Soru 1:
Şimdi memuriyet için sözleşme imzalatılıyor. Bu sözleşmede laiklik ilkelerine uymaya yemin var. Bunu yapmayan yani imzayı atmayıp yemini etmeyen memur olamaz öyle Bir sistem kurmuşlar ki. Bu şirktir. Peki, bu şirk sözlerini memuriyet için imzalamak caiz mi?
Soru 2:
1. İbni abbasın böyle bir sözü yok varsa lütfen kaynak belirtin
2. Bugün diyanet imamları en büyük cürüm olan Allah’ın dinini gizleme görevini üstlenmiş.
3 İslam dininde esas olan zahire bakmaktır. Siz eğer inanarak yaparsa arkasında namaz kılınmaz demişsiniz. İnancın yeri kalptir ve bu bizlere kapalıdır kimin inanıp inanmadığını bilemeyiz. Zahir’de ise görünen küfür fiil işledikleridir 656. ve 657. maddeye tabiler zaten kendiniz belirtmiş siniz diyanet dini laikleştirmek için kuruldu hal böyle iken nasıl oluyor da bunlar bu kurumun içinde ama küfre düşmüyorlar?
Saoru 3:
Diyanet imamı fasıktır namaz kılınır demişsiniz ama biraz üst tarafta memurluk yemini küfürdür yazmışsınız. Bu adamlar dinden çıkmış ise zaten kâfir olmuyor mu? İslam’ına hüküm nasıl verdiniz de fasık saydınız?

Cevap:
Bir kişi memurlara yemin ettirilen fikirlere inanmayarak imza atarsa günahkar olur, fasık olur, Allah’a tövbe etmeye ve mağfiret dilemeye çalışmalıdır. Ayrıca İslam’a aykırı her hangi bir husus uygulamamaya çalışacaktır.
İman kalple kesin tasdiktir, kalpten kesin olarak kabul etmektir.
Bir kimse İslam akaidini sözde söylerse, kalpte şek ve şüphe varsa mümin ve Müslüman olamaz. Hiç bir şüphe ve şek bulundurmadan inanmalıdır. O zaman Müslüman veya mümin sayılır.
Allah (cc) şöyle buyurdu:
اِنَّمَا الۡمُؤۡمِنُوۡنَ الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡابِاللّٰهِ وَرَسُوۡلِهٖ ثُمَّ لَمۡ يَرۡتَابُوۡا
“ Muhakak ki müminler şunlardır ki Allaha ve Resulüne iman ettiler ve (kalplerinde) buna karşı hiç bir şek ve şüpheye düşmediler”. (Hucuret 15)
Eğer bir kimse bu şekilde iman ederse mümin sayılır, bu iman var oldukça ağzıyla korkarak veya bir menfaat için küfür kelimesini söylerse büyük günahkâr olur, ama kâfir olmuyor. Çünkü bu kelimeye kalbiyle inanmıyor. Zira itikat içten kesin tasdik etmeyi gerektiriyor. Eğer ölüm tehdidi varsa günahkâr sayılmaz, ruhsatı kullanmış olur.
Allah (cc) şöyle buyurdu:
مَنۡ كَفَرَ بِاللّٰهِ مِنۡۢ بَعۡدِ اِيۡمَانِهٖۤ اِلَّا مَنۡ اُكۡرِهَ وَقَلۡبُهٗ مُطۡمَٮِٕنٌّۢ بِالۡاِيۡمَانِ وَلٰـكِنۡ مَّنۡ شَرَحَ بِالۡكُفۡرِ صَدۡرًا فَعَلَيۡهِمۡ غَضَبٌ مِّنَ اللّٰهِ‌ۚ وَلَهُمۡ عَذَابٌ عَظِيۡمٌ
“ Kim iman ettikten sonra Allah’ı inkâr ederse, ancak kalbi iman ile mutmain, itminan sahibi, dopdolu olduğu halde zorlanan kimse müstesnadır, fakat kim göğsünü, kalbini küfre (inkârcılığa) açarsa Allah’ın gazabı onların üzerindedir. Onlara büyük azap vardır” (Nahl 106)
Bu ayet şu iki hususu gösteriyor:
Birincisi: “ancak kalbi iman ile mutmain, itminan sahibi, dopdolu olduğu halde zorlanan kimse müstesnadır”. Her hangi bir kimse küfre ölüm tehdidiyle veya ağır ve tahammül edemediği işkenceyle zorlanıp ta küfür kelimesi söylerse ve aynı anda kalbi imanla dopdolu ise mümin kalır.
