CİHAN SAVAŞLARININ SEBEBİ NEDİR? BUNUN ENGELLENMESİ NASIL OLUR?

 Her sene 9 Mayısta İkinci Cihan Savaşının bitmesi ve müttefik devletlerinin zaferi ve Nazilerin yenilmesi anılmaktadır. Bu ’95 senesinde bunun 50.nci yıldönümü Moskova’da kutlanmaktadır.

Rus askerleri Çeçenistan’ı işgal ederken, oradaki Müslümanları katlederken ve daha birçok Müslüman memleketleri işgal edilirken bu kutlanma gerçekleşmektedir. Ayrıca birçok Müslüman memleketi Rusya’nın işgali ve egemenliği altında bulunmaktadır. Bu memleketlerin bir kısmı Birinci Cihan Savaşında, bir kısmı da daha önce Rusların işgali ve nüfuzu altına girmiştir.

İkinci Cihan Savaşında, bizler Müslümanlar olarak Birinci Cihan Savaşına nazaran fazla kaybımız olmamıştır. Birinci Cihan Savaşında İslam Devletini kaybettik ve sonra bütün Müslüman memleketleri işgal edilmiştir. Ondan sonra paramparça hale getirilip ufak parçalar halinde birer devlet kurulmuştur. Bu sebeple Birinci Dünya Harbinde kaybımız çok büyüktür. Bu hem devletimizi kaybettik, hem dinimiz hayattan, devletten, siyasetten uzaklaştırılmıştır ve hem vahdetimizi kaybettik ve memleketlerimiz paramparça küfür fikirlerine dayalı birer devletler haline getirilmiştir.

İkinci Dünya Savaşı bu kötü durumumuzu yerleştirmiş ve pekiştirmiştir ve daha da kötü hale getirmiştir.

İngilizlerin Birinci Cihan Savaşında işgal ettikleri Filistin’den çekilip oraya Yahudilere ait bir devlet kurdurmuştur. İkinci Cihan Savaşından en güçlü olarak ortaya çıkan Amerika, İsrail’i var olan gücüyle desteklemiş ve halen de desteklemektedir. Amerika için; İsrail ölüm kalım meselesidir. Her Amerikan başkanı bunu tekrarlamıştır ve bugün Clinton bunu pekiştirmektedir. Tarih boyunca Filistin Batı dünyası için ölüm kalım meselesi olmuştur. Bu nedenle haçlı seferlerinde bütün Kralları, Prensleri ve Prensesleri oraya gelip orayı 90 sene işgal etmiştir. Birinci Cihan Savaşında İngilizler onu işgal etmişler ve halen orada yerleştirdikleri Yahudileri desteklemektedirler. Bütün dünyanın Filistin’e önem vermelerinin sebebi, hem kutsallığı ve hem de İslam dünyasının kalbinde stratejik mevkiye sahip olması, İslam dünyasını sömürebilmek ve Müslümanların tekrar İslam Devleti’ni kurmalarını engellemekten ileri gelmektedir.

İşte Birinci Cihan Savaşının neticeleri bizim için çok tehlikelidir. Bu nedenle hep o savaşın korkunç ürünlerini düşünmemiz gerekir. Büyük ibret ve ders almamız elzemdir. Ayrıca Birinci Cihan Savaşında biz hedef alındık. Bu ise, İslam Devletini yıkmak, memleketlerimizi işgal etmek, parçalamak ve sömürmektir. Şöyle ki; 1878’de Berlin Konferansında Batılı devletler, İslam Devletini hasta adam ilan etmişler, onu paylaşmak istemişler, fakat anlaşamamışlar. Ancak şunun üzerinde anlaşmışlar: Her devlet İslam topraklarından ne kadar koparabilirse koparsın. İkinci husus ise, İslam Devletine demokrasiyi ve temel hürriyetlerini sokmak için her devlet çalışmasını tıpkı İkinci Cihan savaşından sonra Amerika liderliğinde Batı dünyası, Sovyetler Birliğine demokrasi ve temel hürriyetleri, insan hakları sokmakla netice olarak bu fikirlerle Sovyetler Birliğini yıkabilmeleri gibi. Şu anda Çin’e karşı bu fikirleri silah olarak kullanmaktadırlar.

