-88-
Kâbe’nin değeri, temizlenmesi ve Makam-ı İbrahim:

وَإِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِّلنَّاسِ وَأَمْناً وَاتَّخِذُواْ مِن مَّقَامِ إِبْرَاهِيمَ مُصَلًّى وَعَهِدْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ أَن طَهِّرَا بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْعَاكِفِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ
“Biz, Beyt’i (Kâbe’yi) insanlara top¬lanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de Makam-ı İbrahim’i bir namaz yeri edi¬nin (orada namaz kılın). İbrahim ve İs¬mail’e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim’i temiz tu¬tun, diye emretmiştik.” (Bakara 125)
Allah’u Teala insanların kendisine kul¬luk etmeleri için bazı sembol yerler kılmış¬tır. Kâbe gibi. Kâbe; taşlardan ibarettir. Sa¬dece manevi bir değeri vardır. İnsan ibadet eder¬ken yüzünü belli bir tarafa yöneltmesi gere¬kir. Bu neden¬den dolayı Allah’u Teala Kabe’yi yüzlerin yö¬neliş yeri kılmıştır. Daha önce Mescid-i Ak¬saya kıble olarak yönelinmekteydi. Daha sonra kıble olarak Kâbe be¬lirlendi. Burada taş-lara tapma olayı yoktur. Şari oraya yönelinmesini emrettiği için bu iş gerçekleşti¬rilmektedir. Hz. Ömer Hacer-ul Esvet’i öper¬ken şöyle dedi:
“Sen bir taşsın, ne fayda ne de zarar geti¬rebilirsin. Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in seni öp¬tüğünü görmeseydim seni öpmezdim.”
Sahabeler Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e bir ağaç al¬tında biat verdiler. Bu biate (sözleşmeye) Rıdvan biati denilir. Rıdvan; rıza göstermek¬tir. Allah Celle Celaluhu bununla ilgili Fetih suresinde şöyle buyura¬rak bu olayı övmektedir:
لَقَدْ رَضِيَ اللَّهُ عَنِ الْمُؤْمِنِينَ إِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَنزَلَ السَّكِينَةَ عَلَيْهِمْ وَأَثَابَهُمْ فَتْحًا قَرِيبًا
“Andolsun ki o ağacın altında sana biat ederlerken Allah, o müminlerden razı olmuş¬tur. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.” (Fetih 18)
Hz. Ömer Radiyallahu Anh döneminde Müslümanlar bu ağaca önem verip, onu ziyaret etmeye başla¬dılar. Bu olay üzerine Halife Ömer Radiyallahu Anh bu ağacı kes¬tirdi. Zira Kur’anda ve Sünnette bir nas bu-lunma¬dığı müddetçe böyle şeylere de¬ğer ver¬mek yanlış¬tır. Allah’a yaklaşmak için de olsa ziyaret edilemez. Bu işte sevap olma¬dığı gibi değer vere¬rek Allah’a yaklaş¬mak maksadıyla ziyaret edilirse günah işlen¬miş olur. Bu nedenle Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Al¬lah’a yaklaşmak ve sevap elde etmek için ziya¬ret edilecek yalnız üç yer gösterdi. Bun¬lar; Kâbe (Mescid-i Haram’da buna dahil), Mescid-i Aksa ve Mescid-i Nebevi’dir. Di¬ğer camilere gitme olayı normal bir camiye gitme gibi olup, herhangi bir camide kılınan namaz gibi sevap alınır.
