Soru:

Benim ailemde ben nesih var dediğimde onların yorumu aynen şu şekilde oldu. (Allah Bir ayet gönderecek formalite olsun diye kuranda tutacak Yapılması değil yapılmaması gerekecek. Yani bir şeyi emredecek ama bunun üzerini çizin yapmayın demiş olacak. Eğer hükmü kaldırılmış olsaydı peygamber bu ayeti sakın uygulamayın diye uyarırdı. Şu halde, madem hükmü yok, bu ayetleri kurandan çıkarabiliriz yer işgal ediyor diyebiliriz. Öyle mi? Hiçbir ayetin hükmü kaldırılmadı. Ayetler hüküm versin diye var birbirinin üstünü çizsin diye değil. Böyle iman ediyorum. Kurandaki hükümlerin dokunulmazlığı var ve hepsi uygulansın diye var şeklinde iman ediyorum.) Yani kurana bu mantıkla yaklaşınca nasıl ikna edilir kişi bilmiyorum. Sizin bu konuda bir öneriniz var mı? Bana yol gösterebilir misiniz?

Cevap:

Onların dedikleri bir akıl yürütmektir, mantık yürütmektir. Şer’i kavrayış ve anlayış değildir. Oysa bu mesele şer’idir. Ancak şer’i delile bağlıdır ve onunla olur. Şer’i delil varken böyle şey konuşmak, mantık yürütmek büyük hatadır, büyük gaflettir. Daha önce gösterdiğimiz gibi Allah (cc) kendisi, bizatihi, kendi kitabında bazı ayetlerin hükümlerini değiştirdiğini söyledikten sonra biri çıkıp akıl yürütürse ondan kabul edilmez. Kafadan atarak Allah ayetlerinin hükümlerini değiştiremez der! Bu gaybi bir meseledir, Allah’ın işidir, onun hikmeti vardır, bunu neden böyle yaptı, onu sorgulamayız. Allah (cc) şöyle buyurdu:
لَا يُسۡــَٔـلُ عَمَّا يَفۡعَلُ وَهُمۡ يُسۡـَٔــلُوۡنَ‏
“ (Allah) yaptığından sorulmaz (sorgulanamaz), fakat onlar (kullar) sorulur (sorguya çekilir)” (Enbiya 23)
Kâfirler ayetlerin hükümlerinin neshini görünce, bir fırsat bulup ta Resulullah (sav)’e sen Allaha iftira atıyorsun dediler. Allah (cc) şu ayeti indirdi:
وَاِذَا بَدَّلۡنَاۤ اٰيَةً مَّكَانَ اٰيَةٍ‌ۙ وَّ اللّٰهُ اَعۡلَمُ بِمَا يُنَزِّلُ قَالُوۡۤا اِنَّمَاۤ اَنۡتَ مُفۡتَرٍؕ بَلۡ اَكۡثَرُهُمۡ لَا يَعۡلَمُوۡنَ‏ قُلۡ نَزَّلَهٗ رُوۡحُ الۡقُدُسِ مِنۡ رَّبِّكَ بِالۡحَـقِّ لِيُثَبِّتَ الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا وَهُدًى وَّبُشۡرٰى لِلۡمُسۡلِمِيۡنَ
“Biz bir âyetin yerine başka bir âyeti getirdiğimiz zaman -ki Allah, neyi indireceğini çok iyi bilir- “Sen ancak bir iftiracısın” derler. Hayır; onların çoğu bilmezler. De ki: Onu, Rûhul Kudüs (Cebrail), iman edenlere sebat vermek, Müslümanları doğru yola iletmek ve onlara müjde vermek için, Rabbinin katından hak olarak indirdi.” (Nahl 101-102)
İnsanların çoğu Allah’ın neden ayetlerin hükümlerini değiştirdiğini bilmediklerini açıklıyor. İnsanların çoğu O’nun hikmeti veya amacının veyahut bunun neticelerinin ne olduğunu bilmezler. Ama âlimler bunu bilirler. Nitekim bazı ayetlerde hikmet geçer, âlimler bunu idrak edip gösterirler.
Bu ayette Allah bir hikmet gösterdi: “iman edenlere sebat vermek, Müslümanları doğru yola iletmek ve onlara müjde vermek için”. Allah insanları deniyor, gerçek müminler sebat gösterirler ve Müslümanlara doğru yolu gösteriyor. Bu nedenle Bakara suresinde 143. Ayette Kıbleyle ilgili hüküm neshedilince, Mescid-i Aksa’dan Mescid-i Haram’a Kıble çevirilince bazı kimseler mürtet oldular, dini terk ettiler. Allah bu ayette çevirmenin bir hikmetini şöyle gösterdi: “Senin (arzulayıp da şu anda) yönelmediğin kıbleyi (Kâbe’yi) biz ancak Peygamber’e uyanı, ökçeleri üzerinde geri dönenden ayırt etmemiz için kıble yaptık. Bu, Allah’ın hidayet verdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir”.
