Soru:

Mısır’ın geçmişten bu güne siyasi hamleleri ve son zamanlarda diktatör sisi yönetimine karşı başkaldırı ve eylemleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mısır İslami bir hayatın başlangıç noktası olarak değerlendirilebilir mi?
İslam beldelerinin bakış acısı nedir?

Cevap:

Bu konu çok geniştir, söylenecek çok şey var. Fakat kısa olarak şöyle açıklayabilirim:
– Mısır Hilafet Devletinin bir vilayeti idi. Hatta bir zaman Hilafetin merkezi idi. Moğollar Hilafetin başkenti olan Bağdadı yıkınca Abbasiler Mısır’a geçtiler ve Hilafeti yaşattılar. Osmanlılar orada Abbasilerden Hilafeti teslim aldılar. Yavuz Selim 1517’de Mısır’a girince Abbasi Halifesi Halifelikten vazgeçip ona devretti.
– 1882’de İngilizler orayı işgal edinceye kadar Osmanlılara bağlı kaldı. İngilizler eski Osmanlı valisi Muhammed Ali Paşanın ailesini krallığa dönüştürüp yönetimde bıraktılar, Mısır’ı hem direk hem bu ailenin kralları vasıtasıyla yönettiler, hem de batı kültürünü yaymak için her imkânı kullandılar. Bu kültür tesir bıraktı. Müslümanların fikirlerini karıştırdı. İslam’ı net ve berrak şekilde anlamalarını engellediler.
– 1952’de Nasır liderliğinde bir grup subaylar darbe yapıp krallığı devirdiler ve İngilizleri kovdular. Fakat bu subaylar İslami fikirlere sahip değillerdi, milliyetçi idiler, İngilizleri kovabilmek için Amerika’yla işbirliği yaptılar. Aynı anda Amerika’ya ajanlıklarını örtmek ve Sovyetler Birliğini aldatmak için sosyalizme çağırmaya başladılar. Fakat bu sosyalizm komünist değildi, devlet sosyalizmi idi. Avrupa’daki sosyalizme benzer. Türkiye’de Ecevit’in çağırdığı sosyalizmdir. Ama sistem laik cumhuriyettir. İslam sadece devletin resmi dini olarak gösterildi. Evlilik, boşanma, aile ve şahsi meseleler İslam’a göre bırakıldı. Yönetim, Ekonomi, dış ve iç siyaset, eğitim ve harbi siyasetler ve ceza kanunları da İslam’a aykırı olup Batıdan gelen kanunlara göre yürütülüyordu. Bütün Arap devletleri bu durum üzerinde hala böyle devam ediyor.
– Nasır sadece kendi partisi Sosyalist Arap Birliği dışında bütün partileri ve hareketleri yasakladı. İslami parti ve hareketlere karşı amansız savaş açtı, birçok Müslümanı hapse attı. Bir kısmını idam etti. Buna rağmen zor durumda İslami çalışma devam etti, sökemedi. Zira İslam Mısır halkının dinidir, ne kadar ezerse ezsin Müslümanlar çalışacaklar.
– 1970’te Nasır ölünce halefi Enver Sedat sistemi korumak için Nasır’ın takip ettiği ezme siyasetini biraz hafifletti, partilerin kurulmasına müsaade etti. Zira durumlar neredeyse patlayacaktı. Türkiye’deki gibi CHP iktidarı, Mustafa Kemal ve onun halefi İsmet İnönü dönemine benzer. Bu iki adam ve onların partisi CHP İslam’a karşı amansız savaş açtılar, İslami çalışmaları da yasakladılar, fakat İslam Türkiye halkının dinidir, onu sökemezler. İslam’a zıt olan Laik Sistemi korumak için 1946’da çok partili sisteme geçtiler.
– 1974’te Mısır’da harp okulunda Enver Sedat’a karşı Müslüman subayalar tarafından bir darbe teşebbüsü oldu. Fakat başarılı olmadı.
– 1977’de Mısır’daki kötü durumlar, geçim sıkıntısı ve zulme karşı bir halk kıyamı, intifada çıktı, fakat Enver Sedat bunu ezdi.
– 1981’de bir grup Müslüman asker tarafından öldürüldü. Onun halefi Hüsnü Mübarek aynı siyaseti takip etti. Devamlı halkın hareketleri ve İslam davetini, özellikle Hilafete çağıranları eziyordu.
– Tunus’ta halk yönetime başkaldırıp intifada yapınca ve Tunus Başkanı Bin Ali’nin memleketten kaçmasına sebep olunca Mısır halkı moral alıp tekrar intifadayı başlattı. Bu sefer Hüsnü Mübarek’in düşmesine sebep oldular. Bu şekilde halk devrimi belli dereceye kadar başarılı oldu.