Allah Celle Celaluhu Mescid-i Haram içinde Kâbe olduğu için oraya gidilmesini istedi. Birçok ayette Kâbe yerine Mescid-i Haram sözcüğü kullanılıyor:
فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ
“Artık yüzünü Mescid-i Haram tara¬fına çevir.” (Bakara 144) ayetinde olduğu gibi. İbrahim Aleyhisselam ibadet için Kâbe’yi tesis et-mişti. Bu ona Allah Celle Celaluhu ’nun bir emri idi. Bu nedenle Allah’u Teala bizlere orasını bir top¬lantı, dönüş ve yöneliş yeri kılmıştır. Ayette ( مثابة) sözcüğü geçiyor. Bunun ma¬nası; toplantı, dö¬nüş ve yöneliş anlamında¬dır. Müslümanlar (Kâbe’ye) gidip hac yap¬sınlar, oraya tek¬rar tekrar gitme arzuları doğ¬sun. Aynı anda iba¬detlerinde oraya yönel¬sin¬. Ayette; “للناس” “insanlar için” söz¬cük¬leri geçti. Bunun nedeni; insan¬lar iman¬dan sorumlu oldukları gibi ibadet¬ten de so¬rumlu tutulur. Hac farzıyla ilgili ayette şöyle geçti:

فيه آيات بينات مقام إبراهيم، ومن دخله كان ءامنا ولله على الناس حج البيت من إستطاع إليه سبيلا ومن كفر فإن الله غني عن العالمين
“Orada apaçık nişâneler, (ayrıca) İbra¬him¬’in makamı vardır. Oraya giren emni¬yette olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi hac¬cet-mesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkı¬dır. Kim inkâr ederse, bilmelidir ki, Al¬lah bütün âlemler¬den müstağnîdir.” (Ali İmran 97)
Kıyamet gününde insanlar imandan sor¬guya çekilecekleri gibi ibadet hususunda da sor¬guya çekileceklerdir. İmanları yoksa cehennemde ebedi olarak kalacaklardır. İba¬det yapmadıklarından dolayı da azapları kat¬lanacaktır. Allah Celle Celaluhu bir ayette şöyle buyurdu:
قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَقِيمُوا إِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُ وَوَيْلٌ لِّلْمُشْرِكِينَ
“De ki: Ben de ancak sizin gibi bir in¬sa¬nım. Bana İlâhınızın bir tek İlâh olduğu vahy olunuyor. Artık O’na yönelin, O’ndan mağfi¬ret dileyin. Zekatı vermeyen ortak koşanların vay ha¬line!” (Fussilet 6)
İbadetleri yerine getirmenin ana şartı imandır. İman edilmediği müddetçe yapılan ibadetler kabul edilmez. İmandan sonra ana şart niyettir. Tevbe suresi 7. ayette müşriklere Allah’ın mescitleri yasak kılınmıştır. Ze¬kat on¬lar inanıncaya kadar onlardan alınmaz.
Öte yandan Mescid-i Haram emniyetli yer kılınmıştır. Bundan dolayı da bu adla isim¬lendirilmiştir. Orada savaşmak, öldür¬mek ve herhangi bir kişiye eziyet etmek haramdır. An¬cak düşman oraya saldırırsa ona karşı savaşılır, katil, suçlu kimse veya mürted olan kimse oraya sığınırsa onlara karşı konu¬lur. Nitekim Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem mürted ve İs¬lam’la savaşanlar hakkında şöyle buyurdu:
“Kâbe duvarlarına yapışsalar bile (tes¬lim olmazlarsa) onları öldürün.” (Buhari)
İbrahim makamı hakkında ihtilaf edil¬miş¬tir. Bazı müfessirler; Mescid-i Haram bölgesi¬nin tümü derken bazıları Mescid-i Haram’ın bir kısmı, haccın yapıldığı bütün yerler, İsmail Aleyhisselam’ın hanımının İbrahim Aleyhissela’ın başını yıka¬mak için onun ayakları¬nın altına koyduğu taştır, İsmail Aleyhisselam babası İbra¬him Aleyhisselam’a Kâbe’yi tesisi edip taşlar ve¬rirken üstünde dur¬duğu taş ve yer olarak ifade etti-ler. En doğru olanı Kabe duvarına yakın olan yerdir. Kâbe’nin kapısına yakın olup Hacer-i Esved’in sağ tarafında bulun¬makta¬dır. Bununla ilgili sahih hadisler riva¬yet edilmiştir. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Kabe etrafın¬dan yedi defa tavaf ettikten ve buranın arka tara¬fında iki rekat namaz kıldıktan sonra yu¬karı¬daki ayeti okumuştur.
Bu makamın manası Kabe’nin duvarı yük¬selince İbrahim Aleyhisselam orada bir taş ko¬yup, üzerinde duvarı tamamlamak için oğlu İs¬mail Aleyhisselam’dan taşları alıyordu. Buhari ve di¬ğer ha¬dis kitaplarında bununla ilgili doğru rivayetler aktarılmaktadır.
