Diyanet İşleri Başkanlığı Haram Olan Faizi Niye Mubah kılar?! Zaruret Bahanesiyle İslam’a Ters Fetva Nasıl Verebilir?! Bunun Hükmü Nedir? Müminler, Mümin Olan Firavun’un Karısının Misalini Edinemezler mi?!

14.1.2020’de Diyanet işleri Başkanlığı Din İşleri yüksek Kurulu TOKİ’nin faizle konut alma projelerinin caiz olduğuna dair batıl bir fetva verdi.
Şöyle açıklamada bulundu:
“ İslam’da faiz kesin olarak haram kılınmıştır. Bir zaruret bulunmadıkça faiz almak da vermek de caiz değildir. İş kurmak veya genişletmek, ev, araba almak üzere kişi kuruluş veya bankalardan alınan faizli krediler de bu kapsamdadır ve caiz değildir. TOKİ aracılığıyla devreye alınan son uygulama ise devletin alt veya orta gelirli, vatandaşlarına yönelik olarak ürettiği bir sosyal konut projesidir. Bu projede peşinat haricindeki tutar kamu bankaları vasıtasıyla kredilendirilmekte olup devletin söz konusu borçlandırmadaki amacı faiz gelirli elde etmek değil, aksine ödeme güçlüğü içindeki vatandaşlarının ev sahiplerine yardımcı olmaktır. Bu irtibatla devlet TOKİ’nin bu uygulamasında başka bir yolla konut alma imkânı tanımadığından belirtilen niyet ve amaçlar doğrultusunda söz konusu projeden yararlanmak caizdir”.
Diyanet İşleri Başkanlığı faizi zaruretten dolayı mubah kılar. Bu batıl bir fetvadır. Çünkü zaruret özel bir hükümdür. İnsan ölmek üzereyken hiç helal yemek bulamazsa hayatını sürdürmek için haram şeyden yer. Bakara suresi 173. ayette, Enam suresi 145. ayette ve Maide suresinde 3. ayetde ” فَمَنِ اضۡطُرَّ “,”kim iztırar ederse” ifadesi geçmiştir. Bunun manası; kim çaresiz olup zor durumda kalırsa, hayatını sürdürmek için haramdan başka bir şey bulamasa bundan az bir şey yer veya içer. Bu durumda fazla yemek veya içmek haramdır. Bu üç ayet bunu belirtti.
İztırar ile zaruret arasında fark vardır. İztırar zor duruma düşmek ve başka çare bulmamaktır. İnsanı ölüme götürebilir. Zaruret ise zaruri ihtiyaç demektir. İnsan bu zaruri ihtiyacı temin etmezse ölmez. İşte; Şeriat, iztırar ile zaruret arasında fark kılıp bunlara birer ayrı şer’i manalar kazandırdı. Eğer, bu iki terime aynı mana kazandırmak isteniyorsa yine de ayetlerde açıklandığı gibi zor duruma düşmek ve başka çare bulamamak manası taşır. Şeriat, zekâta, namaza, oruca ve cihada nasıl şer’i manalar kazandırdı ise zarurete de şer’i mana kazandırdı. Faiz buna hiç intibak etmez ve uymaz. Zira böyle bir durum yoktur.
Faiz, borçlanmakla ilgilidir. Normal olarak, insan hayatını sürdürmek için az haram yemek için borçlanmaz. Çölde veya karla kaplanmış yerde şaşırırsa ve hiç helal yemek bulamazsa haram yemek bulduğu an ondan az bir miktar yiyebilir. Ormanda olursa helal yemek bulabilir, denizde de bulabilir. Şehirlerde ve köylerde yaşayan insanlar helal yemek bulabilirler. O zaman, iztırar hükmü uygulanmaz. Ev almak, araba almak, dükkân açmak ve buna benzer konularda hiç iztırar yoktur. İnsan ev sahibi olmazsa ölmez kirada oturabilir, araba almasına hiç lüzum yoktur, dükkân açmazsa ölmez, herhangi bir iş arayıp bulabilir. Buna göre, zaruret dil manasında alınmaz. Şer’i manası olan zaruret ve iztırar alınır. Allahu Teâlâ, zarurete şer’i mana verdi. Bazıları ‘maslahat veya menfaat için faizi yemek caizdir’ derler. Bu hiç doğru değildir. Menfaat veya maslahat şeriatın helal kıldığı şeydir. Haramda ise, hiç maslahat veya menfaat yoktur. Yoksa şeriat neden haram kılsın? Öyle olmasa baştan helal kılınabilirdi. Şeriat yasaklıyor, sonra biri gelip maslahat için helaldir diyor, bu doğru değildir. Bu tip insanlar Allah ve Resulünden daha mı bilgilidir? Nitekim Allah ve Resulünün haram kıldıklarını haram kılmayanlarla savaşın diye Allah’ın emri gelmiştir (Tövbe 29 ayetine bakınız.) Ayrıca, şeriat bir şeyi haram kıldığında zararlı olduğu için haram kılmaz. Bir şeyi helal kılınca da maslahat veya menfaat için helal kılmaz. Daha önce Bakara suresi 219. ayetinde bu hususu açıklamıştık.
Allah c.c şöyle buyurdu:
يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَذَرُوۡا مَا بَقِىَ مِنَ الرِّبٰٓوا اِنۡ كُنۡتُمۡ مُّؤۡمِنِيۡنَ‏ فَاِنۡ لَّمۡ تَفۡعَلُوۡا فَاۡذَنُوۡا بِحَرۡبٍ مِّنَ اللّٰهِ وَرَسُوۡلِهٖ‌ۚ وَاِنۡ تُبۡتُمۡ فَلَـكُمۡ رُءُوۡسُ اَمۡوَالِكُمۡ‌ۚ لَا تَظۡلِمُوۡنَ وَلَا تُظۡلَمُوۡنَ‏
“Ey iman edenler, Eğer gerçekten mümin iseniz, Allah’tan korkun ve faizden geri kalanı bırakın.
Eğer böyle yapmazsanız size karşı Allah’ın ve Resulünün başlatacakları savaşı bekleyin. Eğer tövbe ederseniz yalnız anaparanız sizindir, ne zalim olursunuz ne de mazlum olursunuz” (Bakara 278-279)
Bu ayetlerde Allah hiç bir yerde faize müsaade etmiyor, faizden ne varsa bırakın diyor, hiç bir şekilde cevaz vermiyor. Aksine faizi terk etmezseniz kendinize karşı Allah ve Resulünü düşman edinmiş olursunuz diyor.
İnsan konut sahibi olmazsa ölmez, kirada oturabilir, köye veya ucuz bir yere gider orada ucuz ev yapabilir, en kötü durumda bir gecekondu yapabilir. Bu nedenle faizle konut sahibi olmak hiç bir şekilde caiz değildir. Dini siyasetten, ekonomiden ve devletin sair işlerinden ayıran laik devletin hesabına İslam’a ters fetva vermenin vebalinin ve günahının ne kadar büyük olduğunu diyanete ait bu yüksek kurulun üyeleri düşündü mü? Her an ölebilecekleri sonra Allaha ne hesap vereceklerini düşünüyorlar mı? Bu nedenle faizle ilgili ayetlerin sonunda Allah (cc) şöyle buyurdu.
وَاتَّقُواْ يَوْمًا تُرْجَعُونَ فِيهِ إِلَى اللّهِ ثُمَّ تُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ
“Allah’a döndürüleceğiniz ve zulme uğratılmadan herkese kazandığı, işlediği şeyin ödeneceği günden korunun.” (Bakara 281)
Allah’a döneceğiniz gününden ve o günde her insanın işlediği şey için hesaba çekileceğinden sakının buyuruyor. O gün, hiçbir insana zülüm edilmez, haksızlığa uğramaz. Ne işlemişse hesabını verecektir, faizi yerse cehenneme atılacaktır. Bu dünyada tövbe etmişse ona sevap verilir, alacağı mal veya parayı borcunu ödeyemeyen kimseye tasadduk ederse bunun sevabını alacaktır. Cennete doğru yolu açılır. Nitekim takva veya Allahtan korkmak esastır. İnsan kıyamet gününün hesabından ve azabından korkmazsa her günahı işler.
Üstelik diyanet devletin siyasetinin aleti olarak kullandığı bir kuruluşudur, onun vasıtasıyla dini istismar eder, gerekirse İslam’a ters fetvalar çıkartır, zira devlet laiktir, dine dayanmıyor, Allahtan korkmuyor; onu yürütenler Allahtan korkmuyorlar, korksalardı devleti Allah’ın dinine dayandıracaklardı, anayasalarını Kuran ve Sünnetten çıkaracaklardı, Batıdaki küfür anayasaları ve kanunlarından almayacaklardı. İslam’daki ekonomi sistemini uygulayacaklardı ve faizi haram kılacaklardı.
İşte Son senelerde Türkiye, bu küfür olan kapitalist sistemi uyguladığından dolayı ekonomi büyük darbe yedi, faiz çok yükseldi ve paranın değeri çok düştü, piyasa büyük zarar gördü. Devlet tekrar bunu canlandırmak ve faizli bankalara kazandırmak için bu projeyi çıkarıyor. Kendi kuruluşu olan diyanete İslam’a ters bir fetva çıkarttırıyor.
Öte yandan devletin görevi herkesi bir konutta oturtmasıdır. Dışarıda kimse oturmayacaktır. Herkesin bir konutta veya bir meskende oturmasını sağlamaktır. Bu görev devlet üzerine düşer. Eğer kişi bir mesken veya bir konut alma gücü varsa kendi parasıyla alır; ya peşin ya da faizsiz borçla alır. Eğer gücü yoksa kirada otursun, hiç oturacağı yer yoksa devlet bedava ona bir mesken temin etmelidir.
Önemli olan bir konut sahibi olmak değildir, insanın bir konutta oturmasıdır; ya o konuta sahip olur ya da kirada oturabilir. Eğer devlet herkesin konut sahibi olmasını temin edecekse faizsiz bir proje yapmalıdır. Eğer kişi konuta sahip olacaksa yalnız ve yalnız faizsiz bir borçla alır. Faizle alacağı evde huzur bulamaz.
Allah’ın dinini uygulayacak İslam Hilafet devleti herkesin bir meskende oturmasını sağlayacaktır, her kesin bir konut, bir mesken sahibi olmasını sağlayacaktır. Kişi kendi gücüyle alabilirse güzeldir, borçlanacaksa Beytülmal ona faizsiz borç verir. Aciz ise devlet ona bir mesken sağlayacaktır.
Müslüman Resulullah (sav)’in saydığı en büyük günahlardan biri olan faizden kaçınmalı, ondan çok uzak kalmalıdır, dünyadaki mesken geçicidir, onu sonra diğerlerine bırakacaktır, cennette meskenini düşünsün, o daimidir, Allah müminlere mümin olan Firavun ’un karısını misal verdi, onun gibi olmamızı istedi;
Şöyle buyurdu:
وَضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا لِّـلَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا امۡرَاَتَ فِرۡعَوۡنَ‌ۘ اِذۡ قَالَتۡ رَبِّ ابۡنِ لِىۡ عِنۡدَكَ بَيۡتًا فِى الۡجَـنَّةِ وَنَجِّنِىۡ مِنۡ فِرۡعَوۡنَ وَعَمَلِهٖ وَنَجِّنِىۡ مِنَ الۡقَوۡمِ الظّٰلِمِيۡنَۙ‏
“Allah müminlere Firavun karısının misalini gösterdi, şöyle dedi:
Rabbim senin yanında benim için bir ev, bir konut tesis et, beni Firavun ve onun işlerinden ve zalimlerden de beni kurtar”. (Tahrim 11)
Müminler onlar kadar olamazlar mı? Daha doğrusu bu asırdaki Firavun sistemi olan laik devlet ve zalim kuruluşları ve yöneticilerinden beni kurtar diye dua ederek onu değiştirmeye çalışmalılar. Bu çalışma ise en büyük farzlardan biridir.

Esad Mansur