İŞÇİ VE İŞÇİ SORUNLARI, İŞSİZLİK; KAPİTALİST SİSTEMİNİN ÜRÜNÜDÜR!  İSLAM BUNLARA KÖKLÜ ÇÖZÜM GETİRMİŞTİR. BU ÇÖZÜM İSLAM DEVLETİNDE NASIL UYGULANIR? BUNU AÇIKLAMAK BİZE FARZDIR!!   Kapitalist sistemin temeli laikliktir. Bunun manası dini hayattan ayırmaktır. Yani onu ekonomi, yönetim, öğretim, iç ve dış siyaset, içtimai hayat, ordu, yargı ve hayatın diğer taraflarından uzaklaştırmaktır. Başka bir ifadeyle, hayat, devlet ve onların nizamları dinsiz olacaktır. Din sırf ferdin vicdanında, ahlâkında ve ibadetinde kalacaktır. Bu Hıristiyanlığa uyar. Nitekim bu ideoloji Hıristiyanlar arasında doğmuştur. Bunun gereği temel hürriyetlerdir. Hıristiyan dini hayattan ve devletten uzaklaştırılınca insanlara inanç, kişisel mülk edinme ve fikir hürriyetleri verilmiştir. Mülk edinme hürriyetleri olunca, İnsanlar istedikleri şekilde mülk edinmeye başladılar. Güçlü, imkân bulan, hilekâr ve zeki olanlar değişik yolları arayarak diğer insanların emeklerini istismar etmeye başladılar. Buradan işçiler sorunu doğmuştur. Sermaye sahipleri, işçileri sömürerek çalıştırınca işçi hareketleri ve onların sorunlarını çözmek için düşünceler ve düşünürler ortaya çıkmıştır. Şu var ki, işveren yalnız sermaye sahibi değil, yöneticilere ve güç sahiplerine yakınlık gösterip sermaye temin eden kimsedir. Bu kişiler yöneticiler ve çevreleri yoluyla devletten veya bankasından imkân bulup sermaye temin eder ve bir ihaleyi kazanır. Böylece, işadamı veya sermaye sahibi veya işveren olur. Mülk edinme hürriyetinden çalışma ve çalıştırma özgürlüğü doğmuştur. Bu özgürlüğe göre; işverenler işçileri istedikleri şekilde ve istedikleri şartlarla çalıştırır olmuştur. Bu ideolojinin ilk asrında işçiler 16 saat çalıştırılıyordu. İşverenler istedikleri zaman onları işten çıkartıyorlar ve az bir ücretle çalıştırıyorlardı. İşçiler sakatlanınca veya hasta kalınca onlara herhangi bir ödenek vermiyorlardı. Çocukları ve kadınları da işte eziyorlardı. Bundan dolayı, Sosyalizm ve onun son aşaması olan komünizm doğmuştur. Sosyalistler işçileri örgütlemeye başlamıştır. Kapitalistlere ve sistemlerine karşı hareketler başlattılar. Rusya’da sosyalist devlet kurulunca kapitalistler iyice korktular. Bu nedenle, sosyal adalet veya sosyal yardım fikrini çıkarttılar. Bu fikir bir yamadır, Kapitalist sistemden doğmuş değildir. Sosyalistlere karşı bir tedbirdir ve bir kandırmadır. Bundan sonra, iş saatleri sınırlandırıldı, ücret piyasadaki malların fiyatlarına göre belirlendi veya asgari ücret ölçüsü getirildi. İkramiyeler, tazminat, emeklilik, sağlık sigortası, işçilerin çocuklarına ve meskenlerine yardım etmek, sendika kurmak, ona mensup olma hakkı ve grev yapma hakkı gibi konular ortaya çıkmıştır. Kapitalizmde ücret takdiri işverenlerin vicdanlarına bırakılmış bir şeydir. Çünkü çalıştırma hürriyeti mevcuttur. Fakat Kapitalistler malların fiyatlarını talep veya enflasyona göre belirtmeye başladılar. Asgari Ücret adlı bir formül geliştirdiler. Bunun manası, İşçiler ölmesin veya kendilerine başkaldırmasın ve kendileri için makine gibi çalışsınlar diye belli derecede piyasadaki malları alabilecek ücret vermeye başladılar. İşçinin sunduğu menfaat veya emeğin menfa atına göre değil sırf belli düzeyde geçimini temin etsin diye ücret ölçüsü getirdiler. İşçilerin zaruri ihtiyaçlarını temin edemeyip başkaldırmaya