Soru:

Küçük bir kesim Kur’an’da gecen “salat” kelimesinin sadece yardımlaşma manasına geldiğini söylemekte, namazla bir alakasının olmadığını savunmaktadır. Bunu nasıl izah ederiz?

Cevap:

Allah Celle Celâlehû, insanlara gönderdiği risaleti, bunun maksatlarını, manalarını, emir ve nehiylerini bildirmek üzere Arap dilini kullanmıştır. Bu nedenle Kur’an ve Sünnet’te geçen kelime ve ifadelere ilk baktığımız zaman şer’î manaları aramalıyız. Eğer şer’î mana yoksa örfi manalara bakarız. Bu da yoksa lügat manasına bakarız.
Salat veya namazla ilgili Allah Celle Celâlehû şöyle buyurmuştur:
[وَاَقِيۡمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّکٰوةَ]“Salatı ikame edin ve zekâtı verin.”[Bakara Suresi 43, 83]
[يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا لَا تَقۡرَبُوا الصَّلٰوةَ وَاَنۡـتُمۡ سُكَارٰى] “Ey iman edenler! Sarhoş iken namaza yaklaşmayın.”[Nisa Suresi 43]
[يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡۤا اِذَا قُمۡتُمۡ اِلَى الصَّلٰوةِ فَاغۡسِلُوۡا وُجُوۡهَكُمۡ وَاَيۡدِيَكُمۡ اِلَى الۡمَرَافِقِ وَامۡسَحُوۡا بِرُءُوۡسِكُمۡ وَاَرۡجُلَكُمۡ اِلَى الۡـكَعۡبَيۡنِ‌ؕ]“Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın.” [Maide Suresi 6]
[وَاَقِيۡمُوا الصَّلٰوةَ وَ اٰ تُوا الزَّكٰوةَ وَاَطِيۡـعُوا الرَّسُوۡلَ لَعَلَّكُمۡ تُرۡحَمُوۡنَ‏]“Salâtı (namazı) ikame edin, zekâtı verin ve Rasul’e itaat edin ki Allah size rahmet versin.”[Nur Suresi 56]
Bu ayetlerde salat kelimesinin manası şer’î manadır. Onun şartı, taharet, abdest, temiz elbise, avreti örtmek, kıbleye doğru yönelmek. Ondan sonra niyet edip tekbir getirmek, rükû ve secde etmek ve kıyam hareketlerini kapsayan manadır. “Salatı ikame edin! (Namaz kılın!)” ayeti indirilince ana dilleri olan Arapçayı bilen Sahabe RadiyAllahu Anhum Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e hemen şöyle sordular: “Ey Allah’ın Rasulü!! Namazı nasıl kılarız?”Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem onlara şöyle dedi:
[صَلُّوا كَمَا رَأَيْتُمُونِي أُصَلِّي]“Benim nasıl namazı kıldığımı görüyorsanız sizde öyle kılın!”[Buhari]
Oysa bu Sahabe RadiyAllahu Anhum dilde namazın manasını anlıyorlardı, hem de fasih ve üst bir derecede Arapçayı biliyorlardı fakat ayetleri duyunca namazın manasının dilde geçtiği gibi olmadığını anlayınca bunu sordular.
Kur’an’da salat kelimesi başka manada da geçmiştir. Allah Celle Celâlehû şöyle buyurmuştur:
[اِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰٓٮِٕكَتَهٗ يُصَلُّوۡنَ عَلَى النَّبِىِّ ؕ يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا صَلُّوۡا عَلَيۡهِ وَسَلِّمُوۡا تَسۡلِيۡمًا] “Muhakkak ki Allah ve melekler Peygambere salat getirirler. Ey iman edenler! O’na (Peygambere) salat getirin ve selam verin!”[AhzapSuresi 56]
Buradaki “salat” kelimesinin manası bambaşkadır. Allah’ın Peygamber’e salat getirmesinin manası onu bağışlaması, mağfiret etmesidir. Meleklerin Peygamber’e salat getirmelerinin manası O’nu bağışlaması, mağfiret etmesi için Allah’a dua etmeleridir. Müminlerden de Peygamber’e salat getirmeleri talep edilmiş; O’nu bağışlaması, mağfiret etmesi için Allah’a dua etme emri gelmiştir. Bu şekilde Allah Celle Celâlehû Peygamber’in değerinin ne kadar yüksek olduğunu göstermektedir.
