Soru:

Fransa’daki Protesto hareketlerinde Amerikan parmağı var mıdır? Kapitalizmin zulmüne karşı İslam adaleti nasıl gerçekleştirir?

Cevap:

Bir senedir Fransa’da protesto hareketleri devam etmektedir. Fransa Cumhurbaşkanı Macron protesto sebebi olan mazotun fiyatına vergi koyma gibi kendi icraatından vazgeçmesine ve asgari ücreti 100 Avro arttırmasına rağmen bu hareketler durmadı.
Başta bu protesto hareketlerinin hayat pahalılığına ve vergi artmasına karşı plansız çıktığı gözüküyor, her yerde olduğu gibi kapitalist devletinin zalimce icraatına dayanamayarak patladı, ondan sonra belli güçler ve özellikle sol gruplar gibi gruplar bunu kullanarak bu güne kadar devam ettirdiler.
Fransa kapitalist olduğundan dolayı genel hürriyetlere inanıyor. Bu hürriyetler Fransız toplumunu ne kadar fısk ve fücur toplumu yaptı, insanları şehvetlerine tapar ve her günahı işler hale getirdi, her sapık düşncenin yayılmasına sebep oldu, tam bir fasit ve bozuk toplum meydana getirdi, fakir ile zengin arasındaki uçurum hayli açıldı, aynı anda herkesin ve her yabancı gücün bu topluma girmesine ve karışmasına zemin hazırladı. Demokratik hürriyetçi kapitalist sistemlerde partiler, sosyal ve sivil toplum kuruluşları, cemiyetler, dernekler, sendikalar ve değişik sosyal, kültürel ve siyasal faaliyet yapan örgütlenmelerin yabancı devletlerle temas etmeleri serbesttir, yabancı devletlerin bunlara maddi yardım sunmaları da serbesttir.
Böylece Amerika 1950’lilerden itibaren şirketleriyle ve Marshall planıyla sair Avrupa devletlerine ve toplumlarına girdiği gibi Fransız toplumuna da girebildi. Birçok şirket Amerikan şirketlerine bağımlı oldu. Bunlar partileri ve sair örgütleri ve işçi sendikalarını etkileyebilen güçlerdir. Zira Medya kendi ellerindedir. Bu nedenle Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle Amerika’ya meydan okumaya başlayınca Amerika Fransa’da 1968’de işçiler ve öğrencilerin protesto hareketlerini kışkırttı. Bunun neticesinde De Gaulle istifa etmiştir.
Amerika sol ve sosyalist gruplara sızabildi. Amerikan şirketleri ve Fransız büyük şirketlerin etkisiyle 1981’de solcu sosyalist Mitterrand seçimi kazanabildi. Bunun neticesinde14 sene onun iki döneminde hep Amerikan siyasetiyle uzlaşan bir siyaset takip etti.
2017’de Macron iktidara gelince De Gaulle’cu- Mitterand’cı bir siyaset yürütmek istedi, bunun manası hem Avrupa Birliğine önem verecek ve Fransız liderliğini ispatlayacak hem de Amerika’yla alakayı pekiştirecek devletlerarası sahada Fransa’nın tesirini arttırmak üzere onun yanında bir yer almak istedi. Bu nedenle Nisan/2018’da Amerika’ya gitti, Kongres önünde konuşma yaptı, ABD’nin 2015’te İran Nükleer programıyla ilgili yapılan 5+1 anlaşmasından ABD’nin çıkmasını engellemek için çalıştı, fakat başarısız oldu. Tersine ABD’nin Başkanı Trump Fransa’nın Avrupa Birliğinden ayrılmasını Macron’dan talep etti. Arkasından Trump ABD’nin o anlaşmadan çıkışını ilan etti. Fransa alakadar diğer güçlerle beraber bu anlaşmanın devamı üzerinde ısrarlı kaldılar. Ayrıca Trump Fransa, Avrupa Birliğine ve diğerlerine karşı ticaret savaşını ilan etti. Macron Amerika’dan ümidi kesti, onunla çekişmeye başladı. Böylece 10.06.2018’de Kanada’da yapılan G7 konferansında, -11-12.7.2018 Fransa – Amerika çekişmesi görüldü.
