– 34 –
Vahyin manaları
İncil dışında İsa’ya vahiy
Havarilerin manası
Mutmain olmak
Sebat göstermek
Gökten sofranın inmesi
Hz. İsa’nın duası
Mucize görenlerin inanmamalarına karşın azapları
وَاِذۡ اَوۡحَيۡتُ اِلَى الۡحَـوَارِيّٖنَ اَنۡ اٰمِنُوۡا بِىۡ وَبِرَسُوۡلِىۡۚ قَالُوۡۤا اٰمَنَّا وَاشۡهَدۡ بِاَنَّـنَا مُسۡلِمُوۡنَ ﴿۱۱۱﴾ اِذۡ قَالَ الۡحَـوَارِيُّوۡنَ يٰعِيۡسَى ابۡنَ مَرۡيَمَ هَلۡ يَسۡتَطِيۡعُ رَبُّكَ اَنۡ يُّنَزِّلَ عَلَيۡنَا مَآٮِٕدَةً مِّنَ السَّمَآءِ ؕ قَالَ اتَّقُوا اللّٰهَ اِنۡ كُنۡتُمۡ مُّؤۡمِنِيۡنَ ﴿۱۱۲﴾ قَالُوۡا نُرِيۡدُ اَنۡ نَّاۡكُلَ مِنۡهَا وَتَطۡمَٮِٕنَّ قُلُوۡبُنَا وَنَـعۡلَمَ اَنۡ قَدۡ صَدَقۡتَـنَا وَنَكُوۡنَ عَلَيۡهَا مِنَ الشّٰهِدِيۡنَ ﴿۱۱۳﴾ قَالَ عِيۡسَى ابۡنُ مَرۡيَمَ اللّٰهُمَّ رَبَّنَاۤ اَنۡزِلۡ عَلَيۡنَا مَآٮِٕدَةً مِّنَ السَّمَآءِ تَكُوۡنُ لَـنَا عِيۡدًا لِّاَوَّلِنَا وَاٰخِرِنَا وَاٰيَةً مِّنۡكَۚ وَارۡزُقۡنَا وَاَنۡتَ خَيۡرُ الرّٰزِقِيۡنَ ﴿۱۱۴﴾ قَالَ اللّٰهُ اِنِّىۡ مُنَزِّلُهَا عَلَيۡكُمۡۚ فَمَنۡ يَّكۡفُرۡ بَعۡدُ مِنۡكُمۡ فَاِنِّىۡۤ اُعَذِّبُهٗ عَذَابًا لَّاۤ اُعَذِّبُهٗۤ اَحَدًا مِّنَ الۡعٰلَمِيۡنَ ﴿۱۱۵﴾
“Havarilere şunu vahyettim: Bana ve Rasulüme iman edin. Onlar ise “iman ettik ve bizim Müslüman olduğumuza şahit ol” dediler.(111)
Havariler şöyle dediler: Ey Meryem oğlu İsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi? O (İsa): Eğer iman etmiş kimselerseniz Allahtan korkun (112)
Onlar “istiyoruz ki ondan yiyelim, kalplerimiz mutmain olsun, bize doğru söylediğini bilelim ve buna şahitlik edenlerden olalım” dediler (113)
Meryem oğlu İsa şöyle diyerek dua etti: Allah’ım! Ey rabbimiz! Bize gökten öyle bir sofra indir ki, ilk gelenlerimiz ve son gelecek olanlarımız için bir bayram ve senden bir ayet olsun, bizi de rızıklandır. Zaten sen rızık verenlerin en hayırlısısın (114)
Allah dedi ki; bunu indireceğim, fakat bundan sonra sizden kim kâfir olursa ona öyle azap vereceğim ki âlemlerden hiç birisine vermemiş olayım” (115)
Dilde vahyetmenin manası ilham etmektir. Allah belli kişilerin belli işi yapmasına yol açması, yönlendirmesidir. Kalbine bunu atıp muvaffak kılmasıdır.
