettiğini ilan eden adam kılıklı İranlı hainler onu kurtarmasaydı ve Amerika ile nüfuzunu korumak için istediği zaman müdahale etme hakkı veren bir güvenlik ve stratejik anlaşma imzalamasaydı neredeyse aynı akıbeti paylaşacaktı. Bu yüzden Amerika, sanki doğrudan kendisi savaşıyormuş gibi kuduz köpeği olan Yahudi varlığını doğrudan ve aleni bir şekilde destekleyerek İslam ümmetinden intikam almak ve uluslararası itibarını yeniden tesis etmek istemektedir.

Ümmetin evlatları, Amerika ve müttefiklerinin Afganistan’da yenilgiye uğratılmasından büyük bir mutluluk duymuşlar, kendilerine olan güvenleri artmış ve şayet Katar’da Amerikan diplomasisine aldanan ve 2020’de onunla aldatıcı bir anlaşma imzalayan Taliban hareketinin sorumlularının dar görüşlülüğü olmasaydı onlardan kurtulmak için tarihi bir dönüşümün gerçekleşmesini ümit etmişlerdi. Dolayısıyla Taliban hareketinin sorumluları, Afganistan’ı sadece içeride özgürleştirmek, dışarıda değil de sadece içeride şeriatın hükümlerini uygulamak istediklerini göstermişler ve çalışmasını ülke içiyle sınırlandırmayan Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ümmetine öğrettiği siyasi zihniyete sahip olmadıklarını ispatlamışlardır. Zira Sallallahu Aleyhi ve Sellem çalışmasını, Medine’yi sadece küfür hâkimiyetinden kurtarmak ve İslam’ı sadece Medine ve Arap Yarımadası’nda uygulamak için Medine ile sınırlandırmamış, aksine Medine’yi ve Arap Yarımadası’nı küfrün egemenliğinden kurtardıktan sonra dünyanın en büyük devleti olan Roma devleti ile karşılaşmak için harekete geçmiştir. Böylece dünyanın en büyük ülkesiyle rekabet etmeye başlayarak ve onu Şam ülkesinden kovmaya çalışarak İslam Devleti’ni on yıl içerisinde büyük bir devlet haline getirmiştir. Aynı yolu izlemek için Ebu Bekir geldi, ardından hedefi gerçekleştirmek için Ömer geldi ve böylece Romalılar Şam’dan Anadolu’nun çevrelerine sürüldü ve dünyanın ikinci devleti olan Pers devleti yıkıldı. Daha sonra yolculuğu tamamlamak için Osman geldi ve onları, eski dünyanın[L1]  çoğu ülkesinin fethini tamamlamak ve İslam Devleti’nin dünyanın süper devleti haline getirmek için Emeviler takip etti ve bu durum yaklaşık 6 asır boyunca devam etti; böylece Müslümanlar uykularından uyanıp Haçlıları kovduktan ve Moğolların gücünü ortadan kaldırdıktan sonra Osmanlılar geldi ve Viyana surlarına ulaşmak için yolculuğu tamamladılar.

Siyonist olduğunu açıklayan bir Katolik olan Biden, kocası Yahudi olan ve Yahudi varlığını desteklemekle övünen Biden’in yardımcısı Harris, ABD Dışişleri Bakanı olmadan önce Yahudi olduğunu açıklayan Blinken ve işgal altındaki Filistin’de doğan, Yahudi varlığının ordusunda görev yapan ve ABD vatandaşlığına sahip bir Yahudi olan Amos Hochstein… Evet, bu Amerikalı politikacılar, kendilerinin Siyonist ya da Yahudi olduklarını ilan ettiler ve onların tamamı Yahudi varlığını benimsiyorlar; dolayısıyla Netanyahu, Gantz, Ben Gvir ve Smotrich gibi Yahudi varlığının siyasetçileri ve liderleriyle onların aralarında hiçbir fark yoktur… Aksine onların her biri, uzun vadeli planlarını gerçekleştirmek için bir rol oynuyor ki bu da; Haçlı Seferlerinden bu yana hayalleri olan Filistin’in genelinin tamamen Yahudilerin kontrolüne geçmesi, Filistin’in sonsuza kadar Müslümanların elinden alınması ve Yahudi varlığını sonsuza kadar Amerika ve Batı’nın bir üssü olarak kalmasıdır. O halde aklı başında biri çıkıp da Amerika’dan çözüm bekliyoruz diyebilir mi?!

Amerika’nın iki devletli çözümüne gelince; bu Filistinliler için, Yahudi varlığının hegemonyası altında silahtan arındırılmış sözde bir otorite oluşturulacağını teyit etmek için olup bu da dünyayı, özellikle Müslümanları, Filistin’in özgürleştiği, halkının haklarını aldığı, bağımsızlığını kazandığı ve sorunlarını çözdüğü konusunda yanıltmak içindir! Özel olarak bölge halkı, genel olarak ise Müslümanlar, ümmetten addedilen ama ümmetten olmayan dostlarının söylediği gibi kendilerine refah, kalkınma ve ilerleme getirecek uysal, şefkatli ve medeni bir Yahudi varlığını kabul etmektedirler!

Ancak Yahudilerin iki devletli çözümü ve Filistin devletini reddetmesi sayesinde büyük komplonun düşmesi bu ümmet için bir rahmettir. Böylece Filistin meselesi, onun kurtuluşunu arzulayan ve onu kurtarmanın yolunu arayan Müslümanların kalplerinde canlı kalmaya devam edecek ve bu yolun da Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin kurulması ve cihadın ilan edilmesi gibi kendi akidelerinden kaynaklandığını göreceklerdir.

Esad Mansur


 [L1]