TÜRKİYEDE YENİ BİR PARTİ İKTİDARA GELDİ. NE GİBİ DEĞİŞİKLİK OLACAK!!!
AKP seçimde çoğunluğu elde ederek 363 Milletvekili ile yalnız başına iktidar oldu. Bu parti seçime toplumun mefhumlarını, ölçülerini ve kanaatlerini benimseyerek girdi. T.C ilkelerine binaen kuruldu ve bu ilkeler doğrultusunda çalışmalarını sürdürdü. T.C.nin ilkeleri, mefhumları, ölçüleri ve kanaatleri İslam dışıdır. Bu esası kabul eden partilere ancak müsaade edilmektedir. Bunlardan istenen; halkın duygularını okşayıcı, arzularını istismar edecek, iç ve dış güçlerin yardımını sağlayacak çalışma yapmalarıdır. Bu nedenle AKP, devletin iç, dış ve ekonomik siyaseti istikameti doğrultusunda siyasetini çizdi. AB’ye girme noktasındaki ısrarlarını gösterdiler. Avrupa Türkiye’yi ne kadar istiyorsa Türkiye’de Avrupa’yı o kadar istiyor düşüncesi benimsendi. Çünkü bu partinin mefhumları, ölçüleri ve kanaatleri oradan ithal edilmişti. Daha doğrusu T.C. Avrupa tarafından kurulmuş ve cumhuriyet tarihi boyunca Avrupa tarafından yönetilmektedir. Avrupa deyince özellikle İngiltere’yi kastediyoruz. Tabii bunun yanında onun yardımcısı olan Fransa’yı unutmuş değiliz. Diğer Avrupa devletleri doğrudan Türkiye siyaseti üzerinde etkin değillerdir. Onların ancak ekonomik alanda, yardım edilip, edilmemesi noktasında tesirleri vardır. Avrupa dış siyaseti açık ve net bir şekilde ABD’ye karşı olmadığı için Türkiye’nin siyaseti de bu doğrultudadır. Şu an gündemde olan asıl mesele Irak’ı vurup bölmektir. Avrupa bu noktada İngiltere vasıtası ile Irak Meselesini BM’lere sokabildi. ABD’nin yalnız başına hareket edip, vurma meselesini kayıtlamış oldu. Fakat engellemesi mümkün gözükmemektedir. AKP lideri Irakla ilgili soruya; “BM kararlarına bağımlı kalacaklarını” açıkladı. Irak’ı vurmakla ilgili soruya kaçamak cevaplar vermekle yetinilmektedir. Buradan hareketle anlaşılıyor ki; AKP iktidarı ABD yanında yer alacaktır ve üslerin kullanımına müsaade edecektir. Ekonomide de ABD’nin güdümünde olan IMF’in rotasına göre hareket edecektir. AKP lideri İslam ile demokrasinin bağdaştığını ispatlamak ve bağdaştırmak için çalışacağını açıkladı. Birbirine zıt iki sistemi nasıl bağdaştıracak?!! Bu düşündürücüdür. Bu noktada ancak biri diğerine hâkim olacaktır. Demokrasi sisteminde, hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir. İslam sisteminde hâkimiyet kayıtsız şartsız şeriatındır. Başka bir ifadeyle Allah’ındır. Biri insanların-yaratılmışların hâkimiyetidir, diğeri ise yaratıcının hâkimiyetidir. İnsanlar eksik, sınırlı, muhtaç ve acizdirler. Bu şekilde insanlar nasıl doğru bir nizam ortaya atabilirler?! Böylesi insanlar yalnız heva ve heveslerine göre kanun çıkartmaktadırlar. Birbirlerine zulüm etmekte ve ezmektedirler. Oysa Allah kâmil, sınırsız ve ezelidir, aciz değildir. Kullarına zulüm etmez, aksine O çok rahmetlidir. Bütün kullarına rahmet olan İslam’ı indirmiştir. Kullarının hayrını ve iyiliğini istemektedir. Öyleyse indirdiği şeriat insanları kurtaracak ve mutlu edecek özelliğe sahiptir. Nitekim İslam devleti tarihi boyunca böyle olmuştur. Demokrasiye gelince; bu sistem neticesinde dünyaya zulüm, sıkıntı, bunalım ve bataklık hâkim olmuştur. Geçen asır ve ondan önceki asırlarda demokratik Avrupa nasıl dünyayı ezdi, zulüm etti ve servetleri çalıp sömürdü ise bugünde aynı şeyleri demokratik Amerika yapmaktadır. Hatta Avrupa’yı bu konuda çoktan aşmıştır. Demokratik Avrupa ganimetleri elde etmek için Amerika’ya yardım etmektedir. Bunun örneğini Afganistan’da gördük. Daha evvel aynı şeyleri Bosna’da yasamıştık ve bugün aynı olayları Filistin de yaşamaktayız. Zira Yahudilerin demokratik varlığı Amerika’nın silahıyla, parasıyla ve desteğiyle Müslümanlarla savaşıyor, silahsız insanları öldürüyor, kadınları, çocukları ve yaşlıları katlediyor, başlarının üzerine evlerin yıkıyor, ağaçlarını kesiyor ve ziraat alanlarını tahrip ediyor. Demokratik Türkiye Cumhuriyetinin de nasıl İslam’la ve Müslümanlarla savaşmakta olduğunu görebiliriz. Buna bir örnek; başörtüsü yasağıdır! Her kötülüğü ve fuhuşu yasallaştırdı, ödüllendirdi. Her iyiliği güzelliği ve temizliği ise yasaklayıp sildi. İslam’ı insanların kalplerinden sökmeye çalışmaktadır. Zaten devletten, toplumlarından, hayatlarından ve ilişkilerinden söküp