وَاَوۡحَيۡنَاۤ اِلٰٓى اُمِّ مُوۡسٰٓى اَنۡ اَرۡضِعِيۡهِۚ فَاِذَا خِفۡتِ عَلَيۡهِ فَاَ لۡقِيۡهِ فِى الۡيَمِّ وَلَا تَخَافِىۡ وَلَا تَحۡزَنِىۡۚ اِنَّا رَآدُّوۡهُ اِلَيۡكِ وَجٰعِلُوۡهُ مِنَ الۡمُرۡسَلِيۡنَ ﴿۷﴾
“ Musa’nın annesine vahyettik ki, onu emzir, (Firavundan) onun başına bir tehlike geleceğinden korktuğun zaman onu (bir sandığa koyup) denize at. Hiç korkma ve üzülme! Çünkü onu tekrar sana geri getireceğiz ve peygamberlerden kılacağız” (Kasas 7)
Nahl suresi 68-69. Ayetlerde Allah bal arısına vahyettiğini açıkladı. Bunun manası fıtri olarak ilham etti, öğretti ve yönlendirdi demektir. Şöyledir: “dağlar, ağaçlar ve insanların kurdukları çardaklardan kendine yuvalar edin. Her türlü meyveden ye, rabbinin koyduğu kanunlara boyun eğerek çizdiği yollardan git! Onların karınlarından farklı renk ve çeşitlerde şerbet çıkar ki, onda insanlara şifa vardır”.
Vahiy kelimesi menfi manada da geçti. En’am suresi 112. Ayette geçtiği gibidir: “insanlardan ve cinlerden şeytanlar birbirlerine aldatıcı süslü sözler vahyederler”. Bunun manası bu kötü mahlûkatlar birbirlerine telkin ederler, fısıldarlar manasındadır. Bu asırda da kötü insanlar diğer insanları saptırmak için kötü şeyleri süslü ve güzel gösterip saptırmaya çalışırlar. Bunlar birer şeytandırlar. Kadının açılmasını güzel gösterirler, her kadının açılmasını isterler. Televizyon, sinema ve değişik yayın araçlarıyla kötü işleri süsleyip güzel gösterirler. Örtünmek, iffetli olmak ve temizliği horlarlar ve gericilik sayarlar.
Yine En’am suresi 121. Ayette geçtiği gibidir: “şeytanlar dostlarına vahyederler ki, sizi saptırmak için sizinle tartışsınlar. Eğer bunlara uyarsanız şüphesiz ki müşrik olacaksınız”. Şeytanların vahiyleri vesveseleridir. Allah’ın yolundan sapanlar, Kuran ve sünneti terk edip başka fikirlere tabi olanların hepsi şeytanın dostlarıdır. İnsanları saptıranların hepsi birer şeytandırlar. Küfür olan demokrasi, laiklik ve özgürlüğü insanlara kabul ettirmeye çalışırlar. Şeriat, Hilafet ve her hususta dine ve şer’i hükme bağlanmayı kötüleyip insanları ondan uzaklaştırmaya çalışırlar.
Vahyin Şer’i manası ise, Allah’ın kullarının kendisine kulluk etmesi için Rasul ve nebilerine Cebrail’le, ilhamla veyahut rüyayla açıklamasıdır. Akaid, ibadetler, her konuyla ilgili şeri hükümler, emir ve nehiyler, değişik konularla ilgili de bilgileri kapsar. İsa a.s’a İncil dışında bir takım mucizeler gösterdi ve birçok açıklamalarda bulundu. Zira Allah ona hikmeti öğretti. Bu İncil dışında vahiydir. Allah’a dua etmesi ve Allah’ın bununla ilgili cevap vermesidir.
Muhammed Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e Cebrail vasıtasıyla Kuran’ı vahyettiği gibi ilhamla veya rüyayla veyahut Cebrail’le de bunun açıklamasını vahyetti. Bu sünnet olarak adlandırıldı, hikmet manasında da geçti. Bunun ispatı birçok ayette ve olayda tecelli oldu.
Eski nebi ve Rasullere indirdiği Kitap dışında Cebrail veya meleklerle veyahut ilhamla veyahut ta rüyayla birçok şey bildirdi. Kuran’da birçok misali vardır. İbrahim a.s’a rüyayla oğlunu kesmesi vahyedildi. Yakup a.s’a, oğlu Yusuf’a diğer oğullarının yapacakları hileler ve ilerde ne olacağının hepsini Allah vahyetti. “ Biz ona (Yakup’a) öğrettiğimiz için bütün olup bitenlerden haberdar oldu” (Yusuf 68) Oğullarına “sizin bilmediğiniz şeyi Allahtan biliyorum” dedi (Yusuf 86) . Yusuf’a rüyalar göstererek vahyetti. Oysa kendilerine kitap indirilmedi.
Allah’ın “Havarilere şunu vahyettim” demesinin manası ilham ettim demektir. “Bana ve Rasulüme iman edin”. Kendisine ve Rasulü olan İsa’ya iman etmelerini ilham etti, muvaffak kıldı.
Onlar ise “iman ettik ve bizim Müslüman olduğumuza şahit ol” dediler. Çünkü onların kalpleri temizdi, samimi ve sadık kişiler, hakkı görünce veya duyunca hemen onu kabul eder. Zira Havarinin manası yardıma hemen hazır olan ihlaslı ve temiz kimsedir, özel dosttur. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Zübeyir’i kendi havarisi olarak vasıfladı. O Abdulmuttalib’in kızı halası Safiye’nin oğludur. Aynı anda bacanağıdır, Ebu Bekir’in kızı Esma ile evlenmiştir. Aynı anda eşi olan Hatice’nın erkek kardeşinin oğludur.
Havari; bencil, kibirli, katı kalpli, inatçı, hasetçi ve çıkarcı kişilerin tersidir. Bu sıfatlardan mahrum olanlardan hayır çıkmaz, ne dost ne arkadaş olur. İsrail oğullarının çoğu böyledir. Birçok ayette onların böyle sıfatlara sahip olduklarına değinildi. Bu nedenle çoğu kâfir oldu. İşte daha önceki ayetlerde İsa a.s mucizeleri gösterince büyüdür, sihirbazlıktır deyip onu yalanladılar ve öldürmeye teşebbüs ettiler.
Allah kendi Rasulü İsa a.s’a destek sağlamak üzere samimi temiz kişileri ona sevk etti. Güzel sıfatlara sahip olan insanların iman etmelerini ilham etti.
Onlar iman ettiler, Allah’ın bütün emirlerine teslim oldular. Bu şekilde Müslüman oldular. Rasule sahip çıktılar ve yardımcı oldular.
Eğer bir kişi kalbi temiz, samimi, sadık ve hakkaniyetli ise, hakkı görünce hemen kabul eder. İslam davetini taşımak için böyle kişiler aranır. Zira davaya sahip çıkar, ihlas ve samimiyet gösterir ve her tür yardımı sunar. Canını ve malını feda eder. Allah’ın yardımı bunlarla gerçekleşir.
Eğer bir kişi bencil, kibirli, katı kalpli, inatçı, hasetçi ve çıkarcı ise hakkı reddeder, sapar ve saptırır. Daveti ve taşıyanları bile bozmaya çalışır. Zira zafer bunlarla gerçekleşmez. Ensarlar gibi sadık müminlerle İslam devletini kurmak için nusret sağlanır ve zafer gerçekleşir. Yönetime ve iktidara göz diken Kinde oğulları veya Amir bin Sa’sa oğulları gibilerle gerçekleşmez.
Bu nedenle İslam davetini taşıyanlar, insanları davalarına kazanmaya çalışırken böyle sıfatlara sahip olanlardan sakınsınlar, çok zararlıdır. Onları cemaat ve hiziplerine katmasınlar.
Havariler şöyle dediler: Ey Meryem oğlu İsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi? O (İsa): Eğer iman etmiş kimselerseniz Allahtan korkun.
İman etmiş kimse mucize istemez, zaten inandı, niye böyle bir şey isteyecek?! Bu nedenle İsa onlara “Eğer iman etmiş kimselerseniz Allahtan korkun” dedi. Bunun manası böyle şey istemeyin, böyle şeyler isteyerek Allah’ın azabının gelmesinden sakının. Çünkü mucize isteyip geldikten sonra sorumluluk daha büyük olur, isyan edildiği takdirde azap katlanır.
Bu nedenle İsra suresi 73-75. ayetlerde Allah kendi Rasulünün kâfirlere ufak bir taviz göstermesinden sakındırdı. Eğer böyle taviz gösterirse ona iki kat azap vermekle tehdit etti ve kendisine hiç yardım etmeyeceğini bildirdi. Çünkü mucizeleri gördü, peygamber oldu. Zira kâfirler onu aldatmak üzere onun küfür yönetimine katılmasını, hatta yönetimin başına getirmek istediler. Muhammed Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ise bütün teklifleri reddetti. Allah’a ve kendisine iman etmelerini ve itaat etmelerini istedi.
Diğer Müslümanlar taviz gösterirlerse Allah onlara azap verir ve yardımını onlardan keser, yardımı başkalarından ve kâfirlerden aramaya başlarlar, ama dine hiç fayda getirmezler, zarar getirirler. Hud suresi 113. Ayette Allah bunu net şekilde bildirmiştir: zalimlere dayanmak, güvenmek, onlarla İşbirliği yapmak ve sistemlerine katılmaktan sakındırdı. Kesin olarak bunu yasakladı. Bu yasaklamayı çiğneyenlere cehennemi hazırladığı da bildirdi. Ayrıca kendisi dışında gerçek yardımcı bulamayacaklar ve hiç zafer göremeyecekler.
Havariler ondan sonraki ayette niçin istediklerini açıkladılar. “ondan yiyelim, kalplerimiz mutmain olsun, bize doğru söylediğini bilelim ve buna şahitlik edenlerden olalım” dediler.
Gökten gelen sofradan yemek istediler. Aynı anda kalplerinin tam mutmain olmasını istediler, kalplerinde bir vesvese kalmasın. Kalplerinin iman üzerinde sakin ve tamamen istikrarlı olmasını istediler. Bazen insan iman etmiş olmasına rağmen kalbine vesveseler girer. Kalbinde kesinlik var olmasına rağmen bunu zedelemek için vesvese girer, veyahut tam emin olmak, tam kanaat getirmek ve kalbi rahat olsun diye böyle şeyler ister.
Bakara suresi 260. Ayette geçtiği gibi İbrahim a.s acaba Allah nasıl ölüleri diriltir diye düşünmeye başladı ve Allahtan bunu göstermesini istedi. Allah “ona sen iman etmedin mi?” Deyince İbrahim, “evet iman ettim, fakat kalbimin mutmain olmasını isterim” dedi. Allah nasıl ölüleri diriltir diye bir düşünce kalmasın. İmanını tam sağlamlaştırmak istedi. Allah ona nasıl ölüleri dirilttiğini gösterdi.
Allah böyle istekleri kınamadı. Bunun manası insanda tabiidir, doğaldır. Bu nedenle Allah insanlara iman etmeleri veya müminlerin imanlarını güçlendirmek için kendilerine birçok şey gösterir. Bazı insanlar hissetmez ve düşünmezler. Ama akli selim ve duyarlı insanlar hemen bunu fark ederler ve imanları güçlenir. Allah’ın dediğini gerçekte, vakıada görünce imanı artar. Kalpleri mutmain olur.
Bedir savaşında Müslümanların sayısı, silahı ve mühimmatı azdı, kâfirlerin sayısı, silahı ve mühimmatı çoktu. Hem de Müslümanlar için ilk savaştı. Hezimete uğramaktan yana korku vardı. Allah Enfal suresi 5-14 ayetlerde bunu sergiledi. Allah onların çokça yalvarmalarına icabet ederek bin melek gönderdi. “Zafere bir müjde ve kalpleri mutmain olsun”, “Müminlere sebat versin ve kâfirlerin kalplerine korku soksun” diye melekleri gönderdi. İşte müminlerin yenilgiden korkuları vardı, Allah’ın yardımı kendilerine yetişip yetişmeyeceğinden emin değillerdi. Kendilerine “zafer yalnız Allahtan gelir” düşüncesini vurguladı. Al-i İmran suresi 126. Ayette aynı şeyi pekiştirdi.
