– 27 –
İnsan ve cinlerden şeytanlar
Birbirlerine fısıldamaları
Çirkin işleri güzel göstermeleri
Aldatıcı süslü sözler sarf etmeleri
Nebi ve müminlere düşmanlıkları
Onları dost edinmenin tehlikesi
Müminlere imanın sevdirilmesi
Kalpleri imanla süslenmesi
وَكَذٰلِكَ جَعَلۡنَا لِكُلِّ نَبِىٍّ عَدُوًّا شَيٰطِيۡنَ الۡاِنۡسِ وَالۡجِنِّ يُوۡحِىۡ بَعۡضُهُمۡ اِلٰى بَعۡضٍ زُخۡرُفَ الۡقَوۡلِ غُرُوۡرًا ؕ وَلَوۡ شَآءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوۡهُ فَذَرۡهُمۡ وَمَا يَفۡتَرُوۡنَ ﴿۱۱۲﴾ وَلِتَصۡغٰٓى اِلَيۡهِ اَفۡـِٕدَةُ الَّذِيۡنَ لَا يُؤۡمِنُوۡنَ بِالۡاٰخِرَةِ وَلِيَرۡضَوۡهُ وَلِيَقۡتَرِفُوۡا مَا هُمۡ مُّقۡتَرِفُوۡنَ ﴿۱۱۳﴾
“İşte böylece, her peygambere insan ve cin şeytanlarından düşmanlar kıldık. Onlar aldatmak için birbirlerine süslü sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. Öyleyse onları iftiralarıyla baş başa bırak.” (112)
“Bu, ahirete inanmayanların kalpleri buna meyletsin, bundan hoşlansın ve işledikleri günahları işlemeye devam etsinler diyedir.” (113)
Nebîlerin düşmanları şeytanlardır. Çünkü nebîler Allah’ın risaletini taşır ve tebliğ ederler. Onların karşısında duranlar, işte bu şeytanlardır. Şeytan; haktan sapan, her türlü kâfir olanlardır. Tevbe Suresi 29. ayette belirtildiği gibi, Allah’a ve ahirete inanmayanlar, Allah ve Rasulü’nün haram kıldığını haram kabul etmeyenler, İslam’ı hak din olarak benimsemeyen ehl-i kitap, Allah’ın dininde geçen kesin hükümleri inkâr eden veya reddedenler, hayatı devletten ve siyasetten ayıran laikler, Allah’ın hükmünü ve şeriatını reddedip halkın egemenliğini savunan demokratlar, heva ve heveslerine uyanlar ya da çıkara göre kanun koyanlar… İşte bunlar nebinin düşmanlarıdır. Bunlar gördüğümüz şeytanlardır.
Bunlar gibi cinlerden olan şeytanlar da vardır. Başlarında İblis bulunur. Bunları göremeyiz. Bu cin şeytanlar, insanlardan olan şeytanlara fısıltılar yapar, vesvese verirler. İnsan şeytanları, onların hizmetçileri gibidir. Daha önce tefsir ettiğimiz Âl-i İmrân 175. ayette geçtiği gibi, baş şeytan İblis’in askerleridir ve dostlarıdır. Yine daha önce tefsir ettiğimiz Nisâ 74–76. ayetlerde, kâfirlerin onun uğrunda savaştığı belirtilmiştir. Nahl 100. ayette ise onun otoritesi altında olanlar olarak tarif edilirler.
Kötü ve çirkin işleri süslü ve güzel gösterirler. Daha önce tefsir ettiğimiz En’âm 43, ve yine Enfâl 48 ve Nahl 63. ayetlerinde şeytanın onların amellerini güzel gösterdiği geçmektedir.
“(Şeytan) onlara amellerini güzel gösterdi.” (Nahl 63)
Neml 24, Ankebût 38, Muhammed 14 ve Tevbe 37. ayetlerde de onların çirkin amellerinin kendilerine güzel gösterildiği belirtilmiştir. Burada hem cin hem de insanlardan olan şeytanlar, kötü amelleri süsleyip güzel gösterirler.
Bütün haram işleri güzel görürler: içki, kumar, faiz, zina, eşcinsellik, kadının açılması, kadınla erkeğin karışık bulunması, evlilik dışı ilişkiler, Amerika ve Batı gibi kâfirleri dost edinmek, müttefik olmak, onları sevmek, cahiliye dönemi milliyetçiliğini ve vatanseverliğini savunmak gibi… İslam’ın çirkin gördüğü şeyleri güzel bulurlar. Şeytan bunları onlara süslü kılar. Cin ve insan şeytanları da bunları birbirlerine güzel gösterir.
İnsanlardan olan şeytanlar, her vesileyle kötü amelleri açıkça teşhir ederler. Birbirleriyle doğrudan temas halindedirler. Televizyon, radyo, basın, internet gibi araçlarla; devletin kanunları, eğitim sistemi, kurumları, partileri ve diğer araçlarla çirkin amelleri güzel gösterirler.
