Huzur ve İstikrar İçin Devletin Yapması Gerekenler

Beyt-ul Haram’ın memleketinin emniyetli ve rızkının bol olması:

وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ اجْعَلْ هََذَا بَلَدًا آمِنًا وَارْزُقْ أَهْلَهُ مِنَ الثَّمَرَاتِ مَنْ آمَنَ مِنْهُم بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ قَالَ وَمَن كَفَرَ فَأُمَتِّعُهُ قَلِيلاً ثُمَّ أَضْطَرُّهُ إِلَى عَذَابِ النَّارِ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
“İbrahim de demişti ki: Ey Rabbim! Bu¬rayı emin bir şehir yap, halkından Al¬lah’a ve ahiret gününe inananları çeşitli meyvelerle besle. Allah buyurdu ki: Kim inkar ederse onu az bir süre faydalandırır, sonra onu ce¬hennem azabına sürüklerim. Ne kötü varıla¬cak yerdir orası!” (Bakara 126)
İbrahim Aleyhisselam Mekke’nin emniyetli bir şehir olması için Rabb’ine dua etti. Emni¬yetli olunca halkı huzur ve istikrar içeri¬sinde yaşa¬yabilir. İnsan için emniyet, yemek ve giyim gibi hususlar çok önemlidir. Bir memlekette veya bir yerde emniyet kaybolursa ahalisi hepten korku içeri¬sinde yaşar ve her an pa¬nik durumu içerisinde bulunurlar. Misal olarak; Amerika 2003’te Irak’ı işgal edince emniyet kalkıp huzursuzluk, ıstırap ve istikrasızlık yayıldı. Artık oradaki insanların kendi canı, malı ve ırzı için güvenlik kalmadı. Memleket kan gölüne dönüştü, evleri kendileri üzerlerine yıkıldı ve harap oldu.