başladıklarını görürlerse onların ücretlerini biraz artırırlar. Nitekim onun başkaldırmasını kendi kontrolleri altına alarak sendika kanunları çıkartıldı. (Pazarlık sendikalar ile İşverenler arasında başlar). Şu var ki, sendikaların işi işçileri aldatmaktır. Zannediliyor ki sendika iyi bir şeydir. İşçinin hakkını korur ve elde eder. Hayır, kapitalistler işçiler kapitalist rejimi yıkmak için başkaldırmasınlar diye bu sendikaları kurdurdular. İşçiler bir aldatmaca içerisinde gidip geliyorlar. Onun dışına çıkamazlar. Nihayet, kapitalistler onların istediklerini vermezler. Onların metoduna göre orta çözüme ulaşıp biraz verirler. Fakat giderler malların fiyatlarını yükseltirler böylece hep işçiler mağlup kalırlar. İşçiler evlerinin kirasını ödeyemeyince onlara belli miktarda yardım ederler. Aslında, ücretlerini tam vermiyorlar, sadece işçileri susturmak ve boyun eğdirmek için bir şey verirler. İşçi bağırdıkça ona biraz verirler ki sussun ve işverene hizmet etmede devam edip emeğini tüketsin. İslam’da ücret işçinin sunduğu menfaate veyahut sarf ettiği emeğin menfaatine göre takdir edilir. Her işin uzmanları var, bunlar çağrılır. İşçinin işe kendi menfaati veya sarf ettiği emeğin menfaatını değerlendirirler. Bunların değerlendirmesiyle gerçek ve tam ücret tayin edilir. Malların fiyatlarına veya enflasyona bakılmaz. Asgari ücret diye bir şey yoktur. Çünkü bunlar işçinin gerçek ve tam ücreti değil eksik ve gerçek olmayan ücrettir. Ayrıca İslam’da işçinin ücretinden hiç bir şey kesilmez. Vergi, emeklilik ve sağlık sigortası için bir şey kesilmez. İşçiden vergi alınmaz; Çünkü İslam Devleti vergiyi olağanüstü hallerde, devletin bütçesinde para olmayınca yalnız zenginlerden tahsil eder. Bu zenginlerin güçlerini değerlendirir herkesten belli bir miktar alır. Ondan sonra tahsil etme işi kesilir. Nitekim devlet, kamu mülkiyetinden (herkese ait mal, petrol ve yeraltındaki servetler gibi), vergi almadan önce, halkın ihtiyaçlarını temin eder ve vergi tahsil etmeye gitmez. Fakat Kapitalist devletlerde kamuya ait mallar ve servetler hep özel şirketlere devredilir. Böylece devletin tek geliri vergi olur. Hem de bu şirketlerden aldığı vergiyi iade eder. Çünkü üreticiler için vergi iadesi vardır. Tüketiciler için bu yoktur. Böylece, zenginler daha zengin olur. Fakirler daha fakir olur ve dar gelirliler darda yaşarlar. İşçiden emeklilik için ücretinden kesilmez. Kapitalist sistemi işçileri kandırarak emeklilik için ücretlerinden bir miktar keser. İşçi 60 veya 65 yaşından sonra emekli yapılıp ona eski ücretinin üçte ikisi verilmeye başlanır. Belki bu işçi bu yaşa kadar yaşamaz veya bu yaştan sonra fazla yaşamayabilir. 30 veya 40 senedir ücretinden hep kesinti yapıldı ve bu kesilen parayla sigorta şirketleri yatırım yapmış ve çok para kazanmış olur. Ondan sonra işçi hesabına kazandıklarından veya kestikleri paradan az bir müddet için belli miktar verirler. Misal olarak, İşçi ücretinden emeklilik için 100 mark keserlerse senede 1200 mark kesmiş olur. 30 veya 40 sene içerisinde ne kadar kazanmış olur? 30’u veya 40’ı 1200’e çarp? Ayrıca, sigorta şirketi 1200 markı çalıştırır çok kar elde eder. İşçi emekliliğinden sonra 10 sene yaşayacaksa maaşının üçte ikisi 1200 marktı. 10 sene için verirler öbür senelerin kesintileri artı kazandıklarını sigorta şirketleri yemiş olur. Bu büyük hırsızlıktır. İslâm devletinde, İşçi ücretini eksiksiz ve kesinti olmadan alır. Emeklilik için yaş yoktur. İstediği zamana kadar çalışabilir. Aciz olursa temel ve zaruri ihtiyaçlarını temin edecek parası veya geliri yoksa mirasçılardan kendisine temin edilir. Mirasçıları fakirse veya onun ihtiyaçlarını temin edemezse veya onlar yoksa devlete intikal edilir. Devlet Beytül maldan bu muhtaç insana temel ve zaruri ihtiyaçlarını temin etmek zorundadır. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: “Kim bir mal geride bırakırsa mirasçılarına verilir, kim bir aciz kimse geride bırakırsa o bize getirilir.” (Buhari, Müslim) Mecburen devlet o kişinin her zaruri ve temel ihtiyacını temin eder. Sağlık sigortası için kesinti olmaz. İslam devleti herkese sağlık hizmetini bedava temin eder. Ayrıca İslam devletinde öğretim hizmeti bedavadır. Buna göre, İslam’da sendika yoktur. Çünkü problem çözücü özelliği yoktur. İşçi tam ücretini ve hakkını alır. Haksızlığa uğrarsa hemen mahkemeye gider. Mahkeme onun hakkını hemen temin eder. Hem de Mahkeme masrafı yoktur. Nitekim sendika bir grubun işçilerini güden bir kuruluştur. Hâlbuki bu yetki sadece devlete aittir. Bu sebeple İslam’da onun kurulması caiz değildir. Ancak Halife işçilerin işlerinden sorumludur ve İslam’a göre bütün meselelerini çözer. Kapitalist devletin hedefi milli geliri artırmaktır. Gelirin dağılmasına bakmaz. Hatta bu gelirin büyük kısmının az ellerde birikmesini sağlar. Büyük sermaye sahipleri olunca yatırım yapar ve proje çizerler. Halkın çoğu onların işçileri haline getirilir. Herkesin elinde sadece geçinecek miktar kalsın diye siyaset uygular. İslam devletinin ekonomide hedefi: memleketin serveti ve gelirinin her ele akmasını sağlamaktır. Devlet, herkesin temel ihtiyaçları olan yiyecek, giyecek ve meskeni temin etmesine, bundan ziyade zaruri ihtiyaçları olan ev eşyaları buzdolabı ocak ve ulaşım aracı gibi temin etmesi ve ondan sonra lüks ihtiyaçlarını temin etmesine imkân sağlar. Allahu Tealâ şöyle buyurdu: “Mallar sadece zenginlerin ellerinde dolaşmasın” (Haşr:7). Kamuya ait servetler ganimetler gibi önce Allah ve Resulune (devlete) ve sair fakirlere verilir. Buna kıyasen kamu mülkiyeti özel şirketlere verilmez. Devlet işletir, onun gelirini halkın hizmetine ve fakirliğini tedavi etmek için tahsis edilir. Böylece, İslam’da ve devletinde İşçilerin sorunu yoktur. İşçilerin sendikaları yoktur. Çünkü devlet onların işlerine ve meselelerine bakar. Bütün sorunlarını çözer. Tam ücretlerini temin eder. Grev diye bir şey bilinmez. Çünkü İşçiler sundukları menfaat ve işinin menfaatine göre eksiksiz gerçek ücret alırlar. Emeklilik, vergi ve sağlık sigortası için ücretlerinden bir kuruş dahi kesilmez. Yaşlanıp aciz olursa veya sakatlanıp çalışamazsa, geliri veya parası kendisine bakacak mirasçısı yoksa devlet ona bakacaktır. Çevre-ye göre temel ve zaruri ihtiyaçlarını temin edecektir. Bu şekilde İslam işçilerin sorunlarını temelden çözmüş oldu. Ancak kâfir ve zalim kapitalist sisteminde işçilerin sorunları vardır. Sosyalizm bu sisteme karşı tepkisel bir sistem olarak doğar. İslam sistemine karşı doğmaz. Tersine işçiler ve ezilenler İslam sistemini tanıdıkları zaman ona girerler. İşsizlik sorunu da kapitalist sisteminden kaynaklanır. Şöyle ki: Kapitalist sisteminin ana meselesi üretimi ve dedikleri gibi milli geliri artırmaktır. Önemli olan memlekette çok para olsun. Ama bu paranın kimin elinde olduğu kendisi için hiç önemli değildir. Bu nedenle, memleketin gelirini veya üretimini ve hasılatını dağıtmaya çalışmaz. Tersine bunun belli ellerde birikmesine çalışır. Onun düşüncesine göre sermaye pek az ellerde birikirse proje, yatırım ve iş yapılır. Servetler ve paralar dağılırsa büyük iş yapılmaz. Bu sebeple devlet işleri yapanlara yardım eder ve halka ait kamu mülkiyetine dâhil olan servetleri petrol, demir, kömür, bakır, altın gibi yeraltı zenginliklerini özel şirketlere verir. Barajlar, yollar, iletişim sistemleri, demiryolları gibi kamu menfaatlerini de özel şirketlere verir. Pınar ve kaynak su gibi böyle şeyleri şirketlere verir. Devlet hiç bir şey üstlenmek istemez. Çobanlık görevi yapmak istemez. Sadece vergi tahsildarı ve şirketlere imkân tanıyan bir kuruluş olmayı ister. Misal olarak son zamanda Amerika, İngiltere ve Japonya’da büyük şirketler birleşmeye başladı. Dünya çapında rekabet yapabilecek güç sahibi olabilmek amacıyla. Bu nedenle Almanya geri kalmak istemediği için iki büyük özel Demir Çelik fabrika ve şirketinin birleşmesini destekledi. Devlete ait bankalar bu özel şirketlere kredi açtı. Almanya Devleti bunun sonucunda birçok işçinin işten atılacağı ve işsizler ordusuna katılacağını bildiği halde bunu yaptı. Bu devletler için işsizlerin artması fazla sorun değildir. Çünkü insanları düşünmezler. Düşündüğü şey memleketin gelirini artırmaktır. Büyük ve özel firma şirket olunca büyük gelir temin edilir diye düşünür. Çünkü dışarıda diğer şirketlerle rekabete girebilir, iş alabilir, yatırım yapabilir. Bu nedenle diğer kapitalist devletlerin özel şirketleri Almanya’nınki gibi dışarıda birçok fabrika kuruyor. Almanya’da üretilirse daha pahalı olur, burada işçilik pahalı vergi yüksek, diğer ülkelere götürmek için yol masrafı vs. vardır. Ama Rusya’da veya Mısır’da veya Türkiye’de veya diğer Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde fabrika kurulunca pazar bulmuş olur ve daha fazla gelir sağlamış olur. Bundan dolayı Almanya’da işsizlerin sayısı artmasına rağmen Mercedes ve Volkswagen gibi araba üreten şirketlerin gelirleri çok artmıştır. Hayli kar sağlamıştır. Çünkü dışarıda birçok yerde fabrika açtılar. Son günlerde Mercedes şirketi Mısır’da arabasını üretip orada ve birçok Afrika devletinde satmak için fabrika kurdu. Peki, İşsizlere ne yaparlar? Herkese bir kaç yüz mark verirler böylece onları yatıştırmaya çalışırlar. Çünkü bunları çalıştırırlarsa işleri hantallaşır ve yavaşlatırlar böylece fazla kâr elde edemezler. Nitekim komünizm tehlikesi yok olunca kapitalist devletler hiç işsizleri ve fakirleri fazla hesaba katmaz oldular. Hatta işsizlere verdikleri yardımları kısmaya başladılar. İşte kapitalist düşüncesi yüzünden dolayı bu sorun doğmuştur. İslam’ın düşüncesi farklı olduğu için böyle sorun pek doğmaz. İslam’ın düşüncesi şöyledir: Mülk Allah’ındır. Bu mülkten herkes faydalanmalıdır. Allah’ın yarattığı bütün servetlerden herkes nasibini almalıdır. Mallar toplumun bütün fertlerine dağıtılmalıdır. Hiçbir fakir kalmamalıdır. Herkese temel ihtiyaçları olan yiyeceği, giyeceği ve meskeniyle birlikte zaruri ihtiyaçları olan tedavi, emniyet, eğitim, ulaşım gibi hususları temin etmelidir. Ondan sonra herkesin lüks ihtiyaçlarını temin etmeye imkân sağlar. Bu sebeple mal ve paraların belli ellerde birikmesi fikrine terstir. “Mallar sadece sizden zengin olanların ellerinde dolaşmasın…” (Haşr:7).   Ganimet ve fey gibi kamuya ait mallar önce muhtaçlara verilir. Nitekim fakirin manası muhtaçtır. Muhtaç olan; yiyeceği, giyeceği ve meskenini temin edemeyen kimsedir. Ayet ve hadisler bunu göstermektedir. Ayrıca, Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem tabipleri halka bedava hizmet etmek için tayin etmiştir. Bedir esirlerini serbest bırakmak için her birinin 10 Müslüman çocuğuna okuma yazmayı öğretmesini istedi. Böylece devletin sağlık ve eğitim hizmetlerini bedava temin etmesine dair delil budur. Buna göre, devlet herkese mülk ve iş temin etmeye şöyle çalışır. 1. Ziraat alanında ise, toprağı işletmek isteyene işletebileceği kadar toprak verir. Toprağını üç sene ihmal edenden geri alır. Çünkü herkesi çalıştırmak istediği gibi toprağı işlettirmek ve onun üretmesini sağlamak istiyor. Ayrıca devlet çiftçilere yardım eder. 2. Hayvancılık alanında çalışmak isteyene yardım eder. Mera (otlak) yerleri hazırlanır. Çünkü bu yerler kamu mülkiyete dâhildir. 3. Ferdi mülkiyete dâhil olan sanayide herkes fabrika kurabilir. Nitekim ziraat ve hayvancılık alanlarında bütün sanayi ferdi mülkiyete dâhildir. 4. Kamu mülkiyeti ve devlet mülkiyetine dâhil olan sanayide devlet ücretle insanları, makinaları ve araçları çalıştırır. O mülkiyetin bir kısmını alarak sadece sundukları menfaate karşı ücret alırlar. Ama bu üretilen maddeleri devletten satın alıp istedikleri bir iş ve fabrika kurabilirler. Misal olarak devletten demir satın alıp araba fabrikası kurabilir. Çünkü Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem tuz gibi tükenmez maddeleri kişilere vermeyi reddetti. Ondan herkesin faydalanmasına yol açtı. Bir kişi oradan nasibini alırsa ve diğerlerine satarsa engellenmezdi. Böylece herkes nasibini kamu mülkiyetinden alır. Ona satabilir. Ayrıca devletten bundan satın alabilir ve onu işletebilir. 5. Fabrika kurmak veya ticaret yapmak isteyen veya herhangi bir alanda çalışmak isteyen sermayeye muhtaç kalırsa devlet beytül maldan kendisine faizsiz borç verir. 6. Devlet her sanatla ilgili insanların eğitimlerini sağlar. Herkesin mesleği olsun diye çalışır. Her meşru alanda ve dalda insanların çalışmasına imkân temin eder. 7.Çalışabilir halde olupta iş bulamayana iş temin eder. Hiç ona iş temin edemezse onun bütün temel ve zaruri ihtiyaçlarını temin eder. 8.Geliri olmayan çalışamayanlara, aciz olanlara mirasçıları kendilerine bakamazsa devlet bunlara bakar. Bütün temel ve zaruri ihtiyaçlarını temin eder. 9.Kadınların çalışması farz değil, mubahtır. Devlet onları çalışmaya zorlayamaz. Babalar ve kocalar da onları çalışmaya zorlayamazlar. Bunlar onlara bakmalıdırlar. Baba kızına ve koca karısına bakmalı ve bütün ihtiyaçlarını temin etmelidir. Babaları ve kocaları yoksa veya fakirse diğer mirasçılar onlara bakmalıdır. Nitekim kadının asıl görevi ev terbiyecisi ve anne olmaktır. Evin, kocasının ve çocuklarının iç ihtiyaçlarını temin eder. Yemek pişirir ve temizlik yapar vs. Çünkü Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem kendi hanımlarını ev işlerinde çalıştırıyordu. Kendi kızı olan Fatıma (r.a)’ya evinin, çocuklarının ve kocasının işlerine bakmayı emrettiği gibi kocası olan Ali (r.a)’ye dışarıda rızık temin etmeyi emretmiştir. Böylece, toplumun yarısı ailenin huzurunu ve rahatını temin etmeye çalışır. Yarısı ise, dışarıda ziraat, sanayi, ticaret ve sair işlerde rızık temin etmeye çalışır. Bu şekilde toplumun yarısı olan kadınlara iş temin etmek zahmetinden kurtulur. Çünkü onların daha değerli ve önemli işleri var. Evin ve ailenin huzurunu temin etmek ve çocukları yetiştirmektir. Ancak çalışmak isteyen kadının çalışması engellenmez. Kapitalistler komünistler gibi kadını çalışmaya mecbur ederler. Yoksa onu yaşatmazlar. Şu noktaya herkesin dikkatini çekmek istiyoruz: Müslümanın hedefi işi gücü çalışıp para tahsil etmek değildir. Onun gayesi Allah’ın rızasını ve ahireti kazanmaktır. Bu nedenle ruhi, Ahlaki ve insani değerleri gerçekleştirmek için çalışır ve zaman ayırır. Bütün vaktini para tahsil etmekle geçirmez. Aşırı zengin olmaya çalışmaz. Fakat zengin olmaya yani diğerlerine muhtaç olmamaya ve çevreye göre geçinmeye çalışır. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle dua ediyordu: “Allah’ım hayatıma yetecek kadar ver” kral gibi yaşamayı reddetti. Muhtaç olmamaya çalıştı. Allahu Tealâ şöyle buyurmuştur:  “Allah’ın sana her verdiğinde Ahireti gaye edin. Fakat dünyadan nasibini unutma. Allah sana nasıl iyilik etti ise sen de öyle iyilik et. Yeryüzünde fesat ve bozgunculuğu gaye edinme. Şüphesiz ki Allah bozguncuları hiç sevmez” (Kasas :77) Ayrıca, Allah her gayri meşru işi ve mülk edinmeyi haram kılmıştır. Oradan çok para temin edilirse dahi onu haram kılmıştır. Faiz, içki imalatı ve ticareti, kumar, domuz ticareti ve kadın ticareti gibi işlerden çok para kazanç temin edilebilir olsa bile haram kılınmıştır. Buna göre önemli olan kazanç sağlamak değil Allah’a kulluk etmek ve onun rızasını kazanmaktır. Çünkü insan bu dünyada geçici olarak bulunuyor. Asıl hayat ahirettir. Bu dünyada Allah’ın rızasını kazananlar orada her lezzetli şeyi çalışmadan elde edecekler. Bundan dolayı, İslam’ın bakışı ekonomik ilişkilerinin temelini oluşturur. Kapitalist ve sosyalist sistemlerin ve buna uyanların derdi! Nasıl tok olacaklar, nasıl bol para elde edecekler ve nasıl bu paranın tadını çıkartacaklar. Özetle, İslam’da işçiler ve işsizler sorunu yoktur. Bu Kapitalist sistemin ürünüdür ve temelinde yatmaktadır. İslam; her hangi bir nedenle bunların izleri meydana çıkarsa, hemen ahkâmına göre çözer. Ancak onun Hilafet devleti olacaktır ki bunun icraatını uygulasın. Yoksa devletsiz fertler bu sorunları çözemezler. Şimdiki gibi kapitalist sistemin icraatı altında ezilirler. Kapitalist sistemine binaen vakıf ve dernek kurup bunları çözmeye çalışırlarsa hem mevcut olan sisteme göz yummuş olurlar hem de kısmi ve yamalı çözüm sağlamış olurlar. Ayrıca İslam devletini kurmak için çalışmazlarsa büyük günahkâr olurlar. Müslümanlar şunu unutmamalıdır: Onların asıl görevleri bütün dünyayı küfür ve zulümden kurtarmaktır. Yoksa kapitalist sistemi içinde bir vakıf veya dernek kurmakla yetinmeleri çok tehlikelidir, dünyanın ve ahiretin vebalını görürler. Dünyayı kâfir, zalim kapitalist sisteminden kurtarmanın tek yolu İslâm Hilâfet Devletinin kurulmasıdır. Ancak, onun gölgesinde işçiler ve işsizlik sorunları çözülür.  
Esad Mansur.