– 35 –

Hz. İsa ve Hz. Meryem’i ilah edinenlerin şirki

Kıyamet gününde Hz. İsa’nın sorgulanması

O gün mülkün yalnızca Allah’a ait olması

İnsanlardan medet ve yardım isteyenlerin şirke düşmesi

Kendilerini ilah edinen insanlar ve onların takipçileri

Hâkimin bildiğine göre hüküm vermemesi

Sadık olanların mükâfatları

وَاِذۡ قَالَ اللّٰهُ يٰعِيۡسَى ابۡنَ مَرۡيَمَ ءَاَنۡتَ قُلۡتَ لِلنَّاسِ اتَّخِذُوۡنِىۡ وَاُمِّىَ اِلٰهَيۡنِ مِنۡ دُوۡنِ اللّٰهِ‌ؕ قَالَ سُبۡحٰنَكَ مَا يَكُوۡنُ لِىۡۤ اَنۡ اَقُوۡلَ مَا لَـيۡسَ لِىۡ بِحَقٍّ‌ؔ اِنۡ كُنۡتُ قُلۡتُهٗ فَقَدۡ عَلِمۡتَهٗ‌ؕ تَعۡلَمُ مَا فِىۡ نَفۡسِىۡ وَلَاۤ اَعۡلَمُ مَا فِىۡ نَفۡسِكَ‌ؕ اِنَّكَ اَنۡتَ عَلَّامُ الۡغُيُوۡبِ‏ ﴿۱۱۶﴾  مَا قُلۡتُ لَهُمۡ اِلَّا مَاۤ اَمَرۡتَنِىۡ بِهٖۤ اَنِ اعۡبُدُوا اللّٰهَ رَبِّىۡ وَرَبَّكُمۡ‌ۚ وَكُنۡتُ عَلَيۡهِمۡ شَهِيۡدًا مَّا دُمۡتُ فِيۡهِمۡ‌ۚ فَلَمَّا تَوَفَّيۡتَنِىۡ كُنۡتَ اَنۡتَ الرَّقِيۡبَ عَلَيۡهِمۡ‌ؕ وَاَنۡتَ عَلٰى كُلِّ شَىۡءٍ شَهِيۡدٌ‏ ﴿۱۱۷﴾  اِنۡ تُعَذِّبۡهُمۡ فَاِنَّهُمۡ عِبَادُكَ‌ۚ وَاِنۡ تَغۡفِرۡ لَهُمۡ فَاِنَّكَ اَنۡتَ الۡعَزِيۡزُ الۡحَكِيۡمُ‏ ﴿۱۱۸﴾  قَالَ اللّٰهُ هٰذَا يَوۡمُ يَـنۡفَعُ الصّٰدِقِيۡنَ صِدۡقُهُمۡ‌ؕ لَهُمۡ جَنّٰتٌ تَجۡرِىۡ مِنۡ تَحۡتِهَا الۡاَنۡهٰرُ خٰلِدِيۡنَ فِيۡهَاۤ اَبَدًا‌ ؕ رَضِىَ اللّٰهُ عَنۡهُمۡ وَرَضُوۡا عَنۡهُ‌ ؕ ذٰ لِكَ الۡـفَوۡزُ الۡعَظِيۡمُ‏ ﴿۱۱۹﴾  لِلّٰهِ مُلۡكُ السَّمٰوٰتِ وَالۡاَرۡضِ وَمَا فِيۡهِنَّ‌ ؕ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىۡءٍ قَدِيۡرٌ‏ ﴿۱۲۰﴾ 

“Hatırlat! (kıyamet gününde) Allah şöyle buyuracak: Ey Meryem oğlu İsa! Allah dışında beni ve annemi iki ilah edinin diye insanlara sen mi söyledin? İsa: subhanek, seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir şeyi söylemem hiç bana yakışmaz, haddimi aşarım. Eğer bunu söylemişsem sen onu bilmiş olmalısın. Sen benim içimdeki olanı bilirsin, ben ise senin zatında olanı hiç bilmem. Muhakkak ki sen bütün gaip olanların bilensin  (116)

Ben onlara ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin dedim. Aralarında bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü, şahit idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeye hakkıyla şahitsin, görensin (117)

Onlara azap edersen, şüphesiz ki onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan şüphesiz sen izzet ve hikmet sahibisin. (118)

Allah dedi ki; bu gün, sadık olanlara sadıklığının fayda vereceği gündür. Altından ırmaklar akan, içinde ebedi olarak kalacakları cennetler vardır. Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah’tan razı oldular. En büyük kazanç budur. (119)

Göklerin, yerin ve içlerinde ne varsa O’nun mülküdür. O her şeye kadirdir”. (120)  

Hristiyanlar büyük bir şaşkınlık ve sapkınlık içine düştüler. İsa’dan sonra, bir kısmı ‘İsa Allah’ın ta kendisidir’ diyerek, bir kısmı ise ‘O, Allah’ın oğludur’ diyerek hezeyan ettiler. Başka bir kısmı da İsa ile birlikte annesi Meryem’i ilah edinerek sapkınlığa düştüler. Hatta bazıları, Meryem’in ‘ilahın annesi’ olduğunu söyleyerek bu sapkınlığı daha da ileriye götürdüler

Meryem (a.s.)’dan medet isteyerek onu ilah edindiler. Başlarına bir musibet gelirse, çoğu zaman ‘Ey bakire Meryem! Bana yardım et, beni kurtar’ şeklinde dua ederler. Bu şekilde onu ilah edinmiş oldular. Hâlâ canlı olduğuna inanırlar ve zaman zaman bazı kişiler, Meryem’in bir kiliseye geldiğini veya gökten indiğini iddia ederler. Katolikler, Meryem’in göğe yükseldiğine inanırken, Ortodokslar ise onun bir evde yaşadığına inanırlar

Hatta Alman bir Katolik rahibe, Türkiye’deki Efes Kilisesi’nde İsa ve Meryem’i gördüğünü iddia edince, Vatikan kilisesi tarafından Efes Kilisesi kutsal sayıldığı gibi, rahibe kadın da kutsal sayıldı. Orayı, hac gibi özel ibadet amacıyla ziyaret ederler. Hasta olanlar şifa umarak oraya gelip Meryem’den medet isterler. Bu şekilde Meryem’i ilahlaştırmış olurlar. Kim, Hristiyanlar gibi herhangi bir insanı bu hale getirip ondan medet ve yardım isterse, onu ilahlaştırmış olur. Bu davranış ise şirk sayılır.

Nitekim insanların çoğu Allah’a inanırken kulları veya bir takım eşyaları onunla ortak kılarlar. Allah bu durumdan sakındırarak şöyle buyurdu:

 وَمَا يُؤۡمِنُ اَكۡثَرُهُمۡ بِاللّٰهِ اِلَّا وَهُمۡ مُّشۡرِكُوۡنَ‏

“İnsanların çoğu Allah’a ancak şirk koşarak inanırlar” (Yusuf 106)

Allah sapıklığından dolayı Hristiyanları kötülerken Müslümanları uyarıyor. Onlar gibi olmasınlar, bazı kişileri ilahlaştırmasınlar, medet ve yardım eden, gavs-ı azam (yardıma koşan en büyük yardımcı) olarak sayıp şirk koşmasınlar. İnsanlar kıymet günü bu tür şirkten sorulup cehenneme atılacaktır. Ortak kıldıkları aciz kişiler de onlardan beri olacaktır.

Heva ve hevesine tabi olanlar veya laikler ve demokratlar Allah’ın vahyi olan Kuran ve sünneti terk edip kendileri için yasa koyanları ilah ve rab edindiler. Kapitalist insanlar sırf parayı ilah edindiler.

اَفَرَءَيۡتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهٗ هَوٰٮهُ وَاَضَلَّهُ اللّٰهُ عَلٰى عِلۡمٍ وَّخَتَمَ عَلٰى سَمۡعِهٖ وَقَلۡبِهٖ وَجَعَلَ عَلٰى بَصَرِهٖ غِشٰوَةً  ؕ فَمَنۡ يَّهۡدِيۡهِ مِنۡۢ بَعۡدِ اللّٰهِ‌ ؕ اَفَلَا تَذَكَّرُوۡنَ‏ ﴿۲۳﴾ 

“Zevki, arzusu, heva ve hevesini ilah edinen kimseyi gördün mü? Allah’ın bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözleri üstüne perde çektiği kişidir. Allahtan başka kim ona hidayet edebilir?! Hiç düşünüp ibret almaz mısınız? (Casiye 23)

Nitekim Allah Tevbe suresi 31. Ayette geçtiği gibi İsa’yı, hahamları ve rahiplerini rab edinenleri lanetleyip onların müşrik olduklarını bildirdi. Müslümanlığa girmeden önce Hristiyan olan Udey bin Hatem bu ayete işaret ederek biz onlara tapmadık deyince, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ona:

” أليس يحرمون ما أحل الله فتحرمونه، ويحلون ما حرم الله فتستحلونه”

“Onlar Allah’ın helal kıldığını haram kılmıyorlar mı? Sizde onu haram kılarsınız. Allah’ın haram kıldıkları helal etmiyorlar mı? Siz de onu helal kılarsınız” deyince, Udey evet dedi. Bunun üzerinde Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem: ” فتلك عبادتهم “işte onlara tapmak burdur” diye buyurdu. (İbin Hanbel, Tirmizi, İbin Cerir)

İnsanlar Allah’ın vahyi olan Kur’an ve Sünneti terk edip zevk, arzu, heva ve heveslerine uyarlarsa saparlar. Allah bunların halini bildiği halde saparlar. Allah hidayet ve dalalet hususunda insanları serbest bıraktığı için O’nun iradesiyle, yani, O’nun otoritesi altında ve mülkü dâhilinde saparlar. Böylece kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözlerinin üstüne perde çektiği kişiler olurlar. Bunlar bu hali bırakıp derin ve aydın düşünürlerse Allah’a şirksiz dönüp O’nun Rasulüne vahyettiğine tabi olurlar.  

Allah bu durum hakkında İsa’ya kıyamet günü haber verir.  Ona sorar, sen böyle bir şey söyledin mi? İsa onu söylemediğini açıklar, zaten söylemişsem sen onu bilmiş olmalısın, çünkü içimdekini, gizli ve gaip olanı biliyorsun. Ben aciz bir insanım, senin zatında olanı hiç bilmiyorum der.

İsa benim böyle bir şey söylemeye hakkım yoktur, haddimi aşmış olurum der. Zira dürüst ve akıl sahibi olan bir insan kendini ilahlaştıramaz, ancak Firavun gibi çıkarıcı, üstünlük ve büyüklük taslayan, büyük ve üstün makam arayan kimseler bunu yaparlar, ya güç kullanarak diğer insanları ezip boyun eğdirir ya dini ya da aklı kıt olanların duygularını istismar ederek insanları aldatmaya çalışırlar. Bu işten istifade edecek kurnaz, çıkarcı tabiler de, nebileri veya şeyhleri veyahut liderleri ilahlaştırır veya ilah yanında bir mertebe verip insanların mallarını çalarlar.  

 İsa nebi ve Rasul olduğu için masum olup böyle bir şey söylemez. Ancak Allah kendisine ne emretmişse onu söyler, O’nun emri dışına çıkmaz, yoksa nebi ve Rasul olamaz. Nitekim İsa da bunu söyledi: ‘Rabbim, bana ne emretmişsen, ben de onlara onu söyledim. Söylediğim şey, kulluğunuzu pekiştirerek benim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a tapmanız ve O’na kulluk etmenizdir.

Allah İsa’nın söylemediğini biliyor, fakat hâkim mahkemede bildiğine göre hüküm vermez, şahitleri çağırır ve delilleri talep eder. Bu da İslam’da bir kuraldır. Bu nedenle İsa’yı ve annesini ilahlaştıran kimselere karşı bunu ispatlayacaktır. Allah İsa’ya tabi olduklarını iddia edip sapanlara şöyle der; İşte, İsa size böyle bir şey söylemedi, siz bunu nereden çıkardınız?

Kıyamet günü, dünyada insanların ne söylediklerine ve ne yaptıklarına şahitlik eden ve yazan melekler, onlara kitaplarını teslim edecekler. İşte, hâkimin karşısında duran belgeler bunlar olacaktır.

İnsanlar birbirleri aleyhine şahitlik edecekler. Bakara Suresi 166-167, Sebe’ Suresi 31-33 ve Ahzab Suresi 66-67. ayetlerinde geçtiği gibi, insanları saptıran ve aldatan yöneticilere, büyüklerine ve liderlere tabi olanlar, bunlar aleyhine şahitlik edecek ve onlarla tartışacaklar. Onlara, ‘Siz bizi saptırdınız,’ diyecekler. Saptıranlar ise, ‘Neden bize tabi oldunuz? Biz sizden uzağız,’ diyecekler. Bu şekilde birbirlerini lanetleyecekler ve iki taraf da cehenneme atılacaktır

Nur suresi 24.ayetteki gibi dilleri, elleri ve ayakları şahit olacaktır, yalan söyledikleri için Yasin suresi 65. Ayette geçtiği gibi ağızları kapatılırken elleri ve ayakları kendileri aleyhine şahitlik eder. Fussilet suresi 20-21. Ayetlerde anlatıldığı gibi; kulakları, gözleri ve ciltleri onlar aleyhine şahitlik edecek. Onlar ciltlerine niye benim aleyhime şahitlik yaptın diye soracaklar. Ciltler her şeyi konuşturan Allah bizi konuşturdu diye cevap verecekler.       

İnsan duygusal olup aklını doğru dürüst kullanmadığı, derin ve aydın düşünmediği halde hezeyan etmeye ve saçmalamaya başlar. Bu durumda, kendisi gibi birer beşer ve topraktan yaratılan diğer insanları ilahlaştırdığı gibi cinleri, inek, fare, maymun, yılan ve benzeri hayvanları, yine; yıldızları, ayı, güneşi ve sair mahlûkatları ilahlaştırır. Halik olan Allah yanında bir mertebeye çıkarır veya yaratıcıya benzer hale getirir. İnsanların çoğu böyledir. Yukarıda ayetler ve hadislerle beyan ettiğimiz gibidir.

Bu nedenle Allah insanlara doğru yolu göstermek için birçok nebi ve resul gönderdi. Bunlar insanlara doğruyu gösterirken çok eziyet çektiler. Çünkü insanların çoğu atalarına, babalarına, liderlerine ve büyüklerine tabi olurlar.

Yine bu asırda olduğu gibi doğru yolu gösteren samimi dava adamlarıyla savaşırlar. Bu durumu anlayan dava adamları sabreder ve dayanırlar. Nitekim Bakara suresi 214. ayette geçtiği gibi Allah dava adamlarının çok eziyet göreceklerini, hatta sarsılacaklarını bildirdi. Bu imtihandan sonra onlara yardımı ve zaferi sağlayacağını ve yeryüzünde onları halife kılacağını vadetmiştir.

İsa rabbi olan Allah karşısında “Aralarında bulunduğum müddetçe onlar üzerine şahit ve kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine şahit ve gözetleyici yalnız sen oldun” diye söyleyerek kendini savunacaktır.