uzaklaştırmışlar, bu nedenle de insanlar bedbaht oldular ve maddiyattan başka bir şey algılayamaz hale gelmişlerdir. Bu noktada oğul babasını, baba evladını tanımaz oldu. Bütün bunların sebebi demokratik sistemdir. Bu sebeple, AK partinin hükümeti TC’nin bugüne kadar gelmiş geçmiş hükümetlerinden pek farklı olmayacaktır. Hatta ABD’ye daha fazla yakınlık gösterecektir. Daha doğrusu ABD’nin siyaseti istikametinde yürüyecektir. AKP’nin Irak’la ilgili siyaseti ABD’nin isteği doğrultusunda olacaktır. Ekonomide Dünya Bankasının ve IMF’in reçetelerini kullanacaktır. İç siyasette halkın sempatisini kazanmak ve Cumhuriyeti yaşatmak için zulmü hafifletecek bir takım icraatlar yapacaktır. Aldatıcı üsluplarla halk kandırılarak, bir şeyler oluyor evhamına kapılacaktır. Halkı, toplumu, devleti değiştirmek isteyen parti; yaşanan düzenin aksine yeni mefhum, ölçü ve kanaatler sunar. Eğer böylesi bir durum ortaya çıkmış olsa idi düzen sahipleri onu yok etmek için üzerine atılırlardı. Onu yok etmek için var güçlerini sergilerlerdi. Oysa böyle bir şey gerçekleşmemiştir. Değişimi ve sahih bir kalkınmayı isteyen Hizb-ut Tahrir bu yüzden yasaktır. Çünkü o İslam mefhumları, ölçüleri ve kanaatleri ile topluma girmek istiyor. Halkı bu ilkeler doğrultusunda değiştirmek istiyor ve bu doğrultuda gayret sarf ediyor. Bundan dolayı T.C. Hizb-ut Tahrir’le savaşıyor, çalışmasını engelleyip mensuplarını hapishanelere atıyor. Hiçbir zaman unutulmamalıdır ki; gerçek değişim ve kurtuluş ancak İslam mefhumları, ölçüleri, kanaatleriyle zuhur eder. Tabii ki, bu şekilde çalışan bir parti birçok zorluklar ve engellemelerle karşı karşıya kalacaktır. Her ne olursa olsun sonunda mutlaka bu başarı kazanılacaktır. Aynen Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in başardığı gibi. Mekke rejimi Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem ve kitlesine karşı Kureyşin mefhum, ölçü ve kanaatine göre hareket etmesi için teklifler getirmişti. Bu şekilde iktidarın da önünü açmışlardı. Fakat Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem bu teklifleri reddetti. İslam mefhumları, ölçüleri ve kanaatleriyle iktidarı elde etmekte ısrar etti ve 13 yılın sonunda bunu başardı. İnşallah İslam’ın hâkimiyeti yine aynı şekilde gerçekleşecektir. Sizleri bunu gerçekleştirmek için çalışan Hizb-ut Tahrire yardım ve destek vermeye davet ediyoruz… DEMOKRASİ, ZENGİN GRUBUN DİKTATÖRLÜK VE ŞANTAJ SİSTEMİDİR Demokrasi, zengin sınıfın diktatörlük etmesini sağlayan bir sistemdir. Çünkü bu sistem sonucu insanoğluna kanun yapma yetkisi (otoritesi) verilmektedir. Bundan ziyade demokrasi bu zengin sınıfa kanunlara aykırı olmadan, kendi arzularınca liderlere şantaj yapabilme yetkisini de tanıyor. Meclislerinde güvensizlik oyunu kullanarak (derin devlet) kendi heva ve heveslerinden başka kanunlar tanımaksızın, liderleri her an görevden almak için şantaj yapabilmektedir. Yani güvensizlik oyu meselesi; tıpkı liderlerin yüzüne her an patlamaya hazır saatli bir bomba gibidir. Bu durum demokrasiyi, sallanan bir yönetim sistemi olmanın yanı sıra yöneticilerin baş meselesi Allah rızası için uğraşmak ve halkı korumak yerine toplantılarında derin devlet üyelerini övme, yaltakçılık yaparak sinsice hareket etme haline getirmiştir. İslam yönetim sisteminde; şeriatın yayılması için çalışacak halifeyi halk seçer. Demokratik sistemde milletvekillerinin yaptıkları gibi Halife kendi heva ve hevesine göre yönetemez. Ortaya çıkan devletle ilgili mesele sorumlu hâkime verilir. Yani mezalim kadısına ki; bu kadı halifeye açılmış bir dava olduğu takdirde halife tarafında görevden alınamaz. Bu değerli kadı halife haram işlediği takdirde (yani şeriata dayanmayan hükümlerle hükmettiği takdirde) veya görevden alınmasını gerektirecek bir suç işlediği takdirde onu görevden alır. Tüm ümmet ve temsilcileri bu mahkemeye ve şer’i delilerine şahittirler. Yani devletin yargılanabilir olması Allah’ın emirlerinden dolayıdır. Yoksa bir grubun heva ve hevesinden dolayı değil. Hilafet Devletinde halife şeriatı uyguladığı müddetçe şantaj yapılamaz ve görevden alınamaz. Yani halifenin temel görevi yaltakçılık yapmak ve millet temsilcilerin arzularını yerine getirmek değil, İslam’la hükmetmek ve halkın rahatlığı için çalışmaktır.  

Esad Mansur