– 33 –
Rasullerin şahitliği
Kendilerine icabet edenleri bilmemeleri
Sair şahitlerin kalktığı gün
Allah’ın Rasullere ve müminlere yardımı
Hz. İsa’ya ve annesine verdiği nimetler
Ruhul Kudüs’le desteklemesi
Ona öğrettiği hikmet
Öğrettiği kitapları neshedilmesi
Mucizelerin gerekçeleri
يَوۡمَ يَجۡمَعُ اللّٰهُ الرُّسُلَ فَيَقُوۡلُ مَاذَاۤ اُجِبۡتُمۡ ؕ قَالُوۡا لَا عِلۡمَ لَـنَا ؕ اِنَّكَ اَنۡتَ عَلَّامُ الۡغُيُوۡبِ ﴿۱۰۹﴾ اِذۡ قَالَ اللّٰهُ يٰعِيۡسَى ابۡنَ مَرۡيَمَ اذۡكُرۡ نِعۡمَتِىۡ عَلَيۡكَ وَعَلٰى وَالِدَتِكَ ۘ اِذۡ اَيَّدتُّكَ بِرُوۡحِ الۡقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِىۡ الۡمَهۡدِ وَكَهۡلًا ۚوَاِذۡ عَلَّمۡتُكَ الۡـكِتٰبَ وَالۡحِكۡمَةَ وَالتَّوۡرٰٮةَ وَالۡاِنۡجِيۡلَ ۚ وَاِذۡ تَخۡلُقُ مِنَ الطِّيۡنِ كَهَيۡــَٔـةِ الطَّيۡرِ بِاِذۡنِىۡ فَتَـنۡفُخُ فِيۡهَا فَتَكُوۡنُ طَيۡرًۢا بِاِذۡنِىۡ وَ تُبۡرِئُ الۡاَكۡمَهَ وَالۡاَبۡرَصَ بِاِذۡنِىۡ ۚ وَاِذۡ تُخۡرِجُ الۡمَوۡتٰى بِاِذۡنِىۡ ۚ وَاِذۡ كَفَفۡتُ بَنِىۡۤ اِسۡرَآءِيۡلَ عَنۡكَ اِذۡ جِئۡتَهُمۡ بِالۡبَيِّنٰتِ فَقَالَ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا مِنۡهُمۡ اِنۡ هٰذَاۤ اِلَّا سِحۡرٌ مُّبِيۡنٌ ﴿۱۱۰﴾
“Allah, Rasulleri topladığı gün, onlara: size (davalarınıza) ne cevap verildi? der. Onlar da: Bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz ki gaybı bilen sensin derler. (109)
“Allah, o gün derki: ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene verdiğim nimetleri hatırla: Ruhulküdüs ile seni destekledim, beşikteyken ve olgunluk çağında konuşuyordun, sana kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan bir kuş yapıp ona üflüyordu, hemen benim iznimle bir kuş oluyordu. Benim iznimle körü ve alacalıyı iyileştiriyordun. Ölüleri de benim iznimle çıkarıp diriltiyordun. İsrailoğullarından seni korudum; kendilerine beyyineleri getirince onlardan kâfir olanlar bu apaçık sihirbazlıktan başka değildir dediler”. (110)
Daha önceki ayetlerde şahitlik etmek, adalet sahibi, fasık olmayan, güvenilir ve dürüst olan şahitler, hak ve hukuk, Allah’tan korkmak ve O’nun emrini dinlemekten söz edildi.
Arkasından buna uygun şekilde, insanlara tebliğ ettiklerine dair şahitlik edecek Rasullerle ilgili ayet geldi. Kıyamet günü Allah dünyada insanlara gönderdiği Rasulleri ve peygamberleri toplayıp ne tebliğ ettikleri ve kendilerine kimlerin icabet ettiklerini soracaktır. Onlar biz bilmiyoruz, sen biliyorsun, sen gaybı bilensin, biz gaybı bilmiyoruz. Kim icabet edip gerçek mümin oldu, kim icabet etmedi, kâfir veya fasık oldu!