Teşehhütte şunu okuruz:“Allahum-me salli ala Muhammed ve ala al-i Muhammed…”“Allahummesalli”“Allahım Muhammed’e salat indir, rahmet indir, onu bağışla!” manasındadır. İşte burada “salat” kelimesi dua manasında geçmiştir. Bu duayı ettiğimiz zaman sevabı bize ait olur. Burada Peygamber’in şanını yükseltmek için böyle dua ediyoruz. [İnşirah Suresi 1-4] Nitekim Peygamber’in bütün günahları silinmiştir. [Fetih Suresi 2] Zaten o masumdur, günah işlemez. Zira kendisi örnektir, kendisine vahyedilir, yalan söylemez, kendisine vahyedilene hiç muhalefet etmez. [NecmSuresi 2-4]
Salat İslâm’la yönetmek manasına da gelir. Allah Celle Celâlehû şöyle buyurmuştur:
[اَلَّذِيۡنَ اِنۡ مَّكَّنّٰهُمۡ فِى الۡاَرۡضِ اَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ وَاَمَرُوۡا بِالۡمَعۡرُوۡفِ وَنَهَوۡا عَنِ الۡمُنۡكَرِ‌ ؕ وَلِلّٰهِ عَاقِبَةُ الۡاُمُوۡرِ‏]“Onlar ki yer yüzünde imkân verip hakim kıldığımız zaman salatı ikame ederler, zekâtı verirler, marufu emrederler ve münkeri nehyederler. İşlerin akıbeti, sonucu Allah’ın elindedir.”[Hac Suresi 40]
Buradaki salatın manası Allah’ın indirdiklerini uygulamaktır. Allahu Teâlâ “müminlere imkân verip hakim kıldığımız zaman salatı ikame ederler” deyince İslâmi yönetimi kastetmektedir. Zira salat farzı hicretten iki sene önce Mekke’de nazil olmuştur. O vakit müminler beş vakit olarak namaz kılmaya başladılar. Namaz, imkân elde edip yönetim sahibi olmadan önce farz kılınmıştı. Bu nedenle burada salatın manası Allah’ın indirdiklerini uygulamaktır. Ayrıca İslâm Devleti kurulduktan sonra zekâtı verme, marufu emretme ve münkeri nehyetme farzı da indirildi.
RasulullahSallAllahu Aleyhi ve Sellemşöyle buyurmuştur:
[سَتَكُونُ أُمَرَاءُ فَتَعْرِفُونَ وَتُنْكِرُونَ فَمَنْ عَرَفَ بَرِئَ وَمَنْ أَنْكَرَ سَلِمَ وَلَكِنْ مَنْ رَضِيَ وَتَابَعَ ‏قَالُوا أَفَلاَ نُقَاتِلُهُمْ قَالَ ‏لاَ مَا صَلَّوْا]“Öyle emirler (yöneticiler) olacak ki (yaptıkları münkeri, kötülükleri) bileceksiniz ve inkâr edeceksiniz. Kim (onların yaptıklarının münker olduğunu) bilirse suçsuz olur, kim bunu inkâr ederse(reddederse) kurtulur. Ancak onlardan razı olup onlara tabi olursa, uyarsa müstesnadır (suçsuz olmaz ve kurtulmaz). Dediler ki: Onlarla savaşalım mı? Dedi ki: Salatı ikame ettikçe hayır.”[Müslim]
Buradaki salatın manası Allah’ın indirdiklerini uygulamaktır.
