Küfrün türevi olan “LAİKLİĞİ” benimseyenlerin İsrail oğulları ile olan ortak noktaları.

-58-
Laikliğin küfür içerikli fikir olması:

وَاِذۡ اَخَذۡنَا مِيۡثَاقَكُمۡ لَا تَسۡفِكُوۡنَ دِمَآءَكُمۡ وَلَا تُخۡرِجُوۡنَ اَنۡفُسَكُمۡ مِّنۡ دِيَارِكُمۡ ثُمَّ اَقۡرَرۡتُمۡ وَاَنۡـتُمۡ تَشۡهَدُوۡنَ‏ ﴿84﴾ ثُمَّ اَنۡـتُمۡ هٰٓؤُلَاۤءِ تَقۡتُلُوۡنَ اَنۡفُسَكُمۡ وَتُخۡرِجُوۡنَ فَرِيۡقًا مِّنۡكُمۡ مِّنۡ دِيَارِهِمۡ تَظٰهَرُوۡنَ عَلَيۡهِمۡ بِالۡاِثۡمِ وَالۡعُدۡوَانِؕ وَاِنۡ يَّاۡتُوۡكُمۡ اُسٰرٰى تُفٰدُوۡهُمۡ وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَيۡڪُمۡ اِخۡرَاجُهُمۡ‌‌ؕ اَفَتُؤۡمِنُوۡنَ بِبَعۡضِ الۡكِتٰبِ وَتَكۡفُرُوۡنَ بِبَعۡضٍ‌ۚ فَمَا جَزَآءُ مَنۡ يَّفۡعَلُ ذٰلِكَ مِنۡکُمۡ اِلَّا خِزۡىٌ فِى الۡحَيٰوةِ الدُّنۡيَا ‌ۚ وَيَوۡمَ الۡقِيٰمَةِ يُرَدُّوۡنَ اِلٰٓى اَشَدِّ الۡعَذَابِ‌ؕ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعۡمَلُوۡنَ‏ ﴿85﴾ اُولٰٓٮِٕكَ الَّذِيۡنَ اشۡتَرَوُا الۡحَيٰوةَ الدُّنۡيَا بِالۡاٰخِرَةِ‌ فَلَا يُخَفَّفُ عَنۡهُمُ الۡعَذَابُ وَلَا هُمۡ يُنۡصَرُوۡنَ‏ ﴿86﴾

“(Ey İsrailoğulları!) Birbirinizin kanını dökmeyeceğinize, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacağınıza dair sizden söz almıştık. Her şeyi görerek sonunda bunları kabul etmiştiniz.
Bu misakı kabul eden sizler, (verdiğiniz sözün tersine) birbirinizi öldürüyor, aranızdan bir zümreyi yurtlarından çıkarıyor, kötülük ve düşmanlıkta onlara karşı birleşiyorsunuz. Onları yurtlarından çıkarmak size haram olduğu halde (hem çıkarıyor hem de) size esirler olarak geldiklerinde fidye verip onları kurtarıyorsunuz. Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp bir kısmını örtüp inkar mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rezil olmak; kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir. Allah sizin yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir.
İşte onlar, ahirete karşılık dünya hayatını satın alan kimselerdir. Bu yüzden ne azapları hafifletilecek ne de kendilerine yardım edilecektir.” (Bakara 84-85-86)