Biz tebliğ ettik, sen şahitsin, ama gerçek iman edenleri bilemeyiz, gizli olanı sen bilirsin.
Zira kıyamet günü bütün şahitler kalkıp şahitliklerini yapacaklar.
اِنَّا لَنَـنۡصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا فِى الۡحَيٰوةِ الدُّنۡيَا وَيَوۡمَ يَقُوۡمُ الۡاَشۡهَادُ ۙ ﴿۵۱﴾ يَوۡمَ لَا يَنۡفَعُ الظّٰلِمِيۡنَ مَعۡذِرَتُهُمۡ وَلَهُمُ اللَّعۡنَةُ وَلَهُمۡ سُوۡٓءُ الدَّارِ
“Muhakkak ki, hem dünyada hem de şahitlerin kalktığı günde (kıyamet günü) Rasullerimize ve iman edenlere yardım edeceğiz. O gün zalimlerin gösterecekleri mazeret ve bahaneleri kendilerine hiç yaramayacaktır. Onlara lanet ve kötü karargâh vardır” (Gafir/Mümin 51-52)
Dünyada Rasuller risaletlerini tebliğ ederken Allah onlara yardım edecektir, risaletleri tebliğ edip ecelleri gelinceye kadar izzetli kalacaklar. Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem gibi bir kısım Rasuller yönetici olup hem risaletlerini tebliğ edecek hem de bir devlet kurup yönetici olarak onu uygulayacak, cihadı ilan edip dünyada onu yaymaya çalışacaktır. Allah ona bu çalışmada yardım edip zafer üstüne zafer verecektir ve verdi. Onun yolunu takip eden ve aynı şeyi yapan iman edenlere yardım edecek, zafer üstüne zafer verecektir ve verdi. Bu asırda aynı yolu izleyen onun devletini tekrar kurmaya çalışanlar muhakkak kuracaklar. Rasuller ve bu müminler kıyamet günü dini tebliğ ettikleri ve uyguladıklarına şahitlik yapacaklar ve cennete girerek Allah’ın yardımını görecekler.
Zalimler kelimesi kapsamlıdır: Dini Kabul etmeyen, dinle savaşan, dini uygulamayı Kabul etmeyen kâfirler, münafıklar, fasıklar, facirler ve benzerleridir. Bunlar değişik mazeret ve bahane uydurmaya çalışacaklar, ama onlardan kabul edilmeyecektir. Çünkü hepsi yalandır. Onlara lanet, azap ve cehennem hazırlandı.
Daha önce tefsir ettiğimiz Bakara suresi 143. Ayette iman edenler insanlara davet edip tebliğ ettiklerine dair şahitlik yaparken Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ‘de onlara tebliğ ettiğine dair şahitlik edecektir. Zira İslam ümmeti insanlara çıkarılmış en hayırlı, güvenilir ve dürüst ümmettir. Allah’a iman ettikleri, marufu/ Allah’ın emirlerini emrettikleri ve münkeri/ Allah’ın nehiylerini nehyettikleri için bu sıfatlara sahip oldu. Allah’a iman O’nun indirdiği Kitaba, Rasullere ve bütün emirlerine uymayı ve nehiylerinden vazgeçmeyi gerektirir. Sırf Allah’ın varlığını kabul edip diğer şeyleri reddetmek küfrün ta kendisidir. Birçok ayette açıklanıp vurgulanmıştır. Akıl da bunu gerektirir. Yoksa O’nun varlığını kabul edip emirlerine uymayı reddetmek akla aykırıdır.
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e indirilen ayetleri dinleyip İslam’a giren bir grup rahip ve papaz şöyle dediler: “Rabbimiz! Biz iman ettik, bizi şahitlik edenlerle beraber yaz” (Maide 83)
Onlar Allah’a inanıyorlardı, ama indirilen ayetleri dinleyince hem Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e hem de bu ayetlere inandılar ve uydular, hem de kavimlerine gidip tebliğ ettiler. Böylece onlar kıyamet günü şahit olarak çağırılacaktır.
Ondan sonra Maide suresi 85. Ayette Allah bunlara ve benzerlerine cenneti müjdelerken Maide suresi 86. Ayette “Ayetlerimizi inkâr edip yalanlayanlara gelince, onlar cehennem ehlidir” diye bildirdi.
İşte sırf Allah’ın varlığına iman insanı kurtarmaz. Bu imanın gerektirdiği hususlara iman etmek elzemdir. Kuran’da geçen bütün ayetlere iman etmek ve uymak, onları da tebliğ etmek gerekir, ancak bu durumda insan cehennemden kurtulup cennetlik olur.
Zira Nahl suresi 89. Ayette bildirildiği üzere, Kıyamet günü her ümmetten, kendilerinden kendilerine şahitlik edecek kimse; Rasul, Peygamber ve daveti taşıyanlar ortaya çıkıp ümmetlerine tebliğ ettiklerine dair şahitlik edecektir. Allah Muahmmed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i ümmetine şahitlik etmek için çağıracaktır. Nitekim ona her şeyi açıklayan, Müslümanlara hidayet, rahmet ve müjde olarak Kuran’ı indirmiştir. Gerçek mümin bunlara iman edip uygulayan ve davet edenlerdir.
Diğer insanların icabet edip etmemesi meselesinde onların mesuliyeti yoktur, Allah onları daha iyi bilir. Bu icabet dava adamlarının sorunu değildir.
Şahit olan Rasullerden Meryem oğlu Mesih, İsa a.s’dır. Allah dünyada ona ve annesine verdiği nimetlerini kıyamet günü hatırlatacaktır; Al-i İmran suresi 37. Ayette geçtiği üzere annesi mihrapta ibadet ederken çalışmadan güzel rızk veriyordu. Al-i İmran suresi 42 – 47. Ayetlerde onu temiz kılıp bütün kadınlardan üstün kıldığını bildirdi, Melekler onunla konuşup babasız bir çocuk doğuracağı ve onun peygamber olacağını müjdeledi.
Tahrim suresi 12. ayette onun iffetli olduğunu tezkiye etti, kendisine bir peygamberin ruhunu üfleyip peygamberin annesi olarak kıldı, rabbine ve Kitaplarına inanmasını sağlayıp takva sahibi olarak kıldı. Böyle şeyler büyük birer nimetlerdir. Temiz kadının hayal ettiği şeylerdir. Bu nedenle mümin kadınlara güzel örnek oldu. Nitekim dünyaya hiç düşkün değildi, daha ziyade ahireti düşünüyordu, hedefi Allah’ın rızasını kazanmaktı.
Meryem oğlu İsa’ya verdiği nimetleri de saydı. Nitekim Al-i İmran suresi 48-50. ayetlerde onları annesi Meryem’e melekler vasıtasıyla bildirmiştir. İsa dünyaya gelmeden önce Meryem bunları öğrendi, kendisi olgunluk çağına gelince risaleti taşımaya başlarken bu mucizeleri gösterdi. Kıyamet günü tekrar ona bunları hatırlatır:
“Ruhulküdüs ile seni destekledim” Ruhulküdüs ise Cebrail a.s’dır. Tahrim suresi 12. Ayet ve Meryem suresi 19-26. ayetlerde Meryem’e gelip ruh üfledi, bu şekilde İsa onun rahminde yaratıldı, onu doğurunca ne yapacağını ve insanlara karşı nasıl davranacağını da öğretti.
