İLMİN İZZETİ HAKKI HAYKIRMAKTIR

Allah Celle Celâlehû şöyle buyurdu:
إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاء
“Şüphesiz ki Allah’tan hakkıyla korkanlar ancak âlimlerdir.”[1]
Bu ayet ilme ve ilim sahibi olanlara yüksek değer vermektedir. Burada usulü fıkıhta geçtiği gibi “tedemmun delaleti” vardır. Yani zımnen veya içerik olarak insanların ilmi tahsil etmelerine ve âlim olmalarına teşvik vardır, cahil kalmak kötülenmektedir. Daha doğrusu, insanların ilim sahibi, âlim ve bilen kimselerin olmalarını talep ediliyor. Yoksa gerçek şekilde Allah’tan korkmazlar, belki geçici olarak duygusal hâllerde korkarlar, sorunları ve sıkıntıları gidince eski durumlarına dönerler, gaflete düşerler denmektedir.
İnsan düşündükçe ve öğrendikçe Allah’ın hakikatini daha fazla idrak eder. O’ndan gerçek manada ve daimi şekilde, gizli ve aşikâr, keder günlerinde ve sevinç durumlarında korkar. O’nunla karşılaşmayı hep düşünür ve o günden korkar. O’na nasıl hesap vereceğini, verdiği nimetlerin hesabını nasıl vereceğini, sıkıntılı hâllerde sabredip sabredemediğini bildiği hâlde O’na ne diyeceğini sorgular. Kendisine kıldığı farzların tümünü hakkıyla eda edip etmediği hususunda nasıl kendisini savunacağını, kıldığı haramlardan sakınıp sakınmadığını bildiği hâlde O’nun karşısında kendisini nasıl savunacağını sorgular. İnsanın, bunları hep aklında tutarak ve içinden geçirerek kendini kontrol etmesi ve kendi kendisini muhasebe etmesi gereklidir. İşte bu, ancak ve ancak ilimle ve fikirle olur, cahillikle ve bilgisizlikle gerçekleşmez.
Bir ayette Allah Celle Celâlehû şöyle buyurdu:
وَاتَّقُواْ اللّهَ وَيُعَلِّمُكُمُ اللّهُ وَاللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
“Allah’tan korkun ve Allah size öğretsin, Allah her şeyi bilir.”[2] Buradaki “وَ” “va” atıf harfi değil, sözü başlatan bir harftir. Bu ayette Arapça ve usulde geçen takdim ve te’hir meselesi söz konusudur. Yani “Allah size öğrettikçe ondan korkarsınız, takva sahibi olursunuz.” denmektedir. Rasululalh SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in dediği gibi:
مَنْ يُرِدِ اللَّهُ فِيهِ خَيْرًا يُفَقِّهْهُ فِي الدِّينِ
“Allah kimde hayır kılmak (kimi hayırlı kimse hâle getirmek) istiyorsa onu dinde fakih kılar (dini ona kavratır).”[3] Gerçek manada fakih olan veya dini kavrayan kimse hayırlı olur; İslâm hâkimiyetine davet eder, marufu emreder ve münkeri nehyeder. Zira fıkhın tarifi şöyledir: “Pratik meseleler için şer’î delillerden çıkartılan şer’i hükümlerin ilmidir.”
Allah’ın hakikatlerini bilip ona inanmak, emir ve nehylerini bilmek, bunlara bağlanmak ve çağırmak için birçok ayet vardır. Bu ayetlerde şöyle ifadeler geçer:
فَصَّلْنَا الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
“Bilen bir toplum için ayetleri ayrı ayrı açıkladık.”[4]
لآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
“Düşünen bir kavim için ayetler vardır.”[5]
كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
“Böylece Allah kendi ayetlerini açıklıyor ki insanlar takvalı olsunlar.”[6]
وَيُبَيِّنُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
“Böylece Allah kendi ayetlerini açıklıyor ki insanlar hatırlasınlar.”[7]
İnsan Allah Celle Celâlehû’nun ayetlerini düşündükçe takva sahibi olur. Allah’tan korkar, ona bağlanır ve davet eder.
كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمُ الآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ
“Böylece Allah kendi ayetlerini size açıklıyor, umulur ki düşünesiniz.”[8] Bu ifadelerle bizim düşünmemiz talep ediliyor.
İnsan düşünürse ve öğrenirse Allah Celle Celâlehû’nun gerçeğini öğrenir, O’ndan korkar, böylece O’nun emirlerine ve nehylerine uyar ve diğerlerinin bunlara bağlanmaları için mücadele eder. Düşünmeyenler ve öğrenmeyenler cahil kalırlar, pasif ve zayıf olurlar.
Zira birçok ayette kâfirlere cahillik damgası vuruldu, düşünmediklerinden ve Allah Celle Celâlehû’nun dinini öğrenmeye yanaşmadıklarından dolayı birçok ayette onlar kınandı ve kötülendi.
فَهُمْ لاَ يَعْقِلُونَ
“Onlar düşünmezler.”[9]
وَإِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَ
“Onları hatırlatsan onlar hatırlamazlar.”[10]
الْمُنَافِقِينَ لَا يَفْقَهُونَ
“Fakat münafıklar anlamazlar.”[11]
الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُونَ
“Fakat münafıklar bilmezler.”[12]
Çünkü Allah Celle Celâlehû’nun hakikatını idrak etmezler, kendilerini kuşattığı, ne konuştuklarını ve yaptıklarını bildiğini düşünmezler veya kabul etmezler. Zannediyorlar ki Allah onları görmüyor ve işitmiyor. Ya da onların akıllarına böyle şeyler gelmez, bundan gafil olurlar, bundan dolayı Allah Celle Celâlehû’dan korkmazlar. Sadece gördükleri güçten korkarlar. Bu nedenle onları korkutmak için Allah Celle Celâlehû bizim güçlü olmamızı ve korkutucu gücü hazırlamamızı istedi.
İşte zalim ve münafık yöneticilere karşı dikilip hakkı haykırmazsak onlar istediklerini yaparlar, haramları helal kılarlar ve her türlü ihaneti yaparlar. Zira Allah Celle Celâlehû’dan korkmazlar. Sadece zulümlerine, hain ve haram icraatlarına karşı insanlardan korkarlar ve onları hesaba katarlar.
Bundan dolayı Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in asrında olduğu gibi bu asırda da onlar Allah’ın dinini bir nizam ve bir şeriat olarak kabul etmezler. Allah’ın emir ve nehylerini kabul etmezler, onları öğrenemeye yanaşmazlar. Tersine bunların hepsini ret ederler ve kendilerinin daha iyi bildiklerini iddia ederek, insanlara; “emir ve nehyi biz gösteririz, laiklik ve demokrasi üstündür, dincilik ve dine bağlılık gericiliktir, İslâm hükümleri mazide kaldı, yenilenmesi gerekir, laikliği seçtik, bu iyi sistemdir, biz demokratız” derler!
Şüphesiz ki demokrasi ve laiklik dine zıttır, iddia edilenin aksine tam anlamıyla gericilik ve karanlıktır. Onlar Yunan filozofu Eflatun’un sözlerine inanırlar. Demokrat insan dine ve kanuna uymayıp iradesini serbestçe kullanır. Batılılar bundan etkilenerek dine karşı devrim yaptılar, dini hayattan, devletten ve siyasetten ayırdılar, hürriyet istiyoruz dediler ve böylece laik ve demokratik devletler kurdular. Oysa bu küfrün ta kendisidir. Dini yalnız ibadethanelerde ve vicdanda hapsettiler, şahsi ve özel alanda sınırlandırdılar. Genel hayatta ve devlette dinin rol oynamasını ise yasakladılar. Dini sadece istismar için yararlı gördüler. Eğer laik devlet insanlara bir siyaset veya bir kanunu kolayca kabul ettirmek veya karşıtlarını susturmak istiyorsa dini istismar eder. Siyasetçiler dinden bir şey bulmaya çalışırlar, böylece dine aykırı siyasetlerini veya kanunlarını uygulamaya koyabilirler. Sahte âlimleri de bu anlamda kullanırlar. Kendilerine karşıt âlimleri ise ezerler veya korkutup sustururlar.