Mümin Allah’ı ve ayetlerini düşündükçe kalbi mutmain olur. Allah cc. şöyle buyurdu:
اَلَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا وَتَطۡمَٮِٕنُّ قُلُوۡبُهُمۡ بِذِكۡرِاللّٰهِ ؕ اَلَا بِذِكۡرِاللّٰهِ تَطۡمَٮِٕنُّ الۡقُلُوۡبُ ؕ ﴿۲۸﴾
“İman edenlerin kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain olur. Muhakkak ki Allah’ın zikriyle kalpler mutmain olur” (Ra’d 28)
Müslüman Allah’ı devamlı hatırlamalıdır. Şeytan vesvese verirse Allah’a sığınmalıdır. Her hususta ve her sorunda O’nun ipine sarılmalıdır. Bir iş yapacaksa önce O’nun emri ve nehyini öğrenmelidir ve uygulamalıdır. Bir sorunla karşılaşırsa vahyettiği Kuran ve sünnete başvurmalıdır, oradan çözüm arasın ve hüküm bulsun. Sırf O’nun rızasını gaye edinsin. Her an canını alabileceğini aklında tutsun, öleceğini ve dirilip hesaba çekileceğini hiç unutmasın. Sadece ondan korksun, insanlardan hiç korkmasın. Zarar ve menfaat O’nun elindedir, O takdir etmezse hiç bir şey gerçekleşmez. Buna tam bir şekilde inansın, O’na tam tevekkül etsin ve gücüne güvensin. Böylece Müslüman huzur ve itminan içinde yaşar ve mutlu olur.
Münafık ve kalbi hasta olanlar Allah’ı pek hatırlamazlar, gerçekte şeytan onlara musallat ve egemen olmuştur. Vakıada ne görseler, başlarına ne musibet gelse de iman etmek istemezler. Kalpleri şek ve şüphe ile doludur, hep tereddüt içindedirler. Allah’ın vaatleri hakkında hep şüpheleri vardır. Güvenmezler, hatta bu hususta müminlerle alay ederler. Hep çıkarlarını düşünürler, menfaat varsa müminlerin saflarına katılmaya çalışırlar. Yoksa hemen kâfirlere başvururlar, bunların gücünden korktukları gibi çıkarlarını gerçekleştirmek için onları dost edinirler. Katı kalpli, kaypak, dönek, bencil, makam veya çıkar peşinde olanlar bu tiptendir.
“bize doğru söylediğini bilelim ve buna şahitlik edenlerden olalım”. Diğer insanlara İsa’nın davasını taşıyanlar, başkalarına gördüklerini söyleyecek ve şahitlik edecekler. Tam mutmainlikle, hiç bir vesvese bir sıkıntı veya akıllarına takılı bir şey olmadan davayı taşıyacaklar, İsa’yı ve dinini savunacaklar.
Şu var ki, Havariler İsrailoğullarından iman etmiş kimselerdir. İsrailoğulları hep gökten mucizeler istediler. Musa a.s döneminde kendilerine Allahtan gökten men ve selva adlı yemek indirildi, çöldeyken bulutlarla gölgelendi, Musa asasıyla kayaya vurdu 12 pınar fışkırdı, onların her boyunun su kaynağını sağladı. O ortamda böyle isteklerde bulunmaları normal karşılanır.
Meryem oğlu İsa a.s bunu duyunca onların isteklerini anlayışla karşıladı ve Rabbine şöyle diyerek dua etti: “Allah’ım! Ey Rabbimiz!” diye başlayarak kendi kulluğunu pekiştirdi. Yalnız Allah ilahtır ve Rab’dır. Zira kâfirler İsa’yi ilahlaştırdı ve rab saydılar. Bu dua ile İsa a.s bunu çürüttü.
