-13-

Münafıkların ifsat edici oldukları halde kendilerinin ıslah edici olduklarını iddia etmeleri:

Bakara sûresinin 11. ve 12. ayetlerinde bunun manası şöyle geçmektedir:
وإذا قيل لهم لا تفسدوا في الارض قالوا انما نحن مصلحون.(11) ألا إنهم هم المفسدون ولكن لا يشعرون “Onlara: “Yeryüzünde fesat çıkarmayın”, denildiği zaman, “Biz ancak ıslah edicileriz” derler. Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, lâkin anlamazlar.” (Bakara 11-12)
Zira ıslahat Allah’ın emirlerini uygulamakla gerçekleşir. Çünkü salih olan amel yalnız Allah’ın emrine göre yapılan iştir. Islahat ise salih sözcüğünden türemiştir. Islahat’ın manası; insanın hayrına uygun olan husustur. Ancak, insanı yaratan Allah(cc) bunu bilir. Bu nedenle Allah’ın Şeriat’ı insanın hayrına geldi. Fakat bu, insanın ölçüsüne göre fayda ve zarar değildir. İnsanların ölçüsü doğru olmaz, onlar eşyaların görünüşüne bakıp kendi zevklerine ve faydalarına uygun geldiğini zannettikleri hususları kabul ederler. Fesat bunun tersidir. Allah’ın yasakladığı her şey fasit ve bozuktur. Her günah fesattan ve fasit amel sayılır. Allah’ın her emri ve helal kıldığı her amel salihtir, iyi ve güzel ameldir. Fesatçılık veya bozgunculuk münafıkların sıfatlarındandır. Bunlar kendi gerçeklerini örtmek için hayır biz bozguncu değiliz, biz ıslahatçıyız derler. Onların yaptıkları her iş kendilerine göre güzel geldiği için kendilerinin fesatçı veya bozguncu olduklarını hissetmez ve anlamazlar. Zira Allaha, Resulüne ve ahirete inanmadıkları için İslam ahkâmını güzel görmez ve bunların doğru olduklarını kabul etmezler. Misal olarak; içki, zina veyahut faiz haramdır. Bu nedenle onlara; ‘bu tür işler çirkin ve fasittir’ dendiği zaman kabul etmez ve şöyle derlerler: ‘İnsan içki içerse rahat olur, kafayı dinletir ve sakin olur. Kadın ve erkek razı olunca niye yasak olsun, onlar böyle eğlenir ve mutlu olurlar. Bunu yasakladığın zaman insanı sıkarsın ve mutsuz edersin. Faiz olmasa nasıl işler yürüyecek, neden insan başka insana karşılıksız borç versin’ gibi benzer fasitçe akıl yürütmeleri vardır. Bu nedenle Müslümanları cahillikle itham ederler, kendilerinin çok zeki ve akıllı olduklarını zannederek bunu göstermeye çalışırlar.
İşte, onun için Allahu Teâlâ bu ifadeleri kullanarak fesatçı olduklarını, hissetmeyip anlamadıklarını, kendilerinin zeki ve akıllı olduklarını, diğer insanların cahil ve akılsız olduklarını zannetmelerini onların birer vasfı olarak sıralamıştır.

-14-

Münafıkların sefih olmaları:

Allahu Teâlâ onların ne düşündüklerini bize şöyle açıkladı:
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ آمِنُواْ كَمَا آمَنَ النَّاسُ قَالُواْ أَنُؤْمِنُ كَمَا آمَنَ السُّفَهَاء أَلا إِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَاء وَلَكِن لاَّ يَعْلَمُونَ
“Onlara: İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin, denildiği vakit “Biz hiç, sefihlerin iman ettikleri gibi iman eder miyiz!” derler. Biliniz ki, sefihler ancak kendileridir, fakat bunu bilmezler.” (Bakara 13)