İkincisi ise: “fakat kim göğsünü, kalbini küfre (inkârcılığa) açarsa”, bu ifade geneldir, her hâlükârda, her hangi bir durumda, zorlanma varsa veya yoksa kim kalbini küfre açarsa, küfür kelimelerine kalbiyle inanırsa kâfir olur, kim kalbiyle küfür kelimesine inanmazsa kâfir olmaz. Fasık, günahkâr olur. Çünkü ölüm tehdidi olmadan küfür kelimesine kesin olarak inanmayarak sadece ağzıyla söyledi, kalbini küfre açmadı. Zorlanmadığı için günahkâr olur.
Bir kimse ağzıyla söyleyip te kalbiyle şüphesiz Allaha, Resulüne, ahirete, Kurana, eski kitaplara ve Peygamberlere inanmıyorsa mümin sayılmaz, kafirdir. Tersi de eğer bunlara şüphesiz ve kesin olarak inanıyorsa fakat bunlarla çelişen bazı kelimeleri söylerse kâfir olmaz, imandan çıkmaz. Zira İslam’a inanıyor ve İslam’a ters olan laiklik ve demokrasiye inanmadan bunları ağzıyla söylüyor, zorlanma şüphesiyle bunları söylüyor.

İbni Abbas’ın sözüne gelince, İbni kesir tefsirinde harfi harfine şöyle geçmektedir:
Ali İbni Talha İbni Abbas’ın şu sözünü nakleder:”
وَمَنۡ لَّمۡ يَحۡكُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡكٰفِرُوۡنَ‏
“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse kâfirlerin ta kendileridir” (Maide 44)
İbni Abbas bu ayeti açıklarken şöyle dedi: “Allah’ın indirdiklerini kim inkâr ederse kâfir olur, kim Allah’ın indirdiklerine inanırsa ve bununla hükmetmese zalim ve fasık olur” (İbni Cerir)
Yine İbni Kesir bunun arkasında şu rivayeti de aktarıyor: İbni Tavvus İbni Abbas’ın şu sözü nakleder: “
وَمَنۡ لَّمۡ يَحۡكُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡكٰفِرُوۡنَ
“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmese kafirlerin ta kendileridir”. Bu küfür, onların saydıkları küfür değildir”. İbni Tavvus ekleyerek bunu şöyle açıklıyor: “(bu küfür) Allah’ı, melekleri, kitapları ve resulleri inkâr ettikleri gibi küfür değildir” ve şöyle ekliyor: “(bu küfür) milletten, dinden çıkartan küfür değildir”. (Elhakim)
Yine İbni Kesir şu rivayeti aktarıyor: Essevri İbni Cureyh’tan o da Ata’nın şu dediğini rivayet ediyor: “Bu, küfür dışında bir küfürdür, zulüm dışında bir zulüm, ve fısk (fasıklık) dışında bir fısktır”.
Bunun manası, normal Müslümanların saydıkları küfür değildir, İbni Tavus’un açıkladığı gibidir. Normal sayılan küfür değildir, Allah’ı, melekleri, ahireti, Resulleri ve kitapları inkâr ettikleri gibi bir küfür değildir. Bunun manası; imandan çıkmaz, Müslüman kalırlar, günahkar olurlar.
Şu da var; her kâfir hem zalim hem de fasık olur. Zira küfür itikatla, inançla ilgilidir. Zulüm ve fısk amelle ilgilidir. Her kâfir küfürle beraber günahkâr, hep günah işliyor. Bu nedenle hem küfür nedeniyle ebediyen cehennemde kalacak ceza çekecek hem de günah işlediği için azap görecektir.