Allah’u Teala Bakara suresinin 83. Ve 84. Ayetlerinde “söz aldık” ifadesini kullanmaktadır. Bu ifade Arapça lügatinde “misak” olarak geçer. Misak ise; söz, ahit, sözleşmedir. Yani, insanın bir şeye kesin şekilde bağlanmasıdır; Ondan asla vazgeçmez, hayatında esas ve temel kural olur.
Allah’u Teala İsrailoğulları’na peygamberler yoluyla birtakım emirler verdiğinde, İsrailoğulları bu peygamberler yoluyla Allah’a söz verip, bu emirleri yerine getireceğiz demişlerdi. Hatta birbirlerine şahit olmuşlardı. Fakat ondan sonra verdikleri sözlerinden cayarak, birbirlerini haksızca öldürmeye ve evlerinden çıkartmaya başladılar. Oysa bu tür işler onlara haram kılınmıştı. Bu nehiylere dikkat etmedikleri, bunları bozdukları ve bunun dışındaki başka hükümlerin bir kısmını aldıkları için, Allah’u Teala onların kitabın bir kısmına inandıkları ve bir kısmını reddettiklerini beyan etti. Bunların dünyada ve ahirette ağır cezaları vardır. Zira onlar, dünyayı ahirete tercih ettiler. İnsan dünyada rezil olunca zaferi ve yardımı asla elde edemez. Ahirette de azap görünce zaferi veya yardımı kaybetmiş demektir. İşte, Allah’ın buyurduğu emirlerin bir kısmını yerine getirmemek; kitabın bir kısmını örtmek veya reddetmek olarak nitelenmiştir. Böyle yapanların azabı pek ağırdır. Bugün kendilerini Müslüman olarak sayan kimseler, özellikle yöneticiler, partilerin liderleri, bunlara bağlı olanlar ve benzerleri, İslam’ı sadece imandan, ibadetten ve ahlaktan ibaret sayanlar ahitlerini bozan İsrailoğulları gibi yapmış olmuyorlar mı? Yalnız bununla yetinmiyorlar, İslam’da şeriat, hayat nizamı ve devlet sistemi vardır diyenlerle ayrıca savaşıyorlar. İslam şeriatını veya İslam hayat nizamını uygulamak ve devlet sistemini kurmak için mücadele edenleri hapse atıp idam ederek, diğerlerine nazaran düşmanlıklarının daha şiddetli olduğunu gösterirler.

اِنَّ الَّذِيۡنَ يَكۡفُرُوۡنَ بِاللّٰهِ وَرُسُلِهٖ وَيُرِيۡدُوۡنَ اَنۡ يُّفَرِّقُوۡا بَيۡنَ اللّٰهِ وَرُسُلِهٖ وَيَقُوۡلُوۡنَ نُؤۡمِنُ بِبَعۡضٍ وَّنَكۡفُرُ بِبَعۡضٍۙ وَّيُرِيۡدُوۡنَ اَنۡ يَّتَّخِذُوۡا بَيۡنَ ذٰ لِكَ سَبِيۡلًا ۙ‏ ﴿150﴾ اُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡـكٰفِرُوۡنَ حَقًّا‌ ۚ وَ اَعۡتَدۡنَا لِلۡكٰفِرِيۡنَ عَذَابًا مُّهِيۡنًا‏ ﴿151﴾

“Allah’ı ve peygamberlerini inkar edenler ve (inanma hususunda) Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip “Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız” diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol (orta yol) tutmak isteyenler yok mu;
İşte gerçekten kafirler bunlardır. Ve biz kafirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.” (Nisa 150-151)

Ayetlerinde herkese hitap ederek, kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını reddedenlerin kafirlerin ta kendileri olduklarını göstererek, onlar için alçaltıcı bir azabın hazırladığını bildirdi. Zira Allah’a, Resulüne ve Kitaba inanan kimse, kitabın tamamına inanmalı ve onu uygulamaya çalışmalıdır. Ama, öyle yapmayıp da, istediği hükümlere uyar, istemediğine uymazsa kesinlikle bu tür insanlar mü’min değiller; Allah-u Teala’nın buyurduğu gibi kafirlerin ta kendileridir. Bu asırda bunlara “laik” veya “demokrat” derler. Dini hayattan ayırırlar veya “herkes serbesttir ve hürdür” derler. Oysa Allah’ın dininde serbestlik ve hürriyet yoktur. “Mü’minim” veya “Müslümanım” diyen kimse, muhakkak ki Allah’ın bütün emirlerine uyacak ve bütün nehiylerinden vazgeçecektir. Zira kendisinin Allah’ın kulu olarak kabul etmiştir. Bu nedenle Allah’ın dini dışında hür olmayıp hiç seçeneği yoktur.
Allah’ın emirleri arasında fark yoktur; Namaz kılmak, cihad etmek, oruç tutmak, Allah’ın indirdikleriyle yönetmek, zekat vermek, Allah’ın ceza kanunlarını uygulamak, hac yapmak, daveti yüklenmek farzları arasında hiç fark yoktur. Hepsi Allah’tan birer emirler ve farzlardır. Allah’ın nehiyleri arasında da fark yoktur; İçki, kumar, faiz, domuz, zina, küfrü uygulamak, laiklik, hırsızlık, demokrasi, öldürmek, mürtet olmak, yetimlerin malını yemek gibi yasaklar arasında hiç fark yoktur. Öyle ki bunların hepsi Allah’ın yasakladığı hususlardır. Bunları işleyenlere ağır cezalar vardır.