Vasat Ümmetin manası nedir?
Ilımlılıkla alakası var mıdır?
Lider ümmet midir?

-97-

İslam ümmetinin vasat bir ümmetin olması:

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنتَ عَلَيْهَا إِلاَّ لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَى عَقِبَيْهِ وَإِن كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلاَّ عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللّهُ وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ إِنَّ اللّهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ

“İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resûl’ün de size şahit olması için sizi vasat (udul ve hayırlı) bir millet kıldık. Senin (arzulayıp da şu anda) yönelmediğin kıbleyi (Kâbe’yi) biz ancak Peygamber’e uyanı, ökçeleri üzerinde geri dönenden ayırt etmemiz için kıble yaptık. Bu, Allah’ın hidayet verdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Allah sizin imanınızı asla zayi edecek değildir. Zira Allah insanlara karşı şefkatli ve merhametlidir.” (Bakara 143)

Allah’u Teala İslam ümmetini vasat bir ümmet haline getirdi. Burada vasatın manası; hayırlı ve udul anlamına gelmektedir. Arapça da vasat sözcüğü; hayırlı ve udul manalarında geçer. İnsanlara şahit olasınız deyince; daha ziyade udul manasında geçer. Çünkü şahidin şartlarında udul olması aranır. Udulun manası ise; farzları yerine getiren, günahlardan sakınan ve dürüst olan kimse demektir. İslam ümmeti hayırlı ve dürüst olduğu için diğer insanlara şahit olmuştur. Zira İslam ümmetinin daveti, hidayeti ve nuru diğer insanlara götürmelidir ki diğer insanlara şahitliği geçerli olsun. Allayu Teale bu ayetle İslam ümmetini diğer insanlardan mesul kılıp onu diğerlerine şahit olarak getirilecektir. İnsanlar Allah karşısında şunu iddia etmesinler: Bize bir resul veya elçi gelmedi, hiç bir şeyden haberimiz yoktu; iman nedir ve İslam nedir hiç öğrenemedik… Bu halde azap görmezler. Zira Allahu Teala İsra suresinde 15. ayette bunu bildirdi. Yine Nisa suresi 165. ayetinde insanların Allah karşısında bahane veya mazaret ve savunacağı bir şey kalmasın diye Resulleri gönderdik diye beyan etti. Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem son Resul ve son peygamber olduğu için Allah Hz. Muhammed’in ümmeti İslam risalesini taşımakla sorumlu tuttu. Bu nedenle Kıyamet günü bu ümmet diğer insanlara risaleti tebliğ ettiğine dair şahitlik yapacaktır ve Resulullah kendi hayatında tebliğ ettiği insanlara ve bunlardan İslama girip İslam ümmetini oluşturan insanlara da şahitlik yapacaktır. Bu nedenle de Resulullah bu daveti bütün insanlara ulaştırmak için İslam devletini kurdu ve davetin yolunu kesen ve maddi engeli koyanları kaldırmak için orduları hazırlayıp cihadı başlattı. Ondan sonra Müslümanlar bunu yaşatıp devam ettirdi. Müslümanlar bu asırda yine tekrar bu devleti kurup cihad yoluyla daveti taşmayı başlatmalıdır. Ki kıyamet günü insanlara tebliğ ettiklerine dair şahitliği yapabilsinler.

Bu ayet te şu mefhumu taşır; bu ümmet diğer ümmetlerden ayrı olmalıdır, onlara benzememelidir. Çünkü diğer milletler doğru yoldan saptılar. Eğer onlarla beraber aynı kıbleye yönelirse ortaya sanki onlarla ortak noktada birleşen görüntüsü verecektir. Fakat kıblesi ayrı olunca İslam ümmetinin ayrı olduğu netlik kazanır. Böylece İslam ümmeti diğer ümmetlere benzememiş olur. Bu durumda diğer insanlara risaleti taşıyacak ve böyle şahit olacaklardır. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem de İslam ümmetine tebliğine dair şahitlik yapacaktır.

Bu asırda bazı insanlar vasat ümmetin manasını farklı anlamaya veya yorumlamaya çalışıyorlar. Daha doğrusu “birlikteki orta çözüm” manasına benzer bir mana çıkartıyorlar. Bu ise uzlaşmacı bir girişimdir. İki tarafı tek bir noktaya getirmektir. Örneğin; zalim yöneticilere, küfür rejimlerine karşı gelmek ifrat (aşırılık), tam susmak (tafrit) tam ihmaldir. Vasat çözüm ne karşı gelmek ne susmak, zalim yöneticiyle ve küfür rejimiyle anlaşmaktır. Onun hükümetine veya parlamentosuna girip ıslahat yapmaktır. Bu düşünce bu ayetin manasına ters olduğu gibi Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in ameline ve sözüne aykırıdır. Ayetin manası; İslam ümmetinin diğer ümmetlere şahit olabilmesi için İslam risaletini olduğu gibi tebliğ etmektir. Böylece ancak vasat ümmet olunur. Yani dosdoğru ve adaletli ümmet olunur.