Allah (cc) şöyle buyurdu:
وَوَيۡلٌ لِّلۡمُشۡرِكِيۡنَ ۙ‏ الَّذِيۡنَ لَا يُؤۡتُوۡنَ الزَّكٰوةَ وَهُمۡ بِالۡاٰخِرَةِ هُمۡ كٰفِرُوۡنَ‏
“ Ahireti inkâr ettikleri halde zekatı vermeyen müşriklere vay!” (Fussilet 6-7)
Allah (cc) şöyle de buyurdu:

مَا سَلَـكَكُمۡ فِىۡ سَقَرَ‏ قَالُوۡا لَمۡ نَكُ مِنَ الۡمُصَلِّيۡنَۙ‏ وَلَمۡ نَكُ نُطۡعِمُ الۡمِسۡكِيۡنَۙ‏ وَكُنَّا نَخُوۡضُ مَعَ الۡخَـآٮِٕضِيۡنَۙ‏ وَ كُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوۡمِ الدِّيۡنِۙ‏ حَتّٰٓى اَتٰٮنَا الۡيَقِيۡنُؕ‏
“ Sizi cehennemde yakan nedir? Dediler ki namaz kılanlardan değildik, miskini yedirmiyorduk, Allah’ın ayetleriyle alay ediyorduk, kıyamet gününü yalanlıyorduk, ölüm bize gelinceye kadar bu hal üzerinde kaldık” (Müddesir 42-47)
İbni kesir gibi tefsir âlimleri mutlak zulüm veya fısk küfür olur dediler. Zira her kâfir fasık ve zalimdir. Fakat Müslüman dinden çıkmadan günah işleyerek fasık ve zalim olur, bu kayıtlı zulüm ve fısktır. İman ettiği halde günah işlerse günahı da mubah kılmadığından, günahın günah olduğuna inandığından dolayı iman sahibi kalır.
Nitekim Türkiye’de sadece diyanet hocaları değil her alanda milyonlarca memur bu yemine imza atarlar. Laik Devlet kendi halkına güvenmediği için yemin ettirmeye çalışır, zannediyor ki bu şekilde halkı susturur, kendi küfür ilkelerine bağlar ve bunları değiştirmeye çalışmalarını engeller. Oysa Müslümanlar bunları reddederler ve bir gün hepsini çöpe atacaklar.
Ayetleri gizleme meselesi ise; bununla ilgili delilleri gösterdik, yine de hatırlatalım, gizleyenler lanetlidir, azabı hak etmişlerdir:
Allah (cc) şöyle buyurdu:
اِنَّ الَّذِيۡنَ يَكۡتُمُوۡنَ مَآ اَنۡزَلۡنَا مِنَ الۡبَيِّنٰتِ وَالۡهُدٰى مِنۡۢ بَعۡدِ مَا بَيَّنّٰهُ لِلنَّاسِ فِى الۡكِتٰبِۙ اُولٰٓٮِٕكَ يَلۡعَنُهُمُ اللّٰهُ وَ يَلۡعَنُهُمُ اللّٰعِنُوۡنَۙ‏ اِلَّا الَّذِيۡنَ تَابُوۡا وَاَصۡلَحُوۡا وَبَيَّـنُوۡا فَاُولٰٓٮِٕكَ اَتُوۡبُ عَلَيۡهِمۡۚ وَاَنَا التَّوَّابُ الرَّحِيۡمُ‏
“İndirdiğimiz açık delileri ve hidayeti (doğru yolu) Kitapta insanlara açıkladıktan sonra onu gizleyenleri Allah lanetler, lanetleyenler de onları lanetlerler. Ancak tövbe edenler, hallerini düzeltenler ve onu açıklayanlar hariçtir. (Allah) onların tövbelerini Kabul eder. Tövbeleri Kabul eden ve bağışlayan benim.” (Bakara 159-160)
Bunun manası günahkâr, azabı hak etmiştir, ancak tövbe ederlerse ve hatalarını düzeltirlerse veya hallerini değiştirirlerse Allah onları bağışlar. Bunun manası bunlar hala Müslümandırlar.
