Cenneti Talep edenlerin Amelleri!!!!
-81-

Allah’a ortak kılmaksızın ibadet etmek ve onun azametini idrak etmek:

ولله المشرق والمغرب فأينما تولوا فثم وجه الله إن الله واسع عليم.(115) وقالوا اتخذ الله ولدا سبحانه بل له ما في السماوات والأرض كل له قانتون.(116) بديع السماوات والأرض وإذا قضى أمرا فإنما يقول له كن فيكون.
“Doğu da Allah’ın batı da, ne tarafa yönelirseniz yönelin Allah’ı karşınızda bulursunuz. Şüphesiz ki Allah sınırsız ve her şeyi bilendir.
Allah çocuk edindi” dediler. Hâşâ! O, bundan münezzehtir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur, hepsi O’na boyun eğmiştir.
(O), göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. Bir şeyi dilediğinde ona sadece “Ol!” der, o da hemen oluverir.” (Bakara 115-116-117)
Ayetin nüzul sebebi şöyledir; Allah kıbleyi Kudüs’ten Mekke’ye çevirince özellikle Yahudilerden itirazlar gelmiştir. Allah’u Teala; burada önemli olan şu veya bu tarafa yönelmek değil. Çünkü doğu ve batı Allah’a aittir, önemli olanın Allah’a yönelmek olduğunu beyan etmektedir. Eğer insan doğuya veya batıya yönelirse, fakat niyeti samimi değilse veya Allah’a şirk koşarsa o yönelme neye yarar?!
Buna göre, Yahudiler ve Hıristiyanların ibadeti boştur. Çünkü onlar Allah’a şirk koştular ve Allah’a çocuklar isnat ettiler. Haşa! Allah hiç çocuk edinmedi. Dinlerinin temellerini ve ibadetlerini değiştirdiler, Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in peygamberliğini ve kendisine indirilen hak olan kitabı inkâr ettiler.
Şirksiz akide ve sağlam imanla samimi olarak Allaha ibadet eden mümin Allah nereye yönelmeyi emrettiyse oraya mutlaka yönelir. Şüphesiz, Allah’ın rahmeti ve mağfireti geniştir. Herkesin ne yaptığını, kime ibadet ettiğini ve niyetini tam olarak bilmektedir.
Öte yandan, insan kıblenin hangi taraf olduğunu tam olarak bilemezse, zannına göre herhangi bir tarafa yöneldiği takdirde onun bu yönelişi kabul edilir.
Yine dua etmek istiyorsa, Müslüman istediği tarafa yönelip dua edebilir. Zira İbni Ömer Radiyallahu Anh bu ayetin duayla ilgili olduğunu belirtmiştir. Kur’an müfessirlerinden Mucahid de bu görüştedir. Duayla ilgili ayet nazil olunca Müslümanlar; “nereye döneceğiz?” dediler. O esnada, yönelmekle ilgili bu ayet nazil oldu.” Nitekim Müslüman herhangi bir tarafa yönelerek dua edebilir. Sadece, namaz hususunda kıbleye yönelmek gerekir.
Ayrıca, Allah’u Teala Kudüs tarafına yönelme yerine Mekke tarafına yönelmemizi talep etmekle inananları; Allah’ın dinini değiştirip şirke koşan ve ibadeti de bozan Yahudi ve Hıristiyanlardan ayırmak istemiştir. Aynı tarafa yöneldiği takdirde, onlarla bir müşterek tarafımızın olduğu zannı doğabilir. Kıblenin değişmesiyle onlarla hiç bir ortak tarafımız kalmadı. Biz şirksiz Allah’a inanıyoruz, onlar Allah’a şirk koşuyorlar. Peygamberler hakkında değişik iftiralar uydurdular, Allah’ın indirdiği kitapları tahrif edip sahte Tevrat ve İnciller yazdılar. İbadetleri taharetsiz, rüku ve sücudu kaldırıp sandalyede oturarak ve müzikle beraber yapıyorlar. Oysa namazda rüku ve sücut olmalıdır. Kur’an’da ve hadislerde Musa ve İsa Aleyhisselam’ın namazlarında rüku ve sücudun var olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle; onlar tek Allah’a, Hz. Muhammed’in peygamberliğine ve Kur’an’a inanıncaya kadar onlarla düşmanlığımız devam edecektir.
Allah gökleri, yeri, içlerinde ve üzerlerinde de ne varsa yarattı, bunlar hepsi onun mülküdür. Öyleyse bir çocuğa ihtiyacı olur mu?! Yahudilerin ve Hristiyanların yalan iddiaları hiç akla girmez. Ayrıca; buralarda ne varsa Allah’a boyun eğer. Nitekim Allah emsali olmayan ve harikulade bir yaratıcıdır. Eğer bir şeyin olmasını istiyorsa yalnız ona ol der, o şey hemen oluverir. Bu Allah’ın azametine ve büyüklüğüne delalettir. Madam ki Allah bu yüce sıfatlara sahipse nasıl ona çocuk isnat edilir?! Allaha çocuk isnat edenler hiç akıllarını kullanmıyorlar. Zaten onların inançları akli değil ve inançlarını ispatlamak için aklı kullanmayı yasaklıyorlar. Onlar hayali ve gerçek olmayan şeyler peşinine düşüyorlar.
