– 15 –
Kâfirlerin Sıkıntılarda Allah’a Dua Etmeleri
Allah’a Söz Verip Bozmaları
Kendilerine Dünyada Gelen Azap
Bölünmeleri ve Birbirlerini Kırdırmaları
Zalimlere Uyanların Akıbeti
Allah’ın Her Şeye Gerçekleşme Zamanı Tayin Etmesi
Daveti Taşıyanların Buna İnanması ve Sabretmesi

قُلۡ مَنۡ يُّنَجِّيۡكُمۡ مِّنۡ ظُلُمٰتِ الۡبَرِّ وَالۡبَحۡرِ تَدۡعُوۡنَهٗ تَضَرُّعًا وَّخُفۡيَةً لَٮِٕنۡ اَنۡجٰٮنَا مِنۡ هٰذِهٖ لَـنَكُوۡنَنَّ مِنَ الشّٰكِرِيۡنَ‏ ﴿۶۳﴾  قُلِ اللّٰهُ يُنَجِّيۡكُمۡ مِّنۡهَا وَمِنۡ كُلِّ كَرۡبٍ ثُمَّ اَنۡـتُمۡ تُشۡرِكُوۡنَ‏ ﴿۶۴﴾  قُلۡ هُوَ الۡقَادِرُ عَلٰٓى اَنۡ يَّبۡعَثَ عَلَيۡكُمۡ عَذَابًا مِّنۡ فَوۡقِكُمۡ اَوۡ مِنۡ تَحۡتِ اَرۡجُلِكُمۡ اَوۡ يَلۡبِسَكُمۡ شِيَـعًا وَّيُذِيۡقَ بَعۡضَكُمۡ بَاۡسَ بَعۡضٍ‌ؕ اُنْظُرۡ كَيۡفَ نُصَرِّفُ الۡاٰيٰتِ لَعَلَّهُمۡ يَفۡقَهُوۡنَ‏ ﴿۶۵﴾  وَكَذَّبَ بِهٖ قَوۡمُكَ وَهُوَ الۡحَـقُّ‌ ؕ قُلْ لَّسۡتُ عَلَيۡكُمۡ بِوَكِيۡلٍؕ‏ ﴿۶۶﴾  لِّـكُلِّ نَبَاٍ مُّسۡتَقَرٌّ‌ وَّسَوۡفَ تَعۡلَمُوۡنَ‏ ﴿۶۷﴾ 

“De ki: ‘Karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarır? Oysa siz O’na, açıktan açığa ve gizlice yalvarıyorsunuz. ‘Eğer bizi bundan kurtarırsa muhakkak şükredenlerden olacağız,’ diyorsunuz.’ (63)

“De ki: ‘Allah sizi bundan, her türlü musibet ve kederden kurtarır; sonra O’na şirk koşarsınız.” (64)

“De ki: ‘O, size üstünüzden veya ayaklarınızın altından bir azap göndermeye ya da sizi parça parça bölüp birbirinize kırdırıp ta birbirinizi cezalandırmaya kadirdir.’ Bak, ayetleri nasıl açıklıyoruz umulur ki düşünüp anlarsınız!” (65)

“Buna rağmen senin kavmin, bunun hak olduğu halde onu yalanladı. De ki: ‘Ben, sizin üzerinizde bir vekil değilim.” (66)

“Her haberin gerçekleşeceği bir zaman vardır. Onu öğreneceksiniz.” (67)

Allah, Peygamber’ine “De ki” emriyle kâfirleri imana davet etmeye ve onları ikna etmek için her konuda tartışmaya çağırmıştır. Bu hareket, davet metodunun bir parçasıdır ve her çağda daveti taşıyanların bu metodu kullanması gereklidir.

Ey Peygamber, onlara şöyle de: “Karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarır?” Buradaki “karanlıklar” sıkıntı ve musibetlerdir. Karadaki karanlık, havayı da kapsar; çünkü kara ile bağlantılıdır.

İster karada, ister havada, ister denizde olsun, başınıza bir musibet geldiğinde kim sizi kurtarır? Allah dışında, şirk koştuğunuz putlar, kişiler ve güçler mi? Oysa siz bu durumlarda yalnız Allah’a dua edersiniz; açıkça ya da gizlice O’na yalvarır ve şöyle dersiniz: “Eğer bizi bu sıkıntıdan kurtarırsa muhakkak şükredenlerden olacağız.” Ancak Allah sizi kurtardığında, tekrar şirke dönersiniz. Yazıklar olsun size!

Kâfirler güvenilir değildir. Allah’a verdikleri sözü bozarlarsa, müminlere verdikleri sözü de kolayca bozarlar. Bu nedenle müminler bunu dikkate almalı ve daima otorite sahibi ve güçlü olmaya çalışmalıdır.