Bu meseleyle ilgili öteki ayet şöyledir:
اِنَّ الَّذِيۡنَ يَكۡتُمُوۡنَ مَآ اَنۡزَلَ اللّٰهُ مِنَ الۡکِتٰبِ وَ يَشۡتَرُوۡنَ بِهٖ ثَمَنًا قَلِيۡلًا ۙ اُولٰٓٮِٕكَ مَا يَاۡكُلُوۡنَ فِىۡ بُطُوۡنِهِمۡ اِلَّا النَّارَ وَلَا يُکَلِّمُهُمُ اللّٰهُ يَوۡمَ الۡقِيٰمَةِ وَلَا يُزَکِّيۡهِمۡ ۖ وَلَهُمۡ عَذَابٌ اَلِيۡمٌ‏ اُولٰٓٮِٕكَ الَّذِيۡنَ اشۡتَرَوُا الضَّلٰلَةَ بِالۡهُدٰى وَالۡعَذَابَ بِالۡمَغۡفِرَةِ‌ فَمَآ اَصۡبَرَهُمۡ عَلَى النَّارِ‏
“ Allah’ın indirdiği Kitaptan bir şey gizleyip onu az bir pahaya (mal, para, maaş) satanlar, işte onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Allah onlarla konuşmaz, onları temize çıkartmaz. Onlar için acı bir azap vardır. Onlar hidayeti (doğru yolu) bırakıp dalaleti (sapıklığı), mağfireti bırakıp azabı satın aldılar. Bunalar ateşe ne kadar sabırlıdırlar!” (Bakara 174-175)
Burada ayetleri gizliyorlar, hem de buna karşı makam veya para gibi dünyevi bir karşılık pahasına gizliyorlar. Bunların cezası pek ağırdır. Ama cehennemde ebediyen kalmak değildir.
Bir kimse küfür fikirlerine inanmadıkça ve kalbi imanla mutmain oldukça cehennemde ebediyen kalmaz.
Resulullah (sav) şöyle buyurdu:
“ Kim La ilahe ille Allah derse ve arpa tanesinin ağırlığı kadar kalbinde hayır varsa ateşten çıkar” (Buharı, Müslim)
Şöyle de buyurdu: “Kim La ilahe ille Allah derse ve kalbında zerre kadar iman varsa ateşten çıkar”. (Buharı)
Zahire göre hüküm verme meselesi doğrudur. Bu hocalar zahiren biz laikliğe inanmıyoruz, zorlanıyoruz, Kurana, Sünnete ve şeriata inanıyoruz derler. Biz zahiren dediklerini itibar ederiz. Halkın hâkimiyetine inanmıyoruz, Allah’ın hâkimiyetine inanıyoruz derler. Bazılar demokrasi şuradır, seçimdir derler. Bu nedenle kabul ederiz, bu da İslam’dadır derler. Bunlar demokrasiyi yanlış anladılar. Fakat biz onların fikirlerini düzeltmeye çalışarak demokrasinin yalnız şura ve seçim olmadığını, halkın hâkimiyeti olduğunu anlatmalıyız. Bunun manası bu hocalar halkın hâkimiyetine inanmıyorlar, fakat demokrasiyi yanlış anlıyorlar. Yalnız hocalar değil, birçok tahsilli tahsilsiz memur olan ve serbest iş yapan Müslüman bu meseleyi yanlış anlıyor.
Zorlanma meselesini de yanlış anlıyorlar, böyle yapmasak işten oluruz, işsiz kalırız, sefil oluruz, zor durumda kalırız. Bu nedenle bir zaruret var, İslam bize ruhsat verdi derler. Onlara ancak ölüm tehdidi varsa veya Ammar r.a gibi tahammül edemeyeceği içkence altında kalırsa kalbi imanla dopdolu olduğu halde ruhsatı kullanabilir. Resulullah (sav)’in gösterdiği gibi bu ruhsatı kullanmamak ve şehit olmak daha efdaldir.
Ama dini hayattan ayıran laikliğe ve temeli milletin hâkimiyeti olan demokrasiye bile bile kim inanırsa dinden çıkmış olur ve arkasında namaz kılınmaz.
Umarım ki mesele vuzuha kavuştu. Allah bu ümmeti düzeltmeye, birleştirmeye ve rayına oturtmaya yönelik yaptığımız mücadelede bizi muvaffak kılsın.
Saygılarımla

Esad Mansur.