İşte demokrasi ve temel hürriyetler İslam Devletine sokulunca bu devleti ve ümmeti etkilemiş, bu fikirleri benimseyen ve Türk milliyetçiliğini yapan İttihat ve Terakki Cemiyeti 1909’da iktidara gelmiştir. Bunlar Osmanlı Devletini Birinci Cihan Savaşına Almanya’nın yanına sokmuşlar. Almanlar, Osmanlı Devletiyle iyi ilişki kurup, İslam memleketlerinde birçok proje gerçekleştirmeye başlamıştır. Almanların Kerkük petrolünü elde edeceklerini İngilizler hissedince, Birinci Cihan Savaşını çıkartmışlardır. İşte ittihatçıların ahmaklığı ve şeri hükümlerden uzaklaşmış olmalarıyla bu savaşa girilmiştir. Çünkü şeri hüküm, Müslümanlara kâfirlerin ittifaklarına girmelerini yasaklamıştır. Allah’u Teala şöyle buyurmuştur:

“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost ve müttefik edinmeyin.” (Maide : 51)

“Müminler, Müminler dışında kâfirleri dost ve yardımcı edinmezler.” (Ali İmran : 28)

Eğer bu hükme uyulsaydı, İslam Devleti kendi üzerine yapılan kâfirlerin savaşına karşı başka kâfirlerin yanına girmezdi. Esas hata, İslam fikrine göre Osmanlı Devletinde siyasi uyanıklığın kaybolmasından kaynaklanmaktadır. Bu uyanıklık olsaydı, demokratik ve temel hürriyetler fikriyle savaşılacaktı. İttihatçıların iktidara gelmesine imkân tanınmayacaktı.

Şu soruya gelelim: “Savaşların meydana gelmesi engellenebilir mi?”

Cevap: Kısmi savaşlar, yani iki devlet arasındaki harpler engellenemez. Böyle olması da tabiidir. Tarih boyunca böyle savaşlar olmuştur. Fakat tabii olmayan harp, Cihan savaşlarıdır. Yani bütün dünyanın birbirine girmesidir. Bunun sebebi, devletlerarası kitleleşmeler veya blokların kurulmasıdır. Bu sebeple Cihan savaşlarının meydana gelmesini engellemek isteyenler, devletlerarası kitleleşme ve blokların kurulmasına karşı mücadele etmelidirler. Varşova paktı, komünist fikirleri benimseyen devletler fikren yıkılınca, bu kitleleşme dağılmıştır. Çünkü kitleleşmeler ya bir fikir için ya da bir menfaat için gerçekleşir. Fakat kapitalist fikri hala ayakta durduğu için NATO kitleleşmesi devam etmektedir. Ve gayesi başka yöne çevrilmektedir. Bunu, genel sekreteri olan Willy Claes açıklamıştır. Artık onun gayesi İslam’la savaşmaktır. Amerikan Savunma Bakanı W. Berry de buna benzer sözler söylemiştir. Bu nedenle Nato’nun varlığı çok tehlikelidir. Ayrıca onun lideri Amerika onu büyütmekle meşguldür. Onu Doğu Avrupa’ya uzatmak istemektedir. Şu da var ki; Amerika, Avrupa’ya egemenliğini sürdürmek için de NATO’yu kullanır ve büyütmek için çalışır. Fransa’nın eski lideri De Gaulles bu gerçeği idrak edip 1960’larda devletini Nato’nun askeri kanadından ayırmıştır. Onun için bütün Avrupa devletleri bu hakikati idrak edip Nato’dan ayrılmalıdır. Çünkü bu ittifak daha fazla Amerikan çıkarlarına hizmet etmektedir.

Körfez Savaşında NATO devletleri Irak’a karşı savaşı başlatmıştı. Bundan ise en karlı Amerika çıkmıştır. Bu savaş üçüncü dünya savaşı olarak nitelenmiştir.

Şu gerçek ortaya çıkıyor ki: Cihan savaşları, kapitalist demokratik sistemin ürünüdür. Birinci, İkinci Cihan Savaşları, Kore Savaşı ve Körfez Savaşı gibi birçok devletin aynı anda bir savaşa girip beraberce ve vahşice bir memleketi yok etmeye çalışmasıdır. Bu cihan savaşları, gayri meşrudur. Eskiden, bütün haçlı devletlerin Müslümanlara saldırması da buna eklenir.

İşte Cihan Savaşlarını çıkartan hep Batı dünyası olmuştur. Bu savaşlar Batı dünyasının veya kapitalizmin vahşetini gösterir. 1600’lerden başlayarak üç yüz yıldan fazla süren direk sömürgeci savaşları da buna eklenir. Avrupa devletleri bütün dünyayı sömürmek için yola çıkmışlardı. Dünyanın batısını ve doğusunu işgal etmişlerdi. Buna göre Batının zihniyetini değiştirmek gerekir ki Cihan Savaşları sona ersin.

Kapitalistlerin hedefi sömürmektir. Bu hedef gayri meşrudur. Onu yok edebilmek için onun kaynağı olan demokratik ve hürriyetçi kapitalist fikri yok etmek gerekir. Genellikle bu Cihan Savaşları, sömürmek üzere olup kapitalist devletlerarasında cereyan etmektedir. Komünist devletleri sömürgecilikle ve kapitalizmle savaşmaya çalışmıştır. Ve bu, sömürgecileri kendi üsluplarını değiştirmeye sürüklemiştir. Fakat komünist fikri zayıf olduğu için kapitalizmi yok edememiştir. Bilahare sömürgeciliği kaldıramamış ve bunun için Cihan Savaşlarını engelleyememiştir

Birleşmiş Milletlerin, dünyada barışı gerçekleştirmek için kurulduğu iddia edilmiştir. Birinci Cihan Savaşının akabinde BM’ler (Cemiyeti Akvam) kurulmuştur. Fakat bu kuruluş İkinci Cihan Savaşının çıkışını, 50 milyon insanın öldürülmesi, Avrupa ve Rusya’nın tahrip edilmesini engelleyememiştir. Çünkü BM’leri kuranlar veya üyeleri kapitalist olanlar bu savaşı çıkartmaktadır. Başka bir ifadeyle; Batı dünyası hem kendisi katil ve hem de kendisi polis ve kendisi hâkim olmaktadır. Bu olacak şey değildir. Bu nedenle BM’ler kesinlikle dünyaya barışı sağlayamaz. Bunu; Irak’a karşı kendisi savaş çıkartmak için karar alıp sömürgecileri saldırtmasında rahatça görebiliriz. Yine Ortadoğu savaşlarının sebebi bu kuruluştur. Çünkü İsrail’in kurulması, onun kararlarıyla gerçekleşmiştir. Somali’ye saldırmıştır. Bosna’daki krizin sebebi ve devamını sağlayan yine kendisidir. Daha doğrusu Müslümanların katlini sağlamış ve hala bunu devam ettirmektedir. Bu nedenle BM’ler ve kuruluşları hiç bir zaman barışı sağlayamaz, tersine birçok savaşın özellikle büyük ve Cihan Savaşların sebebi olmaktadır.

PEKİ, CİHAN SAVAŞLARINI KİM ENGELLEYEBİLİR VE NASIL?

Buna cevap; insanlığın hayrı için çalışan ümmetin devletidir. Böyle ümmetin bir devleti olunca, bu sırf insanlığı kurtarmakla meşgul olur. İnsanların mallarını ve canlarını hedef edinmez. Onlara doğruyu ve gerçeği göstermekle görevlidir. Allah’u Teala şöyle buyurmaktadır

“Siz insanlara çıkartılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten nehyedersiniz ve Allah’a inanırsınız.” (Ali İmran : 110)

İslam ümmeti, bu vasıflara sahip olduğu için en hayırlı ümmet unvanına sahip olmuştur. Hem de insanların yaratıcısı ve onların halini bilen Allah bu unvanı vermiştir. Bu ümmetin Resulü ve Onun örneği olan Muhammed (S.A.S) hakkında şöyle buyurmuştur:

“Seni ancak bütün âlemlere rahmet olarak gönderdik.” ‘Enbiya : 107)

Birçok ayette hak olanın yalnız İslam olduğunu bildirmiştir. İnsanları sıkıntıdan, bedbahtlıktan, birbirlerini ezmek ve zulüm etmekten, birbirlerine kulluk etmekten ve her kötülükten kurtarmak için Allah Kendi Resulü (S.A.S)’i göndermiştir. Bu Resulün ümmeti bu görevi sürdürmüştür. Bu görevi sürdürebilmek için devleti kurmuştur. Kuvveti hazırlayıp cihadını yapmıştır. O zaman Cihan Savaşlarından dünyayı kurtarabilen ancak İslam Devletidir.

Nitekim diğer ümmetler ve onların devletleri, ya sömürgecilik için mücadele ederler, Amerika, İngiltere, Fransa gibi. Ya da milliyetçi egemenliği sağlamak için mücadele eder Almanya gibi… Böyle mücadele gayri meşru ve gayri insanidir. Fakat doğru ideoloji için mücadele yapan devletin mücadelesi meşrudur ve insanidir. Onun tek örneği ise İslam Devletidir. Onun için cihadı ve fethi insanlığın hayrına olmaktadır, sömürgeci savaşa ve sömürgeciliğe hiç benzemez. Fethettiği memleketi sömürmez, ahalisini ezmez. Onları ikinci sınıf insan haline getirmez. Müslümanlar gibi onlarla eşit muamele yapar, onlara zulüm yapmaz. Resulullah (S.A.S) şöyle buyurmuştur : “Kim bir zımmiye eziyet çektirirse bana çektirmiş olur.”

Zımmi olan kimse İslam Devleti’nin hükmü ve emniyeti altında yaşayan gayri Müslimlerdir. Müslümanlar, yargıya ve yöneticiye karşı ve muamelelerde zımmilerden üstün değiller. Onun için milliyetçi egemenlik onların üzerine kesinlikle kurulmaz. Onlar Müslümanlar gibi kendilerini yaratan Allah’ın şeriatının hükmüne uyarlar. Batı sömürgeciliği sömürdükleri memleketlerin servet ve mallarını çalarlar veya bedava alırlar. Aynı anda o memleketlerin ahalisini ezerler, ikinci sınıf insanlar haline getirirler ve kendilerine onları kesinlikle eşit yapmazlar.

Bu nedenle İslam’daki cihad ve fetih hiç bir surette sömürgeciliğe benzemez, tersine gerekli ve haktır. Yapılmazsa Batılılar, bugün ve dün yaptıkları gibi sapık fikirleri yayarlar. Sömürülen insanlara sıkıntılı hayatı sunarlar ve farklı muamelat yaparlar. Çifte standart hükümlerini uygularlar. Allah’ın kullarına zulmederler. Bundan dolayı Allah’u Teala kafirlerin zalim olduklarını nitelemiştir:

“Kâfirler, zalimlerin ta kendileridir.” (Bakara : 254)

İşte küfür hâkim olunca zulüm olur. Bu zulmü kaldırmak için harp etmek hak olmuştur. Allah’u Teala şöyle buyurmuştur:

“Fitne (sapıklık, zulüm ve küfür) kalkıncaya ve yalnız Allah’ın Dini hâkim oluncaya kadar kıtal (harp) yapın.” (Enfal : 39)

Bu sebeple İslam Devleti; hidayetin, nurun ve hayrın yapılması karşısında duran bütün maddi engelleri maddi güçle kaldırmaya çalışır. Fars Devletine karşı cihadı ilan edince Farisilerin komutanı Rüstem, kendisine İslam Devleti’nin elçisi olarak gelen Müslümana soruyor : “Niçin bize geldiniz? İstediğiniz mal ve para ise veririz, ama dönün.” Elçi Rebi b. Amir onu şöyle cevap verdi: “İnsanları kendileri gibi kullara kulluk etmekten kurtarıp, kulların Rabbine kulluk etmeye, dinlerin zulmünden kurtarıp İslam’ın adaletine, dünya sıkıntısından kurtarıp dünya ve ahiretin huzuruna getirmek için Allah bizi size göndermiştir.”

İşte İslam’ın gayesi ve cihaddan maksat budur. İslam Devleti bu gayeyi gerçekleştirmek için insanları öldürmek ve halkları ezmek veya mallarını ve servetlerini hiç hedef edinmez. Ayrıca devletlerarası kitleleşmeleri ve blokların kurulmasını engellemeye çalışır. Savaşların en fazla iki devlet arasında olmasını sınırlandırmaya çalışır. İnsanlara ve devletlerarası platformlarda doğru fikirleri ortaya atıp benimsetmek için gayret sarf eder. Devletlerarası kitleleşmelere ve bloklara karşı, BM’lere karşı ve Cihan Savaşlarının çıkmasına karşı örfler oluşturmaya çaba sarf eder. Fakat kendisi etkili ve korkutucu olabilmesi için en gelişmiş silahı icat eder. Çünkü korkutucu silaha malik olmazsa hiç sözü geçerli olmaz. Etkili devlet, büyük devlet olur. Etkili devlet olabilmesi için şu unsurlar gerçekleşmelidir:

1- Dünyaya ve insanlara götürecek mesaja sahip olmalıdır.

2- Sanayi ve teknolojik devrimi gerçekleştirip ilerlemiş sanayiye malik olmalıdır.

3- Korkutucu en gelişmiş stratejik silahı elde etmelidir.

4- Uzaya çıkmalı ve orada araştırma vesaire yapmalıdır.

5- Birinci büyük devleti sıkıştırıp onu bu makamdan kaydırtmaya çalışmalıdır. Ondan sonra da kendi bu makamı işgal etmeye çalışmalıdır.

6- Diğer devletlere her konuda liderlik etmek için hareket etmelidir.

İslam Devleti’nin bu unsurlara sahip olabilmesi için çalışması farzdır. Öyle çalışınca dünyada sözünü geçirebilir, istediğini yapabilir, istemediğini engelleyebilir. Sadece bölgesel olarak kalırsa hem haram işlemiş olur, hem de diğer büyük devletlerin etkisi altında kalır. Dünyanın yularını kendi elinde tutmalıdır ki hidayet, nur ve hak mesajını taşısın, Allah’ın emrini yerine getirmiş olsun ve bütün insanlığı bütün kötülüklerden ve sıkıntılardan kurtarsın. Çünkü bu işi yapabilen sadece kendisidir. Nitekim Allah bunu bildirmiş ve İslam ümmetine ve onun devletine taşıtmıştır.

Esad Mansur