Cinlerden olan şeytanlar ise insanların kalplerine ve akıllarına vesvese verirler. Bu yüzden insanlar çirkini güzel, güzeli çirkin görmeye başlar. Her şey hakkında mefhumları yanlış olur. Çünkü temel bozulmuştur. Bu da nebîye düşman olmaktır. Bunun anlamı, peygamberin getirdiklerinden ve Allah’ın dininden nefret etmektir.
Fakat müminler bunun tam tersidir. Allah şöyle buyurur:
وَلٰـكِنَّ اللّٰهَ حَبَّبَ اِلَيۡكُمُ الۡاِيۡمَانَ وَزَيَّنَهٗ فِىۡ قُلُوۡبِكُمۡ وَكَرَّهَ اِلَيۡكُمُ الۡكُفۡرَوَالۡفُسُوۡقَ وَالۡعِصۡيَانَؕ اُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الرّٰشِدُوۡنَۙ ﴿۷﴾
“Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsledi. Küfrü, fıskı ve isyanı ise size çirkin gösterdi. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.” (Hucurât 7)
Bu nedenle bir Müslüman, kimi dost veya arkadaş edineceğine dikkat etmelidir. Zira şeytanlardan dost edinen kimse helak olur. Kişi ancak imanlı, takva sahibi, düşüncesi ve davranışlarında dürüst, istikamet üzere olan birini dost edinmelidir.
Allah şöyle buyurdu:
وَمَنۡ يَّعۡشُ عَنۡ ذِكۡرِ الرَّحۡمٰنِ نُقَيِّضۡ لَهٗ شَيۡطٰنًا فَهُوَ لَهٗ قَرِيۡنٌ وَاِنَّهُمۡ لَيَصُدُّوۡنَهُمۡ عَنِ السَّبِيۡلِ وَيَحۡسَبُوۡنَ اَنَّهُمۡ مُّهۡتَدُوۡنَ
“Kim Rahman’ın zikrinden yüz çevirirse, ona bir şeytan musallat ederiz; artık o, onun arkadaşı olur. Şeytanlar onları yoldan çıkarırlar da onlar kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.” (Zuhruf 36)
Saptırıcı arkadaşlar veya yoldaşlar, ister insanlardan ister cinlerden olsun, şeytandır. Bu kimseler, Allah’ı anmaktan, O’nun emir ve yasaklarını hatırlamaktan, Kur’an’dan ve onun içeriğinden yüz çevirirler. Çirkin işleri yapmak için aldatıcı ve süslü sözlerle kandırırlar, kişiyi doğru yoldan çıkarırlar. Sonra da kişi, yürüdüğü yolun doğru olduğunu zanneder. Allah’ın Kitabı’na ve Rasul’ün sünnetine bağlananlarla alay eder, hatta onlarla savaşırlar.
Siyasi çalışmalarda demokrasiyi veya laikliği benimseyenlerin hali de böyledir. Doğru yolda olduklarını sanırlar. Oysa insanlardan veya cinlerden olan şeytanlar onlara fısıldamış ve kandırmıştır. Allah’ın zikrinden tamamen uzak durmuşlardır. Bazıları sadece ibadetlerde ya da başlarına bir musibet geldiğinde Allah’ı hatırlar; fakat siyasi çalışmalarda, ekonomik faaliyetlerde ve devlet işlerinde Rahman’ın zikrinden tamamen uzak kalmışlardır.
“Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı.” Bu ifade, bu sûrede birkaç defa tekrarlanmıştır. Allah, kendi iradesini vurgular. İnsanlar, Allah’tan bağımsız bir şekilde iş yaptıklarını zannetmesinler. Allah, kendi hâkimiyeti ve otoritesi altında insanlara serbestlik tanımıştır. İnsanlar, iradeleriyle kâfir ya da mümin olurlar, iyilik ya da kötülük yaparlar.
Burada Allah, dileseydi o insanlar ve cinler şeytan olmazdı, nebilere düşmanlık yapmazlardı, birbirlerine fısıltı yapmazlardı ve çirkin söz ve amelleri süslü ve güzel göstermezlerdi. Fakat Allah onları imtihan etmek üzere serbest bırakmış, onlara irade ve yetenek vermiştir.
Bu nedenle şöyle buyurmuştur:
“Onları iftiralarıyla baş başa bırak.”
İstedikleri kadar iftira atsınlar, Allah onlara çok şiddetli bir azap hazırlamıştır. Çünkü onlar, serbest iradeleriyle bu yolu seçerler. Böylece cehennemi hak eder, dünyada da rezil olurlar.
İşte ahirete inanmayanların kalpleri bu tür sözlere meyleder, onlardan hoşlanır ve bu sebeple işledikleri günahlara devam ederler. Allah onların böyle olmalarına ve bu fiilleri işlemelerine izin verir. Bu bir tehdittir. Nitekim birçok ayette de belirtildiği gibi bu kimselerin cezaları çok çetindir; ebediyen cehennemde kalacaklardır.