İsmail Aleyhisselam’ın yaptığı işe değer vererek o yerde namaz kılmamız emredilmiştir. Zira Al¬lah’u Teala İbrahim Aleyhisselam’ın ibadet için Kâbe’yi tesis etmesini emretmiştir. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem orada namaz kıldı. Bundan do¬layı orada namaz kıla¬rak, Allah’ın emrine bo¬yun eğip O’na kulluk etmiş olu¬ruz. İbadet sırf Allah’a boyun eğmek için yapı¬lır, hiç bir ibadet maddi sebeple illetlendirilemez ve tef-sir edilemez. Dünyada belirli menfaatler için iba¬dete yönelinmez. Yapı-lan ibadetlerin sonucu belli menfaat doğsun veya doğmasın ibadet an-cak Allah’ın rızasını kazanmak için yapılır.
Allah’u Teala İbrahim Aleyhisselam ve oğlu İs¬mail Aleyhisselam’a tavaf yapan, itikaf eden, rüku ve sücut edenler (namaz kılanlar) için Kabe’yi her pislik¬ten temizlemelerini emretti. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Mekke’yi fethettikten sonra Kâbe etra¬fındaki bütün putları ve üzerindeki necis (pis) olan şey¬leri yok etti. Bu şekilde onu temizlemiş oldu.
Bugün bazı camilerde milli devletlerin bay¬rakları ve liderlerin resimleri asılıdır. Bu caiz değildir. Çünkü İslam, milli devletlerin bu-lunmasını yasaklamaktadır. Müslümanlar için an¬cak tek devlet olmaları zorunluluğu vardır. O devlet, milli veya milliyetçi değil İslamî’dir. Onun bayrağı Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in bayrağı olan, siyah ve üzerinde “La ilahe illal¬lah Muhammed Resulullah” yazılı bayrak¬tır. Bunun dışında bir bayrak kullan¬mak caiz değildir. Türkiye, İran, Suriye, Mı¬sır ve diğerlerinin bayrakları milli ve milliyet¬çilik içeren bayraklardır. Bunları ca¬mi¬lere asmak veya benimsemek caiz değil¬dir. Çünkü cami¬ler; rükû ve sücut için yapıl¬mış yerler¬dir ve orada sadece Allah’a kulluk edilir.
Allah Celle Celaluhu kime değer ve saygı göstere¬ce¬ğimizi, kime göstermeyeceğimizi bir ta¬kım emir ve nehiylerle bildirdi. İslam, milliyetçi de¬ğerlere ve sembollere karşı saygı göstermemizi yasaklamıştır.
Milliyetçilik; bölünme ve milliyet taas¬su¬buna bağımlılık demektir. Oysa Allah Celle Celaluhu kendi ipine bağlanmamızı istedi. Kendisiyle, Resulle ve müminlerle beraber olmamızı em¬retti.
Milliyet veya milliyetçilik kavramının İs¬lam’da yeri yoktur. İslam’da ancak ümmet kav¬ramı vardır. Bundan dolayı İslam ümmeti ile ilgili değer ve sembolleri yükseltmemiz ge¬rekmektedir. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem milliyetçi¬liği bir taassup olarak gösterdi ve ona bağ-lan¬mayı nehyetti. Bu hususta şöyle buyurdu:
“Taassuba (milliyetçiliğe) davet eden biz¬den değildir.” “onu (milliyetçiliği) terk edin. O kokuşmuş bir leş gibidir.” (Ebu Davud)
Diğer bir hadiste şöyle buyurdu:
“Allah’a anddolsun ki; sizin üzeriniz¬den babalarla ve ecdatlarla övünme eylemi olan cahiliyyeyi kaldırdı. Hepiniz Adem’densiniz, Adem ise topraktandır. İn¬sanlar iki sınıftır; tak¬valı olan kimse Allah indinde değerlidir, takvasız kimse Allah in¬dinde alçaktır.” (Buhari)
Bu deliller ışığında; milli ve milliyetçi bayraklar, mili değer ve semboller cahiliyye ve cahiliyye pisliğinden sayıldığından dolayı ca-milere asmak haramdır. Müslümanlar bu tip şeyleri aynen Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ve sahabe¬lerin Kâbe’yi temizlediği gibi temizlemeleri gerekir.