SORU-CEVAP
SORU:
Herhangi bir mezhebi takip etmek zorunlu mudur? Mezhep konusuna nasıl bakmalıyız?

CEVAP:
Amellerde asıl olan Şer’i hükme bağlanmaktır. Her Müslüman bir amel veya bir iş yapmadan önce bununla ilgili Şer’i hükmü bilmelidir. Allah’ın Rasulüne Kur’an’dan ve Sünnetten vahyettiği hükmü öğrenmelidir. Zira bu ibadetin manasıdır. Müslüman Allah Subhânehu ve Teâlâ’ya iman ettiği için ona kulluk ve ibadet etmelidir. İman bunu gerektirir. Bununla ilgili birçok ayet-i Kerime vardır. İbadet, devlet, yönetim, ekonomi, eğitim, iç ve dış siyaset, harbi siyaset, sosyal hayat, aile sistemi, erkek ile kadın arasında ilişkiler dâhil olmak üzere özel hususiyetler, şahsi davranışlar, ahlak, beyyine ve ceza kanunları gibi hayatın her yönünü kapsar şekilde Şer’i hükmü beyan eden naslar vardır.
Şer’i hükme bağlanmanın farz olduğuna dair birçok delil vardır. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem İslam devletini Medine’de kurdu ve bunları kendisi devlet yoluyla uyguladı. Müslümanlar 13 asır bunu devam ettirdiler. Bunu tekrar kurmalı İslam’i hayatı yeniden başlatmalılar. Bu iş farzların tacıdır. Şer’i hükme bağlanmanın farz olduğuna dair örnek verecek olursak.
Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:
قُلۡ اِنۡ كُنۡتُمۡ تُحِبُّوۡنَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُوۡنِىۡ يُحۡبِبۡكُمُ اللّٰهُ وَيَغۡفِرۡ لَـكُمۡ ذُنُوۡبَكُمۡؕ‌ وَاللّٰهُ غَفُوۡرٌ رَّحِيۡمٌ‏ قُلۡ اَطِيۡعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُوۡلَ‌ فَاِنۡ تَوَلَّوۡا فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الۡكٰفِرِيۡنَ‏
“(Ey peygamber onlara) deki; eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun, tabi olun ki Allah sizi sevsin ve günahlarınızı silsin. Allah mağfiret ve rahmet sahibidir. Deki Allaha ve Rasulüne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz Allah kâfirleri sevmez” (Al-i İmran 31-32)

وَمَاۤاٰتٰٮكُمُ الرَّسُوۡلُ فَخُذُوْهُ وَ مَا َنَهٰٮكُمۡ عَنۡهُ فَانْتَهُوۡا‌ ۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَ ‌ؕ اِنَّ اللّٰهَ شَدِيۡدُ الۡعِقَابِ‌ۘ‏
“Rasul size ne getirdiyse alın ve neyi nehyettiyse bırakın. Allahtan korkun. Şüphesiz ki Allah’ın cezası pek şiddetlidir” (Haşr 7)

Bundan dolayı “Amellerde asıl olan Şer’i hükme bağlanmaktır” Şer’i kaidesi tespit olundu.
Amel ise; insanın yaptığı eylem, iş ve davranıştır.
Müslümanlar tüm eylem ve davranışlarında Şer’i hükme uymalıdır. Şer’i hüküm, Farz/vacip, Mendub/sünnet, Mekruh, Haram ve Mubah şeklinde beş kısma ayrılır.
Müslüman Kur’an’ı ve Sünneti anlama ve onlardan nasıl hüküm çıkartabileceğini bilme gücüne ve ilmine sahipse Şer’i hükmü direk Kur’an ve Sünnetten almalıdır. Bu durumda Arapçaya vakıf olan, hüküm çıkartma usulünü ve Usul-u fıkhı bilenlere müçtehid denir.
Ameller için Kur’an, Sünnet, İcma-i Sahabe ve Şer’i Kıyas Şer’i kaynaktır.
Bu kaynaklara göre Müslüman bir mesele veya bir sorun hakkında hükmü öğrenmek için, öncelikle bu mesele ve sorunu iyice ve derin şekilde kavramalı ve ondan sonra onunla ilgili ayet ve hadisleri aramalıdır. Usulcülerin ıstılahında içtihad; insanın daha fazlasını yapmaktan aciz kaldığını hissedeceği bir seviyede, Şer’i hükümlerden zannı istenen bir şeyde bütün gücü kullanmaktır. İçtihad farz-ı kifâyedir. Bir takım müçtehitler içtihad yaptığı takdirde diğerlerinden bu farziyet sakıt olur, bu farz üzerlerinden düşer. Eğer bir kimse bunu yapma imkânı yoksa bir müçtehide tabi olmalıdır. Yoksa nasıl Allaha kulluk edecektir?! Cahilce kulluk etmek haramdır. Allah Subhânehu ve Teâlâ ve Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem böylesi ameli zemmederken, ilmi talep etmeyi farz kıldı. İnsanın kendi ameliyle ilgili Şer’i ilmi veya Şer’i hükmü öğrenmesi farz-ı ayındır.
Nitekim Allah Subhânehu ve Teâlâ insanın bilmediği konularda ilim ehline sormasını talep etti:
فَسۡـــَٔلُوۡۤا اَهۡلَ الذِّكۡرِ اِنۡ كُنۡتُمۡ لَا تَعۡلَمُوۡنَۙ‏
“Eğer bilmiyorsanız (ilim ehli veya Kur’an’ı anlayanlara) sorun” (Nahl 43)