Al-i İmran suresi 55 ve Nisa suresi 158-159 ayetlerinin tefsirinde İsa a.s’ın vefatı meselesini geniş şekilde izah ettik. Oraya müracaat edebilirsiniz.

İsa a.s kendisi rab ve ilah olmadığı için sapan ve dalalete düşenler hakkında karar alamaz ve hüküm veremez. O gün sadece Allah karar alır ve hüküm verir. O’nun celali ve azameti önünde boyun eğerek “bunlar senin kullarındır, istiyorsan onları bağışlarsın, istiyorsan azap edersin” diye söyledi.

  Allah’ın azametini vurgulamak üzere “Şüphesiz sen izzet ve hikmet sahibisin” deyip ekledi. Allah’ım sen güçlüsün, üstünsün, her şeyi bilirsin, istediğini yapabilirsin. Bunu veya şunu niçin yaptığını bilirsin, sen doğruyu bilen, hikmet sahibi ve yüce olansın.

Allah buna dair kararı bildirdi: “Bu gün, kıyamet günü, sadık, doğru olanlara sadıklıklarının ve doğruluklarının fayda vereceği gündür. Altından ırmaklar akan, içinde ebedi olarak kalacakları cennetler vardır”.

Tek Allah’a, şirk koşmadan Allah’a iman edip kulluk edenler, rasul ve nebilere ve kendilerine verilen kitaplara, meleklere ve ahirete iman edenler, Kuran’da geçen sair akait ve ahkâma iman eden ve uyanlar sadık, doğru olanlardır. Sadıklık ve doğrulukları kendilerine fayda verir. Bunun faydası altından ırmaklar akan ve her türlü güzelliğe sahip olan cenneti kazanmaktır. Orada ebediyen kalacaklar. Bundan daha büyük kazanç var mıdır?! Elbette yoktur.

Al-i İmran suresi 14. Ayette geçtiği gibi insan dünya cennetini kazanmak için gece gündüz çalışır; lezzetli yiyecek ve içecek, güzel mesken ve elbiseler, şehvetleri ve hoşuna giden ve sair lüks şeyleri elde etmek üzere geceleri gündüzleri birbirine katarak gayret sarf eder. Oysa bunların hepsi geçicidir. Peki niye ahretteki daimi cenneti kazanmaya çalışmıyor?! Ya hiç imanları yoktur, ya da iman ettiklerini iddia edip amel etmiyorlarsa imanı tam manası ile kavramamışlardır! Takva sahibi olamadılar. Zira Al-i İmran suresi 15-17. Ayetlerde geçtiği gibi takva sahipleri Allah’a iman edip O’ndan korkanlar, O’nun emirlerine ve nehiylerine riayet edenler, onlar rabbimiz sadece Allah’tır diyenler, o’na yalvararak mağfiret dileyenler, cehennem azabından korunmak için çalışıp dua ederlerdir. Onlar sabırlı, sadık, yalnız Allah’a boyun eğen, O’nun uğrunda harcayan ve seher vakitlerinde mağfiret dileyenlerdir. Onlar için Orada ebediyen kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, taharetli ve tertemiz zevceler ve Allah’ın rızası vardır”.

“Allah onlardan razı oldu, onlar da Allahtan razı oldular”.

Allah kendi rızasını onlardan öne aldı, oysa sonra olmalıydı. Fakat onlar Allah’tan razı olduklarından dolayı hemen neticeyi bildirdi. Buhari’nin rivayet ettiği sahih hadis-i şerifte geçtiği gibi;

“Eğer kul Allah’ı razı etmek için bir karış kadar yaklaşırsa Allah ona bir zir’a, bir kol yaklaşır. O yürüyerek gelirse Allah ona koşarak gelir”.

