Soru :

Müşrikler (Arap müşrikler ve Arap olmayan müşrikler) İslam devletinin tebaası olabilirler mi?

Cevap:

Müşrikler (Arap müşrikler ve Arap olmayan müşrikler) İslam devletinin tebaası olabilirler.

Bunun delili; Kuran ve Sünnettir. Allahu Teâla şöyle buyurdu:

قَاتِلُوا الَّذِيۡنَ لَا يُؤۡمِنُوۡنَ بِاللّٰهِ وَلَا بِالۡيَوۡمِ الۡاٰخِرِ وَلَا يُحَرِّمُوۡنَ مَا حَرَّمَ اللّٰهُ وَ رَسُوۡلُهٗ وَلَا يَدِيۡنُوۡنَ دِيۡنَ الۡحَـقِّ مِنَ الَّذِيۡنَ اُوۡتُوا الۡـكِتٰبَ حَتّٰى يُعۡطُوا الۡجِزۡيَةَ عَنۡ يَّدٍ وَّهُمۡ صٰغِرُوۡنَ ﴿۲۹﴾
“(İslam devletine) boyun eğerek cizye verinceye kadar Allaha ve Ahirete iman etmeyenlerle, Allah’ın ve Resulünün haram kıldıklarını haram kılmayanlar ve hak dini (İslam’ı) kendileri için bir din olarak Kabul etmeyenlerle, etmeyen ehl-i Kitap (Yahudi ve Hristiyanlar) la savaşın” (Tevbe 29)

Ayette 1. Kısım: “Allaha ve Ahirete iman etmeyenler” ve 2. Kısım: “Allah’ın ve Resulünün haram kıldıklarını haram kılmayanlar” müşrik sayılırlar. Bunlar ehli kitap gibi İslam Hilafet devletine boyun eğerek devletin tebaası olmayı Kabul ederlerse onlardan zekât alınmaz çalışabilen baliğ akil erkeklerinden senede bir defa için cizye alınır. Onlar üzerine İslam kanunları uygulanır. Ancak inançlarında serbest kalırlar, İslam’a girmeye zorlanmazlar, ibadetlerinde serbesttirler, mabetlerine dokunulmaz, gidebilirler, yiyecekleri, içeceklerinde serbesttirler, evliliklerini ve boşanmalarını dinlerine göre yapabilirler. Bu hususta kendileri için mahkemeler kurulur.
Sünnetteki delil ise; Resulullah (sav) Arap yarımadasında yaşayan Mecusi olan Hacer kabilesini zimmi olarak Kabul etmesi ve bu nedenle onlardan cizye almasıdır. Abdurrahman bin Avf r.a şöyle dedi: “Resulullah (sav) Hacer Mecusilerinden cizye aldı”.(Tirmizi, Ebu Davut)

Bu nedenle Irak ve İran fethedilince orada Mecusiler vardı, 2. Raşidi Halife Hz. Ömer r.a. Ehvaz (şu anda İran’dan bir parçadır) valisinden oradaki Mecusilerden cizye almasını talep etti. Mecusiler ise müşrik idiler. Ateşperesttirler. Resulullah (sav)’e Hacer Mecusileri hakkında sorulunca şöyle buyurdu: “Ehli kitap hakkında nasıl davranıyorsanız onlara aynı şekilde davranın. Ancak onların kestiklerini yemeyin ve kadınlarıyla evlenmeyin” (Abdurrazık musannefi ve İbni Şeybe musennefi)
Nitekim Kuran’ı kerimde Allah (cc) ehli kitabın kestiklerini yeme ve kadınlarıyla evlenme noktasında Müslümanlara müsaade etti (Maide 5). Fakat müşrik kadınlarla evlenmeyi yasakladı (Bakara 221). Kestiklerini yemeyi de yasakladı. (Enam 121)

Arap olan Bahrin halkı Mecusi idiler. “Resulullah (sav) Bahrin Mecusilerini İslam’a çağırarak onlara bir mektup yazdırdı. Kim onlardan Müslüman olursa ondan Kabul edilir, kim İslam’a girmeyi reddederse ondan cizye alınır. Fakat onların kestikleri yenmez ve kadınlarıyla evlenilmez” (Abdurrazık musannefi)
Yine Resulullah (sav) bir gazveye bir ordu gönderip başına bir kumandan tayin edince ona şöyle derdi: “Müşrik olan düşmanlarla karşılaştığın zaman onları İslam’a çağır, eğer Kabul ederlerse onların üzerinden elini kaldır, ya da (İslam’a girmeyi Kabul etmezlerse) cizye versinler” (Buharı ve Ebu davut)

