-24-
Allah’ın Adem’e eşyaların isimlerini öğretmesi ve düşünmek için önbilginin ehemmiyeti:

Allahu Teala şöyle buyurdu:
وعلم آدم الأسماء كلها ثم عرضهم على الملآئكة قال أنبؤني بأسمآء هؤلاء إن كنتم صادقين.(31) قالوا سبحانك لا علم لنا إلا ما علمتنا إنك أنت العليم الحكيم.(32) قال يا آدم أنبؤهم بأسمائهم فلما أنبئهم بأسمائهم قال ألم أقل لكم إني أعلم غيب السموات والأرض وأعلم ما تبدون وما كنتم تكتمون.
“Allah Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip: Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi.
Melekler: Yâ Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alîm ve hakîm olan ancak sensin, dediler.
(Bunun üzerine:) Ey Âdem! Eşyanın isimlerini meleklere anlat, dedi. Âdem onların isimlerini onlara anlatınca: Ben size, muhakkak semâvat ve arzda görülmeyenleri bilirim. Bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim, dememiş miydim? dedi.” (Bakara 31-32-33)

Allah Celle Celaluhu Hz. Adem’e her şeyin ismini öğreterek meleklere öğretmemesi sonucu ona verdiği şerefin zikredildiği makamdır. Bu husus, meleklerin Hz. Adem’e secde etmesinden sonra idi. Secde bölümünden önce bu şereflenme bölümünün öne alınması, buradaki durumla, halifenin yaratılış hikmetini bilmeyerek, meleklerin soru sormaları ve Allah Teâlâ’nın kendisinin onların bilmediğini bileceğini söylemesindeki hikmet arasında münasebet kurmak içindir. Allah Teala burada Adem’in üstünlüğünü zikretmekle, Allah’ın Adem’e lütfettiği bilgi şerefini açıklamayı kastetmiştir. Bunun için Allah Celle Celaluhu Adem’e bütün isimleri öğretmiştir.
Allah’u Teala meleklere Adem’in veya insanoğlunun üstünlüğünü göstermek istedi. Allah Celle Celaluhu Adem’e her şeyin ismini öğretti, her şeyin ne olduğunu gösterdi. Bunun manası; insanoğlunun üstünlüğü herhangi bir şey hakkında hüküm verebilmek için bilgiye sahip olmasıdır. Allah, Celle Celaluhu meleklere bunların isimlerini söyleyin deyince dediler ki; “Senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur” dediler. Adem’e dedi ki; “Ey Adem onlara bu isimleri bildir.” Adem bildirince Allah’u Teala onlara dedi ki; “Ben size, muhakkak semâvat (gökler) ve arzda görülmeyenleri (oralardaki sırları) bilirim.” Çünkü Allah’u Teala, meleklere; “Yeryüzünde bir halife (bir insan) yaratacağım” deyince, onlar dediler ki; “Bizler hamd ile seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun?” Melekler, Allah’a boyun eğmeye ve her şeyi yapmaya hazırdılar. Sanki melekler Allah hakkında kusur gösterdiklerini hissettiler. Fakat Allah bunun sebebini onlara göstermiyor ve onlara şunu demek istiyor; “Sizin bilmediğinizi bilirim, işte bilmediğiniz budur. Bu ise Ademin bilgi ve akıl sahibi olmasıdır. Bu sizden üstündür. Bilmediğinizi biliyor” diye cevaplandırmıştır. Bunun açıklaması şudur: “Göklerin ve yeryüzünün gaybı, bütün gizli ve görünmeyen taraflarını, açıkladığınız ve gizlediğiniz her şeyi biliyorum. Size demedim mi?” Melekler Allah’ın insanoğlunu niye yarattığını bilemediler, bu sadece Allah’ın isteğidir. Bütün bunlar onların Allah’a kulluk etme ve boyun eğme hususunda kusur gösterdikleri için değildir. Belki, meleklerin gizledikleri şey bu zan ve şüphedir. Öte yandan, Allah’u Teala Fussilet sûresinde insanlara diyor ki;
فإن إستكبروا فالذين عند ربك يسبحون له بالليل والنهار وهم لا يسئمون
“Eğer insanlar büyüklük taslarlarsa (bilsinler ki) Rabbinin yanında bulunan (melekler) hiç usanmadan, gece gündüz O’nu tesbih ederler.” (Fussilet 38)