“beşikteyken ve olgunluk çağında konuşuyordun”, Al-i İmran suresi 46. Ayet ve Meryem suresi 29-33. ayetlerde beşikteyken İsa’nın nasıl ve ne konuştuğu gösterildi. Kendisinin Allah’ın kulu olup kendisine kitap verildiği ve bir peygamber olduğunu açıkladı. Kendisinin mübarek olduğunu, hayatta kaldıkça namaz kılmak ve zekât vermekle mükellef olduğunu da beyan etmiştir. Annesine iyilik yapmakla tavsiye edildiğini vurguladı. Zira kendisi babasızdır. Allah onu pek rahmetli yumuşak biri kılıp bir eşkıya, isyankar ve zorba kılmadı. Bu sıfatlarla İsa a.s’ın bir beşer olduğu kesinleştirildi. Bu şekilde de onu ilahlaştıranların görüşlerini çürütmüş oldu. Zira aklen onların görüşlerinin çürük ve batıl olduğu ispatlanır.
İnsanlara daveti taşıyacak Peygamber için bu anne babaya, rahmetli yumuşak biri olması, bir eşkıya, isyankar ve zorba olmaması vurgulanmıştır. Rasulullah Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem de bu sıfatlara sahip idi ve bunlarla övüldü. Bunlar dava adamının sıfatlarındandır. Böyle olmazsa insanlar ondan daveti kabul etmezler. Örnek olamaz.
Al-i İmran suresi 51 ve Meryem suresi 36. ayetlerde İsa, kendisinin ve insanların rabbi olan Allah’a kulluk etmeye çağırdı. Yegâne doğru yol budur dedi.
“sana kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim”:
Kitap; okuma yazma manasında geçer.
Hikmet; doğru görüş söylemek ve işleri yürütürken güzel şekilde davranmak manasında geçer. Allah doğru söz söylemeye ve güzel davranmaya ilham verir. Zira kendisi bir nebi ve rasuldür. Allah’ın vahyiyle hareket eder. Bu nedenle bir kaç ayette Allah Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e Kuran ve hikmeti öğrettiğini açıkladı. Bunun manası sünnettir; Rasulullah’ın Kuran’ı açıklaması ve uygulamasıdır. Her Rasul kendisine verilen kitabı açıklayacaktır. Bu açıklamaya hikmet denilir, bu da Allah’ın vahyidir. Zira her Rasul Allah’ın dinini tebliğ etmede masumdur, hata etmez. Kafasından atmaz. Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve İsa a.s. Cebrail’le desteklendi. Cebrail a.s hem Kuran’ı hem de bunun açıklamasını öğretiyordu. Namazla ilgili ayetleri Rasulullah’a okurken nasıl namaz kılındığını öğretti. Onun önünde namaz kıldı. Bir kısım hükümler böyledir. Bir kısım hükümleri Allah ona ilham ediyordu, bir kısmını da rüyada gösteriyordu.
Allah İsa a.s’a Tevrat’ı da öğretti. Çünkü kendilerine Tevrat verilen İsrailoğullarına gönderildi. Tevrat’ın hükümlerini neshetmedi. Ona ek olarak yeni hükümlerle İncil’i vahyedip öğretti.
Fakat Allah Tevrat ve İncil’de geçen hükümleri Kuran’la neshetmiştir. Daha önce tefsirini yaptığımız Maide suresi 48. Ayette açıkça bunu açıkladı. Hem Kuran o kitapları tasdik eder, aynı anda onlara egemen kılındı. Kuran’ın diğer Kitaplara egemenliği ise kitapları nesheden olmasıdır.
Bu nedenle Allah Rasulü Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i sadece kendisine indirdiği Kitapla Yahudiler ve sair insanlar arasında hüküm vermesini emretmiştir. Araf suresi 157. Ayette bunu pekiştirdi. Ehl-i Kitap artık Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e iman etmeli ve tabi olmalıdır. Kendilerine tayyip ve temiz olanları helal kılar, habis ve pis olanları haram kılar, ağır mükellefiyetleri onların üzerinden düşürür, İslam’ın kolay hükümleri gösterir.