09.11.2018’de Paris’te Macron Trump’la görüşürken Fransa başta olmak üzere Avrupa Birliği kendini Amerika’dan, Rusya’dan ve Çin’den korumak için Avrupa ordusunu koruyacağız dedi. 13.11.2018’ de Almanya da ona desteğini ilan etti. Trump buna çok kızdı, Macron’a karşı tweetler atmaya başladı.
17.11.2018’de Fransa’da protesto hareketleri patladı. Trump buna sevindi ve sevincini bildirdiği tweetler yayınladı. Fransa Dışişleri Bakanı ABD’nin Fransa’nın içişlerine karışmaması konusunda uyardı, bundan uzak kalmasını istedi.
İşte ABD açık toplumlara kolayca girebiliyor, Türkiye’de nasıl Erdoğan ve partisinin iktidara gelmesini sağladı, nitekim İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken onunla temas etmeye başladı ve onu kendi tarafına çekip kazandı, nasıl Türkiye’deki değişik partilerle, sivil toplum örgütleri, sendikalar ve derneklerle temas edebiliyor ve onları kazanmak için onlara yardım sunmaya çalışıyor, hatta 03.09.2019’ da Türkiye İçişleri Bakanı Süleyman Soylu “ABD’nin Ankara’da LGBT derneklerine 22 milyon dolar yardım ettiğini ilan etti, oysa kendisi Bakan olarak, devleti ve sistemi bundan sorumludur, kendileri buna müsaade ettiler, bu sapık kimselere dernek ve örgüt kurmaya ruhsat veren kendileridir, nitekim ABD’nin onlara yardım vermesi devletin müsaadesiyle ve kontrolüyle gerçekleşiyor. İşte bunun gibi ABD Fransa’da ve her devlette çalışıyor, para dağıtıyor, laik, demokrat, hürriyetçi, sosyalist, solcu, milliyetçi ve ucuz kimseleri kazanabiliyor veya yanlarına çekebiliyor. Ancak samimi akaidi Müslümanları hiç kazanamıyor ve bu nedenle onlara karşı savaş açıyor.
İşte Fransa’daki protesto hareketleri ne kadar kapitalist sistemin zulmüne karşı gelişmişse de Amerika bunu istismar ederek parmaklarını buraya sokmuştur. Özellikle bazı sol örgütlerin siyasi maksatla bunu devam ettirmesi bunun emaresidir.
Kapitalist sistem, servetlerin çoğunun belirli ve az sayıdaki ellerde yığılmasını sağlıyor. Büyük şirketler ve sermaye sahipleri zümresini oluşturuyor. Güya bunlar memleketi ve işçileri çalıştıracaklar. Sair insanlar ya işçi ya memur olacaktır. Bunlar asgari ücretle veya az çok bunun üstünde sınırlı bir maaşla geçinecekler. Gününe gün yaşayacaklar, lüks ihtiyaçları temin etmek istiyorlarsa, hatta ev gibi temel ihtiyaçlarını temin etmek istiyorlarsa borçlanacak ve sürekli kendi borçlarını ödemek için mücadele edecekler. Kapitalist sistem, İslam’a göre büyük haram olan faize dayalı olduğundan dolayı insanların sıkıntıları kat kat artar. İnsan borcunu ya kemerini sıkarak, zorluk ve sıkıntıya bulanarak ödemeye çalışacak ya da hiç ödeyemeyecektir, aldığı şey bilahare elinden alınacak ve kalan borcu kendisine ödettirilecektir. Ayrıca bu sistem kamu mülkiyetini özel şirketlere devrettiğinden dolayı vergiye dayanır, sürekli vergi topluyor, vergileri arttırıyor ve çeşitlendiriyor. İşçiler ve memurlar sundukları menfaate karşı ücret almıyorlar, kapitalist devletin gösterdiği asgari ücrete göre ücret ayarlanıp alıyorlar. Sağlık hizmeti onlara bedava sunulmuyor, sağlık sigortası şirketleri onlardan hayli para topluyor, işçi ve memurlara az miktarda aldatıcı yardımlar olmasına rağmen hiçbir şekilde onları kurtarmıyor. İnsanların çoğu bir meskene sahip olamıyorlar, büyük şirketlere ait kirada oturuyorlar ve sürekli kirayı arttırıyor. Pahalılık herkesi etkiliyor, birçok ihtiyacı elde edemiyorlar. Bu nedenle insanlar sıkıntılı bir hayat yaşıyorlar ve geçim sıkıntıları da artıyor.