Onlar Allah’tan razı oldukları için Allah onlardan razı oldu. Allah kendilerinden ne istedi ise seve seve yaptılar. Onun uğrunda mallarını ve canlarını feda ettiler. Allah’ın onlar üzerine minneti onlardan razı olmasıdır. Ne mutlu onlara!

Cenneti ve Allah’ın rızasını kazanmak en büyük kazançtır. Ben bir kulum, bir yaratılmışım, beni çamurdan yaratan yüce Allah benden razı olur? Bana büyük şeref kazandırır.

Bu ayetlerde kâfirlerin akıbeti doğrudan bildirilmemiş, ancak dolaylı olarak ifade edilmiştir. Sadece sadık olanların sadıklığı onlara fayda verecektir; onlar cennetliklerdir. Sadık olmayanlara ise o gün, sadık olmadıkları için bu fayda sağlamayacaktır

Birçok ayette onların akıbeti bildirilmiştir; onlara elem verici, acı dolu bir azap ve kızgın ateş hazırlanmıştır. Yiyecekleri zakkum, içecekleri ise kaynar ve pis sudur. Onlar ebedi olarak cehennemde kalacaklardır.

Kıyamet günü Allah kendi azametini ve büyüklüğünü herkese ispatlar; “Gökler, yer ve içlerinde ne varsa O’nun mülküdür”. Buna dünyada inanmayalar ahirette inanacaklar, sadece o gün inandıkları için inanmaları kendilerine fayda vermeyecektir. Ahiret ise hesap günüdür. Neticeler bildirilir. Zira dünya imtihan ve deneme yeri idi.

O gün herkes O’na boyun eğer. Birçok ayette geçtiği gibi, herkes Allah’ın huzurunda korkuyla duracak ve imtihanın neticesini bekleyecektir. Hiçbir gizli tarafları saklı kalmayacaktır

يَوۡمَ هُمۡ بَارِزُوۡنَۚ لَا يَخۡفٰى عَلَى اللّٰهِ مِنۡهُمۡ شَىۡءٌؕ لِمَنِ الۡمُلۡكُ الۡيَوۡمَ ؕ لِلّٰهِ الۡوَاحِدِ الۡقَهَّارِ‏ ﴿۱۶﴾  اَ لۡيَوۡمَ تُجۡزٰى كُلُّ نَـفۡسٍۢ بِمَا كَسَبَتۡ ؕ لَا ظُلۡمَ الۡيَوۡمَ ؕ اِنَّ اللّٰهَ سَرِيۡعُ الۡحِسَابِ‏ ﴿۱۷﴾ 

“O gün onlar Allah’ın huzuruna çıkarlar, Allahtan hiçbir gizli tarafları kalmaz. Allah onlara “Bu gün mülk ve hâkimiyet kimindir” der. Onlar da “sadece tek ve kahhar olan Allah’a aittir” der. Bu gün zulüm yoktur. Her nefis ne işlemişse karşılığı görecektir. Şüphesiz ki Allah hesabı çarçabuk görendir” (Gafir/Mümin 16.

Dünyadaki krallar, güçlü olanlar ve mülk sahipleri elleri bomboş ve güçsüz bir şekilde O’nun önünde duracaklar. Çünkü dünyada onlara verdiği mülkü ve gücü onlardan çekti. Zira O her şeye kadirdir. Herkes ona hesap verecektir. Takva sahipleri sevinip cennete giderler. Kâfirler, kibirlenenler ve sair zalimler ise O’na zillet gösterip başlarını indirecekler ve cehenneme atılacaklar.

Böylece Allah’ın yardımı ve rahmetiyle Maide Suresi’nin tefsirini tamamlayabildik. Allah, bize, her okuyup istifade edenlere ve başkalarına iletenlere bol sevap versin ve onlarla beraber cenneti nasip etsin. En’am Suresi’nin tefsirini yapabilmek için Allah’tan muvaffakiyet ve yardım dileriz.