Duasında şöyle dedi: “Bize gökten öyle bir sofra indir ki, ilk gelenlerimiz ve son gelecek olanlarımız için bir bayram ve senden bir ayet olsun, bizi de rızıklandır”.
İlah olsaydı böyle duada bulunmaz, ilah her şeye kadir olup kendisi indirir. İsa as. bu sofranın iniş gününün bir bayram olmasını itibar etti. Bayram olması sevinç günü sayılır. Zira bayram insanların bir nedenle sevinçlerini göstermek içindir. O gün hepsi bunu kutlayacaklar, beraber yiyecekler, sevinecekler. Onlara Allah’a iman etmelerini ve güvenmelerini sağlamak ve kendi peygamberliğini kanıtlamak için yeni bir ayet, bir delil ve hüccet olmasını istedi.
Bu sözlerden de, İsa a.s’ın havarilerin düşüncesini hoşça karşıladığı anlaşılır. İsrailoğullarının iman etmelerini umdu. Ama İsrailoğullarının çoğu öyle inatçı, nankör, bencil, hasetçi ve şüpheci insanlardır ki, mucize üstüne mucize gördükleri halde, bile bile inanmak istemezler. Muhammed Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e bile bile inanmak istemediler ve savaş açtılar. Oysa kitaplarında yazılı olup onu çocukları gibi tanırlar.
İsa ümmetine Allah’tan rızık diledi. Rabbine hitap ederek “Zaten rızık verenlerin en hayırlısı sensin” diye yalvardı. Bu ifadeyle İsa tekrar Allah’a kulluğunu ve muhtaçlığını pekiştirdi. Kendisi herhangi bir insan gibidir, bir beşerdir. Ayrıca ayetlerde hep Meryem oğlu İsa ifadesi geçmektedir. Bu topraktan bir kadının oğlu olduğunu vurgulamak içindir.
Nebi olsun başkası olsun mümin sadece Allahtan diler, hiç bir aracı kılmaz. Kendisi dua ettiği gibi başka kimsenin de kendisi için Allah’a dua etmesini talep edebilir. Muhammed Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Müslümanlar için Allah’a dua ettiği gibi Müslümanların kendisi için dua etmelerini istedi. Zaten Ahzap suresi 56. Ayette geçtiği gibi Allah bunu bize emretti, gece gündüz onun için Allah’a dua ediyoruz. Salavat ve selam getirirken dua ediyoruz. Salavatın manası mağfirettir. Onun için mağfiret ve kurtuluş diliyoruz. Ama böyle duada bulunduğumuz zaman faydası bize döner, Allah bizi affeder ve azaptan kurtarır. Fakat Rasulün değerini yükseltmek istedi. Zira Fetih suresi 2 ve İnşrah suresi 2. Ayette geçtiği gibi Muhammed Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in bütün günahları silinmiştir.
Allah Nebisi İsa’nın duasını kabul etti, fakat mucize gösterdiği gibi; “bunu indireceğim, fakat bundan sonra sizden kim kâfir olursa ona öyle azap vereceğim ki âlemlerden hiç birisine vermemiş olayım” dedi.
Mucize gördükleri için Allah’ı veya İsa’nın peygamberliğini inkâr eden veyahut şirk koşanlara kat kat azap verecektir. Başkalarına vermediği azabı onlara verir.
Bu nedenle İsrailoğullarından kâfir olanlara Yahudi denilir, İsa a.s’dan sonra iki bin senedir sürgün edildiler, zillete uğradılar ve ağır cezalar gördüler.
Müslümanlar bundan ibret alsınlar, dinlerini ihmal etmeye başladıkları zaman ve özellikle 1924’te Hilafet yıkıldığı günden bu güne kadar başlarına musibet üstüne musibet gelmektedir. Hatta Yahudiler ve sair kâfirler onlara musallat oldu. Tekrar Hilafeti kurup dinlerini devlette, toplumda, ailede ve her alanda uygulamaya başlarlarsa Allah onlara yardım eder ve izzetlendirir.