– 2011’de ilk serbest Meclis seçimi olunca İslami hareketler %75 oranıyla seçimi kazandılar. 2012’de Başkanlık seçimi olunca İhvanı Müslim Cemaatini temsil eden AKP %52 oy oranıyla kazanıp cemaatin adayı Muhammed Mursi Cumhurbaşkanı oldu. Fakat İslam’ı uygulamadı, eski sistemi sürdürdü, Amerika’yla ve Yahudi devletiyle yapılan anlaşmaları korudu, eski siyasi ortamı kaldırmadı, tersine yönetimine onları kattı, askeriyede değişiklik yapmadı, Sisi gibi Amerika adamlarını terfi ettirdi, emniyet ve istihbarat güçlerini olduğu gibi bıraktı. Medyada temizlik yapmadı, ekonomik sistemi değiştirmedi, aynı kapitalist sistemi devam ettirdi, halkın sorunlarını hiç çözmedi, bu şekilde durumlar tekrar patlamak üzerinde oldu.
– Amerika bu durumu değerlendirdi, samimi uyanık yöneticilerin gelmesini önlemek üzere Mursi’nin orduda en yüksek rütbeye terfi ettirdiği ve Savunma Bakanı olarak tayin ettiği General Sisi’ye 2013’te darbe yaptırdı. Sisi kendi gayri meşru yönetimini korumak için İhvanı Müslimin cemaatine büyük darbe indirdi.
– Sisi; Nasır, Sedat ve Mübarek’in siyasetini canlandırıp halkı da ezmeye başladı. Terörle savaşmak bahanesiyle protesto hareketlerini yasakladı, polisi ve askeri yönetim kurdu. Demokratik hürriyetçi Amerika ise her yönden onu destekledi ve destekliyor.
– En son destek direk ABD’nin Başkanından geldi. Misal olarak Trump yönetimine yakınlık gösteren Amerikan Wall Srteet Journal’ın haberine göre Fransa’da 28.8.2019’da toplanan G7 toplantısına gözlemci olarak Sisi katılınca Trump onu arayarak şöyle dedi: “Nerede benim favori diktatörüm?”. Mısırlı yetkililer bunu duydular ve hiç bir tepki göstermediler. Bu lakapla adam seviniyor ve ABD bunu bu sıfatla seviyor.
– Mısır’da son olaylar patladıktan sonra Sisi BM’ler toplantılarına katılmak üzere Amerika’da bulunurken 24.9.2019’da (Reuters ve sair ajansların duyurduğu gibi) ABD Başkanı Trump Sisi’yi şöyle övdü: “Mısırdaki protesto gösterileri beni endişelendirmiyor. Mısır’da harika bir lider vardır”. Ona halkın hareketini ezebileceğine güvendiğini gösteriyor.
– Bunun ardından, Sisi İslam düşmanı olan ABD ve Başkanı Trump’ı memnun edecek şekilde şu sözleri sarf etti: “Bizim bölgemizde, özellikle siyasal İslam bunun gibi şeyler olacaktır. Siyasal İslam’ın siyasi arenada bir rolü olması için uzun yıllardır ortaya konan çabalar olmuştur. Sonuç olarak, dünyanın bu bölgesi siyasal İslam olduğu sürece istikrarsızlık içinde olmaya devam edecektir. Mısır’da kamuoyu, ülke için bu tarz bir siyasal İslam’ı istemiyorlar. Bunu reddettiklerini gösterdiler” (ahaber 24.9.2019)
– Bu sözler çarpık ve yalandır. Amerika sömürgeciliği için istikrarsızlıktan bahsediyor, halkın istikrarını düşünmüyor. Halk İslam’ı istiyor, bu nedenle ilk ve son serbest seçim olunca İslam’a teveccühlü parti ve hareketileri seçti. Fakat ABD’nin desteğiyle Sisi darbe yaptı ve herkesi demir yumrukla susturuyor. Pek az katılımla sahte seçimleri düzenledi, kendini seçtirdi, hatta güçlü bir rakibin bulunmasını yasakladı ve hapse attırdı.
– Halk İhvan-ı Müslimin ve onların partisi olan AKP’ye kızdılar, çünkü İslam’ı uygulayacağına söz vermişti ve sözünü yerine getirmedi. Bu nedenle tekrar onları başlarına getirmek istemiyorlar.
– Ama Mısırda halkın çoğu Sisi’ye kızgın. Hiç sorunları çözülmedi, hatta sıkıntılar daha fazla arttı. Sanki ABD Mısır halkını kendisine karşı devrim yaptıklarından dolayı cezalandırıyor, sanki Mısır halkına şöyle diyor: Siz benim adamım Mübarek’i düşürttünüz, ondan daha şiddetli ve gaddar bir diktatör getirdim, sizi cezalandırdım. Başkaldırsanız Sisi’ye sizi ezdiririm ve onu düşürseniz ondan daha gaddar bir diktatör getiririm. Aman İslam’ı istemeyin, sizin için kalkınma yoktur, siz sömürgeciliğim altında ilelebet kalacaksınız, benim pençemden kurtulamazsınız. ABD’nin hal ve hareketinin dili budur.
– Bu nedenle her an Mısır’da patlama olabilir, gerçek devrim hemen başarılı olamaz, uzun zaman ister. Herkes karışabilir, büyük devletlerin müdahalesi olur, samimi olmayan veya ehil olmayan kimseler insanların sırtları üzerine binip başa geçemeye çalışır.
