Soru:
Cuma günü öğle namazı kılınır mı? Zuhr-i ahir namazı nedir? Cuma namazının kılınması için Halife şart mıdır?

Cevap:

Allah-u Teala şöyle buyurdu:
يٰۤاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡۤا اِذَا نُوۡدِىَ لِلصَّلٰوةِ مِنۡ يَّوۡمِ الۡجُمُعَةِ فَاسۡعَوۡا اِلٰى ذِكۡرِاللّٰهِ وَذَرُوا الۡبَيۡعَ‌ ؕ ذٰلِكُمۡ خَيۡرٌ لَّـكُمۡ اِنۡ كُنۡتُمۡ تَعۡلَمُوۡنَ‏
“Ey iman edenler! Cuma günündeki namaza çağırılınca (ezan okununca) Allah’ın zikrine doğru yürüyün ve alışverişi bırakın. Eğer biliyorsanız bu sizin için daha hayırlıdır”. (Cuma 9)
Ayette şöyle geçti:
” لِلصَّلٰوةِ مِنۡ يَّوۡمِ الۡجُمُعَةِ:”“Cuma günündeki namaz” şeklinde bir ifade geçti. Bunun manası Cuma namazıdır. Cuma gününe yetişen ve namaz vaktine şahit olan kimselere farz demektir. Eğer yolcu ise ona farz değildir. Resulullah (sav) şöyle buyurdu
” ليس على المسافر صلاة”
“Yolcuya Cuma namazı yoktur, (farz değildir)” (Hadis alimi olan Abdurrazık’a ait Musannef)
“çağırılırsa” şeklindeki ifade, “ezan okunursa” demektir. Bu nedenle bazı âlimler ezanı duymak Cumanın şartlarındandır dediler. Kendi köylerinde veya dağlıklarda veyahut bedevi yerlerinde yaşayanlara farz olmadığını söylediler. Ama ezan duymaktan 3 mil, yaklaşık olarak 5 km mesafeden uzak iseler onlara farz değildir dediler.
Resulullah (sav) şöyle buyurdu:
” الجمعة على كل من سمع الأذان” (أبو داود والدار قطني)
“ Her ezanı işitene Cuma namazı farzdır” (Ebu Davut ve Darkıtnı)
Bunun manası işitme alnında bulunan kimselere farzdır. Yoksa cami yanında evin deposunda bulunan kimse veya fabrikada çalışan kimse duymayınca Cuma onlara farz olmuyor demek değildir. Direk ezanı duymasa bile Cuma gününe şahit olursa ve güneş hareketinden dolayı bu saatte Cuma namazının olacağını bilirse ezanı duyma alanında bulunursa kendisine farz olur.
Amr bin Şuayb adlı tabi “Abdullah bin Amr bin El’as (r.a) adlı sahabe Vaht adlı yerdeyken Taif’deki insanlarla beraber Cuma’ya şahit olmuyordu. Bulunduğu yer ile Taif arasında 3 veya 4 mil vardı”. (Abdurrazık’a ait Musannef)
Şahit olmanın manası: görmek, gelip hazır olmaktır, orada bulunmaktır.
Bu davranış bir sahabedendir. Zira “ezanı duyma” mesafesini açıklar. Bir kısım imamlar bir şehirde olmasını gördüler. Ezan orada okunur ve duyulur.
Hasta olanlara, kadınlara, çocuklara ve kölelere Cuma namazı kılmak farz değildir.
Resulullah (sav) şöyle buyurdu:
” الجمعة حق واجب على كل مسلم في جماعة إلا أربعة: عبد مملوك أو امرأة أو صبي أو مريض” (أبو داود)
“ Cuma namazını bir cemaatle beraber kılmak her Müslümana vacip olan bir haktır (farzdır). Ancak şu dört kimse müstesnadır: Köle veya kadın veyahut çocuk veyahut ta hastadır” (Ebu Davut)
Cuma namazı yerine öğlen vakti kılarlar. Cuma namazını kılarlarsa öğlen namazı onların üzerinden düşer.
Kılmaktan engelleyecek bir sıkıntı veya meşakkat varsa, kahredici bir sebep varsa Cuma namazı kılmak farz değildir. Müslümanın yerine öğleni kılması gerekir.
