-69-
Kelimelerin Önemi !!!!
Kâfirler Müslümanlara bir hayrın gelmesini istemezler:

ما يود الذين كفروا من أهل الكتاب ولا المشركين أن ينزل عليكم من خير من ربكم والله يختص برحمته من يشاء والله ذو الفضل العظيم
“(Ey müminler!) Kâfir olan Ehl-i Kitap ve putperestler de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler. Hâlbuki Allah rahmetini dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.” (Bakara 105)
Bu ayette kâfirlerin Müslümanlara olan düşmanlıklarının ve kinlerinin ne kadar büyük olduğunu göstermektedir. Zira onlar müminler için bir hayrın gelmesini asla istemezler. Öyleyse bunlar sürekli Müslümanlara karşı dilleriyle, mallarıyla ve silahlarıyla savaşmaktadır. Kur’an’ı Kerim’in birçok yerinde böylesi ayetler geçmektedir.
Burada dilleriyle nasıl savaştıkları gösterilmektedir. Sözcük ve terimlerle oynamakla, Müslümanların zihinlerini karıştırarak neticede Müslümanların tutum ve davranışlarını bozmaktadırlar. Zira bu ayet önceki ayete bağlıdır. Buna göre müminler fikir, siyaset, kültür ve hukukla ilgili kendilerine has terimlere sahip olmalıdır. Çünkü siyasetleri, fikirleri, kültürleri ve hukukları İslam akidesine dayalıdır. Bu nedenle bu konularla ilgili Osmanlıca terimlerin kaynağı sürekli Arapça olmuştur. Çünkü Arapça İslam’ın dilidir. Arapçaya bağlı kalındığı müddetçe İslam mefhumlarıyla ilgili sözcükler üretilecektir. Şimdi ise, bu konularla ilgili terimler Avrupa dillerinden alınmaktadır. Türkiye’de İslam’la savaş M.1924’te Hilafetin yıkılışından bugüne kadar sürmektedir. Demokrasi, cumhuriyet, laiklik, ulusçuluk ve temel hürriyetler gibi İslam’a zıt terimler devletin oturduğu temeli ve esasları olarak gösterilmiştir. Kâfirler bu tür terimlerle bizim için hayır istemezler. Gerçek şu ki; geçen süre içerisinde bu terimlerden Müslümanlar çok büyük darbeler almışlardır. Şu var ki; kâfirlerden kültür ve fikirle ilgili ne gelirse reddedilmelidir. Çünkü kültürleri, fikirleri ve inançları; dini hayattan ayırma esasına dayalıdır. Hatta Batıdan ne gelirse ona şüpheyle yaklaşılmalıdır. Çünkü onlar bizim için hiçbir zaman ve hiçbir şekilde hayır istemezler. Eğer onlardan gelen terimler mücerret, soyut, ayrıca inançlarını ve hayat görüşlerini içermiyorsa, sadece bir şeyin adı ise o takdirde incelenir ve bakılır. İslam’a zıt tarafı yok ise o terim kullanılabilir. Bunda hiçbir beis yoktur. Misal; araç ve gereçler, makine ve aletlerin isimleri gibi. Otobüs, Radyo, Tren vs.
İdeoloji gibi konuların da adı kullanılabilir. Bunun manası; hayat nizamını içeren temel fikirlerdir. Bu bir konunun adıdır. Bu özel değil, geneldir. Bu nedenle Kapitalizm ideolojisi, Komünizm ideolojisi, İslam ideolojisi diye adlandırılabilir. Fakat İslam demokrasisi denilemez. Çünkü demokrasi bir konunun adı değil, kendisi bir konu ve fikirdir. Manası ise; “halkın hâkimiyetidir. Devlet bir konunun veya kuruluşun adıdır. Çünkü insanların kabul ettikleri mefhum, kanaat ve ölçülerini uygulayan sistem manasındadır. Cumhuriyet ise halkın ekseriyetine dayalı bir yönetim şeklidir. Hilafet bir devlet şeklidir. Yürütme ve tatbikatta Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in yerine geçmektir. Bu sebeple İslam cumhuriyeti olamaz. İslam hilafet devleti olur. Kullanılan terimin yabancı olup olmadığı önemli değil, önemli olan o terimin içerdiği manadır. Yabancı kelime olan Republik tercümesi olan Cumhuriyet kelimesinin telaffuzu Arapça’dır. Ancak mânası İslam’a zıttır. Arap ülkelerinde komünizm ve sosyalizm “şuyuiyye” ve “iştirakiye” olarak telaffuz edilir. Şuyuiyye’nin mânası komünizm ve iştirakiyye’nin manası sosyalizmdir. Aynen nasyonalizmin milliyetçiliğe tercüme edildiği gibidir. Telaffuzların Arapça veya Türkçe olması şart değil, önemli olan mânalarıdır. Nasyonalizm; kendi halkına bağlılığı gösterip kendi halkını üstün kılmak, kendi halkı için çalışmak ve diğer halklardan ayrı göstermektir. Nasyonalizmin Türkçesi; milliyetçilik, Arapçası kavmiyetçilik olarak telaffuz edilir. Ama bu telaffuzun manası İslam’a zıttır, İslam’daki ümmet mefhumuna aykırıdır.
İşte, Ehl’i kitap Yahudiler ve Hıristiyanlar ve bunlarla beraber Ehl’i kitap olmayan müşriklerin hepsinin kâfir olduklarını ve Müslümanlar için hiçbir hayır istemediklerini Allah’u Teala beyan etmektedir. Allah Celle Celaluhu bu kâfirlere şöyle cevap veriyor:
والله يختص برحمته من يشاء
“Hâlbuki Allah rahmetini dilediğine verir.” (Bakara 105)
Yani; siz değil, Ben müminlere hayır sağlıyorum, size ve sizin dil ve her imkânla savaşlarınıza rağmen! Bundan anlaşılıyor ki, müminler Allah’a uysunlar ki, kendilerine hayır gelsin. Kâfirlere uyarlarsa Allah’tan onlara hayır gelmediği gibi kâfirler de onlara hayır sağlamayı istemezler. Misal olarak; Türkiye Cumhuriyeti yöneticileri Allah’a muhalefet ederek; Yahudilere, Hıristiyanlara, laik olan ve dini kabul etmeyen müşriklere yöneldiler. Netice şerdir; Bunlardan Türkiye’ye hiç hayır gelmedi, daima zarar ve kötülük sağlamaya çalışıyorlar. Bundan dolayı da Allah’ın rahmeti onlar üzerine inmemektedir. Daima Allah’ın azabı inmektedir. Nitekim nimetlerin sahibi Allah’u Teala’dır. Buradaki rahmet azabın ve lanetin zıddıdır. Hayrın zıttı şerdir. Rahmet İslam’a inanmakla ve uymakla gerçekleşir. Bunun neticesi hayır ve iyilik olur. Allah’a inanmamak veya isyan etmek, Allah’ın laneti ve azabının gelmesine sebep olur. Bunun neticesi; şer, kötülük, zarar, bela ve musibettir.
Allah Subhanehu ve Teala müminlere; “Ey iman edenler!” diye hitap etti. Müminlere değer verdiği için direkt olarak böyle hitap etti. Genellikle; Ey Ehl’i kitap, Ey kâfirler, Ey müşrikler, Ey münafıklar diye seslenmedi. En çok “(Ey Muhammed) de ki; ey kâfirler”, “de ki; ey ehl-i kitap”, “de ki; ey müşrikler”, “de ki; ey münafıklar” diye seslendi. Elçisi Hz. Muhammed’e hitap ederek dolaylı olarak “sen ya Muhammed onlara şöyle veya böyle de.” Çünkü onlarla muhatap olmak istemiyor, onları değersiz görüyor, onlara itibar vermiyor ve onlara direkt olarak seslenmiyor. Ancak bazı yerlerde onları tehdit ederek öyle hitap etti. Fakat Müminlere değer ve itibar verdiği için direkt olarak hitap ediyor.
Bu izah doğrultusunda; Müslümanlar düşünmek istemezler mi?! Kendi değerlerini bilmek istemiyorlar mı? Yoksa değersiz ve itibarsız olan kafirlere uymaya devam etmek mi istiyorlar?!
Bu yüzden Müslümanların, Allah Celle Celaluhu katından kendilerine verilen bu değere itibar ve intibak ederek yüce Allah’ın belirlemiş olduğu yoldan hiç sapmadan, izzetli bir şekilde yaşamaları gerekir. Aksi takdirde kâfirlere yönelmeleri suretiyle ellerindeki izzeti ve şerefi kaybederek dünyada ve ahirette hüsrana uğrayanlardan olurlar. Müslümanların düşünmesi gereken nokta budur. Bu nokta öylesine hayati bir nokta ki, Müslüman’ın şahsiyetiyle var oluşunun veya zilletiyle yok oluşunun bir göstergesidir.