Allah Celle Celâlehû Kur’an’da İsrailoğulları’nın sahte âlimlerine, hahamlara ve Hristiyan rahiplere çattı. Menfaat ve çıkar için Allah’ın Kitabı’nın manalarını değiştirdiler. Allah Celle Celâlehû bu ayetlerle Müslümanları uyarıyor; bize, aranızda sahte âlimlerin çıkışını önleyin şeklinde hitap ediyor. Zira Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Dönemi’nde böyle âlimler yoktu, bütün Sahabeler tertemizdi, Allah ve Rasulü onları tezkiye etti. Bazı münafıklar âlim kisvesi giymeye çalıştılar ve bir mescit yaptılar ama Allah Celle Celâlehû Rasulü’ne bunu bildirdi. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem onlar dırar (zararlı) mescitlerinde bulunurken o mescidi ateşe verdi, yaktı. Münafıklar oradan kaçıp uzaklaştılar, böylece sahte âlimlerden ümmet kurtuldu. Ancak asrımızda vahiy gelmiyor ki bize münafıkları bildirsin! Fakat mevcut vahiy, yani Allah’ın Kitabı ve Rasulü’nün Sünneti, sahte yöneticilerin sıfatlarını gösterdiği gibi sahte âlimlerin sıfatlarını göstermiştir. Bu cenah şu ayette geçtiği gibi yaparlar:
يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَلْبِسُونَ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ
“Ey ehl-i kitap hakkı batılla niçin karıştırıyorsunuz, hakkı ve gerçeği niye gizliyorsunuz.”[13] Onlar ayetteki gibi sahte sözlerle ve fetvalarla hakkı örterler.
وَإِنَّ مِنْهُمْ لَفَرِيقًا يَلْوُونَ أَلْسِنَتَهُم بِالْكِتَابِ لِتَحْسَبُوهُ مِنَ الْكِتَابِ وَمَا هُوَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَقُولُونَ هُوَ مِنْ عِندِ اللّهِ وَمَا هُوَ مِنْ عِندِ اللّهِ وَيَقُولُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
“Onların bir kısmı Kitap’tan olmadığı hâlde sizin Kitap’tan zannetmeniz için Kitap’a bakarak kendi dillerini eğip bükerler. O Allah’ın katından olmadığı hâlde Allah’ın katından derler, bile bile Allah hakkında yalan söylerler.”[14]
Allahu Teâlâ gelecekte Müslümanlar arasından çıkacak sahte âlimler ve bilenlerden hakkında ise şöyle uyardı:
إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَا أَنزَلْنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالْهُدَى مِن بَعْدِ مَا بَيَّنَّاهُ لِلنَّاسِ فِي الْكِتَابِ أُولَئِكَ يَلعَنُهُمُ اللّهُ وَيَلْعَنُهُمُ اللَّاعِنُونَ
“Biz Kitap’ta insanlara beyyineler ve hidayeti gösterdikten sonra onu gizleyenler; Allah ve lanetleyenler tarafından lanetlenirler.”[15] Bu lanetli âlimler için ölmeden önce tövbe etmek için fırsat verildi. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:
إِلاَّ الَّذِينَ تَابُواْ وَأَصْلَحُواْ وَبَيَّنُواْ فَأُوْلَئِكَ أَتُوبُ عَلَيْهِمْ وَأَنَا التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
“Ancak tövbe edip bozdukları şeyi düzeltirlerse ve gerçeği açıklarlarsa onların tövbelerini kabul ederim, onları af ederim. Muhakkak ki tövbeleri kabul eden ve rahmet sahibi olan benim.”[16]
Allahu Teâlâ sonra bu sahte âlimleri ve bilenleri tekrar şiddetle uyarıyor ve tehdit ediyor. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:
إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَا أَنزَلَ اللّهُ مِنَ الْكِتَابِ وَيَشْتَرُونَ بِهِ ثَمَنًا قَلِيلاً أُولَئِكَ مَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ إِلاَّ النَّارَ وَلاَ يُكَلِّمُهُمُ اللّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلاَ يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
“Allah’ın indirdiği Kitap’tan bir şeyi gizleyip onu az pahaya satanlar, işte onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmazlar. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz ve onları temize çıkartmaz. Onlar için acı bir azap vardır.”[17]