Ebu-l Melih bin Usama babasından şöyle bir sahih rivayet aktardı: “Cuma gününde insanlara bir yağmur tutu. Resulullah (sav) bu gün Cuma günüdür, herkes namazı (öğlen namazı) bulunduğu yerde kılsın diye emir verdi” (Ebu Davut, Nesai ve Beyhakı)
İbni Abbas r.a yağmurlu bir günde insanlara evlerinde namazı kılmaya emir verip insanların garibine gidince onlara şöyle dedi: “Bunu benden daha hayırlı olan (Resulullah (sav)’ı kastederek) yaptı. Cuma namazı bir azimetdir (ruhsat değildir). Fakat çamurda ve kayma yerlerinde yürümeye zorlayarak sizi sıkıntıya sokmayı kerih görüyorum”. (Buharı, Müslim ve Ebu Davut)
Bunun manası sıkıntının bulunması Cuma namazı kılmamak için bir ruhsattır. Bu asırda bazen Müslüman tabip veya hasta bakıcısı olup ta ameliyat yaparken vakit gelince ameliyatı bırakamaz, bazı fabrikalarda bütün işçiler makineleri çalışarak bırakamazlar ve durduramazlar, bazı öğrenciler sınıftan çıkamazlar, bazı memleketlerde işveren veya devlet işçilerinin veya memurların bir saat için Cumaya gitmelerine müsaade etmezler ve buna benzer durumda olanlar sıkıntı içerisindedirler. Cuma namazı kılmak için mücadele edecekler ama yapamazlarsa onun yerine öğlen namazı kılarlar.
Zira ayette geçtiği gibi Müslüman Cuma namazına gitmek için her şeyi bırakmalıdır.
Ayette şöyle geçti:
وَذَرُوا الۡبَيۡعَ‌
“alış verişi terk edin”. Buradan şu İllet (teşr’in sebebi) istinbat edilir, çıkartılır: namazdan alıkoyan veya meşgul eden her şeyi bırakmak gerekir.
Müslümanlar için cumanın kılınması için bir Halife bulunmasının şartı ise ihtilaflıdır.
Hanefi mezhebinde de ihtilaflıdır. İmam Ebu Hanefi ve İmam Ebu Yusuf Sulatanın bulunmasını Cuma namazına şart koştular. Hanefi olan İmam Muhammed ise bunu şart koşmadı. Diğer mezhepler de bunu şart olarak koşmadılar.
Sultan’dan maksat Halife veya Vali veya Amil gibi namazı kıldırmak için Halifenin tayin ettiği veya vekâlet verdiği kişidir
Mebsut kitabında Hanefi mezhebini şerh eden ve mezhebe mensup olan Şemseddin Serehsi şöyle yazdı: “Şafi r.a’ın görüşüne ters gelen bizdeki Cuma şartlarından sultanın bulunmasıdır. Cabir r.a’ın rivayet ettiği hadis “başında adaletli imam olsun veya zalim imam olsun”. Burada Resulullah (sav) İmamın (halifenin) bulunmasını şart koştu. Cuma namazını terk eden kişilere tehdidi buna ilhak etti. Bu Eser’de (Bir Sahabe’nın sözü): “Valiler üzerinde dört şey vardır.. bunlardan Cuma namazı kıldırmaktır”. Zira insanlar Cuma namazı için diğer yerlerdeki cemaat namazlarını terk ederler. Eğer Sultan bir şart olarak koşulmuşsa fitne olur. Çünkü bazı insanlar diğerlerini geçerek kendileri için bir amaçla namazı kılarlar ve diğerleri namazı kaçırmış olurlar. Bu, açık olan bir fitnedir. İmam (Halife) yerine en iyi olan kimseye (Cuma namazı kıldırmak için) yetki verilir. İnsanların işlerine bakmak ve onların arasında adaleti sağlamak için bu kişiye yetki verilir. Çünkü bu kişi fitneyi yatıştırmak için daha uygundur”.