Allah Müslümanlardan Musa’ya ve İsa’ya indirilen Tevrat ve İncil’in varlığına inanmalarını emretmiştir. Bu İslam akidesindendir. Aynı anda bu iki Kitabın hükümlerinin neshedildiğini açıkladı. Hem de doğrusu ortada yoktur. Çünkü Allah Yahudiler ve Hristiyanların kitaplarını tahrif ettiklerini ve değiştirdiklerini bildirmiştir.
Hatta akaitleri değiştirdiler. Yahudiler Uzeyr’i ilahlaştırdılar, İsa ve Meryem’e iftira attılar, İsa’nın Rasullüğü ve peygamberliğini inkâr ettiler. Hıristiyanlar ise İsa’yı ilahlaştırdılar. Tevrat ve İncil’de geçen akaitler bile değiştirildi. Bu durum varken nasıl tahrif edilen bu kitaplara tabi olunur? İki grup Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in peygamberliğini ve Kuran’ı inkâr ettiler.
Kuran ve Sünnetten başka sahih vahiy ve şer’i kaynak yoktur. Sadece bu iki kaynaktan şeri hüküm çıkarılır. Akidenin delili ise kesin delil ve delalettir.
İsa a.s kendi peygamberliğini ispatlamak için bir takım mucizeler göstermiştir: Allah’ın izniyle çamurdan bir kuş yapıp ona üflüyordu, hemen Allah’ın izniyle bir kuş oluyordu. Allah’ın izniyle körü ve alacalıyı iyileştiriyordu. Ölüleri de Allah’ın izniyle çıkarıp diriltiyordu.
Kendilerine bu mucizeler birer beyyinelerdir. Kendi peygamberliğine apaçık birer delillerdir. Buna rağmen İsrailoğullarından bir kısım bunu inkâr edip sihirbazlıktan başka bir şey değildir diyerek kâfir oldular. Allah İsrailoğullarından olanlardan İsa’yı korudum; çünkü onu öldürmeye çalıştılar. Daha önce tefsirini yaptığımız Nisa suresi 157-158. ayetlerde İsa’ya benzer bir kişi öldürdükleri, İsa’yı öldürmedikleri ve çarmıha germediklerini, onu yanına çıkardığını apaçık şekilde beyan etmiştir.
Zira Bakara suresi 87. Ayette geçtiği gibi İsrailoğullarından fasık veya kâfir olanlar heva ve heveslerine göre bir Rasul gelmedikçe ya onu tekzip eder veya onu öldürürler. Hatta Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i kaç defa öldürmeye teşebbüs ettiler. Bu nedenle müşrik Araplarla işbirliği yapıp Hendek savaşında ona saldırdılar. Allah onlardan ve diğer kâfirlerden onu korudu. Çünkü Maide suresi 67. Ayette geçtiği gibi onu korumakla taahhüt etti, garanti etti. Aynı anda Maide suresi 3. Ayette risaleti tamamlayacağını taahhüt etti, onu tamamlamadan önce bir kimse ona dokunamaz. Kamil mükemmel olarak tamamladıktan sonra onu vefat ettirdi. Bu risaleti de sadık ve ihlaslı müminlerle kıyamet gününe kadar koruyacaktır. Tevrat ve İncil’in tahrif edildiği ve değiştirildiği gibi tahrif edilemez ve değiştirilemez. Kâfirler ve münafıklardan dostları tahrif etmeye çalışırlar, fakat Allah’ın yardımıyla başarılı olamazlar. Fakat yönetimden düşürebildiler. M.1924’te Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in kurduğu ve Müslümanların 13 asırdır yaşattıkları devleti yıkabildiler. Ama Allah’ın seçtiği ihlaslı müminler tekrar onu kurmaya çalışmaktadır, hem de onu Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdelediği nübuvvet minhacı üzerinde Raşidi bir Hilafet olarak Allah’ın izniyle kuracaklar.