Fransa’daki protestocular şu sloganları atıyorlar: “Eşitlik istiyoruz, yaşamak istiyoruz, zor ve sıkıntılı bir yaşam istemiyoruz”. Bu nedenle Fransa ve sair Avrupa devletlerinde insanlar sıkıntılı olarak yaşıyorlar. Ancak sermaye sahipleri az sayıda kişi memleketin servetlerinin çoğunu ellerinde topluyorlar.
İşte kapitalist sistem böyledir, acı neticeleri insanların ezilmesi ve sıkıntılı hayat yaşamalarıdır, bedbaht olmalarıdır. Hem de şu anda bütün dünya devletleri kapitalist sistemi uygular oldu, sosyalist sistem iflas etti, sahipleri de kapitalist sistemi uygulamaya başladılar.
Bu nedenle İslam’dan başka adaleti ve mutluluğu sağlayan sistem yoktur. Ancak İslam sistemi dünyayı kurtarır, herkese hakkını iade eder, mal ve servetlerin dağılımını sağlar, belirli ellerde birikmesini önler, ruhani, ahlakı ve insanı değerleri toplumda yayar, maddi değerin gerçekleşmesini engellemez, ruhaniyetle mezceder, yani Allah’ın emir ve nehiylerine göre yürütür, faizi yasakladığı gibi her türlü yolsuzluğu yasaklar ve önler. İşçi ve memurlara sundukları menfaate karşı ücret verilmesini temin eder, daimi vergi yoktur, vergi, belli olağanüstü hallerde sadece bir sefer için zenginlerden toplanır ve bu hal bitince vergi toplanmaz, sağlık hizmeti herkese bedava temin edilir. Kamu mülkiyetleri özel şirketlere verilmez, devlet işletir ve ümmete sunar. Herkesin temel ve zaruri ihtiyaçlarını temin etme imkânı sağlar, lüks ihtiyaçlarını temin etmeye de yol açar. İslam devletinde ancak İslam’a dayalı kuruluşlar ve partiler tesis edilir ve yabancı devletlerle temas etmesi veya onlardan yardım alması yasaktır. Böylece insanlar İslami bir toplumda mutlu yaşarlar.
فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَاىَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشۡقٰى‏ وَمَنۡ اَعۡرَضَ عَنۡ ذِكۡرِىۡ فَاِنَّ لَـهٗ مَعِيۡشَةً ضَنۡكًا وَّنَحۡشُرُهٗ يَوۡمَ الۡقِيٰمَةِ اَعۡمٰى‏ قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرۡتَنِىۡۤ اَعۡمٰى وَقَدۡ كُنۡتُ بَصِيۡرًا‏ قَالَ كَذٰلِكَ اَتَـتۡكَ اٰيٰتُنَا فَنَسِيۡتَهَا‌ۚ وَكَذٰلِكَ الۡيَوۡمَ تُنۡسٰى‏ وَكَذٰلِكَ نَجزِىۡ مَنۡ اَسۡرَفَ وَلَمۡ يُؤۡمِنۡۢ بِاٰيٰتِ رَبِّهٖ‌ؕ وَلَعَذَابُ الۡاٰخِرَةِ اَشَدُّ وَاَبۡقٰى
“Kim benim hidayetime (Allah’ın gösterdiği hak dini olan İslam’a) uyarsa hiç şaşmaz ve hiç bedbaht olmaz. Kim benim zikrimden (Kuran ve onun açıklaması Sünnetten) yüz çevirirse kendisi için sıkıntılı geçim hazırlandı. Kıyamet gününde onu kör olarak haşredeceğiz. Derki: Rabbim beni niçin kör olarak haşrettin? Oysa ben gören bir kimse idim. Allah ona derki sana ayetlerimiz geldi, onları unuttun (onlara bakmadın ve onlarla amel etmedin) bu nedenle bu gün unutulursun ( sana değer verilmez). İşte israf edenleri (günah işleyenleri) ve ayetlerimize inanmayanları bu şekilde (sıkıntılı geçim, şaşkınlık ve bedbaht hayatla ) cezalandırırız. Muhakkak ki (onlar için) ahiret azabı daha şiddetli ve daha devamlıdır” (Taha 123-127)

Esad Mansur