İşte, Nesih meselesi Kuran’da kesin olarak sabittir. Daha önce gösterdiğimiz bu ayetle beraber şu ayeti göstermiştik:
مَا نَنۡسَخۡ مِنۡ اٰيَةٍ اَوۡ نُنۡسِهَا نَاۡتِ بِخَيۡرٍ مِّنۡهَآ اَوۡ مِثۡلِهَا ‌ؕ اَلَمۡ تَعۡلَمۡ اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَىۡءٍ قَدِيۡرٌ
“Biz, bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak (ertelersek) mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kadirdir.” (Bakara 106)
Ayrıca Allah (cc) şu ayette şöyle buyurdu:
وَكَذٰلِكَ اَنۡزَلۡنٰهُ حُكۡمًا عَرَبِيًّا‌ؕ وَلَٮِٕنِ اتَّبَعۡتَ اَهۡوَآءَهُمۡ بَعۡدَمَا جَآءَكَ مِنَ الۡعِلۡمِۙ مَا لَـكَ مِنَ اللّٰهِ مِنۡ وَّلِىٍّ وَّلَا وَاقٍ وَلَقَدۡ اَرۡسَلۡنَا رُسُلًا مِّنۡ قَبۡلِكَ وَجَعَلۡنَا لَهُمۡ اَزۡوَاجًا وَّذُرِّيَّةً ‌ ؕ وَمَا كَانَ لِرَسُوۡلٍ اَنۡ يَّاۡتِىَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِاِذۡنِ اللّٰهِ‌ ؕ لِكُلِّ اَجَلٍ كِتَابٌ‏ يَمۡحُوۡااللّٰهُ مَا يَشَآءُ وَيُثۡبِتُ ‌ۖ ‌ۚ وَعِنۡدَهٗۤ اُمُّ الۡكِتٰبِ‏
“Böylece bu Kitabı (Kuran’ı) Arapça olarak indirdik. Sana gelen ilimden sonra onların heva ve heveslerine tabi olursan Allah dışında bir dost, yardımcı ve koruycu bulamazsın. Senden önce Resulleri gönderdik, onlar için zevceler ve zürriyet kıldık. Hiç bir Resul Allah’ın izni dışında bir ayet getiremez. Her ecel için bir kitap (yazı) vardır. Allah (kitapta, levh-i mahfuzda) istediğini siler, istediğini sabit kılar (silmeden kitapta olduğu gibi bırakır). Ana kitap onun katındadır” (Ra’d 39)
Bu ayet genel ifadedir, genel mana taşır, kapsamlıdır; Allah her meselenin hükmünü değiştirebilir. Kuran’daki ve sünnetteki nesih meselesini de kapsar. Bu ayette nesih yaptığını pekiştirir.
Bu nedenle daha önce indirdiği kitapları neshetti ve onların yerine Kuran’ı indirdi. Eski nebilerin şeriatları ve metotları farklı idi. Onlarda Allah’ın hükümleri idi, ama Allah bunları neshetti. Şöyle buyurdu:
وَاَنۡزَلۡنَاۤ اِلَيۡكَ الۡكِتٰبَ بِالۡحَـقِّ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيۡنَ يَدَيۡهِ مِنَ الۡكِتٰبِ وَمُهَيۡمِنًا عَلَيۡهِ‌ فَاحۡكُمۡ بَيۡنَهُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعۡ اَهۡوَآءَهُمۡ عَمَّا جَآءَكَ مِنَ الۡحَـقِّ‌ؕ لِكُلٍّ جَعَلۡنَا مِنۡكُمۡ شِرۡعَةً وَّمِنۡهَاجًا ‌ؕ وَلَوۡ شَآءَ اللّٰهُ لَجَـعَلَـكُمۡ اُمَّةً وَّاحِدَةً وَّلٰـكِنۡ لِّيَبۡلُوَكُمۡ فِىۡ مَاۤ اٰتٰٮكُمۡ فَاسۡتَبِقُوا الۡخَـيۡـرٰتِ‌ؕ اِلَى اللّٰهِ مَرۡجِعُكُمۡ جَمِيۡعًا فَيُنَبِّئُكُمۡ بِمَا كُنۡتُمۡ فِيۡهِ تَخۡتَلِفُوۡنَۙ‏
“ Bu kitabı sana hakla indirdik. Daha önceki kitapları tasdik eder ve onlara egemen olur. Onların arasında Allah’ın indirdikleriyle hükmet, sana gelen hakkı bırakıp onların heva ve heveslerine uyma. Her biriniz (her Resul) için bir şeriat ve bir minhaç (metot) kıldık. Allah isteseydi hepinizi bir ümmet yapardı. Fakat size verdiği (değişik şeriat ve metotlarla) sizi imtihan etmek istiyor (hükümleri indirince ve değiştirince kim buna uyar kim uymaz onu ortaya çıkarmak istiyor). Öyleyse hayırda yarışın. Hepiniz Allaha döneceksiniz ve (o gün) ihtilafa düştüğünüz her meselede haber size bildirecektir” (Maide 48)
Kuran’ın diğer kitaplara egemen olmasının manası ise onları neshetmiş olmasıdır. Be nedenle Araf suresinde 157. Ayette Ehl-i kitabın (Yahudi ve Hristiyanların) Muhammed Resulullah (sav)’e iman edip tabi olmalarını isterken bu Resulün kendilerine temiz olanı helal kıldığını ve pis olanları haram kıldığını ve eski kitaplarda kendilerine indirilen ağır mükellefiyetleri (yükümleri) kaldırdığını açıkladı. Bunun manası neshetti.