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem birçok sahih hadiste sahte âlimlere karşı Müslümanları uyardı ve bu sahte âlimlere sert bir şekilde çattı. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
“Benden sonra öyle emirler(yöneticiler) olacak ki kim onların yanına gelip onların yalanlarını doğrularsa ve zalimliklerine yardımcı olursa bunlar benden değiller ve ben de onlardan değilim. Onlar (Kevser) havuzunda benim yanıma yanaşmayacaklar. Kim o yöneticilerin yanında yer almazsa ve zulümlerine yardımcı olmayıp yalanlarını doğrulamazsa onlar bendendir ve ben de onlardanım. Onlar havuzda benim yanıma gelecekler.”[18]
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
“Âlimler sultanlarla beraber olmadıkça Rasullerin emin kimseleri (güvendikleri ve vekilleri) olurlar. Eğer yöneticilerle beraber olurlarsa Rasullere ihanet etmiş olurlar. Onlardan sakının ve uzak durun.”[19]
Bu âlimler yöneticilerle beraber olurlarsa hakkı söylemezler ve gerçeği açıklamazlar, onların arkadaşı olurlar veya onlardan faydalanmaya çalışırlar. Bunu Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem başka bir hadiste bunu gösterdi. Şöyle buyurdu:
“Bir adam Kur’an’ı okur, dinde fakih ve âlim olur, ondan sonra sultanların ellerinde var olan mallardan ve başka şey isteyerek onların (yöneticilerin) kapılarına gelip onlara yağ çekerek ve dalkavukluk yaparsa yaptığı günahlar kadar cehenneme girecektir.”[20]
İbni Abbas yoluyla Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
صِنْفَانِ مِنْ أُمَّتِي إِذَا صَلَحَا صَلَحَ النَّاسُ، وَإِذَا فَسَدَا فَسَدَ النَّاسُ: السُّلْطَانُ وَالْعُلَمَاءُ
“Ümmetimde iki sınıf vardır ki; salih ve düzgün olurlarsa insanlar salih ve düzgün olurlar. Eğer bu iki sınıf fasit olur ve bozulurlarsa insanlar fasit ve bozuk olurlar. Bu iki sınıf ise sultan(yöneticiler) ve âlimlerdir.”[21] Başka rivayette “onlar emîrler (yöneticiler) ve fakihlerdir” şeklinde geçti. Bu da bir gerçektir, vakiaya tam intibak eder. Genellikle insanaları yönlendiren bu iki sınıftır. Bu nedenle Allah Celle Celâlehû Kitabı’nda bunlarla ilgili birçok ayet indirdi. Her kavmin ileri gelenleri Rasullere ve Nebilere karşı geliyorlardı. Bu anlamda en çok İsrailoğulları’nın âlimlerine çattı. Hatta onları kitapları taşıyan merkepler gibi tasvir etti.[22] Allah, Kitabı onlara ulaştırdı, onu öğrendiler ama onu hakkıyla taşımadılar, onun hükümlerini olduğu gibi anlatmadılar, tersine kelimelerin manalarıyla oynadılar, çevirdiler, dünyevi bir mala karşı onu sattılar. İnsanların heva ve heveslerine göre fetva verdiler. Allah onların durumunu kötüledi; onları kâfir, fasık ve zalim olarak niteledi.
Tâbi olunanlar veya takip edilen kimseler (yöneticiler ve âlimler), kıyamet günü kendilerine tâbi olup uyan kimseler onlardan beri, uzak olacaklar.[23] Yöneticiler kendilerine uyan kimselerden kaçmaya çalışacak, fakat her grup insan imamları(önderleri)yle beraber çağırılacaklar.[24] Onların misali Eski Mısırlıların kralı gibidir.
يَقْدُمُ قَوْمَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَأَوْرَدَهُمُ النَّارَ
“Firavun kıyamet gününde kendi kavminin önüne geçerek onları cehenneme götürecektir.”[25]
Müslüman âlimler bu duruma düşmesinler, zalim yöneticilerin muavinleri olmasınlar, yoksa aynı yere giderler, cehennemde zalimlerle beraber yanarlar.
Yine de ayette geçtiği gibi Allah’ın dinini uygulamayan yöneticilere uyan, tâbi kimseler şu durumda bulunup da şöyle diyecekler:
يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا أَطَعْنَا اللَّهَ وَأَطَعْنَا الرَّسُولَا وَقَالُوا رَبَّنَا إِنَّا أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءنَا فَأَضَلُّونَا السَّبِيلَا رَبَّنَا آتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبِيرًا يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ آذَوْا مُوسَى فَبَرَّأَهُ اللَّهُ مِمَّا قَالُوا وَكَانَ عِندَ اللَّهِ وَجِيهًا يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدِيدًا يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَن يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا
“Cehennemde yüzleri çevrilip kızartılırken şöyle diyecekler: keşke Allah’a ve Rasulü’ne itaat etseydik. Rabbimiz seyitlerimize (efendilerimiz, yöneticilerimiz) ve büyüklerimiz (âlimlerimiz)e itaat ettik, uyduk, onlar bizim yolumuzu şaşırttılar, bizi saptırdılar. Rabbimiz onlara iki kat azap ver ve onların üzerine büyük lanet indir. Ey iman edenler Musa’ya (İsrailoğulları’ndan zalim kimseler) eziyet edenler gibi olmayın. (Onları hakka davet ettiğinden dolayı kötü ithamlarda bulundular) Allah O’nu ithamlardan temize çıkarttı. O Allah indinde ileri gelenlerdendir. Ey iman edenler Allah’tan korkun ve dosdoğru söz söyleyin ki Allah işlerinizi düzgün hâle getirsin, salih amel olarak kabul etsin ve sizin günahlarınızı affetsin, silsin. Kim Allah’a ve Rasulü’ne itaat ederse büyük kazanç elde etmiş olur.”[26]
Bütün bu delilleri gösteriyor ki; bir kişi ilim sahibi olup takvalı olmazsa, zalimlerin yüzlerine hakkı haykırmazsa onda hiç hayır yoktur. O gerçek âlim değildir, o bilgili kimsedir, o “dilsiz şeytandır”. Küfür sistemi, küfür kanunları, her haramı mubah kılan, içki, kumar, zina, riba, lut kavminin fiili, kadınların açık saçık sokağa çıkmasına müsaade veren, Müslümanların katili olan Rusya’yla ortak olan, cani Beşşar Esad’ın rejimini savunan İran’la yardımlaşma yapan, Müslümanların ve İslâm’ın düşmanlığının liderliğini üstlenen Amerika’yı dost ve müttefik olarak sayan yöneticilere karşı çıkmayan âlim denilen kimselerin vay hâline!
Âlim ve yani bilen kimse şeytandan korkmadığı gibi onun dostlarından da korkmazlar. Allah Teâlâ müminleri ve özellikle âlimleri şöyle uyarıyor:
إِنَّمَا ذَلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ أَوْلِيَاءهُ فَلاَ تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
“İşte şeytan sadece dostlarını korkutur. Öyleyse onlardan korkmayın. Eğer (gerçek) mümin iseniz sadece benden korkun.”[27]
Müminim, Müslümanım iddiasında bulunan kimselere bundan daha büyük bir meydan okuma var mıdır?! “Eğer mümin iseniz sadece benden korkun” diyor Rabbimiz! Zira şeytan sadece kendisini dost edinenleri korkutur, gerçek müminleri korutamaz.
إِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ إِنَّمَا سُلْطَانُهُ عَلَى الَّذِينَ يَتَوَلَّوْنَهُ وَالَّذِينَ هُم بِهِ مُشْرِكُونَ
“Allah’a tevekkül eden müminler üzerine şeytanın otoritesi ve gücü yoktur. Ancak onu dost edinen ve onu ortak kılanların üzerine otoritesi ve gücü vardır.”[28]
Oysa Allah’ın gücüne ve tuzaklarına karşı şeytanın gücü ve tuzağı zayıftır.[29] Mümin Allah’a hakkıyla tevekkül ederse ve dayanırsa güçlü olur, şeytanı ve dostlarını yener. Çünkü Allah ona yardım eder, şeytana ve onu dost edinenlere karşı galip getirir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ
“Ey iman edenler! Eğer Allah’a (dinine) yardım ederseniz, Allah size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.”[30]
Kim, İslâm dışında herhangi bir fikri benimserse o Allah’ın düşmanı, şeytanın dostudur. Demokrasi, laiklik, komünizm ve sosyalizm vb. fikir ve sistemleri benimseyenler; hepsi şeytanın dostlarıdır. Zira İslâm yegâna hak din ve sistemdir. Onun dışında tüm fikir ve sistemler batıldır; şeytanı fikir ve sistemidir. Âlimler başta olmak üzere buna karşı gelinmeli ve bunları yıkmak için mücadele edilmelidir.
أَلا إِنَّ أَوْلِيَاء اللّهِ لاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ الَّذِينَ آمَنُواْ وَكَانُواْ يَتَّقُونَ لَهُمُ الْبُشْرَى فِي الْحَياةِ الدُّنْيَا وَفِي الآخِرَةِ لاَ تَبْدِيلَ لِكَلِمَاتِ اللّهِ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
“Allah’ın dostları için korku yoktur ve onlar üzülmezler. Onlar ki iman edip Allah’a tevekkül edenlerdir. Dünyada ve ahirette onlara müjde vardır. Allahın sözü değişmez, işte büyük kazanç budur.”[31]
Allah’ın velisi ve dostu budur; Allah’a iman ve tevekkül eder, yalnız Allah’tan korkar, Allah dışında hiç bir güçten korkmaz, şeytanın dostu olan laik ve demokrat sistem sahiplerinden ve zulümlerinden korkmaz. Allah için hakkı söyler ve mücadele eder. O, Rasul’ün varisi, vekili ve emini olur. Yalnız İslâm için yaşar ve ölür. O izzetlidir, zalimlerin yüzüne hakkı haykırır. Dünyayı ve ahireti kazanan odur. Dünyada ve ahirette mutlu olur. Hakkı söyleyip, dini uğrunda mücadele edince mutluluğu hisseder. Oysa hakkı söylememek zillettir. Hakkı söylemeyen dünyada zelil yaşar, ıstıraplı olur ve mutluluğu tadamaz, ahirette zelil olarak haşrolunur ve azap görür.
Hakkı söyleyen kimselerin tarafı dünyada er ya da geç zaferi elde edecekler. Ahireti de kazanacaklar. Allah’ın verdiği müjdeler bunların.
إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ
“Muhakkak ki, Rasullerimize ve iman edenlere hem dünya hayatında hem şahitlerin kalktığı gün (kıyamet günü)de zafer vereceğiz.”[32]

[1] Fatır Suresi 28
[2] Bakara Suresi 282
[3] Buhari, Müslim
[4] Enam Suresi 97
[5] Bakara Suresi 164
[6] Bakara Suresi 187
[7] Bakara Suresi 221
[8] Bakara Suresi 266
[9] Bakara Suresi 171
[10] Saffat Suresi 13
[11] Munafikun Suresi 7
[12] Munafikun Suresi 8
[13] Âl-i İmran Suresi 71
[14] Âl-i İmran Suresi 78
[15] Bakara Suresi 159
[16] Bakara Suresi 160
[17] Bakara Suresi 174
[18] Tirmizi, Nesai, Hakim, İbni Hanbel, Bezzar, Şirazi ve İbni Hibban
[19] Hasan, Hakim, Ebu Nuaym, Ukayli, Deylemî, Rafi; Enes Bin Malik yoluyla rivayet ettiler
[20] Deylemî
[21] Et Tenvir şerhi, El Cami Es Sağir
[22] Cuma Suresi 5
[23] Bakara Suresi 166
[24] İsra Suresi 71
[25] Hud Suresi 98
[26] Ahzab Suresi 66-71
[27] Âl-i İmran Suresi 175
[28] Nahl Suresi 99-100)
[29] Nisa Suresi 76
[30] Muhammed Suresi 7
[31] Yunus Suresi 62-64
[32] Gafir/Mümin Suresi 51

Esad Mansur