İslam’ın bütün nasları ve ifadeleri küfre, zulme ve zalimlere karşı ve onları kaldırmak için geldi. Zalim veya kafir yönetimi ve yöneticiyi değiştirmeyi kesin emirle emretti. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in ameli kafir rejimlere, kafir veya zalim yöneticilere karşı idi. Zalim yönetici ve rejimlerle ilgili bir çok hadis söylemiştir. Bunlardan bazıları:
“Cihadın en üst derecesi zalim yöneticiye karşı hak sözü söylemektir.” (Nisai, İbni Hanbel, Ebu Davud, Tirmizi)
“Şehitlerin efendisi Hamza’dır ve zalim yöneticiye karşı hak sözü söyleyip o yönetici tarafından öldürülen kimsedir.” (El-Hakim, Tabarani)

İslam’da uzlaşma veya orta çözüm yoktur. Hak veya batıl, hayır veya şer, doğru veya yanlış, hidayet veya dalalet, nur veya karanlık, adalet veya zulüm ilkeleri vardır. İkisi karıştırılırsa batıl olur, batıl örtülmüş ve korunmuş olur. Şimdiki gibi bazı insanlar İslam’ı laiklikle veya demokrasiyle karıştırmaya çalıştıkları gibidir. Küfür hakim kalır ve İslam bu Kafir sisteme göre yönlendirilir. Oysa sadece Allah’ın dini ve şeriatı hakim olmalıdır ki hak bilinsin ve hakim olsun. Müslüman bu şeriatın hükmüne bağlı olmalıdır. İslam ne emretti ise; hak, doğru, hidayet, hayır, nur ve adalettir. Neyi nehyetti ise; batıl, şer, yanlış, dalalet (sapıklık), karanlık ve zulümdür. İslam’da Şer’i hükme bağlılık ilkesi vardır. Uzlaşmacı veya orta çözümcü kimseler bunları birbirleri ile bağdaştırmaya çalışıyor. Bu nedenle küfür rejimlerine katılır ve zalim yöneticilerle anlaşır. Bu ise küfür rejimlerini, ilkelerini ve yöneticilerini rahatlatır, uzun ömürlü kılar. Türkiye gibi yerlerde bizzat bunu görüyoruz. Bu fikri kabul edenler Atatürk rejimini, ilkelerini, laikliği, milliyetçiliği ve demokrasiyi yaşatıyor. İslam’ın yönetime yaklaşmasını engelliyorlar. Arap ülkelerinde de bu zihniyetle krallar ve sair rejimler yaşatılmaktadır, İslam’ın yönetime gelmesini engellemektedirler. Hülasa, batılın hakimiyetini devam ettirmektir.

Biz vasat ümmet olunca diğer insanlara şahit olacağız. Bu şahitlik; onlara hakkı, hayrı, doğruluğu, hidayeti, nuru ve adaleti tebliğ etme şeklinde olacaktır. Zamanında nasıl yapıldı ise, yine bu yönde çalışarak zulmü ortadan kaldırıp hakkı hakim kılmak istiyoruz. Bunun için zamanında şehitler verildi, birçok insan yaralandı ama onlar hiçbir zaman kaybedenlerden olmadılar. Çünkü bütün bunlar Allah rızası için yapıldı ve yapılmaktadır.

Bu ayette daha önce bir kıblenin olduğundan bahsedilmektedir. “…daha önce yöneldiğin kıble…” fakat hiçbir ayette o kıblenin ismi veya onunla ilgili bir işaret beyan edilmemektedir. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ve Müslümanlar nasıl o kıbleye doğru yöneliyorlardı ve onlara bu yönelmekle ilgili kimden emir gelmişti? Elbette ki, bu Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem tarafından bildirilmiştir. Bu emir Allah’tan idi. Çünkü ayette; “…daha önce yöneldiğin kıbleyi kılmıştık” diye beyan ediliyor. Öyle ise Resulullah emri vahiyle Allah’tan almıştır. Bu da gösteriyor ki; sünnet Allah tarafından vahyedilmiştir. Bu (Sünnet) Resulullah’ın sözlerini, amellerini ve takririni içermektedir. Takrir, bir şeye karşı susmaktır. Bu susma o şeyin caiz olduğu anlamına gelmektedir. Bundan sonra kim sünneti inkar ederse vahyi inkar etmiş olur. Sünnet devre dışı bırakılmakla hemen hemen İslam’ın bütün detaylı ahkamı inkar edilmiş olur. Böyle kişiler bütün hadisler doğru değil veya çelişki var diyerek bahaneler gösterirler.

