-26-
Adem’in cennette ikamet etmesine ve ağaçtan yememesine çağrı:

وقلنا يآدم اسكن أنت وزوجك الجنة وكلا منها رغدا حيث شئتما ولا تقربا هذه الشجرة فتكونا من الظالمين
“Biz: Ey Âdem! Sen ve eşin (Havva) beraberce cennete yerleşin; orada hoşça ve bolca istediğiniz şekilde cennet nimetlerinden yiyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden zalimlerden olursunuz, dedik.” (Bakara 35)

Allah Onları imtihan etmek istedi. Gösterdiği ağaca yaklaşmamalarını emretti. “Yaklaşmayın” emrinden kasıt onun meyvelerinden yememek ve yemek için de herhangi bir teşebbüste bulunmamaktır. Bu konuda; “eğer ona yaklaşırsanız zalimlerden olursunuz” diyerek uyardı. Zalim olunca bu zulmün neticesini de bekleyin demektir. Bunun elbette cezası da vardır. Tefsir kitaplarında bu ağacın ne türden olduğuna dair çok isim zikredilir. Bu rivayetler arasında üzüm, buğday, zeytin, hurma ve incir cinsleri üzerinde durulmaktadır. Diğer yandan ne tür bir ağaç olduğuna dair kati bir nass varit olamadı. Bundan dolayı da itibara alınmaz, bunlar üzerinde durulmaz, uğraşmak fuzulidir, boş şeydir, bir fayda da getirmez. Kapalı kalan böylesi konular üzerinde genellikle İsrail oğulları uğraşmıştır. İsrail oğulları daima fuzuli sorular ve fuzuli şeylerle uğraştıklarından asıl maksadın ne olduğuna hiç yanaşmadılar. Allah’u Teala bu ağacın ismini açıklamadığı için üzerinde durmak önemli değildir. Önemli olan Allah’a itaatin gerçekleşip gerçekleşmediği meselesidir. İmtihan meselesidir. O ağacın ne olduğu önemli olmayıp, Adem Aleyhisselam ve eşinin Allah’ı dinleyip dinlemediği meselesidir. Allah’ın emrine uymak işin aslını oluşturması gerekir. Uyulmadığı takdirde zalimlik zuhur eder. Adem Aleyhisselam ve eşi bu imtihanda başarılı olamadılar, kendilerine ihsanda bulunan Allah’a isyan ettiler ve kendilerine kötülük yapan İblisi dinlediler. Allah Celle Celaluhu şöyle buyuruyor:
-27-

Adem ve zevcesinin Şeytanın tuzağına düşmeleri ve cennetten kovulması:

فأزلهما الشيطان عنها وأخرجهما مما كانا فيه وقلنا اهبطوا بعضكم لبعض عدو ولكم في الأرض مستقر ومتاع إلى حين
“Şeytan onların ayaklarını kaydırıp hadde tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır, dedik.” (Bakara 36)

Bu ayette Rabbimiz bizi şeytana karşı uyarıyor. Şeytan babamız Adem’le ve annemiz Havva’nın kalplerinde vesvese oluşturarak, onları cennetten çıkarttı. Verdiği vesvese neticesinde onları Allah’a isyan ettirdi. Bundan dolayı onu dinlemeyip vesvesesinden uzak durulmalıdır. Şöyle bir soru sorulabilir: Görüp işitemediğimiz şeytanın vesvesesinden nasıl uzak kalabiliriz? Bunun cevabı; Allah’a karşı yapılan her isyan şeytandandır, kötülük yapmaya yönelik her düşünce yine şeytandandır. Onun işi vesvese, kötü düşünce ve Allah’a isyana teşviktir. Bunlar şeytanın işlerinden olduğu için insan bu tür vakıaları hissedebilir ve buna karşı nasıl davranacağını belirleyebilir. Zira bu tür olaylar hislerle müşahede edilebilir. Bundan dolayı böylesi durumlardan kaçınılmalı ve bu tür eylemlerden uzak durmalıyız.
Tefsir kitaplarında, şeytanın nasıl cennete girdiği, Adem ve Havva’nın kalplerine nasıl vesvese verdiği üzerinde de durulmaktadır. Bu mesele üzerine çeşitli görüşler zikredilmiştir. Bu görüşlerden bazıları; gizlice girdi, cennetin kapısı dışından bunu yaptı, (Yahudiler hikayevi türden izahlarla) yılanın ağzında cennete girdiğinden bahsetmektedir. Bunlarla ilgili kaynaklarda kati ve kesin bir nass yoktur. Bundan dolayı da böylesi görüşleri almak veya itibar etmek doğru değildir. Üzerinde durulması gereken asıl mesele, şeytanın insana düşmanlık yapması, Allah’a isyan etmeye teşvik etmesi, her Allah’a isyan etme konusunun şeytani olduğunun bilinmesidir. Onu reddetmemizin gerekli olduğu aksi takdirde Allah’a isyanla halimizin değişeceği, bütün güzelliklerin yerine ortalığı çirkefin kaplayacağı bilinmelidir. Bu gün içinde bulunduğumuz ortam bunun en bariz örneklerindendir. Bu nedenle, ayetin bize verdiği mesaj üzerinde durmalıyız. Yoksa şeytanın cennete nasıl girdiğini, babamız ve annemize nasıl vesvese verdiğini tartışmak ve bahsetmek fuzulidir ve de önemi yoktur. Cennet gökte miydi veya yerde miydi tartışması da bu türdendir. İnsan Allah’a isyan ederse şeytana uymuş olur. Ayrıca, Allah tarafından cezalandırılır ve bulunduğu halden çıkartılır. Özellikle, Müslüman olunca Allah onu bu dünyada da cezalandırır ki; belki işlediği günahı için tövbe eder de Allah’a döner.
Adem ve Havva sadece yasaklı bir ağaçtan yedikleri meyve için o kadar ağır cezaya çarptırıldılar. Ya günümüzde durmadan günah işleyerek biz Müslümanlardanız diyenlere ne demeli?! Hatta daha da ileri giderek şöyle derler: “Şimdi günah işleriz, sonra da tövbe ederiz!, “önce günah işleriz, sonra da hacca gider tövbe ederiz. Böylece affediliriz”!.. Bu işlere teşebbüs edenler sakınsınlar. Affedildiklerine dair ellerinde kesin bir hüccetleri olmadığı gibi tövbe edemeden cezaya çarptırılabilirler ve de başlarına değişik musibetler gelebilir.
Başka bir nokta; bazı insanlar menfaati veya maslahatı icabı şer-i hükmü gözetmeyip haram işlerler. Adem’in ve Havva’nın yaklaştıkları ağaç zararlı değildi herhangi bir ağaç idi. Fakat, burada önemli olan zarar, fayda, menfaat, maslahat veya mefsedet değildir. Önemli olan Allah’a itaat etmek ve ona isyan etmemektir. Allah’ın emrine uymak menfaat getirir veya nehiyleri zarar getirir düşüncesi yanlıştır. Allah’ın emri ve nehyi imtihan içindir. Buradan maksat kimin Allah’a itaat edeceği veya kimin isyan edeceğinin belli olması açısındandır. Allah’ın bir emrini yerine getirmesinden dolayı insan dünyada zarar görebilir. Mesela; cihad gibi. Müslüman cihad ederken öldürülebilir, sakat kalabilir, düşmanın eline esir olarak düşebilir, evi yıkılabilir, malı mülkü ve parası yok olabilir. Buna rağmen cihad Allah’ın emri olduğu için yerine getirilmesi gereklidir. Çünkü cihad etmek farz kılınmıştır. Diğer taraftan nehyedilen şey fayda sağlayabilir. Mesela; faiz verenler, hatta yiyenler, içki satanlar, domuz satanlar çok kazanıp fayda temin edebilirler. Fakat yasak yolla elde edilen her şey kesinlikle haramdır. Buna göre, ölçü kapitalistlerin ölçüsü olan menfaat ve zarar değil İslami ölçü olan haram ve helaldir, Allah’ın emri ve nehyidir.
-28-
Adem’in tövbe etmesi:

فَتَلَقَّى آدَمُ مِن رَّبِّهِ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
“Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım kelimeler aldı, Allah onun tövbesini kabul etti. Çünkü Allah tövbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.” (Bakara 37)

Âdem Rabbine isyan ettikten ve cennetten kovulduktan sonra pişmanlığını göstermiştir. Allah ona bir takım kelimeleri vahiy olarak indirdi. Bunların ne olduklarına dair kesin delil yoktur. Tefsir kitaplarında bu konu üzerinde değişik rivayetler aktarılıyor. Bunların hepsi Âdem’in tövbesi ve Allah’ın affıyla ilgilidir. Ayetin siyakından hareket edersek, Allah’a tövbe ve Allah’ın affıyla ilgili olduğuna ihtimal vardır. Buna rağmen Âdem’in bir takım vahiyler aldığına kesin olarak inanırız. Fakat bu sözlerin ne olduklarını kesin olarak bilemeyiz. Tefsir sahiplerinin anladıklarını bir inanç haline de getirmeyiz. Sadece, bunların afla ve tövbeyle ilgili olduklarını kabul etmekle yetiniriz.
Bu ayetin bize verdiği mesaj ise; eğer insan Allah’a isyan ederse derhal pişmanlık gösterip tövbe etmesinin gerekliğidir. İsyan ve günahta ısrar edilmeyip pişmanlıktan dolayı tövbe edilirse umulur ki Allah affeder. Çünkü Allah affedicidir, Onun rahmeti geniştir, tövbe etmek isteyenleri affeder. İblis gibi tövbe etmek istemeyerek kibirlenen kimseler onun durumuna düşerler ve ağır ceza görecekler. Bu ayetten anladığımız şudur. Babamız Adem gibi günah işledikten sonra hemen tövbe etmeye başvurmak gerekir hiç ertelememek gerekir ve böyle olunca Allah hemen onun tövbesini kabul edip affeder.