Bir sefer bazı Hristiyanların ilim sahipleriyle tartışırken ve onları İslam’a çağırırken Allah sizin kitaplarınızı kaldırıp neshetti deyince onlar akıl yürütmeye başladılar, Allah nasıl kitabını değiştirir, olur mu böyle şey? Dediler. Sizin ellerinizdeki kitaplar mucize değil, ben Arapçasını okudum, edebiyat açısından kitaplarınızdan daha güzel yazabilirim, bunlar Allah’ın kitabı nasıl olabilir? Dedim. Onlar sıkışınca Allah’ın kelamı değişmeyeceğine dair Kuran’dan ayetler göstermeye başladılar. Dedim ki Kuran’a inanmadığınız halde nasıl onu kaynak olarak gösteriyorsunuz? Sıkıştığınız zaman öyle yaparsınız! Öyleyse Kuran’a iman edin, Müslüman olun…vs.
Kısaca Yahudi ve Hristiyanlar kendi kitapları nesh edilmediğine dair akıl yürütmeye çalıştılar, oysa o kitaplarının aslı yoktur. Gaybi bir meseledir. Kuran; O kitaplar vardı, o kitaplarda öyle ayetler ve hükümler indirdik, fakat hepsini kaldırdık, neshettik diye bildirdi. Artık Muhammed (sav)’e ve Kuran’a tabi olmalarını kesin şekilde talep etti. Onların arasında Allah’ın Muhammed (sav)’e indirdiklerine muhakeme olunmalarını kesin şekilde talep etti. Artık Tevrat ve İncil’in hükümleri kalktı, neshedildi.
Şu söze gelelim: “Eğer hükmü kaldırılmış olsaydı peygamber bu ayeti sakın uygulamayın diye uyarırdı” buna cevap ise, evet peygamber bu hususta uyardı. Bunu geçen soruda şöyle gösterdik:
“Nisa suresinde zina cezasını nesheden Nur suresindeki 2.ayet apaçıktır. Hiç tersini söyleyen yoktur. Zaten, Allah’u Teala Nisa suresi 15. ayette; “veya Allah onlar için çıkış yolu gösterir” deyince bu ayetin nesh edileceğine dair işaret veriyor. Bu nedenle, Nur suresindeki 2. Ayet nazil olunca Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle seslendi: “Şu ayeti alın, Allah onlar için çıkış yolu gösterdi. Hiç evlenmemiş olan bekârın cezası ise yüz celde ve bir sene sürgündür. Evlenmiş olanın cezası ise yüz celde ve recim (taşlamadır)” (Müslim). Ayetlerin nüzul sebpleri de bunu gösteriyor”. Bunun manası artık Nisa suresindeki 15. Ayetle amel etmeyin, uygulamayın, bunu uygulamak caiz değildir, onun hükmü kaldırıldı, neshedilmiştir. Nur suresindeki 2. Ayetini uygulayın şekilde İslam devletinin ilk reisi olarak Resulullah (sav)’den itibaren son Halifeye kadar bu hüküm uygulandı. Nisa suresindeki hüküm hiç uygulanmadı. 1300 sene boyunca bu hüküm uygulanırken, Allah’ın razı olduğu ve övdüğü Sahabeler, Tabiin ve Tebei Tabiin, hatta ümmetin büyük müçtehitleri ve alimleri bunu savunurken bu asırda ilmi kıt olan kimseler çıkıp ta değişik amaçla nesih yoktur diye iddia etmeye kalkışıyorlar?!
İşte nesihle ilgili mantık veya akıl yürütülmez. Kuran’ın Allah’ın kelamı olduğuna aklen inandıktan sonra Kuran’da geçen ayetlere teslim olmak ve olduğu gibi kabul etmek gerekir. Bundan sonra aklın rolü ayetleri Arapçaya ve hadis-i şerife göre anlamak ve açıklamak olur. Şeriatta mantık ve akıl yürütmek yoktur. Bunun manası aklı bir delil olarak göstermek olur. Bu ise batıldır. Akıl gaybi hususları idrak etmez, bu nedenle tartışamaz, sadece şer’i delile bağlı kalır ve onu doğru şekilde anlamalıdır. Şer’i deliller ise Kuran, Sünnet, İcma-i sahabe ve Şeri Kıyastır.

Esad Mansur.