Kur’an’da ve hadislerde salatın manaları bunlardır. Yardımlaşma manasında hiçbir yerde geçmemiştir. Arapça ’da salat kelimesi yardımlaşma manasında hiç kullanılmamıştır. Salat kelimesinin yardımlaşma manasında olduğunu iddia edenlerin iddiaları yalandır, batıldır, bir uydurmadır.
Beş vakit namazı ve keyfiyetini inkâr eden kimse dinden çıkar.
Mesela ruh kelimesi Arapça bir kelimedir. Dilde manası candır, hayatın sırrıdır. Kur’an’da şeriat manasında geçtiği gibi Cebrail manasında da geçmiştir. Yine insan ile Allah arasındaki ilişki manasında da geçer. Bu şekilde şer’î manalar kazandı. Bir kimse sevgilisine ruhum, canım derse bu örfi manadır.
Ayn kelimesi dilde göz manasında geçmiştir. Örfi manada casus, altın, pınar ve halkın temsilcisi manalarında geçmiştir. Osmanlıların sonunda Meclis-i Ayan vardı. Aynların Meclisi demektir. Ayn kelimesinin çoğulu ayandır. Yine “bir şeyin aynısı; onun zatıdır” manasında geçmiştir. Cümleden ve siyaktan kelime ile kastedilen mana anlaşılır. Arapça’ da kullanıldığı gibi Türkçe ’de de kullanılmıştır.
İnsanlar dilden bir kelime alıp kendi çalışma alanlarına sokarak değişik manalarda kullanınca örfi mana olur. Her bir alan sahibi o kelimeyi başka manada kullanır. Misal olarak, Arapça’dan gelen dilde “akım” manasında olan cereyan kelimesini, siyaktan ve cümleden ne kastedildiğini anlarız; Türkçe’de elektrik manasında geçer, misal olarak biri diğerine cereyan var, lambayı yak derse, cereyanın manasının elektrik olduğu anlaşılır. Pencereyi kapat, cereyandan hasta oluruz derse hava veya rüzgâr akımı anlaşılır. Nehir cereyanı, su cereyanı şeklinde de kullanılır. Siyasette olayların cereyanı denilir. Siyak ve cümleden ne (konuşmanın ve cümlelerin akışından ve münasebetinden) kastedildiği anlaşılır. İşte bu şekillerde örfi manalar oldu.
Felah kelimesi dilde “başarmak, kazanmak” demektir. Fakat şer’î manası, Allah’ın rızasını kazanmak, azaptan kurtulup cennete girmek demektir. Bu kelime bütün ayetlerde ve hadislerde şer’î manada geçmiştir.
Başka bir misal “halife” kelimesi dilde “halef olan, arkasında gelen veya yerine geçen kimse” manasındadır. Ayet ve hadislerde geçtiği gibi şer’î manası vardır. Bu manası insanlara Allah’ın indirdikleriyle hükmeden ve İslâm’ı dünyaya götüren yöneticidir. Buna manaya binaen ona “Müslümanların halifesi” denildi ve onun devleti Hilâfet olarak adlandırıldı.
Bu nedenle Allah ve Rasulüşer’î manaları açıklamak için Arapça kelimeleri kullandılar. Buna şer’î hakikat, şer’î ıstılah ve terimler denir. Kelimelerin manaları ayet veya hadisin siyakından ve kullanılan cümleden anlaşılır. Bu nedenle şer’î manaya ters, kafadan bir uydurma yapmak büyük iftira olur. Bunu yapanlar Allah katında en büyük günahı işleyen kimse olur. Allah Celle Celâlehû şöyle buyurdu:
[وَمَنۡ اَظۡلَمُ مِمَّنِ افۡتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوۡ كَذَّبَ بِاٰيٰتِهٖؕ اِنَّهٗ لَا يُفۡلِحُ الظّٰلِمُوۡنَ]“Allah’a yalan iftira eden, uyduran veya Allah’ın ayetlerini yalanlayan kimseden daha zalim kimse yoktur. Zalimler hiç felaha kavuşmazlar (azaptan kurtulmaz, cennete giremez ve Allah’ın rızasını kazanmazlar).”[Enam Suresi 21]

Esad Mansur