Görüldüğü gibi bir yerde emniyet kal¬karsa insanlar ıstırap çekerler, canları ve mal¬ları için korku ve tereddüde düşmeye baş¬larlar. Birbirleri hakkında şüpheye düşüp kendilerine olan güvenleri sarsılır ve ortadan kalkar. Bu sebeple İslam Hilafet devleti te¬baasının yiye¬cek ve meskenini temin ede¬ceği gibi emniye¬tini de sağlar. Buna zorunludur. Temin edeceği üç temel husus olduğu gibi bunu sağlaması da devlet üzerine bir zo¬runluluktur.
Temel hususlar; yiyecek, giyim ve mes¬kendir.
Zaruri hususlar ise; emniyet, öğrenim ve tedavidir. İnsanlar için bunlar temin edi¬lirse huzur ve mutlu bir ortam doğar. Bu¬nun dışında kalanlar ise lüks sayılır ve kişilerin isteklerine bırakılır. İşte İbrahim Aleyhisselam emni¬yetin değerini idrak etmiştir. Ailesi ve çocu¬ğunu boş ve ıssız bir çölde bırakınca orada emniyetin olması için Rabbine (Al¬lah’a) dua etmiştir. Nitekim Allahu Teâla Nur suresi¬nin 55. Ayetinde iman edip Salih amel işle¬yenlere şu üç şeyi vaat et¬miştir: Yeryüzünde halife ve hükümran olmak, kendilerine seç¬tiği dini yeryüzünde hâkim ve egemen kıl¬mak ve korkuları yok edip yerine kendileri için tam anlamıyla emniyeti sağ¬la¬maktır. Ki; bu şekilde tam manasıyla Al¬lah’a kulluk edebilsinler.
Mekke o tarihten beri emniyetli yer olarak bilinmektedir. Orada silah taşımak, adam öl¬dürmek veya savaşmak haram kı¬lındı. Bu ne-denle Mescid; El-Beledul Haram olarak adlan¬dırıldı. Ayrıca Allah Celle Celaluhu orasını El-Beledul Emin olarak ta adlandırdı. Beled suresinin bi-rinci ayetinde bundan bah¬sedip ona yemin etti. Ancak fetih gününde Allah Resulü için savaşı ve silahı helal kıldı. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Mekke fet¬hinde şöyle bu¬yurdu:
“Bu belde, Allah gökleri ve yeryüzünü yarattığı günden itibaren haram bir belde ola¬rak kılmıştır. Allah’ın haram kılmasıyla bu memleket kıyamet gününe kadar haram kalacaktır. Benden önce hiçbir kimseye sa¬vaş helal kılınmadı. Benden sonra kimseye helal olma¬yacaktır. İşte yalnız bu gün benim için bir saat kadar helal kılınmıştır. Ondan sonra kıyamete kadar haram ola¬caktır.” (Buhari ve Müslim)
Bu hadise göre bazı müfessirler; “Mekke İbrahim Aleyhisselam’dan önce de haram bir belde idi.” Diyorlar. Fakat İbrahim Aleyhisselam oraya gelince orada hiçbir kimse ve hiçbir şey yoktu. Bu hadisin manası; Allah gökleri ve yeryüzünü yaratınca bu memleketin ha¬ram olacağına ka¬rar vermiştir denilebilir. Misal olarak; Allahu Teala Kur’an’ını Levh-ı Mahfuzda Hz. Mu¬hammed’e indirmeden çok önce yazdı. Ama Hz. Muhammed’i gönderdikten sonra ona Cebrail Aleyhisselam vasıta¬sıyla indirmeye başladı. Veyahut İbrahim Aleyhisselam’dan önce o belde vardı, fakat yok ol¬muştu. İbrahim Aleyhisselam oraya gelip çocukla¬rıyla ve ailesiyle onu ihya etti.
Haram beldenin manası, o memlekette savaşmak veya insan öldürmek haramdır. Ancak, oraya düşman saldırırsa o istisnadır.
Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Medine’yi de haram belde olarak kılmıştır. Bu konuda şöyle bu¬yurmuş¬tur:
“İbrahim Mekke’yi haram belde yaptı ve ahalisi için Allah’a dua etti. Ben ise, İb¬rahim Mekke’yi haram belde kıldığı için Medine’yi ha¬ram belde olarak kılıyorum. İbrahim Mekke ahalisi için dua ettiği gibi Medine ahalisi için iki kat dua ediyorum ki; onun ölçeği ve yiyeceği bol olsun.” (Buhari ve Müslim)
Biz de Allah’a dua ediyoruz ki; bütün Müslüman memleketleri emniyetli belde kılsın ve ahalisine bol rızk versin. Bu da ancak İslam hâkimiyeti ile gerçekleşir.
İslam dünyasındaki rejimler, onların po¬lisi, istihbarat elemanları ve jandarmaları memleketlerimizi vahşi hayvanlarla dolu bir ormana çevirdiler. Herkes rejimden, onun is¬tihbarat ve polis elemanlarından korkmaya başladı. Oysa polis halkın emniyetini temin etmek için var olmalıdır. Fakat bu polisiye re¬jimler ve yöneticiler halktan ve feryadın-dan korunmak için var olmuştur. Halkı bas¬tırmak, yöneticilerin zulmüne karşı gelme¬mek, şeriatı uygulamak gayesi ve hareketi içerisinde olan¬ları engellemek, ümmetin ha¬yırlı evlatlarını yönetici yapmak maksadıyla yaptığı çalışma¬sını önlemek için o polis var¬dır. Bu sebeple birçok Müslüman memleke¬tini terk edip emni¬yetli bir yer arıyor. Zira Al¬lah’a kulluk edemiyorlar. Çünkü kendi memleketlerinde İslam hâkimiyeti yoktur. Bu nedenle, oralarda emniyeti bulamıyorlar.
İbrahim Aleyhisselam emniyetle beraber Mekke’nin mümin ahalisine bol rızkın ve¬rilmesi için Allah’a dua etti. Emniyetle beraber yiyecek ve içecek gerekir. Nitekim bu hususlar insanlar için birer temellerdir. İn-san bunları bulamazsa şiddetli sıkıntıya ve ölüme mahkum olur. İnsan emniyeti bulamazsa öl¬mez fakat huzursuz olur, sı¬kıntı içerisinde ve ölüm tehdidi altında yaşar. Misal olarak; şimdi Almanya Müslümanlar için emniyet¬siz bir yer olmaya başladı. Müslümanlar Almanya devletinin ezi¬yetinden ve halkının baskısından çekiniyorlar. Müslümanların sı¬kıntılı ve huzursuz olmaya başladıklarını gö¬rüyoruz. Velev ki; Al¬manya’da bol rızk elde etmiş olsalar da… Aynı anda ölüm tehdidi altında yaşıyorlar. Zira bazılarına saldırıldı, bazıları öldürüldü.
İbrahim Aleyhisselam kâfirler için dua etmedi, sırf müminler için dua etti. Nitekim kâfirler için de dua edilmez. Yalnız, onların hidayete gelmeleri için dua edilir. İbrahim Aleyhisselam ve Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem kâfirlerin hida¬yete gelmeleri için dua etti.
Allahu Teala kafirleri yarattığı ve ecelleri gelene kadar yaşatacağı için onlara rızk ta verecektir. Bu sebeple kâfirleri kısa bir süre için dünyada rızkından faydalandıracağını söyledi. Bu nedenle kâfirlerin rızıklandığı ve bol servet elde ettiklerini gö¬rüyoruz. Bu onlar için bir imtihandır ve bir fitnedir. Ki, onlar rız¬kıyla mağrur olup küf¬ründe devam etsin ve sarhoş olsun. Bunların geleceği cehennemdir, o ne kötü gelecek ve varılacak yerdir.
Bazıları şöyle diyecekler: “Filan kâfir, çok mala ve servete sahiptir. Onun çalıştığı gibi çalışalım.”
Kasas suresinde 76-84. ayetlerde Karun kısası anlatılı¬yor, herkes Karun gibi olmak veya Karun’un elde ettiği kadar elde etmek istedi. Müminler diğer¬lerine bunun fitne olduğunu ikaz ettiler. Karun ve serveti yok olunca insan¬lar uyandılar ve bunun fitne olduğunu fark ettiler.
Bu gün herkes ABD’nin zenginliğiyle ve gücüyle aldanmıştır. Ona uymaya çalışıyor, fik¬rini kabul ediyor, cumhuriyet nizamını, global kavramlarını ve demokratik sistemle¬rini ithal ediyorlar. Bu insanlar, bu zenginlik ve gücün az bir süre için ve geçici olduğunu görmelidirler. Elbette Allah onu yok ede¬cektir. Sonra yeryü¬zünde adaleti sağlayacak devlet gelecektir. Ta¬rihte; güçlü ve zengin Rum devletinin yok olup yerine İslam Devletinin galip geldiği gibi.
Çoğu insan servet elde ediyor ve bu¬nunla mağrur oluyor. Böylece Karun gibi; ya dinini terk ediyor ya da günah işlemeye başlı¬yor. Fakat neticede bunu terk edecek ve ölecektir. Bunu kendisiyle beraber götüre¬meyecektir. Ahirette bu nedenle çok azap gö¬recektir. Mümin rızıklanınca Allah’a şükreder, hakkını verir, ahiret için yatırım yapar, böy¬lece dünyayı ve ahireti kazanmış olur.