Sünnet sahih ve doğru hadislerden ibarettir. Doğru olmayan, zayıf veya mevzu (uydurma) hadisler reddedilir. Sahih hadislerin toplamını veya sünneti inkar eden kimse kafir olur.

Allah’u Teala Müslümanların imanını denemek için kıbleyi değiştirdi. Ayette Resule kimin tabi olup olmayacağını bilmek için Allah Celle Celaluhu kıbleyi değiştirdiğini beyan ediyor. Resule tabi olmak; onun sözlerine, amellerine ve takririne uymaktır. Allah Celle Celaluhu Resule daha önce; “Kudüs’e doğru namaz kılın dedi” ve Resul de bu emri yerine getirdi. Buna göre sünneti kabul edip uygulamak Allah’ın emridir ve imandandır.

Kıbleyi değiştirmek imanları zayıf olanlara ve münafıklara ağır geldi. Sanki Resulullah’ın kendileri ile alay etti imajı oluştu. Bundan dolayı da, bir Kudüs’e bir Kâbe’ye doğru yönelme ne demek oluyor diye itirazda bulundular. Ama Allah’ın hidayetini tatmış olanlar ise hemen bu emre tabi oldular. Onlara bu yöneliş hiçbir zaman zor gelmedi. Hatta sahabenin bir tanesi başka mescitte ikindi namazını cemaatle kılarken onlara kıblenin Kudüs’ten Kâbe’ye çevrildiği haberi ulaşınca hemen kıblelerini namazdayken değiştiriverdiler. Resulullah hakkında hiç şüpheye düşmeden emri aynen ifa ettiler. İşte gerçek hidayet sahibi kişiler bunlardır. Kâfirler, münafıklar, Hıristiyanlar ve inançsızlar hemen Resulullah hakkında ithamlarda bulundular. İmanı zayıf olanlar da bunu hazmedemediler ve onlara da ağır geldi. Hatta imanı zayıf olan kişilere şu bidatten vazgeç denildiğinde onu terk etmekte zorlanır. Doğru fikre meyletmek ona ağır gelir. İmanı kuvvetli olanlar için bir sorun yoktur. Onlar hemen Şer’i hüküm neyi gerektiriyorsa ona uyar.
On yedi ay zarfında kıldıkları namazların kaderi nedir? Allah’u Teala onların zayi olmayacağını beyan etmektedir. İmana dayalı olup Resulullah’a tabi olarak kıldıkları o namazların geçerliliği bildirilmektedir. Resule uymak imandandır. O ise namazları Kudüs’e doğru kılıyordu. Ona uyanlar da herhangi bir ayetten dolayı değil, Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem böyle yaptığı için ona uyuyorlardı. Bu da gösteriyor ki; Resule uymak imanîdir. Vahye nasıl tabi olunuyorsa, Sünnete de o şekilde hiçbir ayırım gözetmeden uymak gerekir.

Hadislerin rivayetleri iki çeşittir: Mütevatir ve Haber-i ahaddir. Her mütevatir hadise inanmak gerekir. Haber-i ahad ise kabul edilir, yalanlanmaz, onu yalanlamak haramdır. Fakat haber-i ahadde hadislerin toplamına inanmak gerekir. Çünkü toplamı mütevatir olur. Amel veya uygulama açısından ise ikisi de aynı derecede uygulanır. Arasında hiçbir fark yoktur. Yine de amel konusunda ayet ile haber-i ahad arasında bir fark yoktur.

Allah’u Teala müminlere şefkatli ve merhametlidir. Bu nedenle daha önce yaptıkları ibadetleri kabul ediyor, müminlere sevap veriyor. Ancak, Allah’u Teala bir ayeti veya bir hadisi başka bir ayetle nesh eder. Bu şekilde müminlerin imanlarını ortaya çıkartmak istiyor. Yeni gelen emirlerin tümü de müminler için rahmettir. İnsanlar daha sonra bunun neticesini göreceklerdir…