Önceki ayetin tefsirinde değindiğimiz gibi kıblenin değişmesine itiraz eden Ehl-i kitabın Allah’a ne kadar büyük iftira ettikleri akabindeki ayette gösterildi; “Allah çocuk edindi!” dediler. Haşa! O böyle şeyden münezzehtir, uzaktır ve üstündür. Önemli olan doğuya ve batıya yönelmek değil, şirksiz Allah’a yönelmek ve ona ihlas göstermektir. Allah niye bir çocuk edinsin ki? Göklerde ve yeryüzünde ne varsa hepsi onun mülküdür. İnsanlar da onun mülküdür ve köleleridir. İsa, Musa, Üzeyr ve sair nebiler ve resuller Allah’ın birer köleleri ve kullarıdır. Allah’ın mülkünün birer parçalarıdır, onları yarattı ve hayatlarına son verdi. Göklerde ve yeryüzünde herkes ve her şey Allah’a boyun eğmektedir. İster istemez Allah’a kulluk ederler. Allah’ın tayin ettiği kaza ve kader dairesi dışına çıkamazlar. Ayette herkes boyun eğmekte veya kulluk etmektedir diye açıklanıyor. Kâfirler bile Allah’ın tayin ettiği kaza ve kader dairesine boyun eğmeye mecburdurlar. Başlarına birtakım musibetler gelir. Ölüm musibeti onlara isabet eder ve böylece Allah’a boyun eğmiş olup teslim olurlar. Müslümanlar ise; isteyerek ve rıza göstererek Allah’ın emrine boyun eğerler, teslim olurlar ve kulluk ederler. Allah’u Teala; kendini tenzih ettikten, göklerin ve yeryüzünün mülkünün kendisine ait olduğunu gösterdikten sonra üstün yaratıcılığını hatırlatmıştır. Bir çocuk edinmeye muhtaç değildir. Zira gökler ve yeryüzünün yaratıcısı kendisidir. Hem de en üstün ve benzeri olmayan bir yaratıcıdır. Daha doğrusu yegâne bir yaratıcıdır. Her şeyi yoktan var ettiği gibi harikulade şekilde yaratmıştır. İsa Aleyhisselam’ı babasız yaratan Allah’tır. Çünkü bir şey için “ol” emri verirse o şey hemen oluverir. Bu Allah’ın azametini, büyüklüğünü ve kudretini gösterir. Bu nedenle, çocuğa hiç ihtiyacı yoktur. Herkesi ve her şeyi yarattığı gibi her şeyi de yok edebilir. İnsan Allah’ın azametli kudretine şüphesiz ve kesin olarak inanmalıdır. Buna inanırsa Allah’a boyun eğer, kulluk eder, teslim olur. Bu imana binaen, Müslüman bir gayeyi edinirse onu gerçekleştirmek için son çabasını sarf etmeli, fakat neticeyi elde edemezse veya tayin ettiği zamanda gayeyi gerçekleştiremezse ümitsizliğe kapılmamalıdır. Ve şöyle düşünmeli; “Allah’ın kudreti benim kudretimden daha üstündür. O, her şeyi benden daha iyi bilir. Öyleyse ümitsizliğe kapılmadan daha fazla gayret sarf etmem gerekir.” Böylece, Müslüman güçlü ve dayanıklı olur. Allah düşmanların güçlerini yok etmeye kadirdir. Fakat kişilerin gösterdiği çabalar sonucu düşmanların gücü bir anda yok olmayabilir. Bunun sebebini tam bilemeyiz, Allah daha iyi bilir. Bu noktada acze düştüğümüz için Allah’a daha fazla boyun eğmeli, O’na daha fazla muhtaç olduğumuzu hissetmeliyiz. Hiçbir zaman doğru hedefinden sapmadan, tekrar ve tekrar gayesi uğrunda Müslüman son çabasını sarf etmekten kaçınmamalı. Çünkü her şeyin zamanı vardır, Allah onun gerçekleşmesini isteyince ona; “ol der,” o hemen oluverir. Bu şekilde Müslüman azimkâr, sahih iradeli, kararlı olur. Bu şekilde davranmayanlar veya konuyu kavramamış veya tam inanmamış olanlara bu konuyu kavratmak ve şüphesiz olarak buna inandırmak gerekir. Misal olarak; bazı kişiler Hilafet devletini kurmak yoluyla İslam hayatını yeniden başlatmak, İslam memleketlerini birleştirmek, bunları kalkındırmak ve dünyaya İslam davetini taşımak için çalışırlar, kendilerine karşı büyük ve küçük devletler, hatta cahil Müslümanların karşı durduklarını görürler. Bunlar çok çaba sarf ederler, bu çabalarının sonuçsuz kaldığı kanaatine kapılarak acze düşerler. Ümitsizlik ve acizliğe kapılanlar çaresiz kalmış insanlar gibi mücadeleyi bırakır. Eğer bu kişiler Allah’ın iradesini ve kudretini düşünürlerse ve de tekrar kavrarlarsa bu duruma düşmezler. Allah zaferin ne zaman geleceğini ancak Kendisi bilir, onun hakkındaki mutlak kararı ancak O verir. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem buna benzer durum hasıl olunca onun dilinde geçen sözlerle şu ayet nazil oldu:
وما أدري ما يفعل بي ولا بكم
“…Bana ve size ne yapılacağını da bilmem…” (Ahkaf 9)
Öyleyse Müslümanlar olarak düşmanlarınıza karşı ölümüne mücadele edin ve dayanın. Allah ne zaman nusretini göndereceğini bilemeyiz. Fakat önemli olan husus; O’nun emrine boyun eğmek ve O’nun istediği şekilde O’na göre kulluk etmek gerekir ki; bizden razı olsun ve bizleri cennetiyle ödüllendirsin. Onun zaferi elbet er veya geç gelecektir, buna da kesin inanmalıyız.