Siz Allah’ın birliğini, egemenliğini ve gücünü sadece musibet anlarında kabul edersiniz; çünkü o zaman acizliğiniz apaçık ortaya çıkar. Ancak sıkıntı yokken kendinizi güçlü sanır ve Allah’a ihtiyaç duymadığınızı düşünürsünüz. Sıkıntıdayken verdiğiniz sözü yerine getirmez, Allah’a teşekkür edenlerden olmazsınız. Allah’a iman edip itaat etmek istemezsiniz. “Biz özgürüz,” deyip arzularınıza, heva ve heveslerinize uymak istersiniz.

Unutmayın ki Allah’a teşekkür etmek, yalnızca O’na iman edip kulluk etmekle mümkündür. Allah’ın emir ve yasaklarına uymak, O’na şükretmenin bir gereğidir. Allah ile bağınızı Kur’an’a sarılarak güçlendirin ve ona uygun hareket edin ki şükrünüz gerçek olsun. Bu şekilde Allah’a şükür gerçekleşir.

Kur’an, tüm İslam akidelerini ve hükümlerini kapsar, Rasul’ün sünnetine uymayı emreder. Çünkü sünnet, Kitab’ın detaylarını açıklar.

Allah sizi kurtarmasına rağmen O’na bağlanmadınız, emirlerine isyan ettiniz. Peki, O’nun azabından emin misiniz? Ya güneşin sıcaklığı, şiddetli yağmur, kasırga, yıldırım, veba ve salgın hastalıklar gibi üstünüzden; deprem, deniz tufanı, tsunami ve yerin açılıp sizi yutması gibi ayaklarınızın altından bir azap gelirse ne yaparsınız? Allah buna kadirdir! Korkmuyor musunuz? Öyleyse bunu bekleyin.

Ya da sizi bölerek birbirinize düşürür; sağ-sol, grup-grup olursunuz. Birbirinizi katledip ailelerinizi parçalar, iç savaşlara ve bölünmelere sebep olursunuz. Ya da başka kavimlerin saldırısına uğrarsınız. Allah, bu şekilde türlü azap çeşitlerini size göndermeye kadirdir. Bu, Allah’ın gücüne zor değildir!

Allah Rasulü’nün, bunları onlara söylemesini ve anlatmasını ister ki uyanıp düşünüp anlasınlar. Eğer bunu düşünüp anlarlarsa her zaman Allah’a bağlanırlar ve şöyle derler:
“Eğer biz Allah’ın emirlerine muhalefet edersek, gökten veya yerden aniden bir musibet gelebilir. Öyleyse her zaman, her yerde ve her konuda Allah’a bağlı kalalım ve O’na muhalefet etmeyelim.” İşte böylece mutlu olurlar.

Bu çağda Allah’ı ve dinini hayattan uzaklaştıran laikler, demokratlar ve sosyalistler de düşünmelidir. Durmadan başlarına musibetler gelirken hiç akletmiyorlar. Firavun, Nemrut, Ebu Cehil ve Ebu Leheb gibidirler. Ölüm gelip çattığında akletmek isteseler de iş işten geçmiş olur. Böylece dünyada cezalandırıldılar, ahirette ise ebedi cehenneme mahkûm oldular.

Ancak onlara tabi olan Müslümanlar, bunu düşünüp onlardan vazgeçmeli ve dinlerini hâkim kılmaya çalışmalıdır. Aksi takdirde, zalimlere ve tağutlara dokunan azap, onlara ve çocuklarına da dokunur.

يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوا اسۡتَجِيۡبُوۡا لِلّٰهِ وَلِلرَّسُوۡلِ اِذَا دَعَاكُمۡ لِمَا يُحۡيِيۡكُمۡ‌ۚ وَاعۡلَمُوۡۤا اَنَّ اللّٰهَ يَحُوۡلُ بَيۡنَ الۡمَرۡءِ وَقَلۡبِهٖ وَاَنَّهٗۤ اِلَيۡهِ تُحۡشَرُوۡنَ‏ ﴿۲۴﴾  وَاتَّقُوۡا فِتۡنَةً لَّا تُصِيۡبَنَّ الَّذِيۡنَ ظَلَمُوۡا مِنۡكُمۡ خَآصَّةً‌ ۚ وَاعۡلَمُوۡۤا اَنَّ اللّٰهَ شَدِيۡدُ الۡعِقَابِ‏ ﴿۲۵﴾ 


“Ey iman edenler! Allah ve Rasulü size hayat verecek şeye davet ederse, ona icabet edin. Allah’ın insan ile kalbi arasına gireceğini ve O’na dönüp toplanacağınızı bilin ve tam şekilde inanın. Sadece zalimlere dokunacak bir fitneden sakının. Allah’ın azabının pek şiddetli olduğunu bilin.” (Enfal 24-25)