Ama Mekke’de müşriklerin kalmasına izin verilmedi. Tövbe suresinin ilk ayetlerinde bu hüküm gösterildi. Ondan sonra Resulullah (sav) Arap yarımadasında ehli kitaptan olsun müşriklerden olsun bir kafirin bulunmasını yasakladı. Şöyle buyurdu: “Arap yarım adasında iki din bir arada bulunmaz” ( İbni Şihab)
Şöyle de buyurdu: “Hayatta kalırsam Arap yarım adasında Yahudileri ve Hristiyanları çıkartacağım ki içinde Müslümanlardan başka bir kimse kalmasın” (Abdurrazık musannefi)

Resulullah (sav) şöyle buyurdu “Hicaz’ın (Mekke, Medine, Taif bölgesinin) Yahudileri ve (Hristiyan olan) Necran halkını Arap yarım adasından çıkartın” (İbni Hanbel)
Bu Arap yarım adası için özel bir hükümdür. Ama İslam Hilafet Devletinin diğer beldelerinde müşrik olsun ehli kitap olsun tebaa, zimmi olabilirler. Müslümanlar gibi muamele görürler, zulmedilmezler ve İslam adaletinin gölgesinde dinleri üzerinde yaşayabilirler.

İşte İslam Hilafet devletinde gayrı Müslim kimseler devletin tebaası olabilir, iyi muamele görürler, onlara karşı ayrım yapılmaz, horlanmazlar, kötülük yapılmaz ve eziyet edilmez. Resulullah (sav) şöyle buyurdu: “Kim bir zimmi olan kimseye eziyet ederse bana eziyet vermiş olur”. (Tabarani)
Onlardan zekât alınmaz, sadece çalışabilen baliğ akil erkeklerinden senede bir defa için cizye alınır. Onlar üzerine sair muamelatta İslam kanunları uygulanır. Ancak inançlarında serbest bırakılır, İslam’a girmeye zorlanmazlar, ibadetlerinde serbesttirler, mabetlerine gidebilirler, kendilerine ait yerlerinde yiyeceklerinde, içeceklerinde serbesttirler, evliliklerini ve boşanmalarını dinlerine göre yapabilirler. Bu hususta kendileri için mahkemeler kurulur. Devletin mahkemelerinde evlilik ve boşanma gibi ehval-u şahsiye (ailevi sorunları) her din mensupları için ayrı oda tahsis edilir, kendilerinden dinlerini anlayan hâkimler tayin edilir. Devlet onlara da maaş verir. İslam mahkemesine de gidebilirler.

İşte İslam’ın adaletine ve iyiliklerine bakın, ne kadar üstün! Demokratik laik devletlerin zulümlerine bakın, Müslümanlara hiç böyle bir hak vermezler, adaleti uygulamazlar, onları horlarlar, ayrım yaparlar. Batı devletlerinin siyasetleri, siyasiler, siyasi partileri ve grupları ve medyaları Müslümanlara karşı kötüleme hamlesi yürütüyorlar, her leke ve ithamı onlara yapıştırmaya çalışıyorlar. Azgın ve bağnazları her yerde Müslümanlara saldırtıyorlar, camilerde namaz kılanları silahla tarayıp öldürüyorlar.

Oysa İslam devletinde yaşayan gayri Müslime saldırı olursa saldırana ağır ceza verilir. İşte gayri Müslim olanları İslam’ın hakikatini ve fikirlerini öğrenmeye davet ediyoruz, gayri Müslümlere karşı 13 asırdır şerefli İslam hilafet devletinin tatbikatını insafla incelemeye çağırıyoruz. Umulur ki hakikati idrak edip hidayetli olurlar ve en az kinlerinden vazgeçip bu muazzam dine karşı eğilip saygı gösterirler. 2. Cihan savaşından sonra memleketlerini tekrar bina etmede büyük katkı sağlayan, kendilerine hizmet eden Müslümanlara iyi muamele yaparlar ve adaletli davranırlar.

Esad Mansur