– Mısır’da son meydana gelen protesto hareketi sınırlı idi, ama halkın her an patlayacağına dair bir delildir. Halk hala samimi liderliği arıyor. Şu ana kadar başa geçenler hiç işe yaramadılar. Halk samimi ve uyanık siyasi liderliği arıyor, bunu keşfedinceye kadar böyle devam eder. Bu liderlik ancak ideolojik, akaidi bir liderlik olur. İslam’ı derin ve aydın şekilde kavramış ve benimsemiş olmalıdır. İslam’ın hayatla, devletle ve toplumla alakalı fikirlerini belirlemeli ve benimsemelidir. İslami sistem, siyaset ve çözümleri göstermelidir. İslam’da yönetim, ekonomi, eğitim ve içtimaı sistemler, iç, dış, harp, sanayi ve iç emniyet siyasetleriyle beraber ceza sistemi ve kanunlarını halka sunmalıdır. İslam siyasetini güzel şekilde nasıl uygulayacağını vurgulamalıdır. Halkın güvenini kazanmalıdır. İşte İslam budur bölünmez. Ruhani siyasi bir dindir.
– Kâfirler ve ajanları Müslümanları bölmek için İslam’ı bölmeye çalışırlar. Sovyetler Birliği yıkıldıktan ve Varşova Paktı dağıldıktan sonra NATO’ya gerek kalmayıp dağılmasını Batı dünyasında isteyenler çıkınca, 1992’de Münih’te Dünya Emniyet Konferansı toplantısında eski ABD Savunma Bakanı ve bilahare Cumhurbaşkanı yardımcılığı yapan Dick Cheney Nato’nun bekasını savunurken komünizm tehlikesi gitmişse Siyasal İslam tehlikesi vardır dedi. Siyasal İslam karşısına çıkarken NATO’ya ihtiyacımız vardır demişti. Bu şekilde Kâfir sömürgeci güçler ve dostları sürekli siyasal İslam tehlikesinden söz ederler. Bazen buna radikal İslam derler bazen aşırı İslam ve daha ziyada terör demeye başladılar.
– Siyasal İslam’dan maksatları ise İslam’ı yönetime getirmek, uygulamak ve devletini kurma çabalarıdır. Onlar İslam’ı Hristiyanlık, Yahudilik, Budizm; Hindu ve buna benzer ruhani ve kehanetçi dinlere benzetmeye çalışıyorlar. Oysa İslam’ın 13 asırlık büyük bir devleti vardı, adaleti ve hayrı yaydı. Bütün insanlar huzur içerisinde yaşadılar. Bu ise vahşi obur olan sömürgeciler ve kapitalistlerin beğenmedikleri bir şeydir. Onu yıktıktan sonra tekrar dönmesini sevmezler, dönüşünü engellemek için bütün güçleriyle çalışıyorlar. Bu nedenle bu Sisi gibi yöneticileri destekliyorlar, laikliği ve demokrasiyi savunan partileri iktidara getirtiyorlar ve değişik üsluplarla destekliyorlar.
– Bütün bu engelleme hareketleri sadece geciktirme hareketleri olarak sayılır, İslam’ın dönmesini tam engelleyemezler. Zamanı vardır, Allah’ın izniyle er geç gelecektir.
– İslam’ı tekrar hâkim kılmak için Müslümanlar çalışmalarını başlatınca İslami devrim başlamış sayılır. Hemen hemen bütün İslami beldelerde bu durum vardır, tabiki farklı miktarlardadır. Son senelerde birçok İslami beldede daha fazla olgunluk oldu: halklar korkuyu attılar, sorunlarının sebebinin sistem olduğunu ve onun değiştirmenin gerekliğini anladılar ve harekete geçtiler. Büyük devletlerin, özellikle ABD’nin diktatör yöneticileri desteklediğini idrak ettiler. Kapitalizmi ve sosyalizmi denediler boş çıktı. İslam dışında başka çözümün bulunmadığını idrak ettiler.
– Ama eksik olan husus, İslam’a dayalı samimi, uyanık siyasi liderliği keşfedip ona tabi olmalarıdır. Kâfir güçler ve kendilerine tabi olanlar halkların bu liderliğini tanımamak veya kabul etmelerini engellemek için ellerinden ne gelirse yapıyorlar. Eski kâfirlerin Resulullah (sav) ve Sahabeleriyle savaştıkları gibi ve daha da ziyadesiyle samimi uyanık liderlikle savaşıyorlar. Zira liderlik olmaksızın halklar bir şey yapamazlar, bu nedenle çok kimse sırtlarına tırmanır ve başa geçmeye çalışır. Ama bu güne kadar samimi uyanık liderlik başa geçemedi, iktidara gelemedi, sıra onda, inşallah fazla zaman geçmeden halk bu hakiki liderliğini tanır ve devleti ona teslim eder, emaneti taşıtır ve o mesuliyeti üstlenir, Peygamberlik metodu üzerinde Raşidi Hilafeti kurar. Bu şekilde dünya kurtulur ve Müslümanlar mutlu olurlar.

Esad Mansur.