Aynı zamanda bu ayette onların serbest bırakıldıkları, kendi iradeleriyle bunu yaptıkları da vurgulanmaktadır: “Meyletsinler, hoşlansınlar ve işledikleri günahları işlemeye devam etsinler.”
Bu ifadeler aynı anda şunu da bildirir: Nebilerin ve onların tâbilerinin davetinin yayılmasını bu şeytanlar engelleyemeyecek, sonunda onlar (şeytanlar) mağlup olacaktır. Allah dileseydi bunu yapmalarına izin vermezdi. Ama onları serbest bırakmıştır ki, ceza verildiğinde adalet yerini bulsun. Zira Allah asla zalim değildir.
Aynı zamanda bu ayetlerden şu gerçek de çıkar: Aynı fikri paylaşan insanlar birbirine meyleder, birbirlerinin yaptıklarından hoşlanır ve benzer günahları işlemeye yönelirler. Birbirlerini alkışlar, över ve müminlerden nefret ederler.
Müminler de hem fikir hem de kalp birliği içindedir. Birbirlerini sever, destekler, kollar, korur ve överler. Allah için yaptıkları hayırlı işlerde, cihatta, mücadelede birbirlerine yardım ederler.
Eğer biri “Ben Müslümanım, müminim” iddiasında bulunur ama diğer müminleri ve onların yaptığı iyi amelleri sevmez, desteklemez, korumaz ve kâfirlerden, münafıklardan ve fasıklardan ve onların yaptığı çirkin amellerden nefret etmezse, bu kişinin imanından ve Müslümanlığından şüphe edilir.
Nitekim birçok ayet-i kerime ve sahih hadis-i şerif, müminlerin birbirlerine karşı merhametli, şefkatli, alçakgönüllü ve yardımcı olduklarını; birbirlerini sevdiklerini, kolladıklarını ve koruduklarını; kâfirlere karşı ise izzetli, güçlü ve kararlı olduklarını haber vermektedir.
İslam Hilafet Devleti’nin teb’ası olan, zimmet ehli kâfirlere gelince; bize teslim olup ahdimiz ve himayemiz altına girdikleri için onlara, Allah’ın ve Resulü’nün emrine göre iyi muamele ederiz. Bu güzel muamele ile aynı zamanda onları İslam’a davet etmiş oluruz. Ancak ahitlerine ihanet ederlerse, onlara ağır ceza veririz, affedilmezler. Müslümanlarda bir zayıflık görürlerse, ihanet edebilirler; zira kâfir, kâfir olarak kalır. Tarih bu gerçeği defalarca göstermiştir. Ancak bundan daha kesin ve sadık gerçek, Allah’ın beyanıdır.
Tevbe Suresi 8 ve 10. ayetlerde kâfirlerin güçlü olmaları veya müminlere galip gelmeleri durumunda, sözlerini bozup ihanette bulunacakları ve Müslümanlara saldıracakları bildirilmektedir. Bu nedenle:
“Kâfirlerden bir hile (ihanet) sezersen, sen de onlara (sözleşmeni) eşit bir şekilde boz.” (Enfal 58)
Müslümanlar her daim dikkatli olmalıdır.
Zira o şeytanlar, peygamberlere düşmanlık ettikleri gibi, onlara iman edip tabi olanlara da düşmanlık ederler. Bu nedenle, nebilerin döneminde veya vefatlarından sonra onların risaletiyle savaştılar. O risaleti taşıyanlarla da savaştılar, hâlâ da savaşmaktadırlar. Müminlere her türlü iftirayı atmaktan çekinmezler.
Daha önce tefsir ettiğimiz Nisa Suresi 101. ayette, Allah Teâlâ müminleri kâfirlerden sakındırırken şöyle buyurmuştur:
اِنَّ الۡـكٰفِرِيۡنَ كَانُوۡا لَـكُمۡ عَدُوًّا مُّبِيۡنًا
“Muhakkak ki kâfirler, size apaçık bir düşmandır.”
Bu çağda, nebilerin efendisi Muhammed Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in risaletini taşıyan ve onu olduğu gibi uygulamaya çalışanlar — tıpkı onun kurduğu gibi İslam Devleti’ni kurmaya çalışanlara kaarşı — amansız bir savaşla karşı karşıyadır. Onlara her türlü iftira atılmakta, her türlü düşmanlık yapılmaktadır.
Bırakın o şeytanlar yapacaklarını yapsınlar, zira nihayetinde yenileceklerdir. Nebi’yi örnek alan, samimi ve sebatkâr müminler ise galip geleceklerdir.
Çünkü birçok ayette bildirildiği gibi, Allah Teâlâ peygamberlere ve müminlere dünyada da, ahirette de yardım edecek; onları kâfirlere galip kılacaktır. Yeter ki müminler, nebiler gibi davet üzerinde sabırla sebat etsinler, eziyetlere tahammül etsinler. Sonunda Allah’ın izniyle zafer kazanacak, muzaffer olacaklardır.