Soru:
Sahih kaynaklarda geçen tüm hadisleri kabul etmek şart mı?

Cevap:
Bu konuda birçok mesele vardır. Hadis ilminde pek çok detay mevcuttur. Sahih kaynaklarda geçen hadislerin bir kısmı neredeyse tüm âlimler tarafından kabul edilmiştir. Ancak bazıları belirli nedenlerle tartışmalı olabilir. Bir âlimin sahih gördüğü bir hadisi, başka bir âlim zayıf görebilir. Bu nedenle bazı hadisler hakkında ihtilaf meydana gelir. Hadisi tahriç edenler, değerlendirmelerinde gerekçelerini açıkça ortaya koyarlar.

Eğer bir kişi hadis ilmine göre bir hadisi sahih (kuvvetli) görüyorsa, bu hadis onun için geçerlidir, kendisi için şeri delil sayılır ve onunla amel etmelidir. Diğer bir kişi aynı hadisi zayıf görürse, onunla amel edemez.

Bu ihtilafların nedenleri genellikle ya ravilerle, ya da senet (rivayet zinciri) ile ilgilidir. Ayrıca hadisin Kur’an’a veya mütevatir bir hadise ya da daha kuvvetli bir hadise aykırı olması da ihtilaf sebeplerindendir. Nitekim Kur’an bir hadisi nesh edebileceği gibi, bir hadis de başka bir hadisi nesh edebilir. Bu hadislerin tamamı sahih hadis kitaplarında geçebilir. Bu nedenle sahih hadis kaynaklarında yer alan rivayetler, her biri bir hadis olarak ele alınmalı ve ilmî ölçülerle incelenmelidir.

Ravilerde aranan iki temel şart şunlardır:

  1. ‘Udûl (güvenilirlik): Fasık olmayan, yalan söylemeyen, kendi grubu, mezhebi ya da görüşü uğruna hadis uydurmayan, unutkan olmayan, hafızası güçlü ve âlimlerce hali (kişiliği) bilinen bir Müslüman olması gerekir.
  2. Zabt (sağlam ezber): Hadisi güvenilir ve hatasız biçimde aktarabilme becerisi.

Udûlluğu zedeleyen beş husus:

  • Yalan söylemesi
  • Töhmetli (şüpheli) olması
  • Fasık olduğunun bilinmesi
  • Bid’at çıkarması
  • Meçhul (tanınmayan) olması

Töhmet, kişinin açıkça fasık olmamasıyla birlikte gizli bir günah işlediğine dair şüpheler olmasıdır. Örneğin; namaz kılmamak, içki içmek, faizle ilgilenmek, zina veya kumar gibi açık günahlar fasıklık sayılır. Bunlar görülmüyorsa ancak kişi itham ediliyor ve temize çıkarılmamışsa bu töhmettir.

Bid’at çıkarmak, şer’î delillere aykırı görüşler üretmek ya da kendi mezhep veya fırkası uğruna hadis uydurmaktır.

Zabtı zedeleyen beş husus:

  • Aşırı hata yapması
  • Aşırı gaflet içinde olması
  • Vehim (kuruntu) sahibi olması
  • Güvenilir ravilere aykırı rivayetler nakletmesi
  • Hafızasının zayıf olması

Bu on özellikten biri varsa, o râvinin rivayeti reddedilir. Sahih hadis kaynaklarında geçen bazı rivayetlerde bu tür zayıf noktalar bulunan râviler varsa, bu durum ihtilafa yol açar.

Bir örnek:
Ahmed b. Hanbel, Ebû Dâvûd, Nesâî ve Tirmizî; Safvân kızı Busra yoluyla Resûlullah ﷺ’in şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir:

“Kim zekerine dokunursa abdest almadan namaz kılmasın.”

Bu hadisi Mâlik, Şâfiî, İbn Huzeyme, İbn Hibbân, el-Hâkim ve İbnü’l-Cârûd sahih görmüştür.

Ancak bazı âlimler, bu hadisin Buhârî ve Müslim tarafından tahriç edilmemiş olmasını ve rivayet zincirinde geçen Urve veya Mervân adlı râvilerin Busra’dan hadis duymamış olabileceklerini gerekçe göstererek bu hadisi kabul etmemişlerdir.

Dolayısıyla, Müslümanlar bu iki görüşe göre amel edebilirler:

  • Birinci gruba göre erkek ya da kadın, avuç içiyle zekerine ya da fercine dokunursa abdesti bozulur.
    Bu görüşü destekleyen hadisler:

Taberânî, Ebû Hüreyre yoluyla Resûlullah ﷺ’in şöyle buyurduğunu rivayet eder:
“Örtüsüz bir kimse eliyle fercine dokunursa, abdest alması vacip olur.”Ahmed b. Hanbel, Amr b. Şuayb’ın dedesi yoluyla Resûlullah ﷺ’in şöyle buyurduğunu rivayet eder:
“Bir erkek zekerine veya bir kadın fercine dokunursa, abdest alsın.”

Dokunmadan maksat, açık el (avuç içi) ile dokunmadır.

  • İkinci gruba göre ise bu hadisi kabul etmedikleri için görüşlerini şu hadisle desteklemişlerdir:
    İbn Ebî Şeybe, Kays b. Tâlek’in, babası Tâlek b. Ali yoluyla rivayet ettiğine göre, bir adam Resûlullah ﷺ’e şöyle sormuştur:

“Ey Allah’ın Resûlü! Namazdayken zekerine dokunan kimse hakkında ne dersin?”
Resûlullah ﷺ buyurdu ki:
“Bu, senden bir parça değil midir?”

Bu hadise göre, zekerine ya da fercine dokunan kimsenin abdesti bozulmaz.

Ancak birinci grup, bu hadisi zayıf kabul etmiştir. Çünkü hadisi rivayet edenlerden Kays bin Talek adlı kişiyi güçlü görmemişlerdir.

Dârekutnî: “Bu kişi kuvvetli değildir”
Ebû Hâtim ve Ebû Zür‘a: “Bu kişi zayıftır”
İbn Hanbel: “Diğer rivayetlerde geçen kişiler bu kişiden daha güçlüdür”
İmam Şâfiî: “Bu kişiyi tanıyan birini bulamadık”

Bu yorumlar, hadisin zayıf görülmesine neden olmuştur.

İbn Hanbel’in Hz. Âişe (r.anha) yoluyla rivayet ettiği bir başka hadis ise şöyledir:

“Eşlerin tenasül organları birbirine dokunursa, gusül vacip (farz) olur.”

Yine İbn Hanbel, Ebû Saîd el-Hudrî (r.a) yoluyla şu hadisi rivayet eder:

(Erkekten ya da kadından) meni çıkarsa, gusül gerekir.”

Bu iki hadis de sahihtir ve kabul edilmiştir. Fakat burada da tercih yapılması gerekir. Hz. Âişe’nin (r.anha) hadisi tercih edilir. Çünkü kendisi, Rasulullah’ın eşidir ve bu konuyu diğerlerinden daha iyi bilir.

Sonuç olarak: Sahih kaynaklarda geçen hadisler hakkında, raviler sebebiyle ihtilaf oluşabilir. Bazı âlimler bir hadisi kuvvetli görürken, diğerleri aynı hadisi zayıf görebilir. Ancak bu, hadisin hadis olarak kabul edilmesine engel değildir. Her halükârda hadis incelenmeli, değerlendirilmeli ve onunla amel edilip edilmeyeceği konusunda karar verilmelidir.

Başka bir örnek:

Taberânî, Huzeyfe bin el-Yemân (r.a) yoluyla Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu hadisini rivayet eder:

“Kim Müslümanların işleriyle ilgilenmeden sabahlarsa, onlardan değildir. Kim Allah’a, Rasulü’ne, Kitabına, Müslümanların imamına ve avamına nasihat etmeden sabahlarsa, o da onlardan değildir.”

Bu hadisin ravilerinden biri olan Abdullah bin Cafer hakkında âlimler ihtilaf etmişlerdir. Bazı âlimler onu güvenilir kabul ederken, bazıları tam olarak güvenmemiştir. Ancak bu hadisin manası sahihtir demişlerdir. Zira bu anlamı destekleyen başka sahih hadisler mevcuttur.

Bunlardan biri, Müslim’de geçen şu hadistir:

“Din nasihattir.” Biz dedik ki: Kime? Buyurdu: ‘Allah’a, Rasulüne, Kitabına, Müslümanların imamına ve avamına.’”

Yine, Buhârî ve Müslim’de geçen şu hadis de bu manayı pekiştirir:

“Müminlerin birbirlerine sevgi, şefkat ve merhamet göstermeleri bir bedene benzer. O bedende bir organ rahatsızlandığında diğer organlar da uykusuz kalır ve ateşle ona iştirak eder.”

Dolayısıyla bir kısım âlim bir hadisi zayıf görürse, hemen hadis reddedilmez. Diğer âlimlerin değerlendirmelerine de bakmak gerekir.

Birçok hadiste ihtilaf yoktur. Örneğin:

Hilafetle ilgili Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“İsrailoğulları, peygamberler tarafından yönetilirdi. Her peygamber öldüğünde yerine bir başkası geçerdi. Ancak benden sonra peygamber gelmeyecek. Halifeler olacak ve çoğalacaklar.”
Sahabeler sordular: “Bize ne emredersin?”
Rasulullah buyurdu: “İlk biat ettiğiniz kişiye vefa gösterin ve haklarını verin. Çünkü Allah, onlardan yönettikleri kimseler hakkında mutlaka hesap soracaktır.”
(Buhârî ve Müslim)

Yine başka bir sahih hadis:

“Sonra Nübüvvet yöntemi üzere hilafet olacaktır.”
(Ahmed b. Hanbel, Tayâlisî, Bezzâr)

Bu hadislerde herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır.

Sonuç olarak:

Sahih hadis kaynaklarında geçen birçok hadis üzerinde ihtilaf bulunmazken, bazı hadisler üzerine raviler ve rivayet zinciri gibi sebeplerle ihtilaf olabilir. Bu durumda hadis ilmi ölçütlerine göre her bir rivayet değerlendirilir. Bazı âlimler hadisi zayıf görürken, diğerleri sahih görebilir. Bu konuya çok dikkat edilmelidir. Bu yüzden herhangi bir hadisi hemen “zayıftır” diyerek reddetmek doğru değildir. İyice araştırılmalıdır. Hadislerin arası toplanmalı, bağlamı ve sahih olan destekleyici rivayetler göz önünde bulundurulmalıdır. Bu sebeple sahih hadis kitaplarında yer alan hadisler, mutlaka incelenmeli ve en kuvvetli rivayet tercih edilmelidir.

Esad Mansur