Allah, müminlerden kendi ve Rasulü’nün davetlerine uymalarını ister. Hidayeti isteyene yardım eder, dalaleti isteyene ise azap verir. Kıyamet gününde herkesi toplayıp sorgulayacak ve cezalandıracaktır. Ancak dünyada da zalimlere karşı azap gönderebilir. Eğer zalim yöneticilere susar, onları değiştirmez ve Allah’ın emirlerini yerine getirecek ve onun indirdikleri ile hükmedecek yöneticiler tayin etmezseniz, sadece zalimlere değil, size de dokunan bir azap gelir. Allah’ın azabı şiddetlidir.

Kureyş ve Araplar, Kur’an’ın hak olduğunu bildikleri halde yalanladılar. Onun dilini biliyorlardı ve mucizesini idrak ediyorlardı. Ancak liderleri kibir ve inatla inanmayı reddetti. Liderlikleri ve saltanatları için korktular. “Nasıl Muhammed gibi yetim birine tabi oluruz?” diyerek inat ettiler ve diğer insanların Müslüman olmasını engellemeye çalıştılar. Allah Rasulünün onları savunmak için vekil olmayacağını, onlar için şefaatçi olmayacağını da onlara bildirmesini istedi.

Allah her haberin ve her konunun gerçekleşeceği bir zaman tayin etmiştir. O zaman geldiğinde bunu öğreneceklerdir. Bunun gibi şu ayet-i kerime de bu gerçeği ifade eder:

اِنَّ اللّٰهَ بَالِغُ اَمۡرِهٖ‌ ؕ قَدۡ جَعَلَ اللّٰهُ لِكُلِّ شَىۡءٍقَدۡرًا‏

“Muhakkak ki Allah, emrini yerine getirecektir. Şüphesiz Allah, her şey için bir kader, her şeyin gerçekleşme zamanını tayin etmiştir.”
(Talak, 3)

Kâfirler bu gerçeğe inanmazlar, ancak gerçekleştiğinde onu göreceklerdir.

Bu ayette Allah, Kureyş yönetimini ve liderlerini şöyle tehdit etmektedir:
“Her haberin ve her konunun gerçekleşeceği bir zaman vardır ve onu öğreneceksiniz.”

Bu tehdit, İslam için bir devletin kurulacağını, Kureyş’in Bedir’de yenilerek liderlerinin öldürüleceğini, Mekke’nin fethedileceğini ve İslam devletinin hükmü altına gireceğini haber verir. Nitekim Allah’ın sözü böylece gerçekleşmiştir.

Bu asırda da bu ayet ve diğer ayetler geçerlidir. Laik, demokratik küfür sistemleri ve bu sistemleri uygulayan zalimlere bir tehdittir. Muhakkak ki bu sistemler düşecek, yenilecek ve salih amelleri yapan müminler söz sahibi olacaktır. Kâfirler, zalimler ve onların tâbileri bunu görecektir. Çünkü Allah’ın bir vaadi vardır. Allah vaadini bozmaz, ancak gerçekleşeceği zamanı tayin etmiştir.

Hilafeti kurmaya çalışanlar sabretsinler ve gevşemesinler. Allah, izniyle vaadini gerçekleştirecektir.

Allah Teâlâ şöyle buyurdu:

وَعَدَ اللّٰهُ الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا مِنۡكُمۡ وَ عَمِلُوا الصّٰلِحٰتِ لَـيَسۡتَخۡلِفَـنَّهُمۡ فِى الۡاَرۡضِ كَمَا اسۡتَخۡلَفَ الَّذِيۡنَ مِنۡ
قَبۡلِهِمۡ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمۡ دِيۡنَهُمُ الَّذِى ارۡتَضٰى لَهُمۡ وَلَـيُبَدِّلَــنَّهُمۡ مِّنۡۢ بَعۡدِ خَوۡفِهِمۡ اَمۡنًا‌ ؕ يَعۡبُدُوۡنَنِىۡ لَا يُشۡرِكُوۡنَ

بِىۡ شَيۡــًٔــا‌ ؕ وَمَنۡ كَفَرَ بَعۡدَ ذٰ لِكَ فَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡفٰسِقُوۡنَ‏

“Allah, sizden iman edip salih ameller işleyenlere şu sözü verdi: Yeryüzünde onları halife kılacak, kendilerine razı olduğu dini hâkim kılacak ve korkularını güvene çevirecektir. Bana kulluk eder, bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Bundan sonra kim inkâr ederse işte onlar fasıkların ta kendileridir.”
(Nur, 55)

Esad Mansur