Bir müçtehide uymanın farzıyeti İcma-i Sahabe ile de sabittir. Müslümanlar Sahabelerin yanına gelerek bilmedikleri meselelerini soruyorlardı, Sahabe cevap verince hiç delili bile sormadan o Müslümanlar Sahabenin içtihadını benimsiyor ve uyguluyorlardı.
Sahabelerden sonra Tabiin dönemi oldu. Onlarda birer müçtehid idiler.
Ondan sonra Tabii’t Tabiin dönemi oldu. Bu dönemde ünlü müçtehitler yetişti. Bunlardan Cafer, Zeyd, Ebu Hanife, Malik, Şafi ve İbni Hanbel vardı. Bu âlimlerde çok talebe yetiştirdikleri ve talebelerininde onların görüşlerini yaydıkları için İslam dünyasında yaygın bir şekilde tanınır olmuşlardır.
Bunların her birisi içtihatta belli metot takip etti, belli Usul-u fıkıh edindi. Bundan dolayı herkesin bir mezhebi oldu. Mezhebin manası ise gittiği, yürüdüğü yol veya edindiği metottur.
Bir müçtehid başka bir müçtehidin metoduna göre içtihad yaparsa bu kişiye mezhep müçtehidi denilir. Misal olarak; İmam Ebu Hanife’nin içtihad metoduna veya usul-u fıkhına göre içtihad yapan İmam Muhammed ve Ebu Yusuf vardır.
Eğer her konuda içtihad yapmıyor ve sadece karşısına çıkan kendisine sorulan belli usule göre meseleye bakarak içtihad yapıyorsa buna mesele müçtehidi denir. Mesela; Hanefi mezhebine mensup İbn-i Hümam mesele müçtehididir. Aynı zamanda deliler arasında tercih yapabilen kimse mesele müçtehidi de sayılır.
Bu nedenle bir kişi müçtehid değilse bir mezhebe tâbi olmalıdır. Bu durumda bütün meselelerde bir mezhebe uyarsa buna “Ammi mukallid” denilir. Ancak kendisi için bir mezhep tayin etmeyip, değişik mezheplere veya müçtehitlerin görüşlerine göre her meselenin delilini öğrenip ve delile göre hareket ederse ona “Müttebi (tabi) mukallid denilir. Mukallid-i müttebi bir mezhebin ibadet gibi bazı meselelerini benimser ve diğer meselelerde delile tabi olursa bu caizdir.
Sonuç olarak; insan müçtehid olmadığı zaman bir mezhebe tabi olmalıdır veya müttebi ise ayrı ayrı meselelerde ayrı müçtehitlere veya mezheplere müracaat etmelidir. Yoksa şeriatı uygulayamaz ve Allah’a kulluk edemez.
İdeal olan her kesin müçtehid olması ve direk kaynaklardan hükmü kendisinin almasıdır. Bu mümkün değilse efdal olan kuvvetli delile göre müttebi olmasıdır. Buda mümkün değilse her meselede tek bir mezhebe göre hareket eder. Yani kendisi için bir mezhep tayin eder ona göre hareket eder. Bu şekilde Allah Subhânehu ve Teâlâ’ya kulluk etmiş olur. İnşAllah bu sayede Allah Subhânehu ve Teâlâ indinde belli dereceye sahip olur ve cehennemden kurtulup cennete girer.

Esad Mansur