AMERİKAN’IN SİYASETİ YENİ BAŞKANIN GELMESİ İLE DEĞİŞİYOR MU?

Yönetimde ki yeni kadronun dış siyaset çizgileri nedir? Bu siyasete nasıl galip gelinir?

Amerika kapitalist bir devlettir. Bunun temeli laikliktir. Laikliğin manası; dini hayattan ayırmaktır. Buna göre, din devletten ve siyasetten uzak olur. Sadece, dünya kazancı düşünülür ve dinin ölçüleri hayatta rol oynamaz. Onlara göre, din ferdi ve vicdani bir olaydır. Ferdin inancı ibadeti ve ahlakı kendisine ait olur ve ibadet yerlerinde mahsurdur. Toplumla, devletle ilgili hayat nizamını, ceza kanunlarını dinden almazlar ve kabul etmezler. Böylece yönetim sistemini ve hayat nizamını kendi çıkarlarına ve menfaatlerine göre tayin ederler. Onların hadareti, kültürü ve yaşam tarzı bu esasa dayalıdır.

Kapitalist sistemin hedefi, menfaati temin etmektir. Bu sebeple, kapitalistler sömürgeciliği bir metod olarak benimsediler. Avrupa kapitalizmi benimseyince, hedef olarak diğer memleketleri sömürmek için yarışa girdiler.

Avrupa, kuzey ve güney Amerika, Avustralya, Afrika ve Asya memleketlerinin servetlerini çalmak ve halklarının kanlarını emmek için büyük küçük savaşlar çıkardılar. Hatta zaman zaman sömürgeciler birbirleriyle savaşıyorlardı; Napolyon savaşları, İngiltere-Fransa savaşı, İngiltere-Hollanda savaşı, İspanyanın diğer devletlerle savaşması, Birinci ve İkinci Cihan savaşları v.s. hepsi sömürgecilik içindir ve sömürgecilerin çıkarttıkları savaşlardır. Bu savaşlarda milyonlarca insan öldürüldü, milyonlarca bina, fabrika tahrip oldu.

Amerika, 1776’da sömürgeci İngiltere’den bağımsız olunca; Kapitalizmi benimsediği için kendisi de sömürgeciliğe başlamıştı. Buna ilk önce Güney ve orta Amerika’da başladı. Eski dünyadan uzaktı ve yenidünyada sömürgecilikle yetiniyordu. İkinci Cihan savaşından sonra durum değişti. Avrupa bu savaşta yıkıldı ve onu tehdit eden Sovyetler Birliğinin Batı Avrupa’yı yutacağı ve ondan sonra kendisine saldıracağından korktu. Bu nedenle uzletten, yani yenidünyasından çıkıp eski dünyada yayılmaya ve nüfuz sahibi olmaya karar verdi. Ayrıca, eski dünyanın servetlerini kokladı ve bu servetlere ağzı sulandı. Böylece, Amerika yenidünyada olduğu gibi eski dünyada da egemenliğini sağlamaya başladı. Afrika ve Asya’daki sömürgeci Batı devletlerinin nüfuzunu yok edip yerine geçmek için siyasi rotasını çizdi.

Bugünlere geldik, Sovyetler Birliği yıkıldı, Amerika, Afrika ve Asya’da birçok memleketten eski sömürgecileri kovabildi ve oraların yerine kendisi oraları sömürmeye başladı. Fakat hâlâ bu ülkelerde eski sömürgecilerden İngiltere ve Fransa’nın nüfuzu vardır. Bu sebeple, birçok yerde bölgesel savaş çıkartılmaktadır.

Amerika’nın dış siyasetinin temeli sömürgeciliğe dayalıdır. Başkanları ve yöneticileri ne kadar değişirse değişsin, bu temel siyaset değişmez. Sadece üsluplar, araçlar ve sloganlar değişebilir. Yeni yönetime başka şekilde bakmak aptallıktır. Böylesine bir bakış siyaseti idrak etmemekten kaynaklanır.

Yeni yönetimin dış siyasetinin çizgilerine gelelim; Evvela şunu söylemek istiyoruz. Yeni başkan eski Amerikan başkanı olan George Bush’un oğludur. Yeni başkan, babasının yönetim kabinesinde görev almış kişileri mühim makamlara getirmiştir. Yardımcısı, eski savunma bakanı, dışişleri bakanı ise babası döneminde Genelkurmay görevinde idi. Sanki yeni başkanın üzerinde babasının etkisi vardır. Yeni dışişleri bakanı Colin Powell’in açıkladığı yeni dış siyasetin çizgileri sanki babasının eski siyaset çizgisidir. Zannedilen odur ki; bunda babasının rolü var ve onun siyasetini izleyecektir. Yani kabadayılığı ve sertliği kullanacaktır. 18.01.2001’de bu yeni dışişleri bakanının ilan ettiği çizgiler şöyledir;

1. Amerika dünyadan (eski dünyadan) geri çekilmeyi düşünmediği gibi Amerikan çıkarı neredeyse ve lehine bir durum oldukça müdahale edecektir.

2. İsrail’le barışı sağlayan işlerde devam edecek ve Filistinlilerin şiddeti durdurması için Arafat’a baskı yapılacaktır. Önce şiddet durdurulacak sonra iki taraf arasında görüşmeler devam edecektir. Buna paralel olarak Suriye ve İsrail arasında görüşmeler başlatılacaktır.

3. Daimi barış; o bölgede İsrail’e Amerika’nın desteğine bağlı olacaktır. Bu nedenle, 06.02.2001’de yapılacak İsrail başkanlığı seçiminin neticesi kesinleşmeden önce yeni yönetim adım atmayacaktır.

4. Irak’a verilen cezalar uygulanacak ve Saddam’a karşı muhalefet desteklenecektir. Irak tehlikenin kaynağı olmadığını ispatlanıncaya kadar Amerika Irak’a karşı katı siyasetinde ısrarla devam edecektir.

5. Yönetim, İran’la ilişkide bazı değişiklikler yapmaya hazırdır. Böylece Amerika ile İran arasında diyalogun yapılmasına teşvik edilecek, aynı anda Washington ve Tahran arasında ticari bağlantılar kuvvetlendirilecektir. Ayrıca İran’ın terörizmi desteklemesinden, kapsamlı şekilde yok edici silaha sahip olmak için uğraşmasından ve insan haklarını ihlal etmesinden Amerika’nın kuşkuları bulunmasına rağmen, İran’da yeni çıkan reformcu akım desteklenecektir.

6. Amerika ve Avrupa arasındaki ilişkide ana nokta ise NATO’dur. NATO gücüne yararlı olacak ve onu zaafa uğratmayacak savunma imkânlarını pekiştirme hareketlerini hoşça karşılar. Batı müttefikleri NATO’nun üyelerini çoğaltma çabalarına karşı gelen Rusya’nın muhalefetinden çekinmemelidir.

7. Çin bölgesel bir rakiptir. Fakat düşman olma derecesine ulaşmayacaktır. ABD, Çin’in rakip olmaktan çıkıp düşman olmaya dönüşünü engellemelidir. Washington, Taiwan adasının (Milli Çin) Çin’den bir parça olduğunu tanır. Fakat Çin bu adayı kendisiyle birleştirmek için kuvvet kullanmaya gitmemelidir. Aynı anda, ABD Taiwan’ın savunma ihtiyaçlarını temin etmeye devam edecektir.

8. ABD, Rus halkının geleceğini netleştirmesine yardım edecektir. Rusya yerli reformlar yapmadıkça onunla alaka başarılı ve kuvvetli olmayacaktır. İki devlet nükleer silah depolarını azaltmaya çalışmalıdır. Washington, Moskova’nın nükleer silahlarını parçalama programlarına yardımları artırmalıdır.

9. ABD, Kuzey Kore’ye karşı uyanık ve dikkatli olmalıdır. Aynı anda, Kuzey Kore Washington’un kuşkularını yok edebilirse Washington onunla diyalog kurmaya hazır olacaktır. Bununla beraber, Kuzey Kore ile Güney Kore arasında diyalogu hoşça karşılar. Kuzey Kore’nin nükleer programlarını dondurmaya mukabil ABD Kuzey Kore’nin petrol ve yeni santrallerinin ihtiyaçlarını temin etmek için, anlaşmalara bağlı kalacaktır.

10. Balkan bölgesinde, zaman içerisinde diğer müttefiklerle dayanışma içerisine girilerek Amerikan kuvvetlerinin sayısını azaltma işini gerçekleştireceğine dair Bush’un umudu vardır.

11. Uzun müddet için barışı koruma operasyonlarında Amerikan kuvvetlerinin katılması istenmeyen bir şeydir.

12. Kuvvet dengesinin yeniden bozulmasından ve silahlanmada yeniden yarış başlatılmasından kaynaklanan korkular nedeniyle Çin, Rusya ve dünya devletlerinin çoğunun itiraz etmesine rağmen Bush yönetimi, füzeleri yayma planına devam edecektir.

13. ABD, Afrika devletleriyle ilişkiyi devam ettirmelidir. Fakat Afrikalılar kendi durumlarını düzeltmek, savaşlara son vermek ve bozgunculuğu durdurmak için zâti çabalar göstermeliler.

14. ABD, Latin Amerika’da demokrasiyi ve açık pazarları teşvik etmelidir. Bush bu bölgenin bütün devletleriyle hür ticari anlaşmaları yapmayı istiyor. Kolombiya’ya Clinton yönetimi zamanında gönderilen yardımlara devam edilecektir.

15. Güney Asya’da barışı korumak için, ABD Hindistan’a yardımını artırmalıdır. Aynı anda, Pakistan’daki dostlarını unutmamalıdır.

16. Bush, devlete mukabil olarak ferdin kutsallığını daima göz önünde bulunduracaktır. Siyasi tutuklulardan kadın haklarına kadar, insan haklarına önem verme konusu gündemden düşmeyecektir.

İşte, açıklandığı gibi yeni yönetimin dış siyaseti budur. 1. nokta dış siyasettin ana esas olmasıdır. ABD, 1946’dan itibaren bu siyaseti devam ettiriyor. O tarihte uzleti terk edip dünya memleketlerine müdahale etmeye başlamıştı. Ortadoğu’da ve diğer yerlerde ki canlı gelişmeler, bugünün de ana meselelerindendir. ABD İsrail’i desteklemeye devam edecektir. Çünkü kendisi bu devleti kurdurdu ve besledi. ABD, Ortadoğu’yu sömürebilmek, İslam memleketlerinin birleşmesini, tek İslam devletine dönüşmesini ve kalkınmasını engellemek için, Yahudileri o bölgeye yerleştirdi. Bununla kalmayarak Yahudileri bir köpek gibi Müslümanların üzerine salmaktadır. Ayrıca Yahudilere her hususta yardım ederek onları korumaktadır. Müslümanlar ve bunlardan parça olan Arapların ve Filistinlilerin İsrail’i tanımaları ve kabul etmelerini sağlamak için barış hikâyesini çıkarttı. ABD, bunu yerleştirebilmek için Batı Şeria ve Gazze’de İsrail’in egemenliği altında olacak Filistin devletini kurduracaktır. Bu şekilde Müslümanları, onlardan bir parça olan Arapları ve Filistinlileri memnun ettireceğini zannediyor. Bu nokta da Amerika eski siyasetini sürdürecektir.

Suriye-İsrail temaslarını başlatacak böylece nihai barış gerçekleşsin. Zaten bu temaslar, gizli anlaşmayı gerektirmektedir. Böylece, İsrail’i bölgeye yerleştirmek ve Müslüman toprağının gaspını meşrulaştırmak için Filistin meselesinde son hususların gerçekleştirilmesi bekleniyor. Bu gerçekleştikten sonra hiçbir kimse gaspçı varlık olan Yahudi devletini yok etmeyi düşünemeyecektir. Bunu düşünen Müslüman tutuklanacak ve cezalandırılacaktır.

Irak’a karşı Bush, babasının siyasetini canlandırmak istiyor. Böylece, Irak’a karşı dişlerini gösterecektir. Tâki Saddam ABD’ye boyun eğinceye kadar veya devrilinceye kadar. Nitekim ABD geçen sene Irak’a karşı yumuşaklık gösterdi, kendi ajanları ve dostlarının Irak’la yakınlaşmasına müsaade etti. Orada onun hedefi Irak dâhil olmak üzere petrol bölgesi olan Körfez memleketlerine ve petrollerine el koymaktır. Bunun için hem sertlik hem de yumuşaklık gösterecektir.

İran Cumhurbaşkanı Hatemi ve onunla beraber olan yönetim erkânları Amerika’nın dostlarıdır. Bunlara Reformcu akım denilir. ABD, onlarla ilişkilerini pekiştirecektir ve İran petrolünü kaptırmamak için ticari ilişkileri geliştirecektir. Aslında, ABD Panamalı ve Meksikalı şirketler adı altında uzun zamandan beri yatırım yapıyor. 21 seneden beri ABD, İran devriminin arkasında duruyordu. İran İslam boyasıyla boyanmış olsa da İslam’ı getirmediler. Müslümanları aldatmak için İslam’dan bazı hükümler getirildi. Gizlice ABD ile ilişkisini devam ettirmektedir.

ABD, Avrupa’nın kendisinden ayrılmasını ve ayrı güç oluşturmasını engellemek için NATO’yu muhafaza ediyor ve genişletiyor. Savunma imkânlarını pekiştirme hareketlerinden maksadı Avrupa’nın kendi gücünü artırma ve birleşme teşebbüslerine işaret etmektedir. Bu hareketler NATO’yu zaafa uğratmasın ve NATO lehine olsun. Bunun manası, Avrupa’nın ayrı bir güç oluşmasına karşı geliyor. Aynı anda, Rusya’ya karşı Doğu Avrupa veya başka ifadeyle Rusya’nın eski nüfuz bölgesini NATO’ya bağlama işine devam edecektir. NATO adı altında Amerikan nüfuzu artar ve yeni müstemlekeler kazanılır.

Çin geniş ve nüfuzu çok olan bir memlekettir. Amerika’nın ticareti için burası çok kârlı pazardır. Bölgesel rakip denilince sadece o bölgede etkinlik kastedilir. Çin sadece o bölgede etkindir ve evrensel çapta ekonomik ve siyasi etkinliği yoktur. İdeolojik komünistler döneminde Çin’in durumu böyle idi, şimdi ki kapitalist komünistler döneminde durumu daha değişik değildir, tersine etkisi daha azdır. Amerika Çin’i ticari muamelelerde birinci devlet olarak sayıyor ve ona öncelik veriyor. Onu ticaret ve ekonomi yoluyla komünizmden uzaklaştırdı ve ona tam kapitalist bakışını ve fikrini kabul ettirmeye çalışmaktadır. Bunun sayesinde Çin’i sömürebilecek ve ona egemen olabilecektir. Taiwan’ın Çin’e ait olduğunu bazı tavırlarıyla ortaya koyuyor. Taiwan’ın Çin’e ilhak edilmesini bir koz olarak kullanıyor. Buna mukabil Çin’den bir takım tavizler isteyecektir. Bu nedenle, Çin’in Taiwan’ı kendisine kuvvetle ilhak etmesine karşı geliyor.

Amerika’nın Rusya’ya karşı siyaseti hem Rusya’nın iç meseleleriyle ilgili hem de nükleer silahıyla ilgilidir. İç meseleleri ise, Rusya komünizmi tamamen terk etti kapitalizmi benimsedi ve demokrasiyi uyguluyor. Amerika’nın, Rusya’nın iç siyasetine ilgisini çeken şey onun federasyonudur. Amerika’nın uzak hedefi bu federasyonu parçalamaktır. Fakat Avrupa’yı ve Çin’i korkutmak için Rusya’nın belli derecede kuvvetli kalmasını istiyor. Bu sebeple, ABD, Çeçenistan’da Rusya’yı destekledi. İlerde bu durum değişebilir. ABD, Rusya’nın nükleer silahını söküp parçalamasını istiyor. ABD, Rusya’nın kendisine tehlike olabilecek güç olmasını istemez. Sadece Avrupa ve Çin’le onu dengelemeye çalışıyor. Yalnız tek başına en büyük devlet olarak kalmayı devam ettirmek istiyor. Avrupa, Rusya ve Çin’in kendisinden daha aşağı seviyede kalmalarını, sadece bölgesel olarak birer büyük devlet olmalarını kabul eder ve onları birbirine karşı kullanmayı hedef edinir.

ABD, Kuzey Kore’nin nükleer silah geliştirme programını durdurabildi. Onu Güney Kore’ye yaklaştırıyor. ABD Güney Kore’ye egemenliğini sağladığı gibi Kuzey Kore üzerine bu egemenliği sağlamak için çalışıyor.

ABD, Balkan bölgesinde yangınları Avrupa’ya karşı çıkartmıştı. Avrupa Birliğinin acizliğini gösterip yalnız kendisinin yangınları söndürebileceğini ispatlamaya çalıştı. Bununla beraber, Avrupa Birliği için sorun çıkartıp onların birliğinin tamamını engellemek ister veya o birliğin zayıf durumda kalmasını Amerika ve NATO’ya muhtaç kalmasını ister. Böylece, Amerikan egemenliği Avrupa üzerinde devam etsin.

Balkanlarda Amerika Avrupa’ya kendi liderliğini ispatladı ve NATO adıyla hareket ettiği için NATO’nun devamlılığının gerekliliğini Avrupa’ya gösterdi. Çünkü Avrupa NATO’yu terk edip AB askeri gücünü oluşturmayı istemektedir.

Amerika müttefikleriyle danışarak kuvvetlerinin sayısını zaman içerisinde azaltacak deyince Balkanlarda onlara liderlik ettiğini gösteriyor. Ayrıca, Amerika hedefini gerçekleştirdikten ve ajanları yerleştirdikten sonra, orada büyük kuvvet bırakmak istemez. Bu nedenle, uzun müddet için barışı koruma operasyonlarında Amerikan kuvvetlerinin katılması istenmeyen bir durumdur, denilmiştir. Çünkü barışı koruma bahanesiyle bir yere müdahale ettikten sonra orada Amerikan kuvvetlerinin büyük oranda bulunması ahalinin kızgınlığını alevlendirir. Amerika’nın sömürgeciliği ortaya çıkar ve barış için “Amerikan müdahalesi bahanedir” diye düşünülmeye başlanır. Çünkü bazı bölgelerde Amerika kendine güveni bu şekilde kaybettirdi. Somali’de, Körfezde olduğu gibi…

Amerika, dünyaya kendi liderliğini ispatlamak ve egemenliğini korumak için gücünü göstermeye çalışır. Bunun için de uzun menzilli ve kendiliğinden fırlayan füzeleri değişik yerlerde yerleştirme planında ısrarlılığını gösteriyor. Clinton, bu planı uygulamayı erteletmişti. Başka bir ifadeyle, yeni yöneticilere bırakmıştı. Çin, Rusya ve birçok devlet buna karşı gelmişti. Amerika bu planla hem onları tehdit eder hem de onları korkutur. Yani, “bana boyun eğeceksiniz, hiç bir kimse bana başkaldırmasın” demektedir. Bu nedenle, Amerika yeni silahlar geliştirmeye ve her yere müdahale etmeye devam edecektir. Zira bir devlet caydırıcı ve korkutucu silahlara sahip olmazsa diğerlerini kendisine ve siyasetine zor boyun eğdirir. O zaman çıkarını sağlayamaz, diğer devletler ona değer vermezler, ondan korkmazlar ve ona karşı gelirler.

Afrika’daki Amerikan siyaseti sırf sömürgecilik üzerine kuruludur. Afrika, çok zengin servetlere sahiptir. Bu nedenle, Afrika’nın birçok yerinde İngiltere ve Fransa gibi eski sömürgecilerle dolayalı şekilde çekişiyor. Ajanlar kazanıyor, örgütler kurduruyor, onları silahlandırıyor, iç savaşlar ve bölgesel savaşlar çıkartıyor, devletleri birbirlerine saldırtıyor. Afrika denilince; Kara Afrika kastediliyor. Kuzey Afrika’yı dâhil etmiyorlar. Amerika, orada az sömürü kazanabildi. Tanzanya, Uganda, Eritre, Ütopya, Ruanda, Burundi ve Liberya gibi devletlerin yöneticilerinin Amerikan hesabına çalışmalarını sağlamıştır. İngiltere’nin ve Fransa’nın ajanları ve dostları hâlâ fazladır. İşte oradaki çatışmaların kaynağı yeni ve eski sömürgeciler arasındaki savaştır. O memleketleri fakir ve cahil olarak bırakıyorlar ve onlara diyorlar ki kendinizi bu fakirlikten ve cahillikten kurtarın.

Latin Amerika ise, ABD’nin çiftliği ve arka bahçesi olarak adlandırılıyor. İki yüz senedir ABD orayı sömürüyor. Orada sömürgeciliğini devam ettirmek için, savaşlar çıkartıyor, darbeler yaptırıyor, silahlı örgütleri kurduruyor, ekonomilerini çökertiyor, onların ekonomisini kendisine bağlıyor ve onları büyük borç altında bırakıyor. Misal olarak, Meksika’nın ekonomisi tamamen Amerika’ya bağlandı. Çünkü borcunu ödeyemedi ve çökmek üzereydi. ABD, ona 40 milyar dolar borç verince Meksika’nın geliri Amerikan bankalarına girecek Amerika o gelirden birazını Meksika’ya bırakacak, gerisi ABD bankalarında kalacaktır. Bir kaç seneden beri bu durum devam ediyor. Meksika hiç bir zaman ABD’ye muhalefet etmez. Aksine ABD onu diğerlerine karşı kendi yanına çeker ve kendi çıkarına çalıştırır. Meksika ABD için açık pazar oldu. ABD bu üslubu diğer devletlerde uygulamaya çalışmaktadır.

ABD, Pakistan’a değil Hindistan’a daha önem vermeye başladı. Zira Hindistan İngilizlerin çiftliğidir, geniş arazisi ve nüfusu çok olan bir ülkedir. Çok serveti vardır, aynı anda büyük bir pazardır. Çin’in komşusu olduğu için denge sağlamada rol oynar. ABD, onu kazanırsa Çin’e karşı kullanacaktır. Nitekim Çin ile Hindistan arasında düşmanlık vardır. Çünkü Çin Hindistan’dan toprak almıştı. İngiltere Hindistan’ın atom bombasına malik olmasını sağlamıştı. Oysa ABD diğer devletlerin nükleer silahlara sahip olmalarını istemez. Hindistan ve Pakistan arasında düşmanlıkta vardır. Pakistan uzun zamandan beri ABD ile beraber çalışmaktadır. Pakistan’ın gelmiş geçmiş birçok yöneticisi Amerikan ajanı veya dostu olmuştur. ABD Pakistan’da birçok ajan bulabiliyor, hem siyasiler arasında hem de askerler arasında. Fakat Hindistan’da pek ajan kazanamadı. Genellikle orada İngiliz ajanları çoktur. Bu nedenle, ABD geçen sene Pakistan’ı Hindistan’a Keşmir sorunu için saldırttı. Sonra, o saldırıyı durdurdu. Böylece Amerika Hindistan’ı tehdit etti ve korkuttu. Kendisine yanaşmadığı takdirde Keşmir’i Hindistan’dan koparacağını ima etti. O savaş esnasında Amerikan yüksek askeri heyeti Hindistan’a gitti. Hindistan yöneticileriyle ve komutanlarıyla görüştüler. Bu görüşmeler Amerika lehine olumlu geçti. Akabinde Clinton o zamanki Pakistan Başbakanı Nevvaz Şerifi çağırıp görüştü. Şerif’in memleketine dönüşünü beklemeden hemen, askerlere savaşı durdurmaları emrini verdirdi. Pakistan ve Çin’i tehdit unsuru göstererek Amerika Hindistan’ı kazanmaya çalışıyor. Bu nedenle, ABD Pakistan’ın bir atom bombasına sahip olmasına müsaade etti.

Amerikan dış siyasetinin bir parçası olarak insan hakları diye bir hikâyesi vardır. Bunu bahane ederek değişik memleketlere baskı yapar veya müdahale eder. Bu şekilde diğer memleketlere karşı egemenliği sağlamış olur.

Türkiye ile ilgili bir açıklamada bulunmadı. Bunun manası, onunla ilgili yeni bir şey yoktur. Eski üslup ve hedef devam edecektir. ABD için Türkiye’nin stratejik önemi vardır. Ekonomi açısından kendisi için kârlı değildir. Amerikan üsleri elli seneden beri bu ülkede korunmaktadır. Eskiden bunların baş hedefi Sovyetler Birliği idi. Şimdi ise, Ortadoğu’ya karşı kullanılmaktadır. Ancak, rahatça ve istediği zaman ve istediği şekilde kullanabilmek için Türkiye’de kendisine bağlı yönetim ve yöneticiler hedef ediniyor. İngiliz veya Avrupa dostları iktidarda veya ordunun komutanlığında bulunduğu müddetçe ABD istediği şekilde kullanamıyor. Bu ajanlar bazı engeller çıkartmaya çalışıyorlar. Özal gibi dost bulursa kolayca kullanır.

ABD, Türkiye’yi Kafkas memleketlerinde de kullanıyor. Orada laikliği ve diğer Batı fikirlerini yaymak, İslami hareketlerin gelişmesini engellemek, o memleketlerin petrolünü nakletmek için Türkiye’yi kullanıyor.

Kıbrıs konusunda ABD Türkiye rejimini kullanmaya çalışıyor. ABD’nin amacı Kıbrıs’taki İngiliz üslerini çıkartıp onun yerine geçmektir. İngiltere Ortadoğu’da kendi nüfuzunu korumak için Kıbrıs’ta üs kurmuştu. Amerika oradan İngiltere’yi çıkartabilirse Ortadoğu’da İngilizlerin nüfuzu daha fazla zaafa uğrayacaktır. Ayrıca ABD ve Avrupa’yla ilgili siyasetinde Türkiye’yi kullanmaya çalışacaktır. Bu sebeple, ABD Türkiye’nin AB’ye katılmasını destekliyor. Türkiye yoluyla AB’yi zaafa uğratmayı planlıyor.

Amerikan siyasetine nasıl karşı gelebiliriz ve nasıl galip gelebiliriz. Buna cevap ise; Amerikan siyasetini teşhir ettiğimiz ve halklara bunu kabul ettirdiğimiz zaman halklar buna karşı gelir. Amerika’nın ajanları ve dostlarını düşürmeye çalışırlar. Ajanlar korkacak ve Amerika’ya hizmet etmekten çekinecekler. Zira ajanlar iktidara gelebilmek ve koruyabilmek için Amerika’ya sığınırlar ve gücünden çekinirler. Ajanlar kendilerine karşı halkın hareketini görürlerse bu hareketten korkarlar. Bu sebeple kendi halklarını ezmeye başlarlar. Halka dayalı iktidar, halktan gücünü alır ve halkı memnun etmeye çalışır. Halkı memnun ettiremezse istifa eder. Ama ajanlar böyle değil, halkı ezmeye ve kaba kuvvet kullanarak susturmaya çalışırlar. İslam dünyasında ki durum böyledir. İslam ümmetimize İslam için fedakârlık gösterme konusunu ve yöneticilerin zulmünü ve işkencelere karşı dayanma gücünü kazandırdığımız zaman bu yöneticileri düşürebiliriz ve Amerika’yı kovarız. Buna göre, Amerika ve diğer sömürgecilerin planlarını ve ajanlarını keşfetmeliyiz ve bunu vurmak için ümmetimizi harekete geçirmeliyiz. Ümmet yoluyla Amerikan ve Avrupa ajanlarını düşürebiliriz ve onların nüfuzlarını kökten sökebiliriz. Ondan sonra Amerika ve Avrupa’ya rakip olacak bu ümmetin devletini kurabiliriz. Bu devlet, Amerika ve Avrupa’nın Afrika ve Asya’dan nüfuzlarını sökecektir. Dünyayı sömürgecilerden ve sömürgelikten kurtaracaktır ve yerine hidayeti, adaleti ve istikrarı yayacaktır.

Esad Mansur