Bunun manası; Allah hiçbir kimsenin ibadetine muhtaç değildir. Nitekim melekler ibadeti fazlaca yapıyor ve hiç usanmadan ve kusur göstermeden de Allaha ibadet ediyorlar. Ey insanlar! Bana kulluk etmezseniz hiç size muhtaç değilim. Eğer ibadet yaparsanız kendiniz için iyilik yapmış olursunuz. Daha doğrusu, insan Allah’a kulluk etmeye muhtaçtır. Bu Allah’ın kendisini yarattığı ve kendisine her türlü nimeti verdiği ve Allah’ın ödülünü kazanmak içindir. İnsanın yaratılışında kulluk etme arzusu da vardır. Bu ise dindarlık içgüdüsünden kaynaklanıyor. İnsan Allah’a kulluk etmezse başka bir şeye kulluk edecektir. Allah’a kulluk ederse mutlu ve huzurlu olur ve böylece içgüdüyü doğru şekilde tatmin etmiş olur. Öyleyse insan sapmadan gerçek olana tapsın ki mutlu olsun. Marx’a, Lenin’e, Atatürk’e, Buda’ya, ineğe, fareye, ağaçlara, taşlara, yıldızlara, erkeğin kadına, kadının erkeğe, yılanlara, filozoflara, düşünürlere, şarkıcılara, sanatçılara, para ve pula ve benzeri aciz olanlara tapmasınlar. Yoksa mutsuz ve huzursuz olurlar. Zira insanlar mutlaka bir şeye tapacaktır. Öyleyse Allaha tapsın ki saadete kavuşsunlar.
Tapma şöyle anlaşılır: İnsanın bir şeye veya bir şahsa son derece saygı ve sevgi göstermesi, onu en üstün görmesi ve ona boyun eğmesi veya onun emrine içten ve tereddütsüz uymasıdır. Bu her insanda görülür, çünkü yaratılışında mevcuttur ve onu sökemez.
Düşünmek için bilgiye ihtiyaç vardır. Aklın tarifini yaparken bu ayetten istifade ederiz. Nitekim bir şeyi tarif ederken Allah’ın gösterdiği gerçeklere bakmalıyız. Ancak o zaman doğru neticeye ulaşırız. Aklı doğru şekilde ilk defa tarif eden Hizb-ut Tahrir’in kurucusu Takiyuddin en-Nebhani bundan istifade etmiştir. Bunu 1953’te çıkarttığı “İslam nizamı” ve 1973’ te çıkarttığı “Düşünme Metodu” kitaplarında izah etmektedir. Bu doğru tarif şöyle idi:
“Duyu organları vasıtasıyla vakıanın beyne nakletmesiyle beraber bu vakıayı açıklayacak önbilginin var olmasıdır.”

1-Duyu organları; görme, işitme, koklama, tatma ve dokunmaktır.
2-Vakıa; bir madde veya bir şey veyahut bunun izi, bir olay veya onun izidir.
3-Beyin; insan kafasında mevcut olan hücrelerin toplamıdır.
4-Önbilgi; vakıa, madde, onun izi, olay veya onun izi hakkında bilgidir. Bu bilgi olmazsa insan asla düşünemez.
İnsan duyu organlarıyla bir şey hissedince bunu beyne götürür ve onun hakkında edindiği önbilgiyle bunu düşünmeye başlar, ne olduğunu anlar ve onun hakkında hüküm verir. Böylece, insan o şey hakkında bir fikir edinmiş olur.
Kur’anı Kerim’de duyu organlarıyla ilgili birçok ayet vardır. Kur’anı Kerim insanın vakıaya bakmasını istemektedir:
أفلا ينظرون إلى الإبل كيف خلقت، وإلى السماء كيف رفعت، وإلى الجبال كيف نصبت، وإلى الأرض كيف سطحت
“(İnsanlar) devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?” (Gaşiye 17-18-19-20)

Bu şekilde Kuranı Kerimi kavrayarak aklın doğru tarifine varırız. İnsanın bir şey hakkında ön bilgisi yoksa onu düşünemez ve onun hakkında fikir veremez. İsra suresinde Allah’u Teala;
ولا تقف ما ليس لك به علم إن السمع والبصر والفؤاد كل أولئك كان عنه مسؤولا
“Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra 36) buyurmaktadır.

Yani, bir şeyi görmezse veya işitmezse, onun hakkında hüküm verdiği taktirde sorumlu tutulur. Bir şüpheye, bir evhama veya bir zanna dayanarak fikir verirse yine sorumludur. Bundan dolayı, insan önce olayı duyu organlarıyla nakledecek daha sonra olay hakkında bilgi edinecektir. Bilgi edinmeden şüphe, zan ve evhama göre hüküm vermezsin. Başka ayetlerde, Allah’u Teâla, öğrenin, araştırın, inceleyin ve bilgi edinin şeklinde emrediyor. Bunun içinde göğe, yıldıza, yere, ağaçlara, kendimize, hayvanlara, yağmura ve değişik olaylara bakmamızı emrediyor. Sonra, düşünmemizi istiyor. Bundan sonra, kendisine bilerek ve düşünerek kulluk etmemizi istiyor.