Onlar, kendilerini büyük görürler, onun için diğer insanlar gibi samimi olmak istemezler. “İnsanların iman ettiği gibi” sözünün manası gerçek insanların inandıkları gibidir. Gerçek insan akıllı olup hakikati araştırır bulur. Sanki münafıklar gerçek insan değiller, onlar şeklen insana benzerler, fakat hayvan gibi yiyip içer, oynar ve eğlenirler. İşte, bu ifadede onlara büyük bir çatma vardı. Gerçek insanlar Allah’a, Resulüne, Kur’an’a, Kıyamet gününe vs. inanınca samimi şekilde inanırlar ve Allah’a ve Resulüne itaat etmeye hazır olurlar. Ama kalpleri hasta olan kimseler böyle olmazlar. Kibirlenirler ve kendilerinin diğer Müslümanlardan üstün olduklarını zannederler. Oysa kendini üstün olarak gören kimse beyinsizin ta kendisidir. Beyin sahibi insan akıllı, samimi ve mütevazı olur. Diğer müminlerin kendisinden daha mümin olabileceklerini düşünür, belki her müminin kendinden daha güçlü imana sahip olduğunu kendi kendine söyler belki bütün müminler benden önce cennete girerler diye düşünür. Hiç bir zaman benim imanım diğer müminlerin imanlarından daha güçlüdür diyemez. Hep bu konu hakkında korku ve ümit içerisinde yaşayıp imanını güçlendirmeye çalışır. İmanı güçlendirmek için hep Allah’ın farzlarını uygulamaya, nehiylerinden ve yasakladıklarından vazgeçmeye çalışır. Çünkü Allah’a itaat edildikçe iman güçlenir. Zira imanın en büyük işareti Allah’ın şeriatını uygulamaktır. Allah’u Teala Maide sûresinde geçtiği gibi Allah’ın hükmünü uygulamayanların kafir, fasık ve zalimlerin ta kendileri olduklarını açıkça bildirmiştir.

-15-

Münafıkların müminlerle alay etmeleri:

Kur’an’ı Kerim münafıkların sıfatlarını ve hareketlerini ortaya çıkartarak şöyle devam ediyor:
وَإِذَا لَقُواْ الَّذِينَ آمَنُواْ قَالُواْ آمَنَّا وَإِذَا خَلَوْاْ إِلَى شَيَاطِينِهِمْ قَالُواْ إِنَّا مَعَكْمْ إِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِؤُونَ
“(Bu münafıklar) müminlerle karşılaştıkları vakit “(Biz de) iman ettik” derler. (Kendilerini saptıran) şeytanları ile baş başa kaldıklarında ise; ‘Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz’ derler.” (Bakara 14)

Onların kafir arkadaşları birer şeytanlar olarak nitelendi. Şeytan sözcüğü Arapçada “Şatta” fiilinden türedi. Haktan ve doğruluktan uzaklaşınca veya azgın olunca “Şatta” denir. Şeytan; bu fiili çok yapan ve insanları haktan, doğruluktan uzaklaştıran kimseye şeytan denilir. Sapan ve saptırıcı olan şeytan olur. O sebeple Cin sûresinde bir takım Cinler Kur’an’ı dinleyip Müslüman olunca şöyle dediler:
وَأَنَّهُ كَانَ يَقُولُ سَفِيهُنَا عَلَى اللَّهِ شَطَطًا
“Doğrusu bizim sefihimiz (İblis), Allah hakkında haktan ve doğruluktan pek uzak şeyler söylüyordu.” (Cin 4)
Onların sefihi iblis idi. Sefih ise beyinsizdir. İblis cinlerin babası ve ilk cin idi. Diğer cinleri saptırıyordu ve Allah hakkında, sapık, haktan ve doğruluktan uzak (شَطَطَا Şatata) şeyler söylüyordu. Bu nedenle, iblis çok şatata söylediği için şeytan olarak adlandırıldı. İnsanların babası ve ilk insan olan Adem Aleyhisselam’ı saptıran da odur.
İblise benzer veya sapık olup başka insanları saptıran veya iblisin amelini yapan kimselere şeytan denir. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:
وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نِبِيٍّ عَدُوًّا شَيَاطِينَ الإِنسِ وَالْجِنِّ يُوحِي بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًا
“Böylece her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Birbirlerini aldatmak için süslü sözler söyleyip telkin ederler.’’ (En’am 112)
Bu ayette cinlerden şeytanların var olduğu gibi insanlardan da olduğu bildirilmektedir. Bunlar birbirlerini ve başkalarını aldatmaya çalışırlar, bu işin uğrunda güzel ve süslü sözler söylerler ki söyledikleri yalan ve aldatmalar diğerlerine cazibeli gelsin, böylece insanlar onların sözlerine kansınlar.
Özellikle onlardan zengin, otorite sahibi, ileri gelen ve ünlü olan kimseler bu işi yapabilir. Bu ayette daha ziyade bunlar kastediliyor. Bunlar birer şeytanlardır. Münafıklar, kendileri gibi şeytan olarak sayılan Yahudi ve Hıristiyan liderler, hahamlar ve papazların yanlarına gidince; ‘biz sizdeniz, sizinle beraberiz, biz Müslümanları alaya alarak kandırıyoruz’ derler. Müslümanların yanına gelince de; ‘biz Müslüman’ız’ diyorlardı. Bazen de namaza gidiyorlardı, oruç tutuyorlardı ve hatta Müslümanlarla beraber savaşa gidiyorlardı. Bunlar böylece Müslüman olarak gözükmeye çalışıyorlardı. Fakat kâfirlere; ‘biz gerçekte sizdeniz, sizinle beraberiz, Müslümanlarla alay ediyoruz, onları kandırmak için böyle yapıyoruz’ diyorlardı. Bugün, Türkiye’de ve diğer İslam memleketlerinde birçok yönetici, parti lideri ve ileri gelenler de aynen böyle yapıyorlar. Filistin’i gasbeden Yahudilerin lider ve yöneticileriyle veya Amerika ve Avrupa yöneticileriyle görüştüklerinde; ‘biz sizinle beraberiz, ancak Müslümanlar gibi davranmak zorundayız. Aslında onlarla alay ediyoruz’ derler. Yeni münafıklar eski münafıklar gibidir. Bunlar böyle yapmakla çok güzel bir iş yaptıklarını zannediyorlar. Allah onlara şöyle cevap veriyor:
اللّهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ وَيَمُدُّهُمْ فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
“Gerçekte, Allah onlarla istihza (alay) eder de azgınlıklarında onlara fırsat verir, bu yüzden onlar bir müddet başıboş dolaşırlar.” (Bakara 15)

Çünkü hesaba çekileceklerini unutuyorlar. Bunun için Allah onlarla alay ediyor ve onlara diyor ki; ‘ey zavallı insanlar, kaç sene yaşayacaksınız!? Bu dünyadan ne kadar şey elde edeceksiniz!? Bana döneceksiniz ve öyle ağır ceza vereceğim ki ebediyen ondan kurtulamayacaksınız. Bugün, dünyada müminlerle alay ediyorsunuz, böylece seviniyorsunuz, her tür haramı işliyorsunuz, Allah’ı hesaba katmıyorsunuz. Ama yarın kıyamet günü müminler sizinle alay edecekler, kim kime gülecek bakacağız.’ Nitekim dünyada onların devletleri ve egemenlikleri geçicidir. Muhakkak, Allah onları yenilgiye uğratacak ve müminleri muzaffer kılacaktır. Esas itibariyle onlar iflas eden ve zarara uğrayanlardır. Onlar hakkında Allah Celle Celaluhu şöyle diyor:
أُوْلَئِكَ الَّذِينَ اشْتَرُوُاْ الضَّلاَلَةَ بِالْهُدَى فَمَا رَبِحَت تِّجَارَتُهُمْ وَمَا كَانُواْ مُهْتَدِينَ
“İşte onlar, hidayete karşılık dalâleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir.” (Bakara 16)

Hidayeti gördüler, onlara hidayet geldi, sözde hidayete girdiler (hidayetli olarak gözüküyorlar) fakat bunu gerçekte reddettiler. Bu nedenle hidayeti satıp yerine dalaleti satın aldılar. Gerçekte onlar hidayet üzere değillerdir. Onların ticaretleri kârlı değil, zarardadır. Saf sûresinin 10’uncu ayetinde Allah’u Teala müminlere karlı ticareti gösteriyor. Bu ise; Allaha ve resulüne iman etmek ve Allah’ın uğrunda malla ve canla cihad etmektir. Bu ticaret gerçek ticarettir, acıklı azaptan kurtaran ve cennete götürendir.
Kureyş ticaret yapmakla ünlü olup kar ve zararın hesaplarını güzelce yaptıkları için Allahu Teâlâ dünya ve ahiret ticaretlerinden söz edip misaller gösterdi. Nitekim kıyamet gününe kadar bütün insanlar arasında ticaret devam edeceği ve insanlar kar ve zarar hesapları yapacaklarından dolayı ticaret misali vermek pek uygun ve canlı kalır. İnsanlar her asırda bunu düşünebilirler. Yalnız dünyayı kazanırsa ticareti karlı değildir. Çünkü bu kazanç geçicidir. Ahireti kazanırsa bu ticaret pek karlıdır. Çünkü ahiret daimidir. İman, cihad ve diğer salih amel karşılığında kazandığı kar olan nimetler hiç kesilmez ve eksilmez. Ayrıca, insan bu dünyada dünya için yaşamıyor, ahiret için yaşıyor. Dünya imtihan yeridir, her yönüyle insan imtihandadır. Eğer, her durumda Allah’ın dediğine uyarsa ahireti kazanır ve cennete girer.