Cabir r.a rivayet ettiği uzun bir hadiste Resulullah (sav)’in şöyle dediğini rivayet etti: “Bilin ki Allah size Cuma’yı (Cuma namazını) farz kıldı.. bu farz kıyamet gününe kadar geçerlidir. Hayatımda veya benden sonra başında adaletli imam olsun veya zalim imam olsun bu namazı inkar ederek veya hafife alarak kim terk ederse Allah onun şemlini toplamasın (ailesi, çocukları ve akrabalarıyla birleştirmesin) ve onun işlerini mübarek kılmasın”. (İbni Maceh)
Resulullah (sav) burada İmamın bulunmasını şart koşmuyor, her zamanda Cuma kılınmasını emrediyor, adaletli imam bulunsun bulunmasın, Cuma namazı kılmanın gerekliliğini vurguluyor.
Hanefi mezhebinde itimat edilen Hidayet kitabında Burhaneddin Elmirgani şöyle yazdı: “Sultan, emir veya Sulatanın tayin ettiği emir olmadıkça Cuma namazı kılınmaz. Çünkü Cuma namazı büyük insan kalabalığında kılınır, taktim edilen veya tahir edilen (namazı kıldıracak imamı) hakkında çekişme olur ve başka konuda da çekişme olabilir. Bu nedenle sultanın bulunmasının şartı kaçınılmaz”.
Bunun gibi Hanefi mezhebinde itimat edilen Beda-u Sanai adlı kitabın yazarı Ala’eddin Elkasanı yazdı.
Hanefi mezhebini izah eden bu alimlerin sözlerinden anlaşılan husus ise; Cuma namazını kılmak için Sultanın bulunmasının şartı fitneyi kaldırmak, namaz kıldıracak imam hakkında ihtilafı engellemektir. Önemli olan ihtilafı kaldırmak ve çekişmenin husulünü, meydana gelmesini engellemektir. Buna göre, eğer bu asırda Müslümanlar bir camide bir imam üzerinde anlaşmışlarsa Hanefi mezhebine göre Cuma namazını kılmak farz olur.
Cuma namazı şartını Halifenin bulunması şartı ile kabul edenler, İngilizlerin emriyle ve onlara tabi olan Mustafa Kemal’in eliyle Hilafet yıkılınca ve İslam ahkâmı yürürlükten kaldırılınca Türkiye’de Hanefi mezhebine mensup olan Müslümanlar şaşkınlığa düştüler; nasıl cumayı kılacaklar? bu nedenle bazı alimler Cuma namazıyla birlikte öğlen farzının kılınmasına dair fetva verdiler. Buna zuhr-i ahir adı verildi.
Zuhr-i ahir namazının manası sonraki öğlendir. Bunu ihtiyaten kılıyorlar.
Buna benzer Şafi gibi âlimlerin şöyle içtihatları vardır; “Eğer bir şehirde bir kaç Cuma kılınırsa ve hangisinin daha önce kılındığını bilmezse bir kimse ihtiyaten ve müstehap olarak Cuma namazı arkasında öğlen namazı kılsın”. Bunun kılınmasına dair bir içtihat yaptılar. Çünkü Şafi mezhebinde aynı şehirde iki Cuma namazı kılınmaz. Bu görüş gibi Hanefi mezhebinde de vardır. Ebu Yusuf’da bunun gibi söyledi.
İşte Zuhr-i ahir fetvası bu içtihada dayalıdır. Bu da şer’i bir fetva sayılır, Müslümanlar kılarlarsa caizdir.
Ama bütün bu ihtilafları kaldırmak, emin olarak Cuma namazını kıldırabilmek, sair din ahkâmını uygulayabilmek, Müslümanları birleştirebilmek ve izzetlendirebilmek, onları başlarına vaki olan zulümden kurtarmak, özellikle, Çin’de, Myanmar’da, Filistin’de, Kırım’da ve sair memleketlerde kurtarmak, işgal edilen memleketlerini kurtarmak ve onları en güçlü devlet haline getirmek için Nübüvvet üzere Raşidi Hilafet’in ikamesine yönelik çalışma yapmaktır. Farzların tacı budur, bütün farzların sahih şekilde ikamesi için bunun ikamesini sağlamak gerekir. Bunun için çalışanlardan Allah razı olsun, şemillerini toplasın ve işlerini mübarek kılsın.
Esad Mansur