-25-
Meleklerin Adem için secde etmesi, İblis’in hakikati ve kibirlenmesi:

وإذ قلنا للملآئكة إسجدوا لآدم فسجدوا إلا إبليس أبى وإستكبر وكان من الكافرين
“Hani biz meleklere: Âdem’e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kafirlerden oldu.” (Bakara 34)
İblis melek olmayıp cinlerdendir. Kehf suresi 50. ayetinde bu konu hakkında şöyle zikredilmektedir:
وإذ قلنا للملآئكة إسجدوا لآدم فسجدوا إلا إبليس كان من الجن ففسق عن أمر ربه أفتتخذونه وذريته أولياء وهم لكم عدو بئس للظالمين بدلاً.
“Hani biz meleklere: Âdem’e secde edin, demiştik; İblis hariç olmak üzere, onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi; Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun zürriyesini mi dost edinmek istiyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne fena bir değişmedir!.” (Kehf 50)

Kuran’da İblisin meleklerle beraber bulunduğuna dair hiçbir açıklama yoktur. Sünnette de bu konu hakkında hiçbir hadis rivayet edilmemiştir. Ancak, bazı sahabelerin ve ondan sonra gelenler (tabiinler)in bu mesele üzerinde açıklamaları vardır. Bu açıklamalar hadis türünden olmayıp eser cinsindendir.
Misal olarak, ibni Cerir, ibni Abbas’ın şu açıklamayı yaptığını rivayet eder:
“Yeryüzünde cinler oturuyorlar ve çok fesat ve bozgunculuk yapıyorlardı. Allah, İblisin başında bulunduğu meleklerden oluşan bir ordu gönderdi. İblisin liderliğindeki bu ordu cinleri yenilgiye uğrattı ve dağıttı. Cinler adalara ve dağların eteklerine çekilmeye mecbur kaldılar ve oralarda konakladılar. Bu olaydan sonra İblis kendini üstün gördü ve kalbine gurur girdi. Fakat melekler İblisin kibirliliğini ve mağrurluluğunu görmediler. Ta ki; Allah Adem’i yaratıncaya kadar. Allah Adem’e ilim verip onu bu noktada üstün kılınca İblis çok kıskandı ve Adem için meleklerin secde ettikleri gibi secde etmeyi red etti.”
Buna benzer başka rivayetler de aktarıldı. Fakat bunlar akideyle alakalı değildir. Gayb/görülmeyen ve aklın idrak edemediği hususlara inanabilmemiz için ayet ve mütevatir hadis gibi kesin delilin geçmesi gerekir. Bu delilin delaleti/manası da mutlaka kesin olması gerekir. Akide ile ilgili delil ancak yakını olarak alınır. Aksi takdirde sıradan bir haber olur, o mesele inanç veya akide haline getirilmez. Eğer bu haber sahih veya kuvvetli ise onu kabul ederiz ve onunla amel ederiz, fakat akide olmaz ve onu akide olarak ittihaz etmek caiz değildir.
Ama İblisin neden meleklerin yanında bulunduğu ve orada işinin ne olduğuna dair bir soru yöneltmemiz de doğru değildir. Çünkü bizim için asıl önemli olan İblise, İblisin vesveselerine ve onun çizdiği yola karşı takınacağımız tutumdur. Cin suresinde 4. ayette İblisin cinlerin büyüğü olup Allah hakkında cinlere yalan ve saçma şeyleri uydurduğu açıklanıyor. Bakara suresinde tefsir etmeye çalıştığımız bu ayette başka hususlar da yer almaktadır. İblis gibi Allah’a isyan etmemek ve kibirlenmemek gerekir. İnsan Allah’u Teala’nın kendini nasıl yüksek kıldığını düşünmeli ve ona göre Allah’a şükranda bulunmalıdır. Gerçek manada şükran Allah’ın emirlerine uymak ve onun nehiylerinden vazgeçmekle gerçekleşir. İsra suresinde 70. ayette Allah’u Teala Adem oğullarını değerli kıldığını açıkladığı halde aynı surede 72. ayette Allah’ın dinine ve ayetlerine tabi olmayanların dünyada ve kıyamet gününde kör olacaklarından bahsetmesi ise mecazidir. Bunun manası; Allah’ın emirlerine karşı kör olan kimse kıyamet gününde kör olur anlamındadır. Allah Celle Celaluhu Tin suresinde insanı en güzel şekilde yarattığını açıklarken sonra insanın en kötü duruma düştüğünü de bildirmektedir. Fakat bu noktada bir ayırım yaparak iman edip salih amel yapanları müstesna kıldığını ve onları ödüllendireceğini açıklıyor. İblis Allah’ın emrini reddettiği için kafir oldu. Buna göre, Allah’ın emrini reddeden kesinlikle kafirdir. Allah’u Teala Adem’i değerli kıldığı için cennete koydu